Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan Hem nefsimizi hem de neslimizi koruyalım

        M. Fatih ÇITLAK/GAZETE HABERTÜRK

        Bugünkü sohbetimize tarihte şahit olunmuş ibretlik bir hadiseyle başlayalım.

        Sarhoş, serkeş bir adam varmış. Ömrünü heva ve hevesle yemiş bitirmiş, bu âlemden çekip gitmiş. Geride dul bir hanım, 6 yaşında da bir çocuk bırakmış. Mahalleli kadını taziye, yani başsağlığı vesilesiyle teselli için toplaşmış. Bu arada kadının küçük çocuğu da hem avarelik yapmasın hem de bu hüzünlü günde annesinin üzüntüsünü görüp ruh hali bozulmasın diye mahallelerinde bulunan caminin imamına teslim edilmiş.

        “Hocaefendi al bu çocuğu, Kur’ân talebeleriyle okut, sonra akşama eve gönderirsin” diye hocaya da tembih edilmiş. Hoca almış karşısına çocuğu ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:

        “Evladım abdest öğrendin mi, abdest almayı biliyor musun?”

        “Evet hocam, annem göstermişti.”

        “Peki hiç Kur’ân-ı Kerîm okudun mu yavrucuğum?”

        “Hayır, çünkü annem Kur’ân-ı Kerîm okumayı bilmediği için bana da öğretemedi, babam zaten hiçbir şeyimizle ilgilenmezdi.”

        ‘BESMELE HÜRMETİNE AZAPTAN HAYÂ EDERİM’

        Çocuğun bu cevabı üzerine hocaefendi şefkatle ve merhametle çocuğun başını okşamış ve “Hadi gel güzel yavrucuğum, şimdi ben okuyacağım, sen hem önündeki yazıya hem de benim okuyuşuma bakıp tekrarlayacaksın tamam mı?” diye sormuş. Çocuk da tertemiz gönlüyle ve saflığıyla “Peki hocam” demiş.

        İmam efendi başlamış.

        “Bismillahirrahmanirrahim rabbi yessir velâ tuassir rabbi temmim bi’l-hayr”, “Elif, be, te...” diyerek okumuş. O yetim yavrucak da her söylenileni muhabbetle tekrarlamış ve ilk dersini almış.

        Bu semtte gönül gözü açık ve duası kabul olduğuna inanılan arif, veli zatlardan biri yaşarmış. O gece kendisine bir rüya gösterilmiş. Hazret hemen sabahleyin rüyada gördüğü bu aileyi ziyarete gelip durumu şöyle anlatmış:

        “Hayır olsun, bu gece acayip bir rüya gösterdiler, bu sizin yetim çocuk mahalle imamının önünde oturmuş besmele çekiyordu. O anda yeri göğü heybetiyle titreten bir sada geldi. Allah Teâlâ meleklerine şöyle hitap ediyordu:

        ‘Şahit olun ey meleklerim, bu günahsız yavrucağın çektiği besmele hürmetine ben bu yavrunun babasına azap etmekten hayâ ederim.’

        Böyle söylendiği rüyada gösterildi.”

        İNSAN MADDE VE MANADAN YARATILMIŞTIR

        Kıymetli dostlar! Çoluk çocuğumuza daha küçücükken yabancı lisan öğretmeyi bile vazife olarak görüyoruz. Peki abdesti hatta taharet almayı, Kur’ân-ı Kerim’i sevmeyi, sevdirmeyi, okumayı, okutturmayı niye hiç programımıza almıyoruz?

        Dini suiistimal edenlerden şikâyet, yobazlıktan, geri kalmışlıktan, dini birçok şeye alet edenlerin sapıklığından dedikodu yaparken niye çocuklarımızı sanki hiçbir dine mensup değilmiş gibi görüyor ve sadece dünyadaki makam ve mevkiler için eğitim ve öğretime tabi tutuyoruz.

        Mühendislik, matematik, fizik, para hesabından anlamak insanı adam yapmaz. İnsan madde ve mananın en güzel terkibi üzere yaratılmıştır, insanın maddesini inkâr eden bir mana yahut manasını inkâr eden ve sadece maddeyi göz önünde bulunduran düşünce eksiktir, nakıstır hatta yanlıştır. Din; insanı terbiye eder fakat o dinden nasiptar olabilirsek. Anne-baba olarak evlatlarınıza öğrettiğiniz; Allah’ın (CC) dininden bir harf, bir cümle bile sizin ve yavrunuzun ebedi kurtuluşu olabilir.

        ANNESİNİ SIRTINDA TAŞIYARAK TAVAF ETTİREN GENÇ

        Hasanü’L-Basrî Hazretleri bir gün, Kâbe’yi tavaf ederken, arkasında zembilli bir delikanlıya rast gelip zembilinde ne olduğunu sordu. Delikanlı “Ya imam! Zembilde anam var. Biz fakiriz, senelerdir anam Kâbe’yi ziyaret etmek ister fakat Kâbe’ye gelemedik.

        Anamın bu arzusu, bence malum idi. Kendi ihtiyar oldu, gelmesine hiç imkân kalmadı. Daima Kâbe’den aşk ile bahseder, Kâbe aklına geldikçe gözyaşlarını tutamazdı. Anamın bu haline tahammülüm kalmadı.

        Onu işte bu zembille arkama alıp memleketimiz olan Şam’dan Kâbe’ye getirdim. Şimdi Kâbe’yi tavaf ettiriyorum. ‘Ana ve babanın hakkı büyüktür’ derler. Ya imam, acaba anamın hakkını, bu yaptığımla ödeyebildim mi?” demiş.

        Bunun üzerine Hazreti Hasanü’l-Basrî bu mühim konuda şöyle cevap vermiş:

        “Şam’dan ananı sırtında yetmiş defa Kâbe’ye getirip böylece tavaf ettirsen, ananın karnında iken bir defa attığın tekmeye karşılık hakkını ödeyemezsin.”

        AYET-İ KERİME

        “Ey Rabb’imiz! Eşlerimizden ve çocuklarımızdanbize gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et!”

        (Furkân- 74)

        “EY inananlar! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyunki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayetkatı, şiddetli, Allah’ın (CC) kendilerine buyurduğuna karşıgelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır.”

        (Tahrîm-6)

        HADİS-İ ŞERİFLER

        “İnsanoğlu öldüğü zaman, bütünamellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şeybundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifadeedilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.

        ”Hadis-i Şerif-Müslim,Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî“

        Cennet annelerin ayakları altındadır.”

        Hadis-i Şerif-Nesâî

        “Babanın evladınaduası, peygamberinümmetine duası gibidir.”

        Hadis-i Şerif-Suyutî (Kenzü’l-Ummâl)

        “Kıyamette, babanızın ismiyleberaber çağrılacaksınız.O halde isminizgüzel olsun!”

        Hadis-i Şerif-Ebû Dâvud“

        Çocuklarınıza ikram edin veonları güzelceterbiye edin.”

        Hadis-i Şerif İbn-i Mâce

        “Çocuğuna Kur’ân-ı Kerim’i yüzünden okumayıöğreten kimsenin geçmiş ve gelecek günahı mağfiretedilir. Çocuğunu hafız yapan kimseyi de Cenâb-ı Hakk,kıyamet gününde ayın on dördü gibi parlak bir surettediriltir. Çocuğuna ‘Oku!’ denir. Çocuğu her bir ayeti okudukçaAllah Teâlâ da anne-babasının makamını bir dereceyükseltir. Bu durum ezberlediği Kur’an-ı Kerim’isonuna kadar okuyuncaya dek devam eder.”

        Hadis-i Şerif-Taberânî, Heysemî

        SORU CEVAP

        - Hangi durumlarda ramazan ayı orucu tutulmayabilir?

        Dinimiz, kişilerin güçlerini aşan ve onları zora sokabilecek durumlar için kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Bu sebepten şu mazeretlere sahip kimselerin ramazanda oruç tutmayıp daha sonra kaza etmelerine, kaza edemiyorlarsa da fidye vermelerine izin verilmiştir: “Yolculuk, hastalık, hamilelik, çocuk emzirme, ağır işlerde çalışma, yaşlılık.”

        - Fidye ne demektir?

        Meşru mazeretinden dolayı oruç tutamayan kimse, daha sonra orucunu kaza edecek imkân bulamayacak durumdaysa oruç tutamadığı her gün için bir fidye öder. Bu durumdaki kişinin fidyeyi ödemesi, üzerine vaciptir.

        - Fidye miktarı ne kadardır?

        Fidye miktarı bir kişiyi bir gün için doyuracak yiyecek miktarı kadardır. Orucunu tutamayan kişi, her gün için bir günlük fidye verir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın belirlemiş olduğu bir günlük fidye miktarı bu sene 15 liradır. Bu para alt limittir, bu miktarın üzerinde de fidye verilebilir. Fidye vermeye de gücü yetmeyenler Allah Teâlâ’dan mağfiret dilerler. Fakat bu durumda olan kişiler kısa günlerde rahatlıkla oruç tutabilme imkânına erişirlerse oruçlarını kaza etmeleri gerekir. Fidye vermesine rağmen daha sonra oruç tutabilecek duruma erişenlerin de fidyeleri sadaka yerine sayılır.

        - Kaza oruçlarının aralıksız olarak mı tutulması gerekir?

        Ramazan ayında meşru mazeretlerden dolayı tutulamayan oruçların kaza edilmesi gerekir. Kaza oruçlarının aralıksız, yani peş peşe günlerde tutulması hakkında bir mecburiyet yoktur. Bu sebeple oruç tutmanın mekruh olduğu günler haricinde kaza oruçları peş peşe veya ayrı günlerde tutulabilir. Bu hususta önemli olan, günlerin kısaldığı kış aylarını beklemek yerine gücü yetiyorsa ve imkânı varsa bir an önce orucun kazasının yapılmasıdır.

        - Meslek olarak uzun yol şoförlüğü yapan ve sürekli seyahat halinde olan kimseler orucunu nasıl tutarlar?

        Dinimiz ramazan ayında meşru mazeretlerden dolayı oruç tutamayanlara güçleri yetiyorsa daha sonra oruçlarını kaza etmelerini emretmektedir. Bu meşru mazeretlerden biri de yolculuktur. Devamlı olarak uzun yol seyahatleri yapanlar da yolculuk esnasında zorlanıyorlarsa oruçlarını daha sonra kaza edebilirler. Ancak yolculuk esnasında sıkıntı çekmeyenlerin ramazan ayında oruç tutmaları kendileri için daha iyi ve güzel görülmüştür. Bu vesileyle ramazan ayının rahmetinden nasiptar olurlar. Yolculuk münasebetiyle sıkıntı çekmeyen diğer yolcular için de bu durum geçerlidir. Bu kişiler de ramazan oruçlarını istemeleri halinde tutabilirler.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ