Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik ‘Devlete karşı işlenmiş olan suçlarda ‘af’ gündeme gelebilir’

        Kutlu ESENDEMİR

        kesendemir@htgazete.com.tr

        12 Haziran seçimlerinin ardından Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı “balkon konuşması”yla başlayan yumuşama havası devam ediyor. Türkiye, 61. Hükümet’in kurulmasıyla, yeni Anayasa çalışmalarına başlayacak ve temel sorunlara çözüm arayacak. Bu noktada, iktidar ve muhalefet partileri de, uzlaşıyı ön plana çıkarıyor. 60. Hükümet’in Sanayi ve Ticaret Bakanı ve son genel seçimde Kocaeli’nde yeniden milletvekili seçilen Nihat Ergün’ün, siyasi kulislerde ismi “İçişleri Bakanı” olarak geçiyor. Ergün’le buluşup önümüzdeki süreci ve neler olabileceğini konuştum.

        12 Haziran akşamı Başbakan Erdoğan’ın balkon konuşmasını nasıl yorumladınız?

        Sayın Başbakan, “Hesaplaşma sandıkta oldu, herkes hesaplaştı, halk hesabı kesti sonuç itibarıyla, herkesin sözünü dinledi, sonunda bir karar verdi. Halkın verdiği karara hepimizin uyması lazım. Evet, biz bazı şeyler söylemiş olabiliriz, çok da işittiğimiz haksız ithamlar oldu. Biz bunlardan dolayı haklarımızı helal ediyoruz, helalleşelim, sizlerden de helallik istiyoruz, siz de hakkınızı helal edin” dedi. Bu, manevi yönü ağır basan bir söylem. Ama bunun hayatta bir karşılığı olması lazım.

        Başbakan açtığı kimi davaları geri çekti.

        Bu helalleşmenin bir adımıdır, karşılığıdır. Şimdi biz bu adımı attık, karşılık da aslında görmesi lazım.

        CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun, “Yeni Anayasa için kapımız açık” sözleri pozitif bir yaklaşım değil mi?

        Herkesin ortak söylemi şu: Türkiye’nin sıfırdan bir Anayasa’ya ihtiyacı var ve bu Anayasa da uzlaşmayla olmalı. Bu çok önemli bir başlangıç noktası. Hiç ayrıntıya girmeden, yani hiç kimsenin bir önyargısı olmadan, rezervi olmadan, kırmızı çizgisi olmadan, arkadaş, Türkiye’nin yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı var mı? Var. Bu uzlaşmayla mı olmalı? Evet, uzlaşmayla olmalı. O zaman oturalım, bunun aşamaları var. Anayasa 3 maddeden ibaret değil, nihayetinde belki 100 maddelik bir anayasa olacak. Ama en kolay olanından başlayalım. En kolay olanından başlamanın bize vereceği avantaj şudur: Görüşmeciler birbirine uzlaşma konusunda ısınacaktır. Eğer partiler bu uzlaşma işine girmezse, kendi iç çekişmelerinin girdabına düşeceklerdir.

        AF İÇİN MUTABAKAT GEREKLİ

        Yeni Anayasa konusunda sizin, diğer üç partiyle anlaşacağınız en kolay maddenin hangisi olduğunu düşünüyorsunuz?

        Bir maddede değil, yüzde 70’inde uzlaşabiliriz diye düşünüyorum. Bölüm bölüm ele aldığımızda mesela Anayasa’nın ekonomi ve insan haklarıyla ilgili bölümlerinde hiçbir ihtilaf çıkacağını zannetmiyorum. Tartışma birkaç konuya odaklanacak. Vatandaşlık tanımına odaklanacak. “Anadilde eğitim konusu olsun mu olmasın mı?”ya odaklanacak. İşte ilk üç maddede değişiklik yapılabilir mi, yapılamaz mı konusu da bir tartışma...

        Başbakan’ın 61. Hükümet’i kurmasının ardından yumuşama çabalarınız sürecek mi?

        Biz balkon konuşmasındaki sözlerimizin gerektirdiği adımları atmaya devam edeceğiz.

        Gerek KCK davası olsun, gerek Ergenekon davası, bir af söz konusu olabilir mi?

        Şimdi birtakım suçları bizim affetmemiz doğru olmaz. Özellikle topluma ve bireye karşı işlenmiş suçları affetmeye parlamento olarak yönelemeyiz.

        Devlete karşı işlenmiş suçları kastediyorum.

        Devlete karşı işlenmiş olan suçlarla ilgili af her zaman gündeme gelebilir. Ama onun da ikliminin uygun olması lazım. Mutabakat zemininin oluşması lazım. Devlete karşı işlenen suçların boyutu nedir? Bunu görmek ve bütün siyasi partilerin buna bakması lazım. Devlete karşı işlenmiş suçların affı üzerinde bir çalışma yapılabilir; bu mümkün.

        Kurulacak hükümette adınızın kulislerde, “İçişleri Bakanı” olarak gösterilmesi hangi özelliklerinizden kaynaklanıyor olabilir?

        Vallahi ben de bilmiyorum. Biz 2 senedir Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nı yürütüyoruz.

        Egemen Bağış’ın, Abdullah Gül’ün 7 yıl süreyle Cumhurbaşkanı seçildiğine ve 2014’te Çankaya ve yerel seçimlerin aynı anda yapılacağına ilişkin sözleri resmi bir takvim mi?

        Herhangi bir netlik yok. Onu tartışmadık, yani ne hükümetin, ne partinin henüz gündemine böyle bir konu gelmedi. Egemen Bey kendi kişisel kanaatini ifade etmiş olabilir. Ben de daha önce kişisel kanaatlerimi ifade etmiştim önceki yıllarda. Ama bugün itibarıyla kişisel kanaatlerin bir önemi yok.

        ‘İDEOLOJİLER BAŞKA BİR ŞEY İNANÇLAR BAŞKA BİR ŞEYDİR’

        Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin, “12 Haziran seçimleri AK Parti’nin tek başına elde ettiği siyasi bir başarı olarak algılanmamalıdır” sözleri nasıl değerlendirmeli?

        Bir merkez parti olarak çok sayıda grubun katılması, destek vermesi gayet tabii bir şey ve o grupların da bu büyük başarıdan kendilerine bir pay çıkarması yadırganmamalı. Ama nihayetinde bir kurumsal kimlik ve karizmatik bir lider ön plana çıkmıştır. Bir siyasi iktidarın 2 dönemlik hizmetleri, ülkedeki siyasi istikrar, ülkenin uluslararası camiadaki itibarı, prestiji ön plana çıkmıştır. O gruplar da bu yapıyı görerek, bu büyük organizasyona dahil olmuşlardır, destek vermişlerdir. Dolayısıyla 2 taraflı bir şey bu. Diyorsunuz ki, “Bizim de buraya destek vermemiz lazım”. Biz de doğal olarak diyoruz ki, biz bu büyük sonuca nasıl ulaştık? Evet çalışıyoruz, Türkiye’yi değişime uğratıyoruz, reformlar yapıyoruz. Türkiye’yi kalkındırıyoruz, imajını yükseltiyoruz. Ama nihayetinde bize destek veren çok değişik kesimlerden insanlar var. Ve tek tip insanlar değil bunlar.

        Fethullah Gülen’in “Kemalistler ve Müslümanlar arasında kapanmaz uçurumlar yok” sözlerini nasıl okudunuz?

        Kavramlara aynı anlamları yüklemek zorunda değiliz diye düşünüyorum. Neden? İdeolojiler ve inançlar aynı kategoride değerlendirilemezler. İdeolojiler başka bir şeydir, inançlar başka bir şeydir. Yani, siz bir inancın mensubu olarak aynı zamanda başka bir ideolojinin sahibi de olabilirsiniz. Mesela Kemalistler ve Müslümanlar ifadesi bir tercüme sorunu da içeriyor olabilir, bilmiyorum. Almanca’dan çevirirken böyle tercüme edilmiştir. Bir adam Kemalist’tir ve Müslüman’dır aynı zamanda. Kemalist olmakla Müslüman olmak arasında bir çizgi, bir kalın duvar örülmesi doğru bir yaklaşım değil. Bir adam sosyalisttir ama Müslüman’dır veya liberaldir ama Müslüman’dır. Yani Müslümanlık çok geniş bir çerçeve, bir inanç çerçevesi olduğu için bir ideolojiyle mukayese ederek yola çıkılması doğru bir yaklaşım olmaz.

        ‘SİLAHLAR SUSMALI İNSANLAR KONUŞMALI’

        CHP Lideri Kılıçdaroğlu partinizin programına atıfta bulunarak, Kürt sorununun çözümü için “Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı”nı uygulamayı taahhüt etmişti. Önümüzdeki süreçte bu konuda 2 parti arasında bu konuda uzlaşı sağlanabilir mi?

        Sağlanabilir. Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı, genel olarak Türkiye’nin birkaç maddesine rezerv koyduğu ve parlamentosundan böyle geçirdiği bir şart. Aslında rezerv koymuş olduğu konuların da ben önemli bir bölümünün zaman içerisinde anlamını kaybettiğini, zaten uygulanmakta olduğunu belirledim. Yerel yönetimlerin topluma hizmetlerin daha sağlıklı ulaştırılması açısından güçlendirilmesi bizim temel yaklaşımımız. Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı da bunu önemli ölçüde sağlar.

        Sorunun çözümünde nasıl mesafe alınacak?

        Kürt sorununda aldığımız mesafeyi göz ardı etmeyin. Türkiye’de bir inkâr ve asimilasyon politikaları dönemi yaşandı. Aslında sorunun teröre dönüşmesinde de bu politikaların çok büyük rolü var. Biz bu politikaları büyük çapta ortadan kaldırdık. Bugün Türkiye’de Kürtleri inkâr, etnik grupları inkâr ve asimilasyon politikaları sorunu kalmamıştır. Türkiye’nin bütün etnik grupları varlığı kabul edilmekte ve hakları teyit edilmektedir.

        TERÖR DİYALOG ORTAMINI BOZAR

        Sorun ne bu noktada?

        Bu alanda ortaya çıkan birtakım yanlış uygulamalar da kademeli bir şekilde ortadan kaldırılmıştır, kaldırılmaya da devam ediyor. Dolayısıyla, Türkiye’de Kürt sorunu veya dini kimlik problemleri, Alevi vatandaşlarımızın sorunları; demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, özgürlük alanının genişletilmesiyle birlikte çözüme kavuşturulacaktır. Bu konu sağlam bir diyaloğu gerektiriyor. Yani sözü olan herkesin sözünü rahatça söyleyebileceği sağlam bir diyalog zeminini gerçekten gerekli kılıyor.

        Diyaloğu ortadan kaldıran nedir?

        Terör olaylarıdır. Terörün yoğunlaştığı zamanda diyalog kesiliyor kendiliğinden. Toplum da kendisini her türlü tartışmaya kapatıyor. Sorunun çözümüne dönük adımlar atmak isteyenlerin cesareti kırılıyor. Terörün olmadığı, silahların konuşmadığı zaman insanlar konuşacaklardır. Her konuyu konuşabilirler, konuşabiliriz ve herkesle konuşabiliriz. Sözü olan herkesin sözünün değerli olduğu bir tartışma ortamı kurulabilir. İnsanlar konuşsunlar, konuştuklarını beğenmeyelim önemli değil, konuştukları rahatsız edici olsun o da önemli değil. Hiç hoşa gitmeyen şeyler söylesinler, o da önemli değil. Türkiye’nin demokratik tahammülü gerçekten çok ileri boyutlara ulaştı.

        BDP’liler Meclis’e bu kez daha fazla sayıda geliyorlar.

        Bugün konuşan BDP’li milletvekilleri bundan 10 yıl önce bir şey söylese parlamentoda kıyamet kopardı. 15-20 yıl evvel söylediklerinde yaka paça parlamentodan atıldılar. O gün söyledikleri, bugün söylediklerinin, bugün söylenenlerin yanında hiçbir şey değil. Ama bugün bakıyorsunuz; Parlamento’da son derece demokratik bir olgunlukla, bir tahammülle karşılanıyor. Toplum da büyük bir demokratik tahammül gösteriyor. Nereden nereye gelmişiz. Yeter ki demokratik tahammül içerisinde konuşulsun, yeter ki terör olmasın.

        Yine sorunun çözümünde, “Akil adamlardan oluşacak bir komisyon” önerisi hem BDP hem CHP tarafından dillendirildi. Siz böyle bir komisyon için destek verir misiniz?

        Bu konularda iyi niyetli diyalog çabalarını sürdürecek bir komisyon her zaman oluşturulabilir. Ama bu sorunun çözümündeki bir numaralı rol, doğal olarak iktidara düşmektedir. Herkes bizden bekliyor sorunun çözümünü. Evet, biz öncülük etmeliyiz, bizim sorumluluğumuzda konu. Ama bize de bu konuda destek verilmeli, yardımcı olunmalı, işimizi zorlaştıran değil, işimizi kolaylaştıran adımlar atılması lazım. Bazı maksimalist yaklaşımlarla makulün kaybedilmesine yol açılıyor çoğu zaman. BDP milletvekilleri mesela o kadar maksimalist yaklaşımlar içerisinde oluyorlar ki en yüksek perdeden konuşuyorlar, bu sefer makulü konuşamıyorsunuz, makul de gidiyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ