Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan M. Fatih Çıtlak: Mümin dünyası ile ahireti ayrı değildir

        M. FATİH ÇITLAK - GAZETE HABERTÜRK

        Kıymetli âlimlerden biri senelerdir tanıdığı bir zatı ziyarete gelmiş. Bu zat arkadaşlarına ve evinin bulunduğu yere yakın bir mahalde kendince uzlete çekilmiş, ne çalışır, ne edermiş. Bu halde olduğunu öğrenen âlim, eski arkadaşına “Erenler, elin ayağın tutuyor, çok şükür kendi işini kendin yapmak şöyle dursun çalışıp kazanabilecek kuvvete sahipsin. Nereden aklına düştü bu uzlet fikri? Bu işler öyle kafana göre olmaz, sen de biliyorsun. Çalışmayı niye bıraktın?” diye sormuş. Arkadaşı, “Ah muhterem kardeşim, ben bir vakıaya şahit oldum, o günden beri çalışmayı bıraktım” demiş ve şöyle devam etmiş: “Geçen senelerde yaptığım işleri teslim etmek için kasabaya inmiştim, dönüşte bir ağacın altında soluklanıyordum. Ansızın ağzında yiyecekle bir kuş geldi, orada bir dala kondu. Acaba yavrusunu mu besliyor diye bakınca ne göreyim! Kanadı sakatlanmış, yetişkin bir kuşa rızık taşıyor. Böyle birkaç kere gitti geldi. Kendi kendime dedim ki ‘Ya Rabb! Sen Rezzâk-ı âlemsin. Her türlü mahlukunun rızkını ve hacetini gideren Mevlâ’sın. Mademki bu kırık kanatlı kuşu bile doyuruyorsun, ben de bundan sonra çalışmayı bırakayım’ dedim ve sadece Allah’ın (CC) zikriyle uğraşmaya karar verdim.”

        HARAM OLAN MALLAHAYIR YAPILMAZ

        Bunun üzerine ârif ve âlim olan arkadaşı uzlete çekilen bu kişiyi irşad etmiş: “Vah kardeşim vah, şeytan ve nefsin sana oyun etmiş. Sen bilmez misin ki elinin emeğini kazanan kişi, çalışıp gayret eden insan, Allah’ın (CC) sevgili kuludur. Şeytan seni bu sevgi makamından uzaklaştırmak ve gördüğün ibret manzarasını çarpıtmak için sana vesvese vermiş. Şu andaki halini de tevekkül zannetmen için vehmettirmiş. Görmedin mi o sağlam kuşu... Senin elin ayağın yerinde, sen sakat kuş değilsin ki! İhtiyacın yoksa bari o sağlam kuş gibi çalış didin de başkalarını doyur. Haramdan infak edilmez, haram olan malla hayır hasenat yapılmaz. Helal olanla hatta helalin bile en güzeli, en saf ve temiziyle Allah (CC) yoluna hizmet yapılır. Derhal bu batıl düşünceyi terk et, takatin kalmayıncaya kadar nefsini helal çalışmakla meşgul et. Hem bunu yaparken asla ibâdetlerini terk etme ki hayvandan bir farkın olsun. Çünkü kul, dünya ve ahireti dengede tutan adama derler. Hiçbiri diğeri için feda edilmez. Her zaman öncelik kulluktur ama unutma ki müminin dünyası da ahirettir. Çünkü helal maişet peşinde koşmak, insanlara muhtaç olmamak, hatta kazandığını çevresindekilere verebilmek ancak er kişinin kârıdır. Müminin dünyası ile ahireti ayrı değildir. Dünya ve ahireti ayrı görmek Hıristiyan ve Yahudilerin işidir. Bunlardan bazısı sadece dünya için çalışır, bazısıysa dünya işleriyle meşgul olmayı günah sayar. İslam bunu dengeleyen, Allah’a (CC) kulluğu önceleyip insanı helakten kurtaran ilahi nizâmın adıdır. İyi ki bu ramazan mevsiminde seni ziyârete gelmişim, yoksa bu kötü ahlak üzere kim bilir ne kadar vakit geçirecektin!”

        KÖTÜ AHLAK İSLAM’LA BAĞDAŞMAZ

        Kıymetli dostlar, hakikaten de insanın yiyeceği rızık artmaz, ister 18 saat çalışsın, isterse hiç çalışmasın. Fakat, çalıştığında kendisine gelen rızık helal olur. Çalışmadığında ona isabet eden rızık ise musibet ve haram olur. Yani haram da rızıktır. Şimdi birisi falancanın malını çalsa, çatır çatır yese boğazından geçmez mi? Geçer geçmesine de sonradan o boğazdan onu söke söke alırlar, adama da sırat köprüsünü geçirmezler.

        Allah Teâlâ affedip o kul da hakkını helal ederse müstesna. İmha etmek de bu âlemde ihya etmek de bu âlemde... Cennete de buradan gidilecek cehenneme de... İslam “selam” kökünden gelir, emniyet, dürüstlük, korunmak, saadete ermek, kurtuluş gibi onlarca güzel manayı içinde barındırır. Tembellik, cimrilik, gasp, zulüm, mekir, hile, riya, gadap, hırs, tamah, haset, kin ve benzeri şeyler ne insanların ve tabii ki ne de Allah’ın (CC) sevdiği şeylerdir. Kötü ahlak asla İslam’la bağdaşmaz, iman ve İslam ile izah edilemez. Cenâb-ı Hakk bizleri kötü huylarımız ve zaaflarımız yüzünden İslam’ı yanlış anlamak ve anlatmaktan muhafaza eylesin.

        EFENDİMİZ VE HAZRET-İ MUAZ BİN CEBEL (RA)

        Hicretin dokuzuncu senesiydi. Uzun süreler baskı altında kalmış Müslümanlar güçlenmişler ve her geçen gün sayıları artmaktaydı. Peygamber Efendimiz (SAS) ve O’nun (SAS) seçkin ashabı, Bizans üzerine yaptıkları Tebük seferinden dönmekteydiler.

        Medineli Müslümanlardan gazaya katılamayanlar sefer dönüşünde İslam ordusunu karşılamak için şehrin dışına kadar çıkmışlardı.

        Gazaya katılamayıp Peygamberimiz Efendimiz’i (SAS) ve İslam ordusunu karşılayanlar arasında Efendimiz’in (SAS) seçkin ashabından Muaz bin Cebel Hazretleri de bulunuyordu. Hazret-i Muaz da karşılama için bekleyenlerin bir kısmında olduğu gibi bir özründen dolayı Tebük gazasına katılamamıştı.

        Resulullah Efendimiz (SAS) kendisini karşılamaya gelen Müslümanlarla tek tek el sıkıştı, musafahada bulundu, hal ve hatırlarını sordu, onlarla hasbihal etti. Karşılayanların tebriklerini kabul etti.

        Bu esnada Hazret-i Muaz bin Cebel (RA) ile de el sıkışmıştı. Fakat Muaz’ın elleri diğerlerinin elleri gibi değildi, o el herkesinkinden farklıydı. Sertleşmiş, nasır tutmuştu. Peygamber Efendimiz’in (SAS) gördüğü bu hal dikkatini celbetti ve Hazret-i Muaz bin Cebel’e (RA) sordu:

        “Ya Muaz, ellerinin sertliği nedendir? Ellerindeki bu sertlik ve nasırlar nasıl oldu?”

        Bu soru üzerine Hazret-i Muaz bin Cebel (RA) ellerinin sertliği ve nasırları ile Peygamber Efendimiz’i (SAS) rahatsız ettiğini zannetmiş, bu durumdan dolayı üzülmüştü. Özür dilercesine, bu vaziyetinin sebebini Efendimiz’e (SAS) açıklamaya başladı:

        “Ey Allah’ın (CC) Resûl’ü (SAS)! Ben çoluk çocuğumun rızkını kazanmak ve onların nafakasını temin etmek için uğraşıyorum. Gece gündüz onların boğazından helal lokma geçirmek ve helal yedirmek için çabalıyorum. O sebepten ellerimden testere, keser, kazma kürek, çekiç gibi iş aletleri hiç düşmüyor. Bu yüzden ellerimin yumuşaklığı gitti, bu şekilde sertleşip nasırlaştı. Ellerimin sertliği ve nasırları bu sebeptendir.”

        Bu söz üzerine âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa (SAS), Muaz bin Cebel Hazretleri’nin (RA) bir rivayete göre alnını, diğer bir rivayete göre ellerini tutarak avuç içlerini öptü ve orada bulunanlara şöyle seslendi:

        “Allah (CC) bu elleri yakmaktan hayâ eder, ahirette cehennem ateşi, helal rızık yolunda nasır tutmuş bu ellere dokunmaz.”

        PEYGAMBERİMİZ'İN SELAM VERMEMESİ

        PeygamberEfendimiz (SAS) bir gün yolda giderlerken, hiçbir iş yapmadan oturan birini gördü. Hiçbir işle meşgul olmayan bu kişiye selam vermeden yanından geçip gitti.

        Dönüşte Efendimiz (SAS) yine aynı yoldan geçiyordu. Adam hâlâ aynı yerde oturmaktaydı. Peygamberimiz (SAS) bu defa adama selam verdi.

        O kişi bu duruma şaşırınca Efendimiz’e (SAS) sordu:

        “Ya Resulallah! Siz giderken de ben burada oturuyordum. Bana selam vermemiştiniz. Fakat şimdi selam verdiniz. Bunun sebebi nedir?”

        Bunun üzerine Efendimiz (SAS) şöyle buyurdu:

        “Ben giderken, sen bomboş oturuyordun. Hiçbir iş yapmıyordun. Dönüşümde ise eline bir çöp almış, yere birtakım çizgiler çiziyordun. Belli ki düşünüyordun. Düşünmek de çalışmaktır. Onun için sana selam verdim.”

        AYET-İ KERİME

        “Muhakkak ki Allah (CC) adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O (CC) düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”

        (Nahl 90)

        DUALAR

        Efendimiz'in (SAS) duası

        “Allah’ım! Cimrilikten, korkaklıktan, elden ayaktan düşecek kadar yaşlanmaktan, dünyevi fitnelerden ve kabir azabından sana sığınırım.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ