Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar Craft Tiyatro’nun 2 sezondur kapalı gişe oynayan oyunu ‘Garaj’ın yazarı Kemal Hamamcıoğlu HT MAGAZİN'e konuştu

        HT MAGAZİN / Ece SARUHAN

        Craft Tiyatro’nun 2 sezondur kapalı gişe oynayan oyunu ‘Garaj’ın yazarı Kemal Hamamcıoğlu, yazma serüveninin tek başına çıktığı uzun bir yolculukta hiç tanımadığı birinin kendisine sarılmasıyla başladığını söylüyor ve ekliyor: “Tanımadıkların tanıdıklarından daha sıkı sarılıyormuş gövdene. Ağaç gibi... O hissi unutmamak adına yazdım, yazıyorum...”

        İskendurun'da askerdeyken yazdığı ve İstanbul’a döndüğü otobüsten iner inmez soluğu Craft Tiyatro’da alıp Çağ Çalışkur’a okuttuğu ‘Kabin’ adlı oyun aracılığıyla tanıştım Kemal Hamamcıoğlu’yla. Asker defterine yazdığı bu oyun, birbirlerini görmeden iletişime geçtikleri bir seks kabininde buluşan bir erkekle bir kadının hikâyesini anlatıyordu. Oyunun bir bölümünde taraflardan birinden “Ellerin güzel mi?” cümlesi yükseliyordu. Benim içimdeki çocuksa “Kemal’in elleri de gözleri de ne güzel” diye el çırpıyordu. Ne mutlu ki “Askerdeyken kahvaltıya sadece yumurta çalmak için gider, topladığım yumurtaları ceplerime doldurup kedilere, köpeklere verirdim. Bu, bana ilaç gibi gelirdi” diyen bir insan girmişti hayatıma. Güzelim elleriyle oyununun kahramanlarına ağaçlara sarılmaktan, bir köpeğin bakışlarıyla buluşmaktan dem vurduran özel bir adam...

        O BENİM ÇOCUKLUK ARKADAŞIM

        Sonra o güzelim ellerle ‘Garaj’ı yazdı Kemal. Orkide adlı trans bir bireyle, Kahraman adında bir fotoğrafçılık öğrencisini küçücük bir garajın içinde buluşturdu. Yine Craft Tiyatro’da kurulan o garaj, oyunu izleyen herkes için kocaman bir çiçek bahçesi oldu. İnsanlar ruhlarındaki, kalplerindeki kurumuş çiçekler yeniden canlanarak ayrıldılar oyundan, kendilerini kalabalık hissederek, içlerine sevgiye dair tohumlar ekilerek... Oyunun bende en çok iz bırakan cümlesi, “Kötüler büyür, sen çocuk kalmışsın”dı. Kemal sayesinde bir kez daha emin oldum ki ‘çocukluk arkadaşı’ dediğimiz insanlar çocuk yaştayken yolumuzun kesiştikleriyle sınırlı kalmıyordu. Kötüler büyürken çocuk kalanlar, içimizdeki çocuğun elinden tutanlar, çocuklar gibi kalpten cümleler kuranlardı asıl çocukluk arkadaşlarımız. Az sonra okuyacağınız bir röportaj değildir, çocukluk arkadaşımın ruhuma kondurduğu öpücüklerin yazıya dökülmüş halidir...

        ‘YÜZÜM, GÖZÜM ÇAMUR!’

        ■ Hayatın içinde pek çok insanın ıskaladıklarını, aslolan detayları yaşayan ve kelimeleriyle hatırlatan birisin. Bu incelik ve derinlik nereden geliyor?

        Lise sonda yağmurlu bir akşam dershaneden çıkmış eve yürüyordum. Çamurlu bir su birikintisinin içine adım attım, suda kayboldum. Birikinti değil, çamurdan bir çukurmuş. “Oh” dedim, “Çamura battım ilk kez! Ellerim artık temiz değil.” Derin miyim, incelikli miyim bilmiyorum ama çamurdan korkmadığımı biliyorum uzun zamandır. Hepsi ondan. Çamurlu suya bir kez atlamak gerekiyor. Yüzüm, gözüm çamur!

        ■ Bembeyaz kelimeler çıkmış o çamurlu sudan; insanın kalbini, ruhunu temizleyen, benim çocukluğumdaki oyuncaklarım gibi sarılıp uyuduğum kelimeler... Onları bizlerle paylaşmaya nasıl karar verdin?

        Askere gitmeden önce tek başıma uzun bir yolculuğa çıktım. O yolculukta hiç tanımadığım biri bana “Neden tek başına buradasın?” diye sordu soğuk bir gece. “Doğum günüm bugün” dememe kalmadan da sarıldı ve “İyi ki doğdun” dedi. Sonrasında ayrıldık. Onun kim olduğunu bilmiyorum, sokakta görsem kesin tanımam. Tek bildiğim tanımadıkların tanıdıklarından daha sıkı sarılıyormuş gövdene. Ağaç gibi... İlk oyunum ‘Kabin’, o sessiz sarılmadan çıktı işte. O hissi unutmamak adına yazdım, yazıyorum. Belki daha güçlü bir sarılmaya denk gelirsem yazmayı bırakır, daha çok yol alırım.

        ‘EN ÇOK DURMAYA İHTİYACIMIZ VAR’

        ■ Sahnelendiği günden beri kapalı gişe oynayan, pek çok insanın tekrar tekrar izlediği ‘Garaj’ın bendeki karşılığı da en içteninden bir sarılma. Oyun, uzaktan baktığımızda ‘öteki’ diye nitelendirebileceğimiz bir yabancının önyargılı olmazsak bizi nasıl sarıp sarmalayabileceğini gösteriyor. İçinden geçtiğimiz dönemde en çok ihtiyacımız olan şey değil mi bu?

        Şu dönemde en çok durmaya ihtiyacımız var. Dursak bir şöyle sapasağlam. O zaman öteki dediklerimizin çoktan sapasağlam durmayı seçtiklerini anlayacağız. Önümüzü görmek için biraz duralım mı?!

        ■ Orkide ‘Garaj’ı izleyen herkese “Arkadaşım olsun istiyorum” dedirtti. Benim Orkide’yi canlandıran canım Enis Arıkan’a arada “Sen git Orkide gelsin, özledim” dediğim bile oldu. Yazarken hissetmiş miydin Orkide’nin bu kadar içselleştirileceğini?

        Ona hep inandım. Bir oyuna trans bireyler geldi. Orkide telefonda sevgilisine gelip gelmeyeceğiyle ilgili cümleler kurarken, aralarından biri “Gelmez onlar, gelmez” diye bağırdı. Kuliste bunu duyunca gelmeyenlere okkalı bir küfür ettim. Gelmeyenler en çok Orkide gibi birinin hayatlarında olmasını istiyor oysa. Yiyorsa böyle kalbiyle konuşan birini bulsunlar da onunla aşk yaşasınlar. Elleri küçük onların ama o koca kalbi asla taşıyamazlar!

        ■ Pınar Deren’le birlikte ‘Maral’ dizisinin senaryosunu yazıyorsun. Yeni bir oyun var mı ufukta?

        2 oyun var. Sinema var, müzik var. Yazarak sabahlamak istiyorum bu aralar.

        ‘GARAJ’DAN ÇIKTILAR ARTIK GEZİYORLAR’

        ■ ‘Garaj’ son temsilleriyle seyirci karşısında, önümüzdeki sezon sahnelenmeyecek. Ama ne mutlu ki kitabı çıktı. Artık Orkide ile Kahraman ne zaman onları özlesem başucumda olacaklar...

        Ankara Dil Tarih’in konservatuvar bölümünden bir öğrenci geçen sene bitirme projesi olarak ‘Garaj’ı oynadı. Oyunculuk bölümü öğrencileri çalışmak için benden sürekli oyunun tekstini istiyorlardı. Hem onların ulaşabileceği bir kaynak oldu hem de Orkide ve Kahraman’ın sesi birçok şehirde şimdi! ‘Garaj’dan çıktılar artık, geziyorlar.

        ‘YOL BİTERSE yola küsmesini de bilirim elbet’

        ■ Oyun yazarlığının yanına şarkı sözü yazarlığı ve besteciliği de ekledin. Önce Demet Evgar’la birlikte seslendirdiğin ‘Mak Mek Mok’, sonra ‘Hep’ geldi. Müzisyen yanın nasıl çıktı ortaya?

        Canım ne yapmak istiyorsa onu tutkuyla yapmaya çalışıyorum. Şarkı söylerdim ama hiç yüksek sesle söylememiştim. İlk kez askerde mırıldanmaya başladım. Mırıldandıklarım söz oldu sonra, ses oldu.

        ■ ‘Mak Mek Mok’ta “Sıradan hayatlar içinde ne zormuş kendin olmak” diyorsun. Zoru başaran sayılı insanlardansın. İpek Bilgin “Çok iyi diyalog yazıyor” der senin için. Bence bunun nedeni hayatla kurduğun diyalogda kendin olmayı başarabilmen...

        Kendin olarak var olmayı seçtiğinde kaypak olamıyorsun. Hayatındaki insanları daha net görüp daha çok insanı eliyorsun. Ben şatafatlı bir sahte sevginin içinde olmak yerine evdeki L koltuğumda tek başıma oturmayı tercih ediyorum. Neysem o kadarını yazıyor ve söylüyorum. Birilerine öykünüp daha büyük cümleler kurmaya çalışmıyorum. İzleyenler ve dinleyenler benim yolculuğumdan çıkan cümlelerle ilişki kuruyor. Kendi yolculuğumdan hiç şaşmayacağım. Yol biterse, yola küsmesini de bilirim elbet.

        ‘Öyle birine âşık ol ki dans etmeyi hatırla!’

        ■ ‘Garaj’da en sevdiğim cümlelerden biri, “Birini sevdiğinde şehrin nüfusu 1’e iner”di. Aşkta kaçak güreşenlere dönüştüğümüz bir dönemde, bu cümleyi kurmuş biri olarak sen aşkı nasıl yaşıyorsun?

        Âşık oldum mu, sevdiğimi dişetlerine kadar seviyorum. İyi bir âşık mıyım hayır, iyi bir insan mıyım bazen. Ben en çok güzel gülene âşık oldum. Güzel gülen ve dans etmesini bilene. Öyle birine âşık ol ki, her şeyi unut. Dans etmeyi hatırla!

        ■ Üzerime alınırım bu temenniyi.

        Amin.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ