Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan Suikastler geçmişte sadece hançer, kılıç, ok, mızrak yahut zehirle yapılmaz, dinî vecibeler de öldürme vasıtası olarak kullanılırdı

        Murat BARDAKÇI / GAZETE HABERTÜRK

        Tarihlerde binlerce sene boyunca denenmiş çeşit çeşit suikast metodları yazılıdır ve Osmanlı padişahlarına karşı da defalarca suikast girişimlerinde bulunulmuştur.

        Bu girişimlerin en ilginci, 1648’de henüz yedi yaşında Osmanlı tahtına çıkan Dördüncü Mehmed’in Darüssaade Ağası, yani Kızlarağası Süleyman Ağa’nın padişahı sünneti sırasında öldürtmek istemesiydi.

        Tarihlere “Büyük Valide” diye geçen Kösem Sultan, 17. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı tarihine damgasını vurmuştu. Oğlu Dördüncü Murad’ın hükümdarlığının ilk on yılında, yani 1622 ile 1632 yılları arasında devleti tek başına yönetti ama Dördüncü Murad 1632’de iktidarı ele aldıktan sonra, annesini devlet işlerinden uzaklaştırdı. Diğer oğlu İbrahim’in 1640’ta tahta çıkması üzerine, Kösem Sultan padişahın zayıflığından faydalanarak, devlet işlerinde tekrar aktif rol oynamaya başladı.

        KÖSEM SULTAN UNUTMADI

        Sultan İbrahim hükümdarlığının son yıllarında annesini devlet işlerinden uzaklaştırdı fakat Kösem Sultan oğlunun kendisine reva gördüğü muameleyi unutmadı. 1648’de tahttan indirilip on gün sonra da öldürülmesinde bizzat ön planda rol oynadı. Kösem’in İbrahim’in yerine tahta çıkartılan torunu Dördüncü Mehmed henüz yedi yaşındaydı. Çocuk padişahın annesi Turhan Sultan da daha 26 yaşında ve tecrübesiz olduğu için ipler yine Kösem Sultan’ın eline geçti fakat kısa bir süre sonra gelini Turhan devlet işlerine hâkim oldu ve Kösem Sultan’ı yavaş yavaş iktidardan uzaklaştırdı.

        SÜNNET OLMADAN TAHTA ÇIKTI

        Kösem Sultan bunun üzerine Dördüncü Mehmed’i tahttan indirip yerine Şehzade Süleyman’ı geçirmeye kalktı. Süleyman’ın annesi Dilaşub Hatun itaatkâr ve sakin bir kadındı. Kösem Sultan’ın bütün bu işlerde en büyük yardımcısı Haremağası İbrahim Ağa idi ve “Celâli” nâmı ile tanınan İbrahim Ağa, Sultan İbrahim’in öldürülmesinde de baş rolü oynayanlardandı. Tarihçi Naima, eserinde, haremağasının Valide Kösem Sultan ile birlikte çocuk padişahı birkaç defa öldürmeye teşebbüs ettiğinin sarayda kulaktan kulağa dolaştığını söyler.

        Dördüncü Mehmed, ufak yaşta tahta çıktığı için henüz sünnet olmamıştı ve hemen sünnet edildi. Saray sünnetlerinde çocuğun erkeklik organını haremağasının tutması âdetti. Padişahın sünnet olduğu gece yanında İbrahim Ağa vardı. Sünnette normalden fazla kanama olması üzerine padişah sararmıştı. Çevresindekiler İbrahim Ağa hakkında “Kasten tutmadı, padişaha ihanet etti” diye bağırıp çağırdılar. Dördüncü Mehmed kan kaybından ölmek üzereyken Hristiyanlık’tan Müslümanlığa geçmiş ve cerrahlıktan anlayan bir içoğlanı hazırladığı ilâçla kanamayı durdurdu.

        BU DEFA SİLÂH ZEHİRLİ USTURAYDI

        İbrahim Ağa, Kösem Sultan sayesinde kaza süsü ile durumu kurtarmıştı. Aradan bir süre geçtikten sonra, padişahı öldürmek için yeni bir teşebbüse girişti. Ağanın bu defaki silâhı zehirli bir ustura idi. Fatih Sultan Mehmed’in küçük oğlu Cem Sultan, 15. yüzyılın sonlarında ağabeyi İkinci Bayezid’in gönderdiği bir adamı tarafından böyle zehirli bir usturayla öldürülmüştü. Aynı silâh bu defa 17. yüzyılda yine aynı hanedandan bir başkasını öldürecekti fakat padişahın çevresindekiler, İbrahim Ağa’dan şüphelendikleri için usturayla bir başkasını tıraş ettiler ve adam öldü.

        İbrahim Ağa, haremin başına 1645’te getirilmiş, 1647’de Mısır’a sürülmüş ama geri gelmeyi başarmıştı. Sultan Dördüncü Mehmed’e karşı suikast girişiminde bulunmasından dolayı 1649’da ikinci defa azledilip Mısır’a gönderildi.

        Kösem Sultan, bir süre sonra torunu Dördüncü Mehmed’i tekrar öldürtmeye teşebbüs ettiyse de, gelini Turhan Sultan’ın aldığı tedbirler sayesinde amacına ulaşamadı ve bu defa kendisi öldürüldü. Daha sonra, devlet kademelerindeki adamları da birer birer ortadan kaldırıldı ve Mısır’da bulunan İbrahim Ağa da unutulmadı. 1650’de öldürüldü ve malları devlet hazinesine alındı.

        SARAYLIK İFTARİYELER

        Güllaç Palüdesi

        Şeker, yumurtanın akıyla kestirilip süzülür ve ateşin kenarında, sıcak şekilde tutulur. Sonra bir sacayağın üzerine konup kömür ateşiyle ısıtılır. Yine ateş üzerindeki kenarlı bir tepsiye pişmiş şerbetten bir kepçe dökülür, üzerine ezilerek bir adet güllâç konur, ıslatılır ve aynı şekilde öteki güllâçlar da yerleştirilip pişirilir. Arada, kepçeyle şeker ilâve edilir. Pâlûde kıvama gelince ateşten indirilir ve bir fincan gülsuyu ilâve edilir. Soğuyunca. üzerine badem, fıstık veya bir çekirdek misk konur (Ali Eşref Dede’nin “Yemek Risalesi”nden).

        MALZEME

        Şeker, misk

        Yumurta akı

        Gülsuyu

        Güllâç

        Badem, fıstık

        HATTIN ÜSTADLARI

        Ömer Vasfi

        Hırka-i Şerîf Camii hatibi Eyüp Sabri Efendi’nin oğlu, hattat ve neyzen Emin Efendi’nin de ağabeyi olan olan Ömer Vasfi, 30 Nisan 1880’de Tophane’de dünyaya geldi. İlk hat dersini Fevziye Rüşdiyesi’nde okuduğu sırada oranın yazı hocası olan Çukurcumalı Kadri Efendi’den aldı; sonra Aziz Efendi’den sülüs ve divanî, Kâmil Êfendi’den nesih, Sami Efendi’den de talik, celî talik ve celî sülüs öğrendi. Babasının vefatının ardından Hırka-i Şerîf Camii hatipliğine getirilen Ömer Vasfi Efendi, 25 Kasım 1928’deki vefatına kadar bu görevde kaldı. Mevlevî olan ve başta Eyüp’teki Sultan Reşad türbesinin yazıları olmak üzere çok sayıda kitabe yazan Ömer Vasfi Efendi’nin eserleri, istifte son devrin şâheserleri arasındadır (Şevket Rado’dan).

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ