Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Yaşam İşte Arnavutlar'ın 'Bize verin' dedikleri Tepedelenli'nin bal torbasındaki kellesi

        Arnavutlar, millî kahramanları olan Tepedelenli Ali Paşa'nın İstanbul'da, Silivrikapı Mezarlığı'nda bulunan kesik başını istiyorlar. Ankara talebi yerine getirmeyecek ama, talep kabul edilse bile kellenin bulunması imkânsız; zira Tepedelenli ailesine ait mezarlara bundan seneler önce yeni definler yapıldığı ve mezartaşları başka yere nakledildiği için kesik kelle artık kayıp.

        HABER, bu hafta gazetelerde çıktı: Arnavutluk Başbakanı Sali Herişa, "milli kahraman" kabul ettikleri ve Yanya Golü'nün üzerindeki Pandeleimon Manastırı'nda 1822de idam edilen Tepedelenli Ali Paşa'nın İstanbul'a getirilip Silivrikapı'ya defnedilen kesik kellesi ile Galatasaray Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen'in babası büyük âlim Şemseddin Sami'nin mezarlarının Arnavutluk'a naklini istedi.

        SEÇİM ÖNCESİ ÇALIŞMA

        Arnavutluk'ta hemen her iktidarın seçimler öncesinde gündeme bir mezar konusunu getirdiğini, hayattan seneler önce ayrılan ülkenin son kralı ile kraliçesi için nasıl yeniden tantanalı cenaze törenleri yaptıklarını ve "Komünist dönemde bağımızın koptuğu tarihimizi yeniden birleştiriyoruz" diyerek hanedanın diğer mensuplarını da aynı şekilde defnettiklerini gecen gün yazmıştım...

        Arnavutluk Hükümeti, yeni bir seçim öncesinde bu defa tarihteki diğer meşhur Arnavutlar'ın başka memleketlerindeki mezarlarını toparlamaya çalışıyor ve Tepedelenli Ali Paşa'nın kellesi ile Şemseddin Sami'nin mezarının naklini de bu yüzden istiyor...

        Ama ortada bir tuhaflık var, zira sadece kellesi İstanbul'da gömülü olan Tepedelenli Ali Paşa'nın Arnavut olup olmadığı hâlâ tartışılıyor ve asıl mezarı, yani bedeni ise Yunanistan'da, Yanya'daki Fethiye Camii'nin naziresinde bulunuyor...

        'ANADOLULU ALİ' DENİRDİ

        Avrupa'da 19. asır ortalarında yayınlanan tarih kitaplarında "Yanya Sultanı" ve "Müslüman Bonapart'ı" diye bahsedilen Ali Paşa, Kütahya Mevlevihanesi'nin dervişlerinden olan Nazif adında bir Mevlevi'nin soyundan geliyordu. Paşa'nın büyük dedelerinden olan Nazif, 1600'lü yılların ortalarında Kütahya'dan Balkanlar'a geçmiş ve birçok yer dolaştıktan sonra Arnavutluk'ta. Voiussa Nehri'nin üzerindeki kayalık ve yüksek bir yarımadada kurulu olan Tepedelen Köyü'ne yerleşmişti.

        Arnavutluk ile bir kan bağı bulunmayan Ali Paşa'nın sonraki senelerde "Tepedelenli" diye tanınıp Arnavut asili olduğuna inanılmasının tek sebebi, büyük dedesinin Tepedelen "e yerleşmiş olmasından ibaret idi... Osmanlı idaresi ile arasının iyi olduğu günlerde İstanbul'dan gönderilen paşalık beratında Ali Paşa'dan "Arnavut" yahut "Rumelili" şeklinde değil. "Anadolulu Ali" diye bahsedilmesi de Paşa'nın aile köklerinin Anadolu'ya dayandığını göstermekte idi...

        İNGİLİZ RESSAM ÇİZMİŞ

        Bu sayfada, Tepedelenli Ali Paşa'nın gecen hafta Arnavutlar'ın talep ettikleri kesik kellesinin bir İngiliz ressam tarafından 1822 Nisan'ında çizilmiş gravürünü görüyorsunuz...

        Aşağıdaki kutuda maceralı hayatının ayrıntılarını okuyacağınız Ali Paşa, hakkında çıkartıla fermanın gereği olarak 1822'nin 14 Şubat'ında idam edilmiş, daha doğrusu idam fermanına mukavemet gösterdiği için açılan yaylım ateşinin neticesinde delik deşik olmuştu. Kellesi, idamını emreden Sultan ikinci Mahmud'a gösterilmek üzere kesilmiş ve bir bal torbası içinde İstanbul’a gönderilmişti. 24 Şubat'tan itibaren birkaç gün boyunca Topkapı Sarayı'nın avlusundaki "ibret taşı”nda teshir edilip özellikle de Paşa'nın destekçisi olan Avrupa ülkelerinin diplomatlarına gösterilen kelle teşhirin ardından Silivrikapı'ya daha önce kelleleri kesilen Paşa'nın oğulları ile torununun yanına defnedilmiş, Tepedelenli'nin kelle mezarının üzerine de "vezir" unvanını taşıdığını gösteren bir mezartaşı dikilmişti.

        Silivrikapı'da Tepedelenli Ali Paşa'nın kellesinin ve soyundan gelenlerin cenazelerinin defnedilmiş olduğu mezarlar, yüz küsur sene boyunca öylece kaldı ve zamanla gittikçe bakımsız hale geldi. Mezarların ilk bakımını 1940'lı senelerde Paşa'nın soyundan gelen zamanın meşhur gazetecisi Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu yaptırdı, taşların etrafındaki otları temizletti, Tepedelenliler'in aile mezarlığı ortaya çıktı ve Nizamettin Nazif, 1970'teki vefatına mezarlarla hep alâkadar oldu.

        Ama. Nizamettin Nazifin torununun vefatından sonra mezarları yine otlar bürüdü ve taşlar yarıya kadar toprağa gömüldüler. Silivrikapı 'daki mezarlıkta sonraki senelerde bir başka iş daha edildi, Tepedelenli ailesinin mezarlarının üzerine yeni definler yapıldı, taşlar da yerlerinden sökülerek boş olan bir başka yere nakledildiler.

        ARAMAYIN, BULAMAZSINIZ

        Yanya Sultanı ile üç oğlunun ve torunlarının taşları bugün dar bir alanda ve etrafları başka mezarlarla çevrilmiş halde hâlâ duruyor fakat Tepedelenliler'in kemikleri mezarların eski yerlerinde kaldığı ve sonradan defnedilen cenazelerle karıştığı için mezartaşlarının altı şimdi bomboş!

        Ankara'nın, Arnavutlar'dan gelen "kelle nakli" talebini kabul etmeyeceğini geçen gün haber aldım ama talep kabul edilse bile kelle ve kemikler kayıp olduğu için nakil zaten imkânsız...

        Dolayısı ile, milli kahraman kabul ettikleri Tepedelenli'nin mezarını memleketlerine nakletmek isteyen Arnavutlar'a başka bir İş düşüyor: Yunanistan'a müracaat ederek Paşa'nın Yanya'daki Fethiye Camii'nde bulunan başsız cenazesinin kemiklerini talep etmek...

        Tepedelenli'nin torunu, Türkiye'nin en çok satan romancılarındandı

        OSMANLI İmparatorluğu’nun kendisi için "anavatan" olan Balkanlar'ı kaybetmesinin sebeplerinden biri. Tepedelenli Ali Paşa'nın 18. asrın sonlarında başlattığı bağımsızlık hareketi ve bu hareketin etkisi ile patlayan Mora İsyanı'dır.

        Kütahya'dan Balkanlar'a göçeden bir aileye mensup olan olan Yanya Valisi Tepedelenli Ali, 1744'te doğdu. Babasını erken yaşta kaybetti. Hırslı ve hırçındı. Çocuk denebilecek yaşta çete çalışmalarına katıldı. Birkaç sene içerisinde çetelerden birinin reisi oldu, diğer çetelerle seneler boyu devam eden mücadelesi İstanbul'un da dikkatini çekince ardarda makam sahibi oldu.

        Artık daha da yükselebilmek için hiçbirşeye aldırış etmiyordu ve kayınpederi olan Delvine Mutasarrıfı Kaplan Paşa'yı bile gördüğü bütün iyiliklere rağmen Bâbıâli’ye idam ettirecekti.

        Tepedelenli'nin rütbesi zamanla vezirliğe yükseltildi, koskoca bir garnizon emrine verildi ve Paşa oğullarını da devlet hizmetine alıp vali yaptırmaya başladı. Ama elde ettiği güç zamanın hükümdan İkinci Mahmud'u endişeye sevkedince oğulları ile beraber azledildi ve bunun üzerine isyan bayrağını açtı.

        Devlet, Ali Paşa'nın uzun yıllar devam eden isyanını bir türlü bastıramadı. Paşa, Yanya'da müstakil bir hükümdar gibi tantana ile hüküm sürdü, Avrupa devletleri ile görüşmeler yaptı, bir ara Rumlar'ı da ayaklanmaya teşvik etti ama İstanbul'un gönderdiği askeri birliklerin karşısında gücü gittikçe zayıfladı. Oğullan Veliyyüddin ve Muhtar Paşalar, Babıâli'ye teslim oldular. Ali Paşa iki sene boyunca Yanya Kalesi'ne çekildi, idam edilmeyeceği yolunda İstanbul'dan vaad alması üzerine kaleyi terkederek o civardaki Pandeleimon Manastın'na kapandı ama İkinci Mahmud etrafındakilerin de teşviki ile Tepedelenli'nin idamı için ferman çıkarttı.

        Ali Paşa, hasta ve yetmiş yaşını geçmiş olmasına rağmen kellesini almaya gelenlere karşı direndi, hattâ cellâdları ile silâhlı çatışmaya bile girdi ve neticede 1822'nin 14 Şubat günü kurşunlarla delik deşik edildi. Yanya'da Paşa'ya hizmet etmiş olan kim varsa idam edildi ve daha önce teslim olarak Kütahya ile Ankara'ya sürgüne gönderilen oğullarıyla torununun da kafaları kestirildi.

        Cenazeler ve Paşa'nın İstanbul'a bal torbası içerisinde getirilen kesik başı daha sonra Silivrikapı Mezarlığı'na. Paşa'nın başsız vücudu ise Yanya'daki Fethiye Camii'nin naziresinde yatan ilk karısı Ümmügülsüm Hatun'un yanına defnedilecek, soyundan gelenler İstanbul'daki mezarlara devlet korkusu yüzünden sahip çıkamayacaklardı...

        TORUNU "DELİ NİZAM"

        Silivrikapı'daki mezarları bir asırdan fazla bir zaman sonra bakımlı hâle getiren Tepedelenli'nin torunlanndan olan ve 1901 ile 1970 yıllan arasında yaşayan Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, zamanının meşhur gazetecilerindendi...

        Deniz Harp Okulu'nda, Hukuk Fakültesi'nde ve Yüksek Ticaret Mektebi'nde okuduktan sonra Nâzım Hikmet ve Vâlâ Nureddin ile beraber Moskova Üniversitesi'ne giden Nizamettin Nazif, Anadolu'nun 1918'de başlayan işgali üzerine okulunu bırakarak Moskova'dan Ankara'ya geçti ve Milli Mücadele'ye katıldı.

        Sonraki senelerde çeşitli gazetelerde yazarlık yapan, bazı romanlar kaleme alan ve dostları arasında "Deli Nizam" diye tanınan Nizamettin Nazif'in "Kara Davud" isimli romanı 1950'lerin sonuna kadar Türkiye'nin en çok satan kitaplarından olmuştu.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ