Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan M. Fatih Çıtlak: İnsanca yaşamanın hadis formülü

        M. FATİH ÇITLAK - GAZETE HABERTÜRK

        Efendimiz (SAS) vicdanların terbiyecisi, kalplerin sevgilisi, akılların nûru, âlemlerin rahmeti, beşeriyetin efendisidir. Elbette bu vasıfları Allah Teâlâ’nın O’nu (SAS) methetmesi ve bize tanıtmasıyla bilmekteyiz. Ancak bu özelliklerin gözle görülür, elle tutulurcasına sünnetinde ve hayatında bulunması ayrı bir hayrete şayan durumdur.

        Bakınız; iman edenlerin nasıl birbiriyle güzel ahlak içinde yaşaması lazım ve nasıl insanca hayat sürebiliriz bunu Efendimiz (SAS) özetle bizlere nasıl aktarıyor:

        “Zandan sakının, zira zan sözün en yalan olanıdır. İnsanların gizli ve özel hallerini araştırmayın, konuşmalarını dinlemeye çalışmayın, birbirinizin alışverişini kızıştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın (CC) kulları kardeşler olun!”

        Hadîs-i Şerîf - Buhârî (Edeb, Nikâh)

        Her bir cümleyi, işaret edilen her kelimeyi lütfen dikkatlice okuyun. Hangisi için “Şunun olması lüzumsuz, bu olmasa da olurdu” diyebilirsiniz. İşaret edilenlerin hepsi önemli ve birbirini tamamlar özellikte. Bu formülü biraz mütalaa edelim.

        BİRBİRİMİZE KARŞI KÖTÜ ZAN VE DÜŞÜNCEDE OLMAMAK

        Evet, hangi fiil olursa olsun muhakkak hislerin sevkiyle ortaya çıkar. Kötü zan beslemek; birbirine kin gütmek, kıskançlık yapmak, rekabet etmek ve casusluk yapmak gibi bir fiil değildir. Ama birbiri hakkında kötü düşünmek bu fiilleri doğuran kötü ahlak neticesiyle kişiyi karşı karşıya bırakır. Zaten hadis-i şerifin metni gerçekten kafa ve gönül yorulması gereken önemli bir formüldür. Birazdan metinde olmayan fakat tamamen işaret edilen noktayı da aktaracağız.

        Tekrar anlattığımız konuya dönersek... Demek ki kötü düşünce diğer kötülükler için bir zemin oluşturuyor. İnsanın kendi başına yapacağı kötülükler de böyledir, başkasına yapacağı zararlar ve yanlışlar da gene aynı şekildedir. Efendimiz (SAS) bu hadis-i şeriflerinde birbirimize zarar verecek hale gelmemizin, ilk önce her şahısta olan ve hastalık şeklinde kendini gösteren durumun başlangıcını işaret ederek ortaya koyuyor.

        Yani “Ne zaman sen başkasına kötülük yapar bir hale gelebilirsin?” sorusuna “Başkası hakkında kötü düşünceler beslediğin vakit” buyurarak adeta cevap veriyor.

        Peki bu düşünce nasıl amele ve fiile dönüşür? Yine cevap Efendimiz’den (SAS) geliyor: “Birbirinin ayıbını araştırmaya başlarsın, birbirinin lafını taşıyıp aradaki muhabbeti, ülfeti bozarsın, kıskançlık yapar, kardeşindeki nimetlerin gitmesini ister, ondaki güzelliklere tahammül edemez hale gelip kuyu kazmaya başlarsın, onun ticaretini baltalar, onun tezgâhını, pazarını bozarsın.”

        Ve sonunda günahın zirvesi olarak, hani derler ya kılıçları çekercesine... Artık alenen kin gütmeye, düşmanlığı pompalamaya, habire kavga ve fitne çıkarmaya doğru yuvarlanırsın.

        Muhteşem bir ifadeyle Efendimiz (SAS) bunların hiçbirinin kardeşliğe sığmayacağını, beraberce huzurla yaşamanın dibine zehir döken fiilin birbirimiz hakkında kötü düşüncelerde bulunmamızla baş göstereceğini ifade buyurarak “Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz!” şeklinde açıkça beyan ediyor.

        Yani Allah (CC) bir, sizler de kullar olarak bir Allah’ı (CC) tanır haldeyken nasıl olur da birbirinizi yersiniz, birbirinize çelme takar, huzursuz, mutsuz daima çekişen bir toplum haline gelebilirsiniz? Bu mümkün mü? İşte ilk önce küçük zannettiğiniz şeylerle başlar, büyük felaketlerle bu zincir sizi sarıp sarmalar.

        Hadis-i şerifin metni üzerinde düşüneceğimiz noktaların en önemlileri de belki şunlar:

        “Ey Allah’ın (CC) kulları kardeş olunuz!” ifadesinden anlaşılıyor ki, sizler bir Allah’ın (CC) kulu olarak kardeş olamazsanız bu ikilik ve parçalanma en sonunda sizi hem Allah (CC) kulluğundan hem de tevhid inancından düşürür. Putlara tapmasanız bile kalbinizde birçok putla gizli şirk içinde kıvranıp durursunuz. Hayatınız da mematınız da azaba dönüşür.

        Hadis-i şerifin metninde bu işin nasıl olması gerektiğine çok güzel bir atıf vardır. Şöyle söyleyelim...

        İnsan sevdiği bir kişide kusur görebilir mi? Hele aşk derecesinde seviyorsa ondaki eksikliği ve hatayı gözetir mi? Kötü düşüncede olmamak, incitici şekilde laf taşımamak, kardeşinin ticaretini bozmamak, kıskançlık, çekişme ve kin gütmemek neyle mümkün olabilir? Tek bir cümle: “Allah (CC) ve Resûl’üne (SAS) aşk ile, mahlûkata ve hele insanlara muhabbetle bakabilmek.”

        Kardeşlik de ancak böyle mümkün değil midir? Aynı anne babadan doğan kardeşler bile olsa birbirini sevmedikten sonra o kişiler beraberce nizasız, kavgasız yaşayabilirler mi? Hayır! Elbette hayır!

        Allah (CC) ve Resûl’üne (SAS) muhabbet ediyorsak bunun tabii neticesi kardeşçe yaşamak olmalıdır. Bu muhabbeti kazanamadıysak biz dînden bir şey anlamıyoruz demektir.

        Olur ya bazılarınız şunu düşünebilir. “Hocam, Allah’a (CC) muhabbeti anladık da Resûlullah’a (SAS) muhabbeti biz bu metinde göremedik”

        Böyle diyenler olursa... Şaşarım.

        Ama cevabı da hemen veririm: “Kardeşim, deminden beri konuştuğumuz sözü sana kim söyledi? Elbette Resûlullah (SAS)!” derim vesselam.

        ‘ARANIZDA NEMMAM VAR!’

        Hazret-i Musa (AS) yağmur duasına çıkar fakat bir türlü yağmur yağmaz. Bunun üzerine

        Allah Teâlâ’ya nida eder:

        “Ya Rabb’i! Senin huzuruna geldik. Sen, duaları reddetmeyen Allah’sın (CC). Ama duaları hemen kabul etmediğinde, bunda bizim için bir ikaz vardır. Hatamız ne, günahımız ne, sevabımız ne?” Allah (CC) “Aranızda nemmam vardır! Yağmur duasına o geldiği için rahmetimi indirmedim!” buyurur.

        Hazret-i Musa (AS) “Ya Rabb’i; bir daha yağmur duasına çıkınca, o nemmamı yanımıza almayalım. Kimdir o?” deyince, Hazret-i Allah (CC) buyurmuş ki “Ben nemmam değilim. Şimdi sana söyleyip de ben de mi nemmamlık yapayım?” Nemmam, her duyduğu lakırdıyı sağa sola taşıyana denir.

        GÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ

        SELAMLAŞAN İKİ SAHABE

        Asr-ı saadet zamanında yani Efendimiz’in (SAS) yaşadığı yüzyılda iki kişi arasında geçen şöyle bir hatıra nakledilir:

        İki mü’min karşılaşmış ve selamlaşmışlar. Sonra da musafaha yapmışlar yani muhabbetle tokalaşmışlar. Fakat biri düşünceli yahut çehresinde bir soğukluk olan yani yüzü asık diyebileceğimiz haldeymiş. Tokalaşmadan hemen sonra o hal üzerinden gitmiş ve arkadaşı gibi o da muhabbetle, tebessüm ederek hatır sormuş.

        Ama diğerinin gözünden bu durum kaçmamış. “İlk karşılaştığımızda yüzün asık gibiydi, düşünceliydin bir durum mu ya da bir sıkıntı mı var” diye sual etmiş. Arkadaşı pek izah etmek istemese de Allah (CC) adını vererek yani “Allah (CC) rızası için söyle bir derdin mi var?” diye sorunca arkadaşı bakın ona ne cevap vermiş:

        “Yâhû mecbur ettin beni söylemeye. Güzel kardeşim, ben Resûlullah’ın (SAS) bir sözünü hatırlıyorum. Buyurmuşlardı ki ‘İki mü’min karşılaştığında ilk önce selam veren ve daha tebessümle, güler yüzle karşılayan kişiye daha büyük sevap vardır.’ İşte bunu bildiğim için ben fazla tebessüm etmedim, sen güler yüz göster, senin derecen daha yüksek olsun, Allah Teâlâ sana daha güzel sevaplar ihsan etsin diye böyle hareket ettim.”

        Neredee birbirine selam vermeyip arkadan çekiştirmek, yaptığı iyilikleri bile küçük görmek, nerede böyle güzel ahlâkla mü’min kardeşinin sadece dünyada değil ahirette bile yüce mertebelere ermesini dilemek! Allah Teâlâ bizi insanlığımıza ve mü’minliğimize yakışır şekilde birbirimizle kardeş eylesin. Âmin

        HADİS-İ ŞERİFLER

        Efendimiz (SAS) saadetle buyurdular: “Allah’a (CC) ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun.”

        Hadîs-i Şerîf-Tirmizî

        AYET-İ KERİME

        “Ey îmân edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! (Îmandan sonra birbirinize fâsık, kâfir isimleri takmayınız. Böyle isimlerle lakaplandırmak ne kadar kötüdür.) Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zâlimlerdir.

        Ey îmân edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?”

        Hucurat – 11-12

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ