Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Tapınaktaki ayak izi ve Erdoğan'ın dili

        KÜRŞAD OĞUZ

        Çin’in yüksek rakımlı köylerinden birinde bir Budist tapınağındayız. Rahiplerin günlük yaşamlarını da sürdürdükleri tapınağın en yaşlı bilgelerinden biri, turuncu kıyafetiyle büyük Buda heykeline doğru yavaş yavaş yürüyor. Kim bilir kaç yüzyıl öncesinden kalma taş zeminde her zamanki yerinde duruyor ve eğilerek, taptığı tanrının önünde alnını yere koyuyor. Duasını bitirdikten sonra arkasını dönüp geldiği yere gidişini de gösteriyor kamera; sonra yavaş yavaş rahibin ayak bastığı sert taşa zoom yapıyor: Bir çift ayak izi…

        Anlıyoruz ki, Budist rahip, yaklaşık 40 yıldır tanrısına hep aynı noktada dua ettiği için artık oraya ayak izlerini hiç çıkmayacak şekilde bırakmış… Ve başkaları oraya onun kadar inanarak basmadığı için, izleri bozamamış…

        Israrla savunduğumuz doğrular, başkaları fark etmese bile bir gün mutlaka izini bırakır; taşa bile. Başbakan Erdoğan’ın İsrail meselesinde yaptığı da bundan başka bir şey olmadı.

        AYNI ŞEYİ SÖYLEYEBİLMEK…

        Başbakan, -bu diplomasi dili değil- diyenlere inat ısrarla her platformda İsrail’e karşı “samimi” ve “insani” bir dil kullandı; aynı dili.

        2009 Martı’ndaki Davos Zirvesi’nde “one minute” diye çıkışırken de, İsrail’in Filistinliler’e muamelesini eleştirirken de, İran’a nükleer yaptırımın dile getirildiği her platformda “peki ya İsrail ne olacak” diye sorarken de, İsrail’in pek çok saldırıda uyguladığı orantısız gücü eleştirirken de, bunların insanlık dışı uygulamalar olduğunu vurguladı. Üstelik bunu, pek çok diplomatın “bu diplomasi diline uymaz” diyerek yapamadığı üst düzey platformlarda, her şeyi göze alarak yaptı. Barack Obama’ya ne söylüyorsa, AK Parti grup toplantısında da aynı şeyi söyledi; İsrailli yetkililere ne mesaj veriyorsa, HAMAS’lılara da aynı mesajı verdi.

        Ve herkesin zaman ve mekâna göre şerbet verdiği bir konuda, taşa iz bıraktı.

        Kalıpları kırdı, en son Mavi Marmara faciasından sonra eleştiri dozunu iyice yükselterek taşa iz bıraktığını herkesin görmesini de sağladı.

        KİM YERİNDEN OLACAK?

        Şimdi İsrail hükümeti için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu bizzat sağduyulu İsrailliler söylüyor. Hatta bu topraklarda buna inanılmasa da, yaşanan son gelişmelerin İsrail hükümetini yerinden edebileceğini bile söyleyenler var.

        Bu gerçekleşirse, başka bir “dil” daha tarihe gömülecek: Gizli operasyonlarla hükümet devirme dili. Başbakan Erdoğan bunu, gizli değil, açık açık, göz göre göre yapmış olacak.

        Ne demek istediğimizi anlatmak için geçmişe dönelim…

        “One minute”ten sonra pek çok “uzman” İsrail’in Türk hükümetine çok ciddi bir misillemede bulunacağını, üstelik bunu çok gizli yapabileceğini; yani bir gün biz farkında olmadan AK Parti hükümetinin devrilebileceğini söyledi.

        Bugün aynı uzmanlar Başbakan Erdoğan’ı, dünkü konuşmasında İsrail halkına söylediği “İsrailli insanlar bu olayın ne kadar yanlış olduğunu çok iyi anlamaktadır. Mesele Türkiye ile İsrail arasında yaşanan bir mesele değildir. Mesele mevcut yönetimin barışı tehdit eden yaklaşımlar sergilemesidir” sözleri nedeniyle suçladı. Başbakan’ın doğrudan İsrail hükümetini hedef alması onlara göre yanlıştı.

        Diplomatik bir dilden dem vuranlar, çok kısa süre önce hem İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun hem de Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın “Bizim sorunumuz Türkiye değil, Erdoğan” dediğini unutuyorlar. Yine Lieberman’ın Erdoğan’ı Libya lideri Muammer Kaddafi ve Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’e benzettiğini de.

        BATI’YA PAHALIYA MAL OLUYOR

        Üstelik İsrail’in çoğu zaman diplomasiye uygun davranmadığını, “gizli operasyonlar” konusunda ne kadar mahir olduğunu daha birkaç ay önce bizzat Avrupa Birliği (AB) ülkeleri açıkça yeniden öğrendi.

        Mart ayında Hamas komutanlarından MahmudEl Mabhuh’un Dubai’de kaldığı otel odasında öldürülmesi, İsrail ile AB arasında krize yol açtı. Suikastın bir numaralı şüphelisi gösterilen İsrail gizli servisi Mossad’a bağlı ajanların, ele geçirdikleri İngiliz, İrlanda, Fransız ve Alman pasaportlarıyla ülkeye giriş yaptıklarının belirlenmesi üzerine, İngiltere, Londra’daki bir İsrailli diplomatı sınırdışı etti. İki hafta önce de Avustralya, aynı suikastta dört Avustralya vatandaşına ait pasaportların kullanılmasında parmağı olan İsrailli diplomatı sınırdışı etti.

        Barack Obama ise göreve gelir gelmez Benjamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede, Kudüs’te yeni konut inşa etme planları yüzünden İsrail’i uyarmıştı.

        İsrail artık ABD’ye de, AB’ye de pahalıya mal oluyor. Çünkü bu ülkelerin savunucusu olduğu, en azından öyle görüldüğü demokrasi, insan hakları gibi evrensel değerler uzunca bir süredir İsrail tarafından ayaklar altına alınıyor.

        Gazze’ye yardım konvoyuna düzenlenen kanlı saldırıyla İsrail’e karşı “diplomasi dili”nin pek etkili olmadığı da anlaşılmış oldu.

        Eskiden “diplomasi dili”nden bahsedenlerin bugün Erdoğan’dan daha sert bir tepki istemesi bile, çokça ironik biçimde, bu dilin anlaşmakta işe yaramadığını gösteriyor.

        Bugün ayakları yere sağlam basanların, korkmadan, inanarak konuşanların dili konuşuluyor.

        O yüzden “göndermeye” çalışanlar “giderse” kimse şaşırmasın.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ