Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Spor 'Artık yazmayacağım'

        Bir Güneydoğu ressamı

        Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde devlet adına önemli görevler yapan bir yetkiliyle sohbet ediyorduk dün.

        Çözüm ya da barış, adına ne derseniz deyin, sürecin başladığı günden bu yana bölgede oluşan tabloyu çizmesini rica ettim.

        “İnanılmaz olumlu bir hava var. Esnaf memnun. Köylü memnun. Küçük ölçekli de olsa işadamı memnun. Herkeste bir umut var. Herkes normalleşmenin tadını çıkarıyor. Silah sesi duymadan, cenaze gelmeden aylar geçirmenin tadını çıkarıyor. Herkes bu durumun sürmesini istiyor. Herkes yorulmuş, dinlenmek istiyor” dedi.

        “Ya demokrasi paketi istenildiği gibi çıkmazsa ne olacak?” sorusuna yanıtı ilginçti: “Aslında 2 gruba ayırmak yazım. Gençler ve orta yaş üstü. Yaşı 35’in üzerinde olanlar olumlu bir bahane bulup bu sürecin devam etmesinden yana. Yani paketin olumlu yönlerini öne çıkarıp barışın sürmesini isteyenler 35-40 yaşın üzerinde olanlar. 35 yaşın altındakiler ise tam tersi. Onlar da bir bahane bulup yeniden eski ortamı yaratmak isteyenlerin çoğunlukta olduğu bir yaş grubu. Benim gördüğüm şu: Bu nesil hâlâ hayattayken bu sorunu çözmemiz lazım.”

        “Halkla temasınızda gördüğünüz tablo ne?” diye soruyorum. “Köy köy geziyorum. Kahvelere gidiyorum, çay bahçelerinde oturuyorum. Çok açık konuşuyorlar. Allah var bir kişi bile Öcalan serbest kalacak mı diye sormuyor. İşin o bölümünde değiller. Temel dert adam yerine koyulmak, sonrasında iş ve aş. Gelişmelerden memnunlar ama örgütün propaganda mekanizması her geçen gün çıtayı yukarı çekiyor.

        Bunu da görüyorlar. Müthiş bir politik bilinç var. Hiç ummadığınız yaşlı başlı köylü teyzelerden bile inanılmaz analizler çıkabiliyor. Dinliyoruz. Dinlememiz bile onları çok mutlu ediyor. Seslerini devlete duyurduklarını düşünüyorlar. Ki duyuruyorlar.”

        “PKK çekildi mi, çekiliyor mu, gerçek durum ne?” sorusuna verilen yanıt biraz iç karartıcı: “PKK çekilmedi. Zaten bölge çok hareketli. Bir gün çekiliyorlar, ertesi gün daha kalabalık olarak geri geliyorlar. Şimdi 100 kişi çekildi desek, yarın 1500 kişi geri gelmiş olabilir. Açık konuşmak gerekirse örgütün ‘Çekildik’ dediği kişiler aslında dağa eğitime gönderilen gençler ve iş göremez halde olanlar. Eli silah tutanları geri çekmediler. Çok açık. Ama bir şey de yapmıyorlar. Hareketsiz konumda bekliyorlar.”

        “İşin tam göbeğindesiniz ve en iyi değerlendirmeyi siz yaparsınız” diyorum, “Süreç sona erebilir mi, yeniden terör başlayabilir mi?” “İnşallah ermez” diyor. “Şu anda her şey olumlu görünüyor. Süreç ilerledikçe olumlu algı artıyor. Ancak bir yandan da görüyoruz ve hissediyoruz ki, düdüklü tencere gibi bir durum da söz konusu. Yani olumluya doğru bir gidiş olmaz veya süreç durursa terör geri gelebilir. Hem de çok şiddetli olabilir. Zaten sıradan halkı en çok korkutan da bu olasılık. İstemiyorlar ama engelleyemezler de. Kötü olur.” Benim de kanaatim aynı yönde. Türkiye, Kürt meselesini çözmeye ilk kez bu kadar yakın. Çözdük çözdük. Çözemedik. Allah muhafaza...

        Sürecin engeli üç seçim

        Geçtiğimiz günlerde BDP’nin önemli isimlerinden biriyle Habertürk binasında sohbet etme imkânı bulduk. Sürecin yavaş ilerlemesinden, hatta ilerlememesinden yakınıyordu. Hafiften umutsuzluk bile hâkimdi sözlerine. Hükümetin kendilerini oyaladığını düşünüyordu. Ben ise barışa bu kadar yakınken sürekli takvimler vermenin doğru olmadığına inandığımı söyledim.

        “Ne yapalım. Harekete geçmiyorlar” dedi. Ben de belki haddimi aşarak, “Bence iyi niyetli yaklaşmamız gereken olaylar oluyor. Hükümetin yavaş adım atıyor olmasından şikâyet edebilirsiniz ama önümüzde iktidar açısından kritik üç seçim var. Biri ilk kez yapılacak üç önemli seçime doğru giderken hükümetin çok büyük adımlar atmasını beklemeyin. Hedefe doğru küçük ama sürekli adımlarla gitmek Türkiye’yi daha sağlıklı bir yönde ilerletir. Sonra dönülecek bir büyük adım daha rahatsız edici olur” dedim.

        Bu sözüme hak vermiyor değildi BDP’li muhatabım. Ama bir çekincesi vardı: “Doğru söylüyorsunuz da iktidar bir siyasi partiyse, biz de bir siyasi partiyiz. İktidarın oy kaygısı varsa, bizim de oy kaygımız var. Onların seçmeninin beklentisi varsa, bizim seçmenimizin de beklentisi var” dedi.

        Benim bu sözlerden anladığım şu oldu. BDP’ye özellikle “silahlı tabandan” ve silahlı tabana sempatiyle bakan seçmenden baskı var. Bakalım “demokrasi paketi” bu baskıyı hafifletecek mi, yoksa tepkiye mi dönüştürecek!

        Artık yazmayacağım

        Dün bir kahveciden kahve alıyorum. Yanımda bir dönem Galatasaray yönetiminde birlikte çalıştığımız eski bir Galatasaraylı yönetici. Kasada ödeme yaparken, son derece zarif, genç bir hanımefendi de kahve alıyordu. İşi bittikten sonra bana döndü ve “Fatih Bey, bir ricam var. Lütfen Galatasaray’ımızı daha fazla yıpratmayın. Yazdıklarınızın büyük bölümüne katılıyorum ama Galatasaray düşmanları bu ortamı fırsat bilip zaten yeterince kötülük yapıyorlar. Sizin ne kadar iyi bir Galatasaraylı olduğunuzu biliyorum. Bazı isimler konusunda hemfikir olmasak da yazdıklarınızın doğru olduğunu biliyorum. Ünal Aysal’ın iyi bir başkanlık yapamadığını da görüyorum. Ama sonuç değişmiyor. Sadece Galatasaray daha fazla yıpranıyor. Lütfen” dedi. Dinledim. Hak verdim. Söz verdim. Galatasaray yazmayacağım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        En etkili eleştirinin zarafetle yapılan olduğunu anladığımız zaman.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ