Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan Savaşları şiirle ve besteleri ile anlatan levendlerin unutulmuş şarkı defterleri

        MURAT BARDAKÇI / HT GAZETE

        NİCE RAMAZANLARA

        Bugün bir Ramazan’ı daha uğurluyoruz. Ramazan boyunca oruçlu saatlerinizi bu sayfada yeralan ilginç konuları okuyarak hoş şekilde geçirmenizi sağlamaya çalıştık. Gelecek Ramazan’a kadar sağlık ve huzur içerisinde olmanızı temenni ederken, bir ay boyunca devam eden bu sayfayı eski bir bayram şiiriyle kapatıyoruz: “Ruzun hemişe ıyd ola, ıydin said ola” yani “Her günün bayrama dönsün, bayramın da kutlu olsun”...

        Bu hasret, o topraklarda yine bizim zamanımızda Anadolu’dan gidenler tarafından yakılmış şarkıların ve türkülerin de ortak noktasıdır.

        O topraklarda inşa edilmiş bir binanın yüksek tavanlarını bazan bir İstanbul manzarasının süslediği görülür. Manzara hayalidir, hatta İstanbul’a da hiç benzemez ama ilk bakışta oranın İstanbul olduğunu, resmin o hep hasreti çekilen başkenti gösterdiğini anlarsınız.

        Yine o iklimlerin kitaplıklarında levendlere yahut yeniçerilere ait olan bazı elyazmaları da bulunur. Bunlar bir çeşit akıl defteri gibidir ve içlerinde herşey yazılıdır. Aşk şiirleri hasret mektuplarıyla, barut ölçüleri frenk uyuzunu tedavi edecek ilâçların reçeteleriyle biraradadır. Bir yanda İstanbul vardır, bir yanda da askerliğin getirdiği sert hayat şartlarının gerçekleri.

        ‘İNŞALLAH BAĞDAD ALINIR’

        İşte, bu şiirlerden biri, 17. asırda yaşamış Kuloğlu adındaki bir şair levendin şimdi Cezayir Milli Kütüphanesi’nde bulunan ve vakti zamanında bir başka levende ait olduğu anlaşılan defterde elli kadar şiirle beraber yeralan mısraları:

        “Bâd-ı sabâ (sabah rüzgârı) İslâmbol’a varırsan / İşte Cezayirli geldi diyesin / Arza girip padişahı görürsen / Kâfir gemilerin aldı diyesin // Yetişip ardından ortaya alıp / Balyemez topların üstüne salıp / Bayrağın ters dikip aman dileyip / Yezidler mikdarın bildi diyesin // Kılıcın kemend atmış solunda / Seksen dirhem tüfenk atar kolunda / Kimi merhum oldu gaza yolunda / Kimi Hakk’a teslim oldu diyesin // Deryâya çıktılar gaza kasdına / Gani Mevlâ’m saldı şikâr üstüne / Her birisi seyfin (kılıcını) alıp destine (eline) / Hazret(i) Ali gibi saldı diyesin // Selâm olsun bizden dosta, yârâna / Sevdiğini sinesine sarana / Kuloğlu’nun ahvâlini sorana / Dört duvar içinde kaldı diyesin”.

        Bu da bir başka şiir: Dördüncü Murad’ın Bağdat Seferi’ne katılan yeniçerilerden Alioğlu, bugün İngiltere’de bulunan bir elyazmasında “İnşallah gaziler Bağdad alınır” diye terennüm etmektedir:

        “Askerin üstünde bir seyir gördüm / İnşallah gaziler Bağdad alınır / İmam Azam türbesinin üstünde / Ezanlar okunur namaz kılınır // ...Kahraman beyleri askeri derer / Kimi şehid olur murada erer / Osmanlı şâhindir üstüne konar / Şâhin pençesine giren yolunur // Alioğlu dua et Sultan Murad’a / Bir günü bir eylesin ömrü ziyade / Şâh ne kuvvet ile geldin Bağdad’a / Eksiklik kimdedir şimdi bilinir”.

        Yine aynı padişahla, yani Dördüncü Murad’la sefere giden Kâtib adındaki bir başka şairin temennileri de aynıdır: “İslâm askeriyiz, gaza kasdına / Hazretin sancağın çeker gideriz / Her birimiz seyfi alıp destine / Adûnun (düşmanın) hatırın yıkıp gideriz // Atımız küheylân âsidir huyu / Şatt ile Fırat’tan içeriz suyu / Kimse doğru yoldan şaşmasın deyu (diye) / Alâmet taşını dikip gideriz // ...Bir gazi hünkârın peşine düşüp / Konup göçüp nice vadiler aşıp / Taşkın sular gibi kaynayıp coşup / Acem iklimine akıp gideriz // Kâtib de bu yolun geçti üstünden / Arifler kâmili seçer sözünden / Mâniler söyleyip bâtıl yüzünden / Sırr ile eflâke (göklere) çıkıp gideriz”. Bu şiirlerin bazıları “güfte”dir, yani daha önceleri bestelenmiş ama besteleri zamanla unutulmuştur ve elyazmalarından çıkıp terennüm edilecekleri günü beklemektedirler...

        HATTIN ÜSTADLARI:ALİ ALPARSLAN

        SON devrin en önemli talik hattatlarından ve son büyük üstadlarından olan Prof. Dr. Ali Alparslan, 1924’te Çorlu’da doğdu.

        İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi ve Tahran’da doktora yaptı. Bir süre Başbakanlık Osmanlı Arşivleri ile Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan Alparslan, daha sonra üniversiteye geçti ve Türk Edebiyatı Profesörü oldu. Necmeddin Okyay’dan talik ve rik’a yazılarında icazet aldı, çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Okyay’dan talik ve rik’anın yanısıra ebru, Halim Özyazıcı’dan da divanî yazıyı öğrenen Ali Alparslan, divânî hattının bugüne gelmesini sağlayan kişi idi. 24 Ocak 2006’da vefat eden Prof. Dr. Ali Alparslan, fotoğrafta talik ile “Allah” yazarken görülüyor.

        SARAYLIK İFTARİYELER:PATLICAN ZEYNEBİYYE

        MALZEME

        Patlıcan

        Şeker

        Taze ceviz

        Karanfil

        Limon,fesleğen

        PATLICAN kabuğu soyulup uzunlamasına kesilir, içi oyulur, çekirdekleri iyice çıkartılır ve önceden hazırlanmış erimiş sıcak şekerde çevrilir. İçerisine ince ufalanmış taze ceviz ve az haşlanmış kuru karanfil doldurulur. Birkaç saat sulandırılmış sıcak şekerde bekletilir. Sofraya getirilmesinden az önce üzerine birkaç damla fesleğenli limonata damlatılır, istenirse az limon sıkılır ve soğumadan, ılık ılık yenir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ