Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Özel Röportajlar Uğur Yücel: Parayla ilişki kurmaya çalıştım, aldandım

        Mehmet ÇALIŞKAN / HABERTÜRK MAGAZİN

        FOTOĞRAFLAR: Akıncan ABADAN

        Cuma günü vizyona giren ‘Yaktın Beni’de canlandırdığı ‘Esrarengiz Macit’ karakteriyle hayranlarını şaşırtacak olan Uğur Yücel, HT MAGAZİN’e konuştu. Usta oyuncu “İlk komedi filmim” dediği yapımla ilgili “Bu film neşe versin insanlara. Hoşça anılsın” dedi.

        İlk sinema filmi 1985 yapımı ‘Aşık Oldum’da ‘Kameranın önünden geçen adam’ olsa da işin ehli gözler Kenter Tiyatrosu’ndan gelen genç adamın yeteneğinin zaten farkındaydı. Yeteneğinin geniş kitlelerce farkına varılması ise bir yıl sonra çekilen ‘Milyarder’deki Halis Dombili karakteriyle gerçekleşti. ‘Muhsin Bey’deki Ali Nazik ile artık Uğur Yücel’di. Elbette ‘Selamsız Bandosu’ndaki Musa’nın trenin peşinden koşması da sinema tarihimizin unutulmaz sahneleri arasında yer aldı.

        HER EVREDE ÇALIŞTI

        Uğur Yücel’i tanımlamak gerekirse, hani denir ya ‘Dört dörtlük’ veya ‘On parmağında on marifet’... İşte böyle tanımlanabilir.

        OĞLUNUN YÖNETİMİNDE

        Kariyerinde 14 filmin başrol oyunculuğu, 5 filmin yönetmenliği, 3 filmin senaristliği, bir filmin yapımcılığı, 2 filmin müziği, bir filmin kurgusu ve bir filmin dublajı bulunan Yücel, bir sinema filminin omurgasını oluşturan bütün evrelerde bulunarak ‘Nasıl üstat oldu?’ sorusunun cevabını otomatikman veriyor. Belki setlerde çay da taşımıştır ama biz onu henüz bilmiyoruz. Uğur Yücel, cuma günü gösterime giren ‘Yaktın Beni’de ünlü şair Can Yücel ile aynı adı ve soyadı paylaşan oğlunun yönetmenliğinde kamera karşısına geçerken kendisine Meltem Cumbul, Sarp Apak ve Sinem Kobal eşlik etti.

        Uğur Yücel, parayla ilişki kurmaya çalıştığını, ne var ki bunu başaramayarak aldandığını söyledi. Sanatçı, “Battım, o dünyada kalamadım” dedi.

        Kariyerinize baktığınızda neler hissediyorsunuz? Sizin için yeterli midir, yoksa...

        Kariyer hiç düşünmediğim ya da akıl etmediğim bir şey. Bu sözü hiç kullanmadım desem. Hırs, başarı, kazanmak, kariyer gibi sözcükleri kullanmam. Hayatımı daha sakin yaşamaya gayret ediyorum. Ama sanırım bundan sonra bol iş çıkacak. Şimdiye kadar yapamadığıma hayıflandığım işler gözükecek galiba.

        ‘Yaktın Beni’nin kariyerinizde nasıl bir konuma sahip olmasını umarsınız?

        Neşe versin insanlara. Hoşça anılsın.

        ‘Aşık Oldum’ ve ‘Arabesk’te rol almış olmanıza rağmen ‘Yaktın Beni’nin neden ilk komedi filminiz olduğunu söylemiştiniz?

        ‘Aşık Oldum’, kamera önünden geçtiğim ve Ertem Abi (Eğilmez) ile çalışmaya başladığım filmdi. ‘Arabesk’ ise senaryo aşamasından beri içinde olduğum bir filmdi. Başrol değildim. Ama Ertem Abi’yi vakitsiz kaybetmeseydik çok komedi filmimiz olurdu.

        Yaptığınız şovlardan dolayı komedyen olarak kabul edilmenizi neden idrak edemediğiniz konusunun altını çizebilir misiniz?

        Evet bazen komedyen olarak da algılanıyorum. ‘Bir komedyen olarak ne düşünüyorsunuz?’ diyorlar... Gençliğimde tek başıma gösteriler yapıyordum. O dönemler ‘komedyen’ daha çok kullanılıyordu. Son yıllarda oyuncu-yönetmen olarak tanımlanıyorum. Ne kullanırlarsa kullansınlar fark etmiyor doğrusu.

        Uğur Yücel konumunda ve kariyerinde birisinin hayat ve kariyer alanında bundan sonraki en önemli dertleri neler olabilir?

        Hiç öyle kaygım yok. Ülke huzuru, çocukların mutluluğu, kimseye yük olmadan yaşamak. Başka ne olsun? Yeter.

        ‘BIRAK BU İŞLERİ AÇ BİR KÖFTECİ’

        Velev ki siz Uğur Yücel değil de kendisinin bir hayranısınız. Uğur Yücel ile karşılaşsanız kendisine neleri yapmadığı için sitem ederdiniz?

        ‘Bırak bu işleri, aç bir köfteci dayı. Heba ediyorsun kendini’ derdim. Doğrusu biraz daha film yapsam bana iyi gelecek.

        Günümüzde o eski ‘mahalle tadı’nı hissettiren biri olarak bilgileriniz ve yetenekleriniz yeterince değerlendiriliyor mu?

        Yoo, hiç öyle hissetmiyorum. Ben, bilgi aktarmaya, öğretmeye heveskâr değilim. Bir üniversitede ders vermem istendi, 5 sömestr ancak dayanabildim. Zaman zaman anlatmaktan zevk alıyordum ama akademisyen olmak başka bir şey. Derslere hazırlanmak lazım. Elbette gidip derslerde anılarını anlatmayacaksın. Ciddi bir mesai. Ben ciddiye aldım. O zaman eğitmenliğin içine dalıyorsun. Diğer yandan yaptığım dizi ve filmlerde birikimimizi paylaşıyoruz. Belki daha çok iş yapmalıyım. Bir sorun bir eksiklik varsa benden kaynaklanıyordur.

        Sizi farklı kılan en belirgin özellikleriniz nedir?

        Benimle aynı iş yapanlarla o kadar farklı insanlarız ki. Nasıl yan yana getirip özelliklerimizi ayırabileceğimi bilemedim. Özellikle kişisel işlerimde detaylara indikçe yeni labirentler açacak kadar kayboluyorum. Bunun için mükemmel zamanlar lazım.

        ‘BATTIM, O DÜNYADA KALAMADIM’

        Türkiye’de televizyonun olmadığı bir dönemde çocuktunuz. Şimdi ise bir üstat. Ülkemizin 50 yılda yaşadığı büyük değişimler sizin dünya görüşünüze, sanatçı kimliğinize nasıl etki etti?

        Tabii ya lambalı radyo çocuklarıyız. Bizim için kavranması zor değişimler. Ancak teknolojik olarak her şeye yakın oldum. Meraklı olduğum için yaşamın uzağına hiç düşmedim. Çok keskin virajlı dönemlerden geçtik. Gençliğimizin şiddet ikliminden nasiplendik tabii. 40’larımdan sonra kendi kişisel sinemama dönme ve oralarda kalma hevesiyle ‘Yazı-Tura’yı çekmiştim ama hiçbir şey istediğim gibi gitmedi. Battım. O dünyada kalamadım. Oradan çok dişli, çok sert işler çıkacaktı. Tekrar dizilere döndüm. Oyuncu kimliği öne çıktı. Ama ahlayıp puflamıyorum. Neyse. Sonuçta dünyanın, insanlığın bu kadar çabuk tüketileceğini hesaplayamamıştım. Gezegen bitiyor ve bunu insanoğlu yapıyor. En çok buna şaşkınım. Savaşlar, kitle katliamları bitmiyor. Korkunç bir hayat.

        Ticari olarak batmanızın nedeni tüccar kafasına sahip olmayışınız mıydı?

        Para bilmediğim bir alan. İkincisi bir sanatçı sadece işini üretmeli. Para gelir. Ben hata ettim. Parayla ilişki kurmaya kalktım. Aldandım.

        ‘FAZLA DUYGUSALIM’

        Sizin ‘Ben, kendimi pazarlamamalıyım. Benden istifade etmek isteyenler gelsin bulsun’ tarzında bir yönünüz olduğunu düşünüyorum. Bu yönünüz size hiç iş, dolayısıyla para kaybettirdi mi?

        Kendimi ‘Şu adamın etinden, suyundan faydalanayım’ diye karşıma koyamadım. Fazla duygusalım. Kendimi yeterince metaya dönüştüremedim. Böylesi iyi. Belki de daha derin sularda boğulacaktım.

        Meziyetlerinize ve çok sevmenize rağmen ‘Gemide’ ve ‘Laleli’de Bir Azize’den sonra film müziği yapmadınız...

        Orada da kendimi yeterince yetkin görmedim. O müzikleri ‘Arkadaşlara bir faydam dokunur mu?’ diye yapmaya kalktım. O zaman çok genç ve parasız sinemacılardı. El uzatmak istedim. Ritimleri, soloları ayrı ayrı kaydedip miksledim. Müzik prodüktörlüğü gibi bir şey.

        Yurtiçinde yönetmen, kurgu, en iyi yardımcı oyuncu ve senaryo dallarında ödüller kazanmanıza rağmen ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında ödül almadınız. Bu durumu bir eksiklik olarak görüyor musunuz?

        Yardımcı olmak da güzel. Yurtdışında bir tane en iyi erkek oyuncu ödülü almışım. İskenderiye Film Festivali’nde ‘Hayatımın Kadınısın’ filmindeki rolüm için ödül verdiler. Evde hiç ödülüm yoktur. Alır, teşekkür eder ve gönlümüze koyarız.

        Türk oyuncuların dünyadaki oyunculardan farkı nedir?

        Sistem, para, çalışma saatleri. Herkesin birkaç yıl önünü görebilmesi. İşlerine duydukları derin saygı. Mantalite farklılığı. Ama bizden çok iyi yetenekler çıkıyor son yıllarda. Ne var ki çoğu kirasını ödeyemiyor.

        Röportaj yaptığım her oyuncu sektörde en büyük sorunun senaryo üzerine olduğundan dert yanıyor. Senaryo üzerine neden sorun yaşıyoruz?

        Evet, sektörün en büyük sorunu senaryo ve senaristtir. Bu bütün dünya için böyle. Senaryo birikim işidir aynı zamanda ama hikâye üzerinden gider özellikle ticari sinema ve diziler. Bu kaynağın çağlaması için binlerce kitap yazılmış. Yüzlerce formül üretilmiştir. Koyarsın karşısına senaryo işleyiş çizelgesini yine de yapı kurulamaz. Bu kadar matematiksel ve de gizemli bir alan olamaz. Kimse içinden çıkamıyor.

        Oğlunuz Can’ın yönetmen olarak izinizden gitmeye karar vermesi sizde hangi duyguların oluşmasına neden oldu?

        Hayalim onun mutluluğuydu. Bakıyorum sette mutlu. Yaz günü karanlık odalara kapanıp post prodüksiyon yapmaktan da haz duyuyor. Yavaş yavaş kendi dünyasını kuruyor. Yakında kendi stili de olacaktır. Can izimden gitmiyor. Onun kendi yolu var.

        Oğlunuza yol açmak için yönetmenliği bıraktınız mı?

        Yok canım, biz ticari bir işletme değiliz. Lokantacı olsak tamam da sanırım ben bu işten ikrah edene kadar yazıp çekeceğim.

        "DÜNYAYI SICAK İZLİYORUM"

        Kendinizi güncellemek için nasıl bir metot izliyorsunuz?

        Gündelik olanla artık kol kola yaşanıyor. İletişim sizi bırakmıyor. Sosyal medyayı sadece izleyici olarak takip ediyorum. Kendi aktivitem yok. Sinema, güzel sanatlar, edebiyat ve dünyayı sıcak izliyorum.

        "HERKES ŞÖHRET OLABİLİR"

        Şöhret sizi neden hiçbir zaman ilgilendirmedi?

        Hayatım o kadar zengin ki. Şöhret herkesin sahip olacağı bir şey. Önemli olan engin bir ruha ve dünyaya sahip olabilmekte. Ben ona çabaladım.

        "ÇOK KALABALIK YAŞAMAM"

        Zor bir zamanınızda ‘İmdat’ deyip yardım istediniz. Meslektaşlarınızdan ilk kim gelir?

        Ben çok kalabalık yaşamam. Ama elime telefonu aldığımda 2 saat içinde 30 kişiyle sofrada olduğumu bilirim. Çoğu da sanatçıydı. Yani aslında çok kalabalığımdır.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ