Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Yaşam şaşkınlığa methiye, elif şafak, şüphe olmadan aşk olur mu, elif şafakın aşk yazısı, aşk, ilişkiler

        Ne zaman kılığı kıyafeti, saçı makyajı, oturuşu duruşu, konumu ve vizyonu, özgüveni ve sohbeti “kusursuz” bir kadınla yan yana düşsem, kaçmak isterim yanından, kaçmak uzaklara. Ne vakit dört dörtlük, en ince ayrıntısına kadar mükemmel planlanmış, en ufak bir leke bile barındırmayan bir sofrada otursam, iştahım kapanır kendiliğinden. Su üstüne su içerim.

        Aşırı şık, fazla lüks mağazalarda elim ayağıma dolaşır. Tepemde bir yerde yaramaz bir peri uçuşur, sihirli çubuğunu sallar. Kurbağaya değil, yakışıklı bir prense değil, zücaciye dükkânında yolunu kaybetmiş file dönerim. Her an bir şeyleri devirip kırma korkusuyla yürürüm usul usul. Kuyruğumu, hortumumu saklamaya çalışarak, en yakın çıkış kapısını arayarak.

        Böyle ortamlarda konuşmaya kalksam, uzaktan sesimi dinlerim başkasını dinler gibi. Kelimeler dizilir boğazıma boncuk boncuk. Bir ben vardır, dışarıda, görünürde, sosyal hayatta; bir de ben vardır içeride, hep ama hep bir eşikte. O ikinci ben dürter, çekiştirir. “Hadi gidelim burdan!” Ben yatıştırmaya çalışırım. “Ya dur biraz. Daha yeni geldik.”

        Ne zaman muhteşem döşenmiş, her ayrıntısı ince ince düşünülmüş, en ufak bir çizik ya da dağınıklığa izin vermeyen, en âlâ dekorasyon dergilerinin sayfalarından fırlama bir evde bulsam kendimi, kurdeşen olur ruhum, başlar kıvranmaya. Tuvaletin yerini sorarım, gösterirler. Kapıyı kapar kapamaz, kendimle baş başa kalır kalmaz, azarlarım ikinci beni:

        “Gene ne var? Gene niye huzursuz oldun?” “Hadi kaçalım buradan n’olurrrr” der mızmız çocuk gibi.

        Kimi zaman idare ederim ruhumu, kimi zaman zapt edemem. Oldum olası mutlakiyetçi/mükemmeliyetçi insanların yanında içime kapanır; arızalı, yaralı, şaşkın, mütevazı, hafif derbeder ve elinde olmadan zikzaklar çizen, düşe kalka şu hayatta arayış halinde olan insanların yanında açılır, dillenirim, coşarım. 

        Hem Doğu’nun hem Batı’nın en bilge seslerinden Halil Cibran’ın etkileyici nice sözünün arasında gözlerden kaçan bir saptaması var. Tereddüt, insana zorluk çıkartır, acı çektirir, bazen azap verir der ve ekler: “Halbuki bilmez ki ikiz kardeşinin ismi ‘inanç’tır.” Aklımı kurcalar bu laf. Tereddüt ile inanç ikiz kardeş olabilir mi?

        Oysa doğrularından son derece emin, hayata ve kendileri gibi düşünmeyenlere hep mesafeli ve tepeden bakan insanları dinlediğimizde tereddüdün gölgesine bile rastlamayız konuşmalarında. Unutmuş görünürler ikizlerden birini.

        Ne tereddütsüz inanç mümkün, ne tevazusuz özgüven. Utangaç insanlarda tuhaf bir cesaret vardır, suskunlarda geniş bir kelime hazinesi. Yumuşak kalplilerde sağlam bir duruş vardır, merhametlilerde dirayet. Karşıtından beslenir insanı var eden, yukarı çeken nice özellik.

        Ne yalpalamadan yürümek mümkün öyleyse, ne yolunu kaybetmeden ilerlemek. İşte de öyle. Okulda da. Ailede de. Arkadaşlıkta da. Ve aşkta da...

        Tereddüt eder insan bazı bazı. Şüpheye düşer sevdiğinden de sevildiğinden de. Gölge olmadan güneş, şüphe olmadan aşk olur mu? Bir insanı haftada yedi gün, günde yirmi dört saat aynı şekilde, hiçbir iniş çıkış yaşamadan sevmek mümkün mü? Hele seneler boyu. Mümkün değilse şayet neden bu kadar zorlanıyoruz sevdiğimiz insanları, sevmediğimiz anlar, hatta sevmediğimiz günler olduğunu kabul etmekte?

        Keşke söyleyebilsek birbirimize, dürüstçe: “Seni seviyorum ama şu anda değil. Seni görmek istiyorum ama bugün değil.” Keşke kırılmasak bunları duyduğumuzda, rahat olsak, anlasak. Nasıl da tahammülsüz davranıyoruz aşk söz konusu oldu mu şüphenin kırıntısına dahi. Totaliter aşklarımız. Yayılmacı, işgalci, tahakkümperver. Sevdiğimizin benliğinin haritasında ele geçirmediğimiz tek bir köy ya da kasaba bile kalmamalı. Emin olmak istiyoruz, yüzde yüz, yüzde beş yüz. “Seviyor musun beni?” diye soruyoruz durup durup. Yetmiyor gelen cevap, kesmiyor. “Hep sevecek misin beni?” diyoruz bu sefer. Şimdiki zamanı kontrol etmek, ettiğimizi sanmak yetmiyor; geleceği de ipotek altına almak istiyoruz. Gelecek beş, on, kırk, elli yılı.

        Tereddüt inancın da, özgüvenin de, aşkın da olmazsa olmazı.

        Şüpheye ve çelişkiye yer vermeyen aşklar, yalan aşklar!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ