Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Ünlü oyuncu Erdinç Gülener, HT MAGAZİN'e konuştu

        HT MAGAZİN / Ece SARUHAN

        Ömrünü adadığı tiyatrodan sonra, beyazperdede ve ekranda rol aldığı işlerle de adından söz ettiriyor Erdinç Gülener. Onu sinemada en son 'Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku' adlı filmde izledik. Komiser Ünsal karakterini canlandırdığı 'Kertenkele' adlı dizi ise atv ekranında izleyiciyle buluşmayı sürdürüyor. Kendisi bir yandan da yakında sahnelenecek 'Muhteşem Gatsby' adlı oyunun provalarıyla ilgileniyor. Gülener ile karlı bir kış gününde buluştuk ve soğuğu unutturan sıcacık bir sohbete koyulduk...

        Ticaret Lisesi’nde okurken, bir arkadaşınızla tiyatroya gidip oyuncu olmaya karar vermişsiniz. Eğitime başladığınızda ses ve vücut açma hareketleri size saçma gelmiş ve “Yazı-tura atalım. Yazı gelirse devam edelim” demişsiniz. “Ya tura gelseydi?” diye düşündüğünüz oluyor mu?

        Büyük kumarmış. Tura gelseydi muhasebeciydim. İyi ki yazı gelmiş, o yazı hayatımı bıçak gibi ikiye böldü.

        O yazının akabinde tiyatroya adanmış bir ömür var...

        Evet. Konservatuvar sınavına gireceğimi söylediğimde babam “Bu kapıdan çıkarsan bir daha giremeyeceğini biliyorsun değil mi?” diye sormuştu. “Evet” dedim ve epeyce bir süre giremedim. “Sana istediğin işi açayım yeter ki tiyatro okuma” diyerek beni caydırmaya çalıştı ama başaramadı.

        Tiyatro severler zaten biliyordu sizi. Özellikle Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oynadığınız ‘Kerbela’ çok ses getirdi. 40’larınızda ekranda da tanınır olmaya başladınız. “Her şey zamanında olmalı” diyenlerden misiniz?

        Ünlülük bir meslek haline geldi. Kolay yoldan ünlü olmaya, para kazanmaya alışıldı. Ünlü olmayı çok önemli bir şey zannediyorlar. Amacın bu olması çok yanlış. Evet, her şeyin bir zamanı var. İyi ki 40 yaşımda İstanbul’a geldim, iyi ki bu yaşımdan sonra daha görünür işler yapıyorum. Önceden de gelebilirdim ama tiyatro yapmak benim için çok daha keyifliydi. Bir oyuncunun pişeceği yer tiyatrodur.

        Bu sezon ‘Kertenkele’ dizisiyle ekrandasınız. Hep farklı karakterlerle karşımıza çıkıyorsunuz. Kendinizi tekrarlamamak sizin için önemli öyle değil mi?

        Kesinlikle. Çabuk tüketilen, fast food bir iş yapıyoruz. Yapımcılar bu fast food işte deneyimledikleri oyuncularla çalışmak istiyor. Dolayısıyla bazı roller bazı oyuncuların üzerine yapışıyor. “Bu oyuncunun başka bir yönü de var mı?” denmiyor. Bu bana mantıklı gelmiyor.

        Komik ve naif hikâyelere ilgi artıyor. O kadar bunaldık ki televizyonu açtığımızda gülümseyip arınmak iyi geliyor bize bence. Ne dersiniz?

        Kesinlikle. Bu milletin yıllardır gülmeye ihtiyacı var. İnsanız, hepimizin istekleri var. Herkes ya dürüstçe ya da birilerinin kuyusunu kazarak var olmaya çalışıyor. İnsan insanı sevse hiç sorun kalmayacak aslında. Hayatın içinde öyle sorunlar yaşıyoruz ki televizyonu açtığımızda huzur bulmak istiyoruz. ‘Kertenkele’nin başarısını hem ağlatmadan hüzünlendirmesine hem de güldürmesine bağlıyorum. Bizde seyirci sulu zırtlak komediye alıştırılmış durumda. Oysa ‘Kertenkele’ bir durum komedisi.

        Sinemada en son ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’da izledik sizi. Canlandırdığınız biseksüel karakterin pek çok kişi tarafından reddedildiğine dair haberler çıktı basında.

        Karakterin biseksüel olmasından ve öpüşme sahnesinden dolayı rolden çekinilmesi mantıklı gelmiyor. Bunu söyleyenler olduysa, reddetmenin kılıfıdır. Rol küçük diye reddetmişlerdir.

        Rolün büyüğü küçüğü olur mu?

        Bence birçok diziyi yan rollerdeki oyuncular ayakta tutuyor. Bence de hikâyeleri çoğunlukla yan karakterler götürüyor. ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’ Müzeyyen ile Arif’in filmi. Küçük roller ise onların hayatlarında birer mihenk taşı. Filmin naif hikâyesini de, kadrosunu da, rolümü de çok sevdim.

        ‘Tiyatro aykırı olmak zorunda’

        Trabzon, Ankara, şimdi de İstanbul. Ömrünüz Devlet Tiyatrosu’nda geçmiş. Gelinen son nokta ne hissettiriyor size?

        Çok saçma! Takribi 20 yıldır kurumun içindeyim. Devlet Tiyatrosu’nun gerekliliğini tartışmam bile! Elbette ki gerekli. Hiçbir özel tiyatro şartlarından dolayı Anadolu’yu karış karış gezip turne yapamaz, çocuklara oyun oynayamaz. İngiltere’ye göre düzenleme yapılacağı söyleniyor. Burası Türkiye, buranın gerçekleri var. Londra’da bir gecede 1500 tiyatro perde açıyor. Yazın Cansel ile (Elçin) bir oyun çıkarmaya çalıştık, prova yapacak sahne bulamadık. Bir şey düzeltilecekse bu düzeltilmeli. Evet tiyatro aykırı bir sanat, aykırı olmak zorunda. Bir oyuncu olarak ters giden şeyleri göstermek benim boyumun borcu. Ben bir şeylerin ters gittiğini göstermek için bu mesleği seçtim.

        "Cansel Elçin'le iki kişilik oyun yapacağız"

        Cansel Elçin ile ‘Darbe’ ve ‘Bizim Hikâye’ adlarında 2 sinema filmi çektiniz. Yazın provalarına başladığınızı söylediğiniz oyuna ne oldu?

        Cansel’le hem oyuncu hem de dost olarak çok iyi bir ikili olduk. Oyunun adı ‘Sessiz Ortak’. 2 kişilik çok güzel bir oyun. Cansel bana teksti getirdi, “Bu oyun Fransa’da oynanıyor. Biz de oynayalım mı?” dedi. Ben de “Hemen oynayalım” dedim. Oyunu getirdiği anda okuma provasına başladık. Birinci perde ve ikinci perdenin kabası çıktı. O dönemde ikimiz de çok yoğun çalışıyorduk. Prova sürecinde salon sıkıntısı yaşamamız ve benim Devlet Tiyatrosu’ndaki oyunum devreye girince ara verdik. Haziran ayında tekrar provalara başlayacağız. Oyunu mutlaka yapacağız. Bu arada İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda yeni bir oyuna başlıyorum. ‘Muhteşem Gatsby’yi seyirciyle buluşturacağız. Martta prömiyer yapacağız. Faik Ertener yönetiyor, 45 kişilik bir ekibimiz var. Provalarımız çok keyifli geçiyor. Cha-cha ve charleston gibi danslarla dolu bir oyun.

        Erdinç Gülener, Cansel Elçin ile (solda) iyi bir ikili olduklarını söylüyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ