Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Miraç kandili ne zaman? - İşte 2018 yılı kandil günleri listesi

        Miraç kandiline az bir süre kala heyecan başladı. Recep ayının 27. gecesi kutlanan Miraç kandili bu sene Cuma gününe denk geliyor. Gece yürüyüşü anlamına gelen İsra, Miraç gecesinde gerçekleşti.

        2018 MİRAÇ KANDİLİ NE ZAMAN?

        Haftaya 13 Nisan 2018 Cuma günü Miraç kandilini idrak edeceğiz.

        2018 Kandil ve Mübarek Geceler

        27 Recep 1439 Miraç Kandili 13/14 Nisan 2018 Cum/Ct

        15 Şaban 1439 Berat Kandili 30 Nisan/01 Mayıs 2018 Pt/Sal

        27 Ramazan 1439 Kadir Gecesi 10/11 Haziran 2018 Paz/Pt

        12 Rebîulevvel 1440 Mevlid Kandili 19/20 Kasım 2018 Pt/Sal

        İSRA VE MİR'AC NEDİR?

        İsrâ, gece yürüyüşü demektir. Kur’an-ı Kerim bu olayı bu kelime ile ifade etmiştir.

        Mi’rac ismi de yükseğe çıkmak manasına olan “uruc”tan alınmıştır ki merdiven, asansör demektir. Mi’rac ile ilgili hadislerde bu kelime kullanılarak “Yükseğe çıkarıldım” buyurulduğundan bu olaya “Mi’rac” da denmiştir. İslâm dünyasında bu olay genelde bu kelime ile bilinmektedir.

        REKLAM

        Sözlük anlamları bu olan İsrâ ve Mi’rac, Peygamberimizin üstün ma- kamlara yükselişi ve Allah’ın yüce katına kabul edilişi olayıdır. Yüce yaratıcıya yakınlığın en üstün derecesi olan Mi’rac, beşer anlayışı çizgisinin ötesinde bir olaydır. Çünkü bu olayın fizik kanunları ile açıklanması mümkün değildir.

        Olay Nerede ve Ne Zaman Meydana Gelmiştir?

        Mi’rac olayının ne zaman meydana geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi İslâmiyet’ten önce câhiliyet zamanında Araplar arasında yıl tarihin olmayışıdır.

        Kesin olarak bilinen, Mi’rac’ın hicretten önce Mekke’de meydana gelmiş olmasıdır.

        Tarihi, ayı ve günü konusunda birbirinden farklı rivayetler vardır. Biz zamanı da dikkate alarak önemli bazı rivâyetleri özet olarak nakletmekle yetineceğiz.

        Büyük hadis ve kelâm alimi olan ve 1448-1517 tarihleri arasında yaşa-- mış bulunan Kastalânî, Peygamberimizin hayatı üzerine yazdığı “el-Mevâhibu’l-Ledüniyye” adlı eseri ve 1710 tarihinde vefat etmiş olan Zürkânî’nin şerh ettiği bu eserde şu bilgilere yer verilmiştir:

        Ünlü alim ve tarihçi İbn Kuteybe (H.213-267) ile allâme İbn Abdülberr (H.368-463), Mi’rac’ın, kamerî aylardan Recep ayında olduğunu söylerler. İmam Nevevî (H.631- 676) bu tarihi gerçeğe daha yakın bulur. Ayrıca hadis alimi Abdülganî el-Makdisî (H.659)’de bu tarihi kabul eder, hatta Mi’rac’ın Recep ayının 27’nci Cuma gününde vuku bulduğunu söyledikten sonra: “Müslümanlar bu tarihi benimsemiş bulunuyor ve bunu en doğru rivâyet kabul ediyorlar” der.

        REKLAM

        Mi’rac hakkındaki ihtilaf, sadece vuku bulduğu tarih konusunda değildir. Olayın nasıl olduğu, ruh ile mi cesed ile mi vuku bulduğu da ihtilaflıdır. Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber alimlerin çoğunluğuna göre Mi’rac hem ruh ve hem de cesetle birlikte meydana gelmiştir. Esasen bu konudaki âyet ve hadisler incelendiği ve Mi’rac’ın Mekke’li müşrikler arasında meydana getirdiği yankı dikkate alındığında çoğunluğun görü-- şünün doğru olduğu yani Mi’rac’ın hem ruh ve hem de cesedle birlikte olduğu anlayışıdır.

        İşte buna göre İslâm dünyasında Mi’rac Recep ayının 27’nci gecesinde kutlana gelmiştir.

        Olay Nasıl Oldu?

        Buhârî ve Müslim’de yer alan rivâyetlere göre olay şöyle olmuştur: Peygamberimiz Mekke’de, evinde iken veya Kâbe’de bulunduğu sırada

        Cebrâil aleyhi’s-selâm bazı meleklerle birlikte gelerek Peygamberimizin göğsünü açmışlar, içini zemzem ile yıkadıktan sonra hikmet ve iman nuru doldurmuşlardır.

        Peygamberimizle ilgili göğüs açma (şerh-i sadr) denilen olay budur. Ancak bu olay ne zaman ve nerede olmuştur? Bu, ihtilaflıdır. Bazıları bu- nun, sütannesi Halime’nin yanında iken çocukluğunda olduğunu söylerken, diğer bazıları ise bir defa Halime yanında, bir defa da Mi’rac’tan önce olmak üzere iki defa olduğunu söylerler.

        Şah Veliyyullah ed-Dehlevî, bu olayı yani göğüs açma olayını manevî bir operasyon olarak değerlendirir ve: “Peygamberimizin ruhunda melek-- lik ruhunun üstün gelmesi, tabiat özelliklerinin yok olması, tabiatın, kud-- siyet âleminin ilhamlarına tabi olması” ile yorumlamaktadır.

        REKLAM

        Bir gün Peygamberimize soruldu:

        —Ey Allah’ın Resülü, göğüs açılır mı? Peygamberimiz.

        —Evet, açılır, buyurdu.

        —Nasıl olur? diye sorduklarında, Peygamberimiz:

        —Bir nurdur ki Allah onu mü’minin kalbine atar, o da onunla ferahlanır, açılır, buyurdu.

        —Onun alâmeti nedir? dediler. Peygamberimiz:

        —Aldanma yurdu (dünyadan) uzaklaşmak, ebediyet yurduna (âhirete) yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlanmaktır, buyurdu.388

        Peygamberimizin Mi’rac’tan önce göğsünün açılması, o muazzam olaya bir hazırlık, göreceği olaylar karşısında rahat olması ve kendini kaybetmemesi içindir. Daha sonra Cebrâil aleyhi’s-selâm Peygamberimizi “Burak”a bindire- rek birlikte Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya geldiler. Manevî bir binit olan Burak’ı Peygamberimiz şöyle tarif ediyor: “Bu, merkepten büyük, katırdan küçük uzun ve beyaz bir hayvandı. Adımını gözünün görebildiği en son noktaya koyardı.”

        İsrâ sûresinde Mi’rac’ın bu bölümü ile ilgili şöyle buyurulmaktadır:

        “Kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan’ kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için çevresini mubarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. ‘’Doğrusu O, işitir ve görür.

        REKLAM

        Peygamberimiz burada (Peygamberlerin ruhlarına imam olarak) namaz kılmış ve bütün Peygamberler de onunla beraber kılmışlar.

        Sonra Mi’rac getirildi. Mi’rac, asansör gibi yükseğe çıkaran manevî bir araçtır. Buna Cebrâil aleyhi’s-selâm ile beraber bindiler ve göklere çıktılar. Birinci semaya vardıklarında, Cebrâil aleyhi’s-selâm:

        —Açınız, dedi. İçerden bir ses:

        —Kimsin? diye sordu.

        —Ben Cebrâil’im.

        —Yanında kimse var mı?

        —Muhammed (sas.) var.

        —Muhammed gönderildi mi? (Peygamber olarak görevlendirildi mi) Evet, gönderildi. Kapı açıldı ve Peygamberimiz birinci semâya varmış oldu. Orada, sağında ve solunda bir çok gölgeler olan bir adam gördü. Bu adam, sağına baktıkça gülümsüyor, soluna baktıkça da ağlıyordu.

        Peygamberimizi görünce:

        —Merhaba sâlih Peygamber, hoş geldin, iyi oğul, dedi. Peygamberimiz Cebrâil aleyhi’s-selama kim olduğunu sordu. Cebrâil aleyhi’s-selam da Hz. Adem olduğunu söyledi. Etrafındaki gölgeler de onun soyu idi. Sağındakiler cennetlik olanlar, solundakiler de cehenneme girecek olanlardı. Onun için Hz. Adem sağına baktıkça seviniyor, gülüyordu. Soluna baktıkça da üzülüyor ve ağlıyordu.

        REKLAM

        Peygamberimiz Cebrâil aleyhi’s-selam’ın kılavuzluğunda yoluna devam etti. İkinci semâya vardılar. Orada birinci semâda olduğu gibi aynı sorular soruldu ve aynı cevaplar verildi. Böylece her semada bir Peygamber ile karşılaştılar. İkinci semada Yahya ve İsa, üçüncü semada Yusuf, dördünü semada İdris, beşinci semada Harun, altıncı semada Musa ve yedinci semada İbrahim (as.) ile karşılaştılar. Karşılaştığı Peygamberlerin her biri kendisini selamlamış; hoş geldin salih Peygamber, iyi kardeş, dediler.

        Daha sonra, “Sidretü’l-Müntehâ”ya vardılar. Sidretü’l-Müntehâ, gökle- ri, cennetleri kucaklayan ulu varlık ağacıdır. Peygamberlerin ve meleklerin erebildikleri ilmin son noktasıdır. Ondan ilerisine ne bir melek ne bir Peygamber yaklaşamaz. İlerisi gayb alemidir. Allah’tan başka kimsenin ilmi oraya ulaşmaz.

        Peygamberimiz Sidretü’l-Müntehâ’ya varınca Necm sûresinde ifade buyurulduğu üzere: “Sidreyi bürüyen bürümüştü.”390 Yani Sidre’yi bir nûr kaplamıştı. Bundan ötesi tarif ve bayana sığmayan bir âlemdi. Buraya kadar Peygamberimize arkadaşlık ve kılavuzluk eden Cebrâil aleyhi’s- selam burada kaldı ve: “Bir parmak ucu kadar öteye yaklaşmış olsaydım yanardım” dedi.

        Bundan sonra Peygamberimiz: “Refref” ile yükselip Allah’ın divanına yaklaştı. (Refref, görmeye engel geniş örtü ve perde demektir ve Allah’ın divanı hadimlerinden biridir.) Nitekim Mevlid’de Süleyman Çelebi bu anı tarif ederken:

        REKLAM

        —“Söyleşürken Cebrâil ile kelâm, Geldi Refref önüne verdi selâm, Aldı ol şâh-ı cihanı ol zaman Sidreden gitti ve götürdü heman.

        Mirac’ın bundan sonra ki esrar dolu ulvî sahneleri ise Necm sûresinde şöyle ifade edilmektedir.

        “Allah o anda kuluna vahyedeceğini etti. Muhammed’in gözünün gör-- düğünü gönlü yalanlamadı. Ey inkarcılar onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışıyor musunuz? Andolsun ki Muhammed Cebrâil’i sınırın sonunda (Sidretü’l-Müntehâ’da) başka bir inişte de görmüştür. Orada Me’vâ cenneti vardır. Sidre’yi bürüyen bürüyordu. Muhammed’in gözü oradan ne kaydı ne de onu aştı. Andolsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü.”

        Âyet-i Kerîme’lerde Peygamberimize vahyedildiği bildiriliyor, ancak neyin vahyedildiği açıklanmıyor.

        Bu makamda Peygamberimize üç ilâhî ihsanda bulunulduğu hadis-i şeriflerde ifade buyuruluyor. Bunlar:

        1. Beş vakit namaz. Mi’rac hediyesi olarak Peygamberimizin getirdiği beş vakit namaz, aynı zamanda mü’minin Mi’rac’ı sayılmıştır.

        2. Allah’a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesidir.

        3. Bakara sûresinin sonundaki üç âyet ki, İslâm’ın temel inanç esaslarını tamamlamakta ve Müslümanların çektiği üzüntü ve sıkıntıların sona erdiği müjdelenmektedir.

        Âyet-i Kerimeler şöyledir:

        REKLAM

        “Gökte ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir. Sonra dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah her şeye kadirdir.

        “Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, mü’minler de iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine iman ettiler. Rabbimiz! affına sığındık, dönüş sanadır, dediler.

        Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde yükümlü kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendisine, yaptığı kötülük de kendisinedir. Rabbimiz! unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbim, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme. Bizi affet. Bizi bağışla. Bize acı. Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” Âmîn.

        İşte Peygamberimiz bu müjdelerle Mi’rac’tan döndü.

        NOT: Bu bilgiler Diyanet'in resmi kaynaklarından alınmıştır.

        Haberi Hazırlayan: Mehmet Kılıç
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ