Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Ata Demirer ve Şebnem Bozoklu Niyazi Gül Dörtnala'yı anlattı

        Mehmet ÇALIŞKAN/HT Magazin

        Ata Demirer, kariyerinin 9’uncu sinema filmi ‘Niyazi Gül Dörtnala’ ile bu kez absürt komediyle izleyicinin karşısında. Veteriner hekim ‘Niyazi Gül’ün maceralarını hikâye edinen filmin yönetmeni Hakan Algül ile Ata Demirer, HT MAGAZİN’e çarpıcı açıklamalarda bulundu...

        ATA Demirer... ‘Artık başka hikâyeler de anlatmanın zamanı geldi’ diyerek toplam 10 milyon izleyiciye ulaşan ‘Eyyvah Eyvah’ serisini vitrininde başköşeye yerleştirip absürt komedi tarzındaki ‘Niyazi Gül Dörtnala’ ile yeni bir heyecanın peşine düştü. Hakan Algül... Nam-ı diğer Uzun Hakan. ‘Avrupa Yakası’ ile başladığı yönetmenlik kariyerinde komedi filmleri ve komedi dizileri üzerine uzmanlaştı. BKM ve Ata Demirer ile yakaladığı uyumu ‘Eyyvah Eyvah’ serisi, ‘Berlin Kaplanı’ ve cuma günü gösterime giren ‘Niyazi Gül Dörtnala’ ile gözler önüne serdi. BKM’nin sinema sezonunu genişletmeye yönelik amacının ilk hamlesi olan ‘Niyazi Gül Dörtnala’, 7 yıl sonra mayısta gösterime girecek ilk büyük Türk yapımı. Filmin gişe başarısı sezonun genişlemesini, büyük Türk yapımlarının kasım-şubat arasına sıkışmamasını sağlayarak ‘Yaz aylarında da Türk filmi izlenir’ algısının oluşmasına neden olacak.

        Kariyerinizdeki 8 filmin toplam izleyici ve toplam hasılatına baktığınızda neler hissediyorsunuz?

        Ata Demirer: Bu rakamlar tamamen bana mal edilebilemez tabii ki. Sinema sektörünün gittikçe iyi işlere prim verdiğini düşünüyorum. Sinemayı daha çok aşk için yapıyorum. Çünkü bir oyuncunun sinemaya kıyasla daha çok meblağlar kazanabileceği konseptler var. Dizi yapılabilir, gösteri yapılabilir. Sinema biraz riskli. Benim ‘Niyazi Gül Dörtnala’dan önceki 8 filmin 5’i tutmayabilirdi de. 300 binlik gişelerde de kalabilirdi. Sonuç olarak 17 milyonluk gişe, 146 milyon TL’lik hasılat çıkmazdı. Demek ki güzel işler yapıyoruz ve insanlar o güzel işlerin karşılığını veriyor. Sağ olsunlar, var olsunlar.

        ‘BEN BÜYÜMEKTEN ÇOK HOŞLANMAM’

        Meslektaşlarınız belli bir deneyimden sonra yapımcılığa yöneliyor. Yapımcılık sizi neden çekmiyor?

        A.D.: Ben büyümekten çok hoşlanmam. Benim tercihim her zaman bildiğim işi yapma üzerine olmuştur. Yapımcılık yaparsam ticari organizasyonlar içine gireceğim. Yapımcı bir filmin kamerasından ekibin yemeğine kadar oldukça geniş bir yelpaze için kafa yorar. Bu uğraşlar da benden çok şey götürür, beni oyundan düşürebilir. Kafam bölünür, işe olan aşkımı bitirebilir. Enerjimi tamamen oynamaya ve yazmaya kanalize etmek istiyorum. Kaldı ki bizim yapımcımız babam gibi gördüğüm Necati Akpınar’dır. Kendisi düzgün bir insandır ve hakkımızı veriyor.

        ‘HAYAT KISA, ZEVK ALMAK GEREK’

        Yönetmenlik?

        A.D.: Hakan Algül gibi harika bir insandan dolayı yönetmenliği düşünmeye fırsat kalmıyor. Yönetmenliği de düşünmüyorum. Çünkü ‘Kendim böyle oynardım’ duygusuyla oyuncuları farkı ve yanlış yönlendirme olasılığı yüksek olurdu. Herkesin de benim bakış açımdan rol yapması riskli bir durum olurdu. Hem yönetmenlik hem senaristlik hem de oyunculuk yapanları da takdir ettiğimi söylemeliyim. Yapan yapıyor. Ben yapamam. Ayrıca hayat da çok kısa. Hayattan zevk almak gerek. Benim işim bitince gidiyorum. Hakan ise doğal olarak sette kalmaya devam ediyor.

        BKM’nin sezonu bütün yıla yayma yönündeki çabasını nasıl değerlendirirsiniz?

        A.D.: Olması gereken de bu. Sezonumuz çok kısa. Bizim filmle birlikte ‘Filmler mayısta da iş yapabiliyormuş’ algısını oluşturabilirsek rahatlarız. Sezonu genişletebilirsek herkes ekmeğini adil olarak yer. İyi bir film yapıyorsunuz bir hafta sonra dev gibi bir film daha giriyor. Sürekli yeni filmler geliyor. Salon bulunamadığı için birçok film de ertelenmek zorunda kalıyor. Keşke bu filmle başarılı olsak da bundan sonra ‘Biz mayısta giriyoruz’ diyebilsek.

        Gösterime mayısta girmesi ‘Niyazi Gül Dörtnala’nın gişesi için risk taşır mı?

        A.D.: Necati Akpınar’a göre taşımıyor. Bize de büyük lafını dinlemek düşer. Sonuçta bir risk varsa o riski Necati Abi taşıyor.

        Sizin filminizden dolayı 3 filmin gösterimi ileri bir tarihe ertelendi..

        A.D.: Zaten bu olmasın diye yola çıktık. Bizim film, beklentileri karşılar da sezonun genişlemesine ön ayak olursa bu sıkışıklık, ertelemeler de bitecek. Herkesin filmi gösterime rahat rahat çıkacak. Yılda 60 milyon biletin belli bir döneme sıkışması büyük sorundur. Sezonu yayabilirsek inşallah birkaç yıl sonra kesilen bilet 100 milyonu geçecek.

        Filminizin izlenmesini neden tavsiye edersiniz?

        Ben gülmeyeceğim, eğlenmeyeceğim işleri yapmıyorum. İzleyicinin keyifli vakit geçirileceğini düşünüyorum. Bu filmimiz diğerlerinden farklı. Biraz absürt bir film. Farklı bir iş yapmaktan dolayı da son derece mutluyum.

        Demet Akbağ’ın hayatınızdaki yeri ve önemi nedir?

        A.D.: Demet Abla, benim meleğim. Kendisi oldukça önemli bir insan ve önemli bir oyuncudur. İleride iyi bir ikili olarak anılacağımızı düşünüyorum. En belirgin özelliklerinden biri de bir şeyin komik olacağını düşünürse acımaz, ‘Bu bana yakışır mı?’ diye sormaz, her şeyi yapar. Bu sınırsızlık bir oyuncunun başarılı olmasındaki önemli ögelerden biridir. Türkiye’nin Meryl Streep’i. Allah, onu benden ayırmasın.

        ■ Türk sinemasının gerçekleştirdiği atılımda sizin payınızın ne ölçüde olduğunu düşünüyorsunuz?

        Hakan Algül: Herkes kadar. İzleyici de Türk sinemasına sahip çıktı. Amerikan sinemasını deviren ender ülkelerden biriyiz.

        A.D.: Yeşilçam’ın büyük etkisi vardır. Yeşilçam’ın mirası bugün bize destek olmaktadır. Sinemada ‘hissin’ ne olduğunu, filmlere nasıl yansıtılması gerektiğini öğretmiştir. Hakan Algül, his meselesine takmış bir yönetmendir. Hissiz hiçbir şey yapmaz. Bunlar Yeşilçam’dan öğrendiğimiz öğretilerdir.

        Atılımın devam etmesi için öncelikle neler yapılmalı veya özellikle neler yapılmamalı?

        H.A.: İyi filmler yapılmalı. ‘Kötü filmler yapılmamalı’ demiyorum çünkü izleyiciye ulaşmadan bir filmin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmiyoruz. Ona izleyici karar verir.

        Hakan Algül, Ata Demirer ve Demet Akbağ’dan kötü film çıkma olasılığı var mıdır?

        H.A.: Kötü film çıkma olasılığı her zaman mevcut. Benim söylemek istediğim bir filmin ne olduğuna izleyici karar vermeli. A.D.: Ben de aynı fikirdeyim. İzleyiciye bırakmak gerek. Bizim film hakkında yorum yapmamız izleyiciye empozede bulunmak demektir. Bu da hoş bir davranış olmaz.

        'His taşıyan her iş mutlaka başarılı olur'

        Kariyeriniz boyunca öğrendiğiniz en önemli bilgi nedir?

        A.D.: Samimiyet. Ne var ki samimiyet siparişle elde edilmez. Kendine dürüst olmanla ilgili. Duygularını

        göstermekten imtina etmeme hali. Çünkü insanların hislere ihtiyacı var. Helen Mirren’in dediği gibi ‘Bir yapıtın

        konusu hislerse insanlar onu severler.’ Çünkü hisler herkes için aynıdır. Ölüm acısı, ayrılık acısı... Hisler herkes için aynı anlamı taşır. His taşıyan bir iş mutlaka başarılı olur. Çünkü insanlar hislere açtır. Ben dahil. Gülmek

        ve ağlamak... Gün boyunca duygularımızı harekete geçirecek şeylerin peşindeyiz. Doğal olarak duygularımızı harekete geçiren bir yapıtı gördüğümüz an onu benimsiyoruz. Sinemada da böyle, edebiyatta da veya başka

        bir sanat dalında. Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’sı... 72 yıl önce yazılmış, 5 yıldır da çok satanlar

        listesinde. Nedir bu eseri en çok okunan hale getiren neden? His...

        Günümüzde duygularla donatılmış eserler üretmek daha mı zor?

        H.A.: Bence daha zor. İnternet çağı insanlardaki ‘Ben’ duygusunu baskın hale getirdi. Teknolojiyi

        yaşamı kolaylaştırmak için kullanıp güzel hislere sahip olacağımız güzel günler gelecektir.

        A.D.: Öfke de beraberinde geliyor. Sanal ortamda sadece ‘Günaydın’ yazıyorsun, birisi sert bir şekilde

        ‘Günaydın, hayat sana güzel’ diye cevap veriyor. Şimdi bu insanları ne, kim bu hale getirdi? Ne olursa olsun

        insanlara güzel hisleri aşılamaya her daim devam etmek gerek.

        'Sıradan insanlarız'

        Yaşın ilerlemesi, bir komedyenin komedi anlayışını değiştirir mi?

        A.D.: Benim en büyük fobim gençlerin algılarını artık hissedememek. Bizim film çekimlerinden önceki her toplantımızın ana konularından biri ‘Gençlere hitap edebiliyor muyuz, medik değil mi?’dir. Bu soruyu da her zaman sormak gerekir. Bizlerin gençliği yakalama adına sürekli olarak kendini geliştirmesi ve yenilemesi gerekir.

        H.A.: Hayatla ilişiğini kesmediği sıradan yaşadığı sürece insan kendini geliştirir ve yeniler. Ben de Ata da sıradan yaşayan insanlarız. A.D.: Konformist tarzda büyümek insanların algılarını bozabilir. Bazılarının da bozmaz. Şoförün oldu, asistanın oldu... Benim en çok korktuğum konulardan biri yanında biriken insanlardan dolayı şirket yöneticisi durumuna geçmektir. O andan itibaren kot pantolonu kıçına geçirip de kendini sokağa atan çocuk bir anda ortadan kaybolur. Örneğin Karaköy’e yürürüm ve o sırada kafamı açarım. Beni görenler ‘Aaa Ata sokakta’ moduna giriyor. Kimim ben? Elvis Presley mi?

        'Mutlak başarı yoktur'

        Parayla komedi arasında nasıl bir bağ vardır?

        H.A.: Parayla her şey satın alınabilir ama komedi asla. A.D.: Parayla saadet olmaz, mizah hiç olmaz.

        Neyi başarırsanız sizin için 10 numara 5 yıldız kıvamında bir başarı olur?

        A.D.: Hem ağlatacak hem de güldürecek filmler çekersek öyle bir başarı olur. Tabii en önemli başarı mutlu olmak ve başkalarını mutlu etmektir.

        H.A.: Mutlak başarı yoktur. Mutlak başarı öldükten sonra elde edilir. Kariyerinin toplamına bakmak gerek. O da ancak öldükten sonra belli olur.

        'Ata, Deep'in kemikli hali'

        Sizin gibi hem müzisyen hem de aktör olan Johnny Depp, bir röportajında ‘Aktörlük ciddiye alınacak bir şey değil. Altı üstü bir meslek’ demişti. Öyle midir?

        A.D.: Tanırım kendisini. Ben de hep diplerde dolaşırım. Bu korkunç şakayı da yaptım ya. Rahatlatıcı oldu....

        H.A.: Birbirlerine de benziyorlar. Ata biraz daha kemikli ama... ‘

        ‘FESTİVALLERE KATILMAMAMIZ HAKSIZLIK’

        Komedi filmleri neden festivallere katılmıyor. Bu bir haksızlık değil mi?

        H.A.: Bu durum festivallerin sorunu. Kesinlikle haksızlık.

        A.D.: Sadri Alışık Ödülleri’nde ‘Berlin Kaplanı’ ve ‘Eyyvah Eyvah’ ile ödüller aldık ama filmin kendisinin yarışabildiği bir platform yok. Bu konuyu sinema yazarlarıyla tartışın. Onlar isterse olur. Çok ilginçtir, dünya çapındaki festivallerde, örneğin Berlin Altın Ayı Film Festivali’nde ‘Mediterraneo’ Altın Ayı’ almış bir filmdir. Eee, bu film bir komedi filmi. Komedi filmleri oralarda yarışıp ödül alabiliyor. Veya Oscar... Orada da komedi filmleri yarışıp ödül alabiliyor. Keşke bizde de olsa. En azından Altın Portakal’da bir komedi bölümü açılsa. Çok isterim.

        H.A.: Filmleri türlerine göre ayırmamak gerekir. Biz de kendimizi ciddiye aldırmak için önümüzdeki yıl ağır bir melodram çekeceğiz, herkesi de yere çakacağız diye.: ))) Portakalın peşindeyiz. A.D.: Soydum, başucuma koydum. : ))) ■ Filmleriniz festivallerde yarışmadığı ve davet edilmediğiniz için üzülüyor musunuz? A.D.: Yok canım. Beni Altın Portakal Film Festivali’ne her yıl davet ediyorlar ama farklı farklı misyonlarla. ‘Gel geceyi sun’, ‘Gel şurada bir konuşma yap’ gibi... Ben de diyorum ki; ‘Benim filmim orada değilse ne işim var?’ Ödül vermeseler bile bizi bir yarıştırsınlar, bir hava alırız.

        H.A.: Yarım yarım paylaştırsınlar. :)))

        A.D.: Dilim dilim. :)))

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ