Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Peter Wohlleben: Ağaçlar elbette acı çekiyor

        Yakacak, mobilya vs. için kestiğimiz ağaçlar acıyı hissedebiliyor, konuşuyor, seviyorlar. Hafızaları var. Ebeveyn ağaçlar çocuklarıyla birlikte yaşıyor. Hatta kökleri ve diğer orman bitkileri aracılığıyla kurdukları bir web ağları bile mevcut. Ha bir de, yapay yollarla taşınmaktan pek hazzetmiyorlar. 2015 tarihli orijinali aylarca çok satanlar listesinden inmeyen bu kitabı mutlaka bulun ve okuyun. HT Cumartesi'den Kürşad Oğuz'un haberi...

        Batı Avustralya Üniversitesi’nden Monica Gagliano, bir araştırmada toprağa kulak verdi. Ağaçları laboratuvar ortamında incelemek mümkün olmadığı için tahıl fideleri kullandı. Bu dinleyişte ölçüm cihazlarının 220 Hertz frekansında sessizce çıtırdayan kökleri algılamaları uzun sürmedi. Tamam, ölü ağaçlar sobada yanarken de çıtırdıyor ama deneyde yer almayan fide köklerinin de sese tepki verdiği ortaya çıktı. Ne zaman 220 Hertz’deki çıtırdamayı algılasalar, uçlarını o yöne çevirdiler. Ağaçlar da insanlar gibi ses dalgalarıyla iletişim mi kuruyor yoksa?

        REKLAM

        Bir başka araştırmada bu kez mimozalar ele alındı ve su damlalarının tek tek ve düzenli aralıklarla bitkinin yapraklarına düştüğü bir deney tasarlandı. İlk başta ürkek yapraklar derhal kapandı ancak bir süre sonra bu damlalardan zarar gelmeyeceğini öğrendiler. Sonra yapraklar damlalara aldırmadan açık kaldı. Üstelik bunu, üzerinden haftalar geçmesine rağmen unutmadılar. Yoksa ağaçlar da insanlar gibi öğrenebiliyor ve hatırlıyor mu?

        Belki hâlâ teyide ihtiyaç var ama şu benzerliğin kesin olduğunu söylüyor yazarımız: Ağaçlar yaşlandıkça kelleşip genişliyorlar. Tıpkı insanlar gibi.

        ELBETTE ACI ÇEKİYORLAR

        Ağaçlara tarifsiz tutkuyla bağlı Peter Wohlleben, 1964 Almanya doğumlu. Ormancılık eğitimi aldıktan sonra 20 yıl orman müdürlüğünde çalıştı. Sonra ağaçlar üzerine geliştirdiği fikirleri doğa dostu yöntemler kullanarak uygulamak için Hümmel Köyü’nde tahsis edilen ormanlık alanı yönetmeye başladı.

        Wohlleben, tecrübelerinden ve bilimsel araştırmalardan yola çıkarak ağaçların hisseden, iletişim kuran, özetle insan davranışları sergileyen sosyal varlıklar olduklarını söylüyor. İnsanların hayvanlara gösterdiği ihtimamı ağaçlara da göstermeleri gerektiğini savunuyor: “Şöminedeki odunlar keyif verici biçimde çıtırdadığında, bir kayın ya da meşenin cesedi alev alev yanmaktadır. Şu an elinizde tuttuğunuz kitabın sayfaları, bu amaç için öldürülen ladin ve huşların talaşından yapılmıştır. Bu, davranışlarımızı ayıp mı kılar? Tam değil. Ne de olsa biz de doğanın parçasıyız ve sadece diğer türlerde bulunan organik maddelerin yardımıyla hayatta kalabiliriz. Esas soru, orman ekosisteminden yalnızca ihtiyacımız olanı alıp almadığımız ve (hayvanlara muamelemize paralel şekilde) bunu yaparken, ağaçlara gereksiz acı çektirip çektirmediğimiz.”

        Bunun için doğru yöntemler anlatılıyor kitapta ama biz çok takılmayalım ve ağaçların gizli yaşamlarına nokta atışı bakalım.

        ZEKA, İLETİŞİM, ŞEFKAT

        Wood-Wide-Web:Ağaçlar aralarında haberleşir, gelen tehlikeleri söyler, hatta birbirlerine gıda yardımı yaparlar. Bunun için mantarları kullanırlar. Mantarsı bağlar, bir ağaçtan diğerine sinyaller taşıyarak ağaçları yaklaşan böcekler, kuraklık ve diğer tehlikeler hakkında uyarırlar. Bilim dünyası, ormanları saran bu fiber şebekeye “Wood-WideWeb” demeye başladı bile. Hangi bilgilerin ne kadar alıp verildiği araştırılıyor ama şu biliniyor: Mantarlar, bu hizmetin karşılığında ağacın gıda üretiminin üçte birini isterler ve ağaçlar da bunu vermek zorundadır.

        Kökteki beyin faaliyeti:Bonn Üniversitesi Botanik Enstitüsü uzmanları, ağaçların kök uçlarında beyin benzeri yapılar bulunduğunu savunuyorlar. Ona göre burada, sinyal yollarının yanı sıra hayvanlarda bulunanlara benzer sayısız sistem ve molekül mevcut: “Bir kök, toprakta ihtiyatla ilerlerken uyarıcıların farkındadır. Araştırmacılar, bir geçiş bölgesinde işlendikten sonra davranışlarda değişime sebep olan elektriksel sinyalleri ölçtüler. Eğer kök, zehirli maddelere, delinmez taşlara ya da çok nemli toprağa rastlarsa durumu analiz eder ve gerekli düzenlemeleri uzayan uca iletir. Kök ucu, bu iletişim sonrası yön değiştirir ve büyüyen kökü kritik bölgelerin etrafında dolandırır.”

        REKLAM

        Anne şefkati ve bilinci:Küçük kayın ağaçları, hızla büyümeye o kadar isteklidir ki, her mevsim rahatlıkla 45 santim uzayabilirler. Ancak anneleri engel olur. Devasa taçlarıyla onları gölgelerler ve güneş ışığının sadece yüzde 3’ünün çocuklarına ulaşmasına izin verirler. Bu da onların sadece yaşamlarını sürdürmesini sağlar. Kötü niyetli değiller elbette anneler, tek istekleri çocuklarının uzun yaşaması: Gençlikteki yavaş büyüme, bir ağacın ileri yaşlarını görebilmesi yani en az 200’e ulaşması için şarttır.

        Sayıyor, zamanı da görüyorlar:Ocak ve şubat aylarında, meşelerin yeşillenmediği geçici sıcakları sık yaşıyoruz artık. Peki bu ağaçlar yeniden büyüme zamanının henüz gelmediğini nasıl biliyor? “Ağaçlar sayabiliyor” diyor Wohlleben: “Belirli sayıda ılık gün geçmesini bekliyor ve ancak ondan sonra her şeyin yolunda olduğuna, yaşanan dönemin bahar olarak sınıflandırılabileceğine inanıyorlar. Yaprak dökmek ve yenilerini çıkarmak sadece sıcaklığa değil aynı zamanda günlerin uzunluğuna da bağlı. Örneğin kayın, gün en az 13 saat aydınlık olana kadar yaprak çıkarmaz. Bunu yapabilmek için bir ağacın bir çeşit görme becerisine sahip olması gerekir.”

        YAŞLI AĞAÇ YALANI

        Bir de şu ormanları gençleştirme yani “yaşlı” ağaçları kesip yerine küçük ağaçları dikme meselesi var. Ağacına göre 60-120 yaş arasında hasat makineleri çalışmaya başlıyor. Sebep? Yaşlı ağaçların artık büyümemesi... Oysa Wohlleben, bir bilim ekibinin, eski varsayımların tamamen yanlış olduğunu ortaya koyduğunu söylüyor. Bu ekip dünyanın dört bir yanından 700 bin ağacı inceledi. Şaşırtıcı sonuç: Ağaç yaşlandıkça daha hızlı büyüyordu. Gövde çapları 1 metre civarındaki ağaçlar, yarıları kadar geniş olan ağaçların üç katı kadar biyokütle üretiyordu. Yani ağaçlar söz konusu olduğunda yaşlılık enerji ve üretmek demekti.

        REKLAM

        Kesim için öne sürülen bir başka argüman da “yakın ağaçların birbirlerini ışık ve sudan mahrum bırakmaları, büyümelerini engellemeleri”... Yazara göre bu da ticari ormancılığın safsatası. Belki farklı türden ağaçlar kaynaklar için birbiriyle mücadele halinde ama mesela kayınlarda durum farklı. Üniversite öğrencisi Vanessa Bursche kayınların paylaşım adaletine çok değer verdiğini keşfetti. Zayıf ve güçlü taraflarını kendi aralarında eşitliyorlardı. Bu dengelemeyi de kökleriyle, mantarlar aracılığıyla yapıyorlardı.

        YAĞMUR İÇİN MUHTACIZ

        Bütün bu özellikleri onları hâlâ “insansı” sınıfına sokmanıza yetmiyorsa, en azından kendinizi düşünün. Çünkü ormanlar biterse, biz de biteriz. Pek çok yakın tarihli araştırma, ormanlar olmasa suyun, denizlerden kara içlerine en fazla birkaç 100 km ulaşabileceğini gösterdi. Çünkü denizlerin üzerinde oluşan bulutlar daha ileri gidemiyor, yağmuru bırakıp kayboluyor. “Çok şükür ki ağaçlar var” diyor Wohlleben: “Yağışların bir kısmı orman örtüsü tarafından durdurulup derhal yeniden buharlaşır. Ayrıca ağaçlar yazın kilometrekare başına 2500 metreküp kadar su kullanır ve bunu terleme yoluyla havaya bırakır. Bu su buharları sayesinde oluşan yeni bulutlar karanın iç kesimlerine gider ve yağmurlarını orada bırakır. Döngü devam ettikçe su en uzak bölgelere ulaşır. Bu su pompasının çalışması için tek şart, okyanustan en ücra köşeye kadar orman bulunmasıdır. Ve sistemin temeli olan kıyı ormanları mevcut değilse sistem çöker.”

        REKLAM

        Bunun için ağaçları oradan oraya taşımayalım tabii. Koruyalım yeter. “Her ağaç bir fidanken köklerini saldığı yerde kalmalıdır” diyor yazar: “Sadece üreme başladığında, tohumlar ağaçtan düştükleri anda yolculukları yeniden başlayabilir...” O zaman bırakın özgür olsunlar; onu da anlıyorlardır.

        BU HAFTA NE OKUSAK?

        İlk baskısı yıllar önce yapılmışkitabın gözden geçirilmiş yenibaskısında yaşamının 24 yılınıAtatürk’ün yanında geçirenGürer’in anıları ve tanıklıklarıyer alıyor. Seçkin Erdi ise ilkromanında askerliğe, terk edilmişbir kiliseye ve o kilisenin çanınaçağırıyor okuru.

        Atatürk’ün YaveriCevat Abbas GürerDer: Turgut Gürerİş Kültür

        KampanaSeçkin ErdiEverest

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ