Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Sanat Sırma Karasu, Gündemden kaçış planı

        Sırma KARASU / HT CUMARTESİ

        Hakikaten zor günler geçiriyoruz. Sosyal medya, gazete ve televizyon kanallarında politika dışında pek bir şey konuşulmuyor. Hayatımız kravatlı adamlar, çerçevesiz gözlükler, kürsüler, suçlamalar ve hakaretlerden ibaret hale geldi. İnsan bir an olsun gündemden kopmak, en ufak ayrıntıyı dahi kaçırmak istemiyor. İstemiyor da, akıl sağlığı ve ruh dinginliği için, en azından günde 1-2 saat kaçmak şart. Kesinlikle apolitikliği önermiyorum. Ama müzik, edebiyat, video oyunu ve filmlerin sunduğu kaçış imkânından yararlanmanın, yaratıcı gücü ve iç huzurunu artırdığı da gerçek. Bu haftadan itibaren okumayı tweet’lerden, mizahı caps’lerden, oyunu ofis molasından ve müziği arka plandan öteye taşımaya ne dersiniz?

        MİTOLOJİ

        “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” kitabının yazarı Amerikalı mitolojist Joseph Campbell, “insani dürtülerden doğan fantezilerin sosyal düzenin değerlerine göre derlenmesi” olarak tanımlıyor mitolojiyi. Mitlerin her toplumun kendine has özellikleriyle şekillendiği düşünüldüğünde, mitoloji yalnız fantastik yanıyla değil taşıdığı kültürel DNA bakımından da ilgi çekici.

        Twitter ve çeşitli sosyal medya platformunda üretilen caps ve montelerin, İskandinav miti Nibelungen Destanı’na eşdeğer, Wagner’in “Der Ring Des Nibelungen”ine oradan da Tolkien’in “Yüzüklerin Efendisi”ne ilham verecek kadar kalıcı kültürel değerler olup olmadığı bilinmez. Ancak Antik Yunan ve Roma, Kral Arthur ve ortaçağ mitlerine ait motiflerin edebiyatta tekrar tekrar nasıl kullanıldığını merak ederseniz, Thomas Bulfinch’in “Bulfinch Mitolojileri”ni (Pinhan Yayınları) şiddetle tavsiye ederim. İskandinav, Hint ve Uzakdoğu da dahil dünya mitlerinin hepsini birarada okumak için Donna Rosenberg’in “Dünya Mitolojisi”ni (İmge Yayınevi ), Antik Yunan mitolojisine giriş içinse Edith Hamilton’ın “Mitologya”sını (Varlık Yayınları)...

        OYUNLAR

        Akıllı telefon, Facebook ve tabletler hayatımıza yeni bir oyun deneyimini getirdi; “casual games” yani öylesine oyunlar. Vakit öldürmek için harika olsalar da, Candy Crush Saga, Angry Birds ve Fruit Ninja gibi oyunların, yarattıkları kültür bir yana hayatımıza katkısı pek yok. Bu noktada oyun işinin kökenine dönüş şart. Adam gibi grafikleri, sinema filmi düzeyinde kurgusu ve oyun bittikten sonra bile dinlemek isteyeceğiniz müzikleri olan tam prodüksiyonlu oyunlar...

        Hele son 10 yılda yapılan oyunları sinemanın daha interaktif bir alternatifi olarak görüyorum. Mesela “Heavy Rain”... Gerçi 2010’da yayınlandı ama hâlâ oynamadıysanız mutlaka edinin. Aynı stüdyonun yeni oyunu “Beyond: Two Souls” yine gerilim türünde, başrollerinde de Ellen Page ve Willem Dafoe var. Kirli işlere bulaşmak içinizde ukdeyse tabii ki “Grand Theft Auto” serisi, işten güçten sıyrılıp Guy Ritchie kafalarına girmek için şahane. Hali hazırda “Oyun konsolum yok tabletten takılayım” diyorsanız “Room” ve “Room 2” derim. Plastik enstrümanla oynanan müzik simülasyon oyunları seviye atladı. “Hem bir şey çalmayı öğreneyim hem de oynayayım” derseniz “BandFuse: Rock Legends” tam size göre. Kendinizi boşa zaman harcamış gibi hissettirmek bir yana, bu oyunlar sizi bambaşka bir kültürel boyuta taşıyor. O yüzden mutlaka bir oyun sistemi edinin ve artık başlı başına bir sanat dalı kabul edilen video oyun dünyasına henüz girmediyseniz dahil olun!

        MÜZİK

        En son ne zaman müziğe vakit ayırdınız? Günlük hayata fon olarak değil de, müzisyenlerin, parçaların hikâyelerini okuyarak şarkının sözlerini içinize sindirerek dinlemekten bahsediyorum. Cevap, ergenlik yılları. “Mahallenin içli abisi” hariç çoğumuz uzun yıllardır şarkılara ilk gençlik yıllarımızda yüklediğimiz anlamları aramaz olduk. Yıllar geçip demo versiyondan gerçek hayata geçince, ironiyi şarkılarda aramaya gerek kalmıyor aslında. Ama yine de müzik dinlemeye vakit ayırmak lazım.

        Klasik rock müzisyen ve grupları üzerinden gitmek için harika bir dönemde yaşıyoruz. Rolling Stones, The Clash, Black Sabbath, Iron Maiden... Artık canınız hangisini çekerse; hepsinin otobiyografisi, her albümlerinin hikâyesini anlatan kitapları çıktı. Etrafınızdaki insanlar “Bilmem kim şöyle aşmış. Şu şarkıcı ne avangard” derken anlam veremiyor ama bir yandan da bu hayranlık merciinin getirdiği kaçış imkânına özeniyorsanız, bu adamların hatıralarını okuyun derim. Seyirci nabzını tutmayı bilen adamların kaleminden aşırı ve absürt maceralara adamların müziğini de ekleyin, alın size pırıl pırıl bir hobi.

        FİLMLER

        Son yıllarda Hollywood blockbuster’larını hayatımdan çıkardım. Kurguları, karakterleri, müziği, sembolleri; her şey öylesine planlı ve tahmin edilebilir ki bu filmler bana ayrı ayrı eserler değil de yekpare bir bütün gibi geliyor. Tartışmaya açık bir konu ama dilbazların şahı Woody Allen bile işi iyiden iyiye romantik komediye vurdu. Filmlerini izlerken düşündürme misyonu olduğunu savunmasam da film bittikten sonra elimizde iyi geçen birkaç saatten fazlası kalmalı.

        Sürekli festival filmiyle de hayat geçmez. En azından eşinize dostunuza bir şeyler anlatırken referans enstantaneler, semboller olmalı. “Ucuz Roman”, “Dövüş Kulübü” ve “Sil Baştan” gibi filmler boşuna kült değiller. Bu noktada absürt filmleri tüketmek şart diyorum. 60’lara, 70’lere dönmeli; Woody Allen’dan “Aşk ve Ölüm” ve “Bananas”, Peter Sellers’tan “Seni Seviyorum”, “What’s New Pussycat”, Bunuel’in “Özgürlüğün Hayaleti” ve “Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği”, son olarak da Monthy Python’ın yaptığı her şeyi mutlaka izlemelisiniz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ