Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan Sultan Abdülhamid’e sunulan ama hepsi boş çıkan yerli ve ithal malı kehanetler

        Murat BARDAKÇI / HT GAZETE

        Gazetelerde 50’li, 60’lı ve 70’li senelerde dünya kadar “falcı kadın” haberleri çıkardı. Çoğu İstanbul’un Hacıhüsrev semtinde yaşayan bu kadınlar arasında en meşhuru, bakla falı atan “Fatma Bacı” idi ve sütunlar daha birçok “Bacı”nın haberleri ile dolardı. Bakla falı atan bu bacıların yerini şimdi şık “astrolog”lar aldı...

        GELECEĞİ ÖĞRENME MERAKI

        Eski âdetimiz olan fal merakı hakkında, Devlet Arşivleri’nde bir hayli belge bulunuyor. 19. asırda başta zamanın hükümdarı Abdülhamid olmak üzere valilerden taşradaki garnizonların kumandanlarına kadar pek çok kişinin gelecek, özellikle de başlamak üzere olan 20. yüzyıl konusunda merakta oldukları görülüyor ve ve bu konudaki yazışmalar da muhafaza ediliyor. Belgelerden anlaşıldığı kadarı ile, devletin başındakiler, Türkiye’nin yeni yüzyıldaki konumunu müneccimlere, yani yıldız falcılarına sorarak, kâhinlere danışarak ve başka ülkelerin falcılarından fikir alarak öğrenmeye çalışıyorlardı. İmparatorluğun valileriyle Avrupa başkentlerindeki büyükelçileri, zamanın başbakanlığı olan Babıâli’ye bu konuda rapor üstüne rapor gönderiyorlar, hatta hükümdara bile rapor yollandığı oluyordu. Ama falcılar dikkatli olmak zorundaydılar, zira beğenmediği bir kehanetle karşılaşan Babıâli, hoşa gitmeyen kehanet yumurtlayan hakkında hemen soruşturma açtırıyordu.

        AYLIK KEHANET RAPORU

        ‘İKİ DEVLET SAVAŞA GİRECEK’

        Bazı yıldızlar bugünlerde Merkür’ün etkisi altında kalıyorlar. Merkür’le Mars’ın bu durumda bulunmaları şu anlama geliyor: İki büyük devlet büyük bir savaşa girecek ve çok sayıda Hristiyan ölecek ama bizim yüce devletimiz Allah’ın lütfuyla aşırı masraflar yapmak dışında hiçbir zarar görmeyecek ve selâmet içinde kalacak, düşmanlarımız rezil ve perişan olacak. İşbu yazı bütün bunlar Cenâb-ı Allah’ın memleketimizi koruduğunu gösteren belirtiler olduğu ve padişahımız efendimiz hazretlerinin kalbinin rahat ve ferah olması bulunması gerektiği için kaleme alınmıştır. Kulları Hoca Şahin.” Saraya rapor halinde gönderilen kehanetler arasında ithal malı olanlar, yani Osmanlı hariciyesinin Avrupalı müneccimlerden yahut yabancı gazetelerden bulduğu fallar da vardı.

        HİÇBİRİ TUTMADI

        Dışişleri’nin 6 Mart 1890 tarihini taşıyan 5035 sayılı yazısında her yıl bir sonraki senede yaşanacak önemli hadiseler konusunda broşürler yayınlayan bir İngiliz’in son kehanetleri yeralıyordu. İşte, hiçbiri tutmayan bu kehanetlerden bazıları: “...Mart’ta Çin taraflarında ayaklanmalar çıkacaktır (Hiçbir ayaklanma çıkmadı). Nisan’da Alman imparatoruna emr-i hak vaki olacak, yani imparator ölecektir (O sırada Almanya imparatoru olan İkinci Wilhelm bu tarihten tam 51 yıl sonra, 1941’de öldü). Mayıs’ta İtalya Kralı büyük bir tehlikeye uğrayacak ama kurtarılacaktır (Krala hiçbirşey olmadı). Ağustos’ta Avusturya’da büyük bir nifak çıkacaktır (Tam tersi oldu, Avusturya’da sosyalistler güçlendiler ve milli mutabakat sağlandı). Eylül’de Türk padişahının tahtı ve hayatı tehlikeye girecek, padişah büyük bir korku geçirecektir (Abdülhamid’in iktidarı kehanetin aksine en güçlü devrini yaşadı). Kasım’da Avrupa’da silâhlı çatışmalar çıkacaktır (Çıkmadı). Aralık’ta İngiltere büyük bir milli mateme girecek, Paris’te kargaşa yaşanacaktır (Kraliçe Victoria’nın İngiltere’si matemin aksine refah yaşadı; Paris ise huzur içinde bir yıl geçirdi)...”

        HAMÎD AYTAÇ

        Son devrin en önemli hattatlarından sayılan ve asıl adı Musa Azmi olan Hâmid Aytaç, 1891’de Diyarbakır’da doğdu. Dedesi ünlü hattat Adem-i Amidi’dir.

        Sıbyan mektebine devam ettikten sonra Diyarbakır İdadisi’ni bitirdi. 1908’de geldiği İstanbul’da önce Hukuk Mektebi’ne daha sonra da resme olan yeteneğinden dolayı Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitti ama maddî sıkıntıları yüzünden eğitimini yarım bırakarak çalışmaya başladı.

        İstanbul’a gelmeden önce Diyarbakır’da yazı meşkeden Hâmid Aytaç, 1910’da Gülşen-i Maarif Mektebi’ne yazı hocası oldu. Bu arada yazıda bildikleriyle yetinmeyerek İsmail Hakkı Altunbezer, Kâmil Akdik, Neyzen Emin Efendi gibi ünlü hattatlardan meşke devam etti.

        Bir yandan hat hocalığı yaparken bir yandan da Cağaloğlu yokuşunda kiraladığı ufak bir dükkânda levha, başlık ve kartvizit yazdı. Şişli, Eyüp ve Söğütlüçeşme camiilerine ait kitabeler onun eseridir. 18 Mayıs 1982’de öldüğünde ardında iki Kur’an ve binlerce levha bırakmıştı.

        SARAYLIK İFTARİYELER: ACEM PİLAVI

        MALZEME

        Kıvıcık kuşbaşı

        Sade yağ

        Soğan

        Fıstık, üzüm, tarçın

        Karanfil, kakule

        “Sadri” yahut “Dumsiyeh” pirinci

        İyi cins kıvırcık eti ufak şekilde doğranıp tencereye atılır. Et yağlı değilse biriki kaşık sade yağ ilâve edilip kavrulur ve kevgirle süzülüp alınır. Kalan yağa üç-dört baş soğan doğranır, kavrulur ve üzerine önceden hazırlanmış olan et yerleştirilir. Etin üzerine bol fıstık, üzüm, tarçın, karanfil ve kakule konur. Önceden yıkanmış bir ölçü Mısır pirinciyle iki ölçü soğuk su ve tuz ilâve edilir. Tencerenin kapağı kapatılır, kor üzerinde yavaş yavaş suyunu çekene kadar pişirilir ve bir kadayıf tepsisine başaşağı edilir (“Melceü’t-Tabbâhin”den).

        Tarifte geçen “Mısır pirinci” artık temin edilemeyeceği için, bunun yerine bizde “amberbu” denilen ve zor da olsa bulunabilen “Sadri” yahut “Dumsiyeh” pirinçleri kullanılabilir.

        AZ BİLİNEN MİNYATÜRLER

        Hazreti Muhammed’in bohça içerisindeki hırkasının baş üzerinde taşınması.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ