Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya "Haber sunumu benim mesleğim değil, bırakıyorum"

        HABERTURK.COM Türk kamuoyunu şekillendiren medya, politika dünyası, fikir ve kanaat önderleriyle bir dizi röportaj başlatıyor; Bâb-ı Âli@Habertürk.. Bundan böyle her hafta birbirinden değerli isimlerin gündeme bakışlarını ve haklarında merak edilen herşeyi bu adreste bulacaksınız.

        Bâb-ı Âli@Habertürk'e Ergenekon soruşturması ve Ak Parti'ye kapatma davasıyla rekabetin doruğa çıktığı medya dünyasından deneyimli bir isimle başlıyoruz. Bugünkü konuğumuz Euro 2008 sırasında ancohormanlik görevine ara veren gazeteci-yazar Mehmet Barlas. Anchormanlerin ekrandaki reyting rekabeti kıran kırana devam ederken, gözler Barlas'ı arıyor. Bir de ortalıkta can sıkıcı dedikodu dolaşıyor, acaba Barlas gırtlak kanseri mi?

        Mehmet Barlas ile Otağtepe'deki evinde görüştük. Yanına gittiğimde bahçede oturmuş, önünde Ufuk Güldemir'in kendisine hediye ettiğini söylediği lap-top bir taraftan not alıyor bir taraftan da kitabını okuyordu. Önce müjdeyi vereyim kanser değilmiş, nodülleri ile ilgili radyoterapi tedavisi görüyormuş. Kendi deyimiyle, dinlenmesi ve fazla konuşmaması gerekiyormuş. Doktorlarının 'Fazla konuşma' uyarılarına rağmen HABERTURK.COM okurlarını kırmadı ve ortaya aşağıdaki röportaj çıktı.

        HABER SUNUMU BENİM MESLEĞİM DEĞİL, BIRAKIYORUM

        Gülin Yıldırımkaya: Herkesin merak ettiği soru ile başlayacağım. Özledik sizi ekranda, geri dönecek misiniz Ana Haber koltuğuna?

        Mehmet Barlas: Şimdi sesimde bir problem var. Ses tellerimin üzerinde bir nodül oluşmuş. Şampiyona yayını vesilesiyle bir hastaneye gittim, dediler ki çok ciddi bir sorun, önce bir teşhis koyalım. Sesimi görüyorsunuz.

        Evet, gırtlak kanseri olduğunuzu söyleyenler var, üzüldük, var mı böyle bir şey?

        Bereket kanser çıkmadı. Her gün hastaneye gidiyorum. Radyoterapi oluyorum, ses tellerim üzerine ışın veriliyor. Çok konuşmamam gerekiyor. Birinci mesele o, ikincisi haberlerle ilgimi kesmem tabii ki söz konusu değil. Yani hem Sabah'ın haberleriyle hem ATV'nin haberleriyle. Ama haber sunuculuk galiba benim mesleğim değil. Benim mesleğim yorumculuk, programcılık onları yapacağım ama haber sunmaya fazla heves etmiyorum. Ama önce sesimin düzelmesi lazım.Bu bir aylık her sabah hastaneye gidip radyoterapi alıyorum. Belki ileride bir ameliyat da gerekebilecek. Ondan şu anda birşey söyleyemiyorum.

        ÇOK BAŞARILI OLDUĞUMU SANMIYORUM, BANA DÜŞENİ YAPTIM

        Eşiniz Canan Hanım da anchormanliğinizi değerlendirirken "Yakıştıramıyorum, ne işi var orada" demişti. Siz kendinizi izlediğinizde nasıl buldunuz, performansınız nasıldı sizce?

        Ben kendimi hiç izlemedim. Ama çok başarılı olduğumu sanmıyorum. Önemli olan verilen haberlerin başarılı olması. Haberin tarafsız olması, haberin bilgi verici olması. Onu vermeye çalıştım. Öyle bir reyting yarışına da girmedim açıkçası ama reyting de düşmedi. ATV dördüncüydü, yine döndüncü kaldı. ATV bir darbe yemiş, Ali Kırca. Neticede 12 sene orada haber sunmuş. Bir anda Ali Kırca ve ekibi ATV'yi boşaltmışlar, Show'a geçmişler. Ben onun üzerine geldim, adeta zorunlu olarak bu görevi üstlendim. Bana düşeni yaptığımı sanıyorum. Ama ATV'deki haberci arkadaşlarım devam ediyor.

        HABER SIRASINDA MONİTÖRLERDEN BİRAND, DÜNDAR VE KIRCA'YI İZLEDİM

        Rakiplerinizi o süreçte izlediniz mi? "Benim işim değil haber sunmak" dediniz, işi haber sunmak olanlar kim size göre, kimleri takip ettiniz?

        Ben haberi okurken aynı saatte olduğu için onları da ekranlardan izliyordum.

        Monitör var mıydı aşağıda, hangi kanallara baktınız sunarken?

        Tabii, tabii 4 monitörde Ali Kırca'yı izliyordum, Uğur Dündar'ı izliyordum ve Mehmet Ali Birand'ı izliyordum. Yani şöyle bir sorun vardı benim habercilik yaptığım dönemde. Bizim kadro çok eksikti, onların haberleri daha çoktu. Mesela bizim Ankara bürosunda sadece 2 kişi vardı. Toplam habere koşturabildiğimiz insan sayısı 7'ydi. Ve çok düşük bir kadroyla Ali Kırca gittikten sonra. Şimdi onlar takviye olmaya başladı. Bizde haber sayısı arttı. Ben ona karşı farklı birşey yaptım.

        Dedim ki, bir haberi alıp derinliğine gidelim. Öyle götürdük, diğer kanalları izlediğim zaman da meslektaşlarım, hepsi tanıdığım insanlar, hepsi kendilerince bir haber yapıyorlardı. Ama benim idealim şu, ben en iyi haberi BBC'de seviyorum. En sevdiğim gazete Wall Street Journal. Türkiye'de habercilik o düzeyde yapılmıyor maalesef, reyting yarışı da varken. ATV için de söz konusu, diğer kanallar için de söz konusu. O gün ne varsa, ne olduysa haldır haldır veriliyor, ne dünü ne de yarını fazla düşünülmüyor. Yani iki boyutlu, üçüncü boyutu yok maalesef Türkiye'de.

        BARLAS'IN SIRALAMASI: 1. MEHMET ALİ BİRAND, 2.UĞUR DÜNDAR

        Şimdi ekranda da yokken, akşam haberleri kimden izliyorsunuz? O dönemki rakipleriniz arasında en başarılı kim sizce?

        Mehmet Ali Birand çok iyi arkadaşım. Ne yazarsa okurum, ne yaparsa izlerim. Mehmet Ali Birand'ı izlemek zorundayım. Uğur Dündar taa 1974'ten beri, TRT'den beri beraber olduğum bir arkadaşım. Onu da izlemek zorundayım. Ali Kırca çok başarılı bir insan ama bana yakınlık bakımından Mehmet Ali Birand, Uğur Dündar sıralamasını yapabilirim.

        ATV ile anlaşmanız var, anchorman koltuğunu bırakıyorsanız ne yapacaksınız?

        Evet anlaşmam var. Yani ben ATV'de program da yapacağım, haberlerle de ilgileneceğim. Ana Haber'de yorum yaparım.

        900 BİN DOLARI MESLEKTAŞLARIM RAHATLASIN, DAHA CİDDİ ŞEYLERİ MERAK ETSİN DİYE İADE ETTİM

        Çok sinirleniyorsunuz bu soruya ama yine de soracağım. Mirgün Cabas'a da kızmıştınız. Bu 900 bin dolar meselesi. Niye kızdınız, Mirgün Cabas da bir gazeteci, siz de gazetecisiniz. Aslında, en iyi sizin anlamanız lazım. Cidden merak edildi, iade ettiniz mi?

        Kızmamın sebebi şu, neticede insanların gelirleri giderleri ile sadece vergi memurları ilgilenir. Hani 'Zenginin malı züğürdün çenesini yorar' gibi. Gazetecilerin bu tür şeyleri kendi meslektaşlarına dönük sorgulamamaları lazım. Çünkü asla çalıştıkları yerde patronun kazancını, kendi yöneticilerinin kazancını sormazlar, ama başka yerlerde çalışan kendi meslektaşlarının kazançlarını sorarlar. Bu bana ters geliyor.

        TMSF'den alındığı için..

        TMSF'den almadım. Sorun o, TSMF'den almadım. Sabah ve ATV TMSF'nin malı olmadı. O zaman Merkez şirketleri vardı. Şimdi Turkuvaz var. TMSF'den almadım yani. Şu anda Çalık'tan alındı, o zaman Merkez Grubu'ndan aldığım parayı iade ettim.

        Peki niye iade ettiniz?

        Biraz evvel söyledim, madem ki meslektaşlarım çok fazla taktılar, rahatsız oldular, iade edeyim de rahatlasınlar dedim. Yani kendim için değil bunu merak edenler için iade ettim. Belki bu konuyu bırakıp daha ciddi şeyleri merak ederler diye düşündüm.

        EMRE AKÖZ'ÜN YANITLARI HINCAL ULUÇ'UN YAZDIKLARI İLE AYNI DÜZEYDE AĞIR

        Peki gazetede işler nasıl gidiyor? Sabah Gazetesi'nde özellikle Hıncal Uluç cephesinde epey tartışma var. Çok sert eleştiriler getiriyor gazete yönetimine, siz yaklaşımını doğru buluyor munuz?

        Ben bunu çok sağlıklı buluyorum yani Sabah Gazetesi oldum olası böyle. Sabah Gazetesi'nin en büyük özelliği çok sesli olması. Benim Sabah'ta bu dördüncü bulunuşum. Mesela 1990'lı dönemlerde Turgut Özal'ı bir tek ben savunuyordum. Gazetenin tümü Demirelciydi. Yani o kadar ki, benim sütunumun içine, Turgut Özal'ı savunan yazının içine Özal aleyhine karikatür koyarlardı, ben de bundan çok mutlu olurdum. Bir gazetenin çok sesliliğini gösterir. Farklı şeyleri söyleyenler bir arada olduğu zaman o gazete dinamik olur. O bakımdan Hıncal Uluç'un mesela Sabah Gazetesi'ne dönük özeleştiri yapması çok sağlıklı. Aynı eleştiriyi bizim Yavuz Baydar da yapıyor. Sabah'ın ombudsmanı. Ben de şu anda çok aktüel konu olan Ergenekon konusunda Sabah'taki bazı arkadaşlarımdan farklı yazıyorum. Ben mesela yargı kararıyla suçlu ilan edilmeden bir zanlının suçlu gibi yazılması, yorumlanması yanlıştır diyorum. Bunlar çok sesliliği gösteriyor.

        Ama Emre Aköz mesela Hıncal Uluç'a yanıt yazıyor. Ve yönetime yakın tanındığı için acaba yönetimin cevabı da Uluç'a diye düşünüyoruz..

        Ahmet Çalık ve arkadaşları bizleri gazeteyi satın aldıktan sonra tanıdılar. Daha önceden kimseye yakınlıkları yok yani.

        Düşünce olarak..

        Ahmet Çalık'ın düşüncesinin ne olduğunu bilmiyorum. Siz işadamlarını tanırsınız, çok fazla ideolojik yaklaşımı yoktur. İşadamı neticede işini yapmaya çalışır. O tavır bizde vardır, gazetecilerde.

        Emre Aköz'ün yanıtlarını fazla ağır buluyor musunuz?

        Hıncal Uluç ile aynı düzeyde ağır. İkisi de ağır yazıyorlar yani, keşke o kadar ağır olmasa..Hıncal Uluç da Emre Aköz de neticede deneyimli gazeteciler, ne yazdıklarını biliyorlar. Bana sadece okumak düşer.

        Madem bu kadar eleştiriyor, o zaman niye hala Sabah'ta yazıyor diye de düşünülüyor..

        Hayır, asla katılmıyorum. Bence ikisi de Sabah Gazetesi'nde kalsın dilediklerini yazsınlar.

        Siz peki Sabah'ın yayınlarında bir sorun görüyormusunuz? Hıncal Uluç'a hak verdiğiniz noktalar var mı?

        Hayır ben sorun görmüyorum. Hıncal Uluç'a katılıp katılmama değil, bazı konularda Hıncal'a hak veriyorum, bazı konularda haksız buluyorum ama her insan için söz konusu.

        1 NUMARA DİNÇ BİLGİN BATIKSA, 2 NUMARA ZAFER MUTLU NASIL VARLIKLI OLUYOR?

        Gazateciler birbirlerine ağır yazılar yazarlar, siz benden daha iyi bilirsiniz. En son siz de Zafer Mutlu hakkında bu tarzda kalem oynatmıştınız. Tartışmanız noktalandı mı?

        Evet noktalandı. Yani Sabah'ın geçmişinden bugüne aktarılan sorunların tartışılmasıydı o. Yani Dinç Bilgin bu gazeteyi kurdu, başarılı da kurdu. Ama onunla beraber Zafer Mutlu da vardı ve gazeteyi felakete sürüklediler. Dinç Bilgin şu anda batık vaziyette, Zafer Mutlu gazete sahibi oldu. Bu şaşırtıcı bir olay, nasıl oluyor, bir numada batar da iki numara daha varlıklı olur, daha güçlü olur diye. Bir de hem daha güçlü olmuş, hem de Sabah ile durmadan uğraşan bir yayın yapıyordu. Onun üzerine yazdım.

        Sonrasında görüştünüz mü tekrar yoksa küs müsünüz?

        Küs falan değilim canım, bu yazılar yüzünden kimse kimseye küsmez.

        Emre Kongar ile Cengiz Çandar küstü ama..

        Programları da yayından kalktı. Sonra biz Emre Kongar ile bir programda birlikte olduk, Can Dündar'ın Neden programında. Emre Kongar ile düşüncelerimiz yüzde yüz ters. Ben de diyorum ki, inandığım liberal demokrasinin üstün vasfı farklı olanların bir arada yaşaması. Emre Kongar düşüncelerini özgürce seslendirdiği ve ben de dinleyebildiğim oranda kendimi başarılı gördüm. Ben sabrettim, o da benim düşüncelerime sabretti. Neticede bu sabırdır demokrasinin özü, biz bunu başardık.

        BENİ RADİKAL ÇOK ETKİLİYOR. TARAF'TAN DAHA RADİKAL GİDİYORLAR

        Biraz önce siz de bahsettiniz Ergenekon'dan. Şimdi baktığımızda çeşitli gazetelere ciddi görüş ve bilgi farklılıkları var. Sadece medya açısından Ergenekon'a baktığınızda gidişatı nasıl görüyorsunuz?

        Gazeteler içindeki çeşitli insanlar aynı şeyi düşünmüyor.

        Genel yayın politikaları açısından soruyorum.

        Genel yayın politikaları açısından bir fark var tabii Ergenekon'a karşı. Hürriyet Gazetesi mesela Radikal gazetesi kadar Radikal bakmıyor işe. Radikal, İsmet Berkan gayet derinine teşhir ediyor, Ergenekon'un var olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Buna mukabil Hürriyet Ergenekon'u adeta yok görüyor. Böyle bir fark var, yani aynı grubun iki gazetesi. Yayın politikası olarak baktığınız zaman, Doğan grubunun yayını hangisi onu anlayamıyorum tabii.

        Diğerleri? Cumhuriyet, Taraf, Zaman, Star mesela?

        Beni Radikal çok etkiliyor. Çünkü Radikal'de hem İsmet Berkan hem yazarları Perihan Mağden olsun, çok radikal biçimde Taraf'tan daha radikal gidiyorlar.

        İLHAN SELÇUK BENİM AĞABEYİM. GÖRÜŞLERİMİZ ÇOK FARKLI AMA BAŞINA BİRŞEY GELDİĞİNDE BEN İLHAN SELÇUK'U TUTARIM

        Ergenekon'da 28 Şubat sürecini anımsayarak bakarsak,

        şimdi gözaltına alınan gazeteciler oluyor İlhan Selçuk gibi, Mustafa Balbay gibi. 28 Şubat'ın rövanşı gibi mi, sizce bu isimler çeteci olabilir mi, gözaltına alınış biçimleri sizi yaraladı mı?

        Tabii yaraladı. Yani İlhan Selçuk'un gece sabaha karşı evinden alınması bu yaşında, çok ayıp birşeydi. Bu tür gece yarısı alınmalar hiç hoşuma giden şeyler değil, bunu yazdım da. Birinci mesele bu. İki; benim yıllardır beraber çalıştığım isimler var. İlhan Selçuk da bunlardan biri, 1961'den beri beraberim. 64'te Cumhuriyet'te beraber olduk. İlhan Ağabey ile bir sürü olayda kader ortaklığımız var. Ama görüşlerimiz çok farklı. Tıpkı Emre Kongar kadar farklı. Ama İlhan Selçuk'un başına herhangi birşey geldiği zaman ben İlhan Selçuk'u tutarım.Ben savcı değilim, yargıç değilim, polis değilim. İlhan Selçuk

        benim için 1 numaradır, arkadaşımdır, ağabeyimdir, meslektaşımdır.

        ALİ SİRMEN 12 EYLÜL'DE ARANIRKEN BENİM EVİMDE KALDI

        Aynı şeyi başka meslektaşlarıma karşı da hissederim. Mesela 12 Eylül döneminde Ali Sirmen, o da çok iyi bir arkadaşım, yıllardır arkadaşım. O da Barış Derneği davasından aranıyordu, benim evimde kaldı arandığı sırada. Arkadaşlık, dostluk böyle bir olaydır, ben burada kendimi soyutlayamam, önce arkadaşlarıma bakarım, kötü duruma düşmemesine bakarım. Ama çok eğer ruhumda savcılık varsa, arkadaşlık insanlık vız gelir, giydiririm. Biraz insaflı olmak lazım, benim babam da idamla yargılandı, 4 ay sonra serbest bırakıldı. O bakımdan Ergenekon davasında ben sözü savcıya ve yargıçlara bırakmaktan yanayım.

        Doktorların konuşma uyarısına rağmen bizi kırmadınız. Herkesin röportaj peşinde olduğunu biliyorum, HABERTURK.COM'u tercih ettiğiniz için teşekkür ederim. Bu da internet gazeteciliğine verdiğiniz önemi gösteriyor.

        Sizi kutluyorum bu arada, yıllardır her gün HABERTURK.COM okuyorum, tiryakinizim.

        gulinyildirimkaya@haberturk.com

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ