Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Çiftlik balıkları bağışıklık sistemimizi çökertiyor mu?

        Özel çiftliklerde yetiştirilen balıklara verilen yüksek dozda antibiyotiğin insanda antibiyotiğe karşı bağışıklığa neden olduğu iddia ediliyor. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, uzmanlar, balık çiftliklerinde balıklara verilen antibiyotiğin insanda antibiyotige karsı bağışıklığa neden olduğunu belirtti.

        Konuyla ilgili uzman görüşleri söyle:

        - Ali Çetin (Tüketici Dernekleri Federasyonu Başkan Yardımcısı): İnsanlar antibiyotikli balıklar ile antibiyotiğe karşı direnç kazanıyorlar. O zaman da hasta olduğumuzda aldığımız antibiyotik işe yaramıyor. Bu nedenle de kanser ve diğer hastalıklar giderek artıyor. Tarım ve Gıda Bakanlığı son derece yetersiz kalmaktadır. Bakanl ığın buna izin vermemesi gerekir.

        - Nilgün Erbil (Patolog Doktor): Çiftlik balıklarını tüketerek aldığımız antibiyotik enfeksiyon açısından tehlikeli. Balıklara çok yüksek dozlarda verildigi için, insanın o hastalığa yakalanma olasılığını arttırıyor. Aşırı yüksek doz insan vücuduna girdigi zaman ona karsı bağışıklık oluşuyor ve insan vücudu hastalığa karşı savaş veremiyor. Balığa 200 katı verilmis olan ilacın, insana 500 katı verildiginde faydası görülüyor. Bu insanın bağışıklık sistemini çökerten bir durum.

        - Ümit Bora (Yarımada Çevre Platformu Sözcüsü) Gelecek kuşaklar 25-30 yaş sonrasını göremeyecek. Gıda denetimi olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Balıklara normalden 200 kat fazla antibiyotik veriliyor. İnsan vücudu bu antibiyotiği aldığında buna direnç ve bağışıklık kazanıyor. Hastalığa karşı aldığı antibiyotik ise yaramıyor

        BAKANLIK'TAN AÇIKLAMA

        “Antibiyotikli balık” konusunda bir açıklama yapan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “2011 yılı programı dahilinde Izmir Gıda Tarım ve Hayvancılık Il Müdürlüğü’nce 08.08.2011 tarihi itibarıyla 135 adet numune, haberde yer alan Karaburun Yarımadası’ndaki çiftliklerden alınmış olup, hiçbirinde olumsuz sonuç çıkmamıstır.

        Eğri Liman mevkiinde ise 3 yıldan beri balık çiftligi bulunmamaktadır. Bakanlığımız, haberde bahsi geçen bölgelerimizden AB’ye yapılan ihracatlarda da şimdiye kadar herhangi bir olumsuz durum için bildirim almamıştır. Bu da gösteriyor ki ihracata konu olan ve bu bölgelerde yetiştirilen ürünler risk taşımamaktadır” dedi.

        ÜRETİCİLERDEN AÇIKLAMA

        Su Ürünleri Yetiştiricileri Üretici Merkez Birliği ise yaptığı açıklamada şunları belirtti:

        “1- Bakanlığın açıklamasında da görüleceği üzere balık çiftliği olmayan yerlerde bile antibiyotik kullanımı iddiasını gündeme getirenlerin ne kadar ciddi olabileceği hususunu kamuoyu takdirine bırakıyoruz.

        2- Balık çiftlikleri sürekli Tarım ve Çevre İl müdürlüklerince çeşitli yönlerden denetlenen, devamlı su numuneleri alınarak kontrol altında tutulan yerlerdir. Ülkemizdeki hiçbir üretim kolunda bu kadar denetim olduğunu sanmıyoruz. Aynı insan ve diğer hayvanlarda olduğu gibi hastalık durumunda ilaç kullanımı balıklar için de yapılmaktadır. Önemli olan ve özellikle de patolog doktor olarak demeç veren uzmanın bildiği gibi antibiyotiğin vücuttan atılma süresidir. Bitki, hayvan ve balıklar için kullanılan ilaçların bünyeden atılma süresi vardır ve bunların hasatları zaten ilaç bünyeden atıldıktan çok sonra yapılmaktadır.

        3- Balık Avrupa Birliği’ne ihraç edebildiğimiz yegâne hayvansal ürün olup, AB aldığı her ürün için hastalık ve kalıntı analizleri yaparak ürünü kabul etmektedir. Yıllardır binlerce ton ihracatımızda böyle hiçbir olumsuz durum ile karşılaşılmamışken ülkede antibiyotikli balık tartışmasının hangi niyetle ortaya atıldığı anlaşılamamaktadır. İnsanlar tezlerini ispatla yükümlüdür, aksi halde özür ya da tekzip müessesesi devreye girmelidir.

        4- Öncelikle uzman sıfatı ile size demeç verenler özellikle Sayın Ümit BORA Ege körfezlerine diğer atıklardan dolayı ne kadar kirlilik yükü biniyor bunu dile getiriyorlar mı?

        Halen Ülkemizde bulunan 3.200 Belediyeden sadece 50’sinin arıtma tesisi bulunmakta olup, yaklaşık 55 milyon kişinin atık suyu arıtılmaksızın sularımıza boşaltılmaktadır.

        Yine;

        Endüstriyel işletmelerin % 91’nin,

        Turizm tesislerinin % 81’inin arıtması bulunmamakta,

        Organize sanayi bölgelerinin % 86’sının atık suları arıtılmaksızın doğrudan denizlere boşaltılmaktadır (Kaynak: eski Çevre ve Orman Bakanlığı).

        Şüphesiz denizlerde faaliyette bulunan her bir etkinliğin deniz eko sistemine olan bir etkisi vardır. Sıfır kirlilik diye bir olgudan bahsedilemez. Önemli olan bu kirlilik yükünün boyutları, tolere edilebilir olup olmadığıdır. Suların özümseyebileceği veya yenilebileceği bir yükün üzerinde kirlilik yaratılıyor ise bu takdirde bir kirlilikten bahsedilebilir.

        Kıyılarda ve sığ sularda kurulan, uygun üretim metodlarını ve yemleri kullanmayan balık çiftliklerinin denizel ortamları olumsuz etkilediği söz konusu olabilir. Ancak Çevre ve Orman Bakanlığının balık çiftlikleri için uyguladığı mevzuatlar çerçevesinde, kıyıdan 0,6 deniz mili açıkta, ve 30 metreden daha derin sularda kurulan balık çiftlikleri için bu olumsuz etkiden bahsedilmesi haksızlıktır. Açık ve derin sularda üretim yapan balık çiftliklerinin büyük bir çoğunluğu, yetiştiricilik teknikleri ve çevresel etkiler yönünden TSE 14001 standartlarını uygulamaktadır. Kirlik yükü açısından yine Çevre ve Orman Bakanlığının ilgili tebliğleri uyarınca, yıl içersinde yapılan kirlilik parametreleri analizleri ile denetlenmektedir. Bugüne kadar balık çiftliklerinin denizi kirlettiğine yönelik bir olumsuzlukla karşılaşılmamıştır.

        Balık çiftlikleri için öne sürülen kirlilik yaratıyor yaklaşımı, bilimsel araştırmalar ve çalışmalar çerçevesinde değerlendirilmeli, olaya duygusal değil bilimsel bakılmalıdır.. Bu anlamda son olarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca TÜBİTAK-MAM Grubuna yaptırılan “Balık Çiftliklerinin Denizsel Ekosistem Üzerine Etkileri” konulu araştırma büyük önem taşımakta, araştırma sonuçları dikkate alınmalıdır.

        5- Kültür balıkçılığı (balık çiftlikleri): Kültür Balıkçılığı Nedir ?

        Kültür balıkçılığı, en basit tanımı ile doğal olarak sularda yaşayan hayvansal ve bitkisel kökenli canlıların, tesislerde, insan kontrolünde üretilmesini, büyütülmesini ve yetiştirilmesini ifade eder. Başta balıklar olmak üzere su ürünlerinin denizlerde ağ kafeslerde, karada havuz ve tanklarda yumurtadan başlayarak, yavru ve pazar boyutuna gelinceye kadar, yem ile beslenmesi ve büyütülmesi kültür balıkçılığının temel felsefesidir.

        Kültür balıkçılığı, bir başka ifade ile su ürünleri yetiştiriciliği denizsel ortamlarda, kiralanan deniz alanlarında, modern üretim teknolojileri kullanılarak ağ kafeslerde yapılmaktadır. Yetiştiricilik, kıyıdan 0,6 deniz mili uzaklıkta, 30 metreden daha derin sularda ve akıntının 0,1 m/sn den daha fazla olduğu deniz alanında kurulan off-shore (açık ve derin su yetiştiriciliği) sistemleri ile gerçekleşmektedir. Bu sistem içersinde, üretim kapasitelerine uygun sayıda dairesel 50-70 metre çapında, 20-30 metre derinliğe sahip ağ kafesleri, bu kafeslere lojistik destek sağlayan barge üniteleri bulunmaktadır.

        Karada veya kıyıya yakın sularda kurulan kuluçkahanelerden elde edilen yavrular, bu kuluçkahanelerde 5 -15 gr büyüklüğe kadar büyütülmekte, kuluçkahanelerde veya denizde daha korunaklı alanlarda bulunan tesislerde 30 gr oluncaya kadar bir adaptasyon geçirmekte ve daha sonra açık ve derin sulardaki kafeslerde büyütülerek Pazar boyuna getirilmektedir.

        Kafes tesislerinde otomatik yemleme sistemleri kullanılmakta, günlük ve bazen anlık deniz suyu verilerine( sıcaklık, tuzluluk, dalga v.b) balık büyüklük ve davranışlarına göre programlanmış yemleme yapılmaktadır. Yemler extruder yemler olup, sindirilme ve çözümleme kabiliyetleri yüksektir. Ayrıca kafesler, kameralarla sürekli izlenerek, gerekli düzenlemeler yapılmaktadır.

        Halen ülkemizde kurulmuş bulunan deniz balıkları yetiştiricilik tesislerinin çok büyük bir kısmı, çevre dostu üretim metodları ile ileri ve modern teknolojiler kullanmaktadır.

        Denizlerimizde ağırlıklı olarak çipura ve levrek üretilmektedir. Ancak son yıllarda mercan, minekop, sinarit, fangri gibi balıkların üretimi de gerçekleşmeye başlamıştır.

        Karasal alanlarda ise, baraj göllerinde kurulan ağ kafeslerde, akarsulardan ve yer altı sularından yararlanarak inşa edilen havuzlarda veya tank sistemlerinde, deniz suyu alınabilen yerlerde ise havuzlarda balık üretilmektedir. Karasal tesislerde yoğun olarak Alabalık yetiştirilmektedir.

        Balık çiftlikleri, Çevre ve Şehircilik,Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının denetimine tabidir. Ayrıca üretilen balıkların kalitesi ve insan sağlığı açısından da AB tarafından denetlenmektedir.

        Kimlerle Çalışılır?

        Kültür balıkçılığı bir tarımsal faaliyettir ve bir tarımsal sanayi sektörüdür. Sektörün belli başlı aktörleri ise;

        * Üreticiler; yatırımcı, başta su ürünleri mühendisleri olmak üzere, mühendis ve tekniker nosyonu almış teknik elamanlar, sağlık bakımından veteriner hekimler

        * Üretim tesislerini kuran ve lojistik destek sağlayan atölyeler, ağ ve makine imalatçıları, gemi sanayi

        * Yem üreticileri ve su ürünleri sağlığı konusunda hizmet veren sektör

        * İşleme, Değerlendirme ve Paketleme tesisleri ve bu tesislerde çalışanlar, gıda sektörü

        * İhracat, taşıma ve hizmet sektörü

        * Satış zinciri, balık halleri, perakende ve toptan satıcılar, marketler, restoranlar

        * Tüketiciler

        Görüldüğü gibi su ürünleri yetiştiriciliği sektörü istihdam açısından önemli bir rol oynamakta, özellikle kırsal kalkınma anlamında büyük katkılarda bulunmaktadır.

        Dünya’da ve Türkiye’de Kültür Balıkçılığı ve Geleceği, Doğal Balık Stoklarının Durumu?

        Dünya nüfusu 7 milyara yaklaşmaktadır. Halen 1 milyar kişi açlıkla karşı karşıyadır ve 1 milyar kişi de yeterli ve dengeli beslenmemektedir. Ayrıca dünya nüfusunun 2030 yılında 8,2 milyar olacağı tahmin edilmektedir.

        Bu nedenle dünya ülkeleri ve uluslar arası platformlar, gıda kaynaklarını yeterli hale getirmek, gıdaya erişimi kolaylaştırmak ve yeni kaynaklar yaratmak doğrultusunda yoğun çaba göstermektedir.

        Karasal gıda kaynaklarının yetersizliği, yaşanan iklim değişiklikleri, tarımsal ürünlerin bir bölümünün enerji amaçlı kullanımı, dikkatleri denizlere yöneltmekte, değerli bir besin kaynağı olan balık ve su canlıları öne çıkmaktadır.

        Ancak denizlerde de son yıllarda doğal balık stoklarında önemli azalmalar söz konusudur. Aşırı avlanma, çevresel etkiler ve ticari rekabetin yarattığı sorunlar bu azalmanın belli başlı kaynağıdır.

        Uluslar arası balıkçılık organizasyonları denizlerde bulunan dip balıkları stoklarında %30 bir azalma olduğunu, sürü balıklarında ise avlanma sınırına geldiğini belirtmektedir. Yapılan tüm çalışmalar, doğal balık stoklarının azaldığını, stoklar üzerinde ciddi tehditlerin olduğunu göstermektedir. Bu nedenle hazırlanan stratejiler, avcılık yolu ile elde edilen üretimin artmayacağı, düşüşler kaydedeceği, mevcut durumun korunmasının bile başarı olacağı yönündedir. Bu yaklaşım dünya ve ülkemiz içinde geçerlidir. Halen dünya avcılık üretimi 91 milyon ton civarındadır ve 2030 yılında da bu üretimin 100 milyon tonu aşamayacağı var sayılmaktadır. Ülkemizde ise avcılık üretimi halen 465 bin ton olup, bir önceki yıla göre % 6 azalmıştır. Gelecekte de artamayacağı yönünde öngörüler bulunmaktadır.

        Avcılıktaki bu soruna karşı insanların balık tüketimine olan ihtiyacı giderek artmaktadır. Balığın değerli bir hayvansal protein kaynağı olması, içerdiği yağlar ve mineral maddeler açısından sağlıklı ve dengeli beslenme de büyük rol oynaması, bu ihtiyacı artırdığı gibi, gelişen tüketici bilinci de insanları balığa yöneltmektedir.

        Bu nedenle kültür balıkçılığı bütün dünyada desteklenmekte, geleceğin gıda sektörü olarak görülmektedir. Tüm dünya ülkeleri su ürünleri yetiştiriciliği sektörünü desteklemekte ve teşvik etmektedir. Bu teşviklerin sonucu dünya kültür balıkçılığı üretimi 1950 yılında 1 milyon ton iken, 1990 lı yıllarda 15 milyon tonlara ulaşmış, 2008 yılında ise 52 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Halen dünya toplam su ürünleri üretiminin % 64 ü avcılık yolu ile, % 36 sı ise yetiştiricilik yolu ile elde edilmektedir. 2030 yılında dünya toplam su ürünleri üretiminin 173 milyon ton olacağı, avcılık ve yetiştiricilik üretiminin eşitleneceği öngörülmektedir.Ülkemiz doğal su kaynaklarının zenginliğine rağmen kültür balıkçılığına geç başlamış bir ülkedir. Ancak özellikle son yıllarda bir çok dünya ülkesine göre çok hızlı bir gelişme göstermiştir. 1990 lı yılların başında 5 bin ton olan üretim 2000 yılında 79 bin tona, 2005 yılında 118 bin tona, 2010 yılında ise 167 bin tona ulaşmıştır. Halen ülkemizde toplam su ürünleri üretiminin % 74’ü avcılık yolu ile % 26’sı kültür balıkçılığı ile sağlanmaktadır.

        Gelecekte de ülkemiz avcılık üretiminin orta ve uzun vade de 700 bin tonları aşamayacağı, kültür balıkçılığı üretiminin ise kısa vadede 200 bin tonu, orta ve uzun vadede 600 bin tonu bulabileceği düşünülmektedir.

        Kültür Balıkçılığı Hakkında Yanlış Bilinenler

        * Denizlerde Doğal Balık Çok, Kültür Balığına Gerek Kalmaz

        Doğal balık stokları giderek azalıyor. Aşırı ve bilinçsizce avlanma bunun temel nedeni. Stokların korunması için ulusal ve uluslar arası tedbirler alınsa da büyüyen ve gelişen av filosu ve ticari çıkarlar nedeni ile bu önlenemiyor. Ayrıca ekolojik ve çevresel etkiler de doğal stokları olumsuz etkiliyor. Bu nedenle dünya balık stokları üzerinde yoğun bir baskı bulunuyor ve dünya avcılık üretiminin azalacağı vurgulanıyor.

        Bu yaklaşımın farkında olan ülkeler balık arzının karşılanması, doğal stoklar üzerindeki olumsuz baskının azaltılması için kültür balıkçılığını teşvik ediyor ve su ürünlerinin kültür yolu ile elde edilmesini yeğliyor.

        Bugün gelişmiş birçok ülke balık ihtiyacını, ya yetiştiricilik yolu ile karşılıyor, ya da kültür balığı ithal ediyor.

        Ayrıca doğal balıkların bulundukları ortamda yumurtadan çıktıktan sonra ergin hale gelebilme olanağı çok sınırlıdır. Örneğin denizlerde yaşayan çipura balığında, 1 milyon yumurtadan ancak 100 bin yavru çıkabilmekte, bunun ise yalnızca 1-2 si hayatta kalabilmektedir.

        Oysa kültür balıkçığında yumurta ve yavru elde etme kontrol altında yapılabilmekte, elde edilen yavruların % 60-70 ‘i sofraya gelebilmektedir.

        Diğer taraftan doğal balıkların avlanabilmesi belli zamanlarda yapılmakta, ülkeler avcılığa yıl içersinde zaman yasakları getirmektedir. Örneğin ülkemizde genellikle Mayıs- Eylül ayları arasında, küçük balıkçılar hariç balıkların avlanması yasaktır. Bu dönem ise, başta turizm olmak üzere balığa ihtiyacın yoğun olduğu bir dönemdir. Kültür balıkları bütün bir yıl piyasaya sunulduğu için bu av yasağı döneminde de ihtiyacı karşılayabilmektedir.

        Bilgilerinize arz olunur.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ