Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan M. Fatih Çıtlak ile Ramazan Sohbetleri

        M. FATİH ÇITLAK - GAZETE HABERTÜRK

        Bir kişi “Bana göre, bence” diyerek din hakkında konuş- maya başlıyorsa, bu cümle üslup olarak dinin dışında bir ifadedir. İman, İslam, namaz, dua, ahlak, cennet, cehennem, ölüm, ibadet, taat, helal, haram... Bunun gibi dinle, inançla alakalı kavramların ve sahaların en önemli vazgeçilmez iki kaynağı; Kur’ân-ı Kerim ve sünnettir. Hatta diyebiliriz ki; aralarında “ve” kelimesi bile olmaksızın birbirinden ayrı düşü- nülemeyecek iki kaynaktır Kur’ân-ı Kerim ve sünnet. Çünkü bizler Kur’ân’ı Efendimiz (SAS) ile bildik...

        İman ve din, Allah (CC) ve Resûl’ünün (SAS) beyan ettiği şekilde kabul görür.

        İman ve dinin; Kur’ân ve sünnete dayanan, kendine mahsus temelleri vardır. Kafamıza göre inanç yahut “bizce” güzel olan bir şey iman ve İslam’ın dışında kalabilir. Mesela “Allah’a (CC) iman nedir? Allah (CC) nedir? Nasıl bir Allah’a (CC) inanıyoruz? Allah Teâlâ’ya nasıl inanırsak iman etmiş oluruz?” gibi soruların cevabı ancak Kur’ân ve sünnetle anlaşılabilir.

        Cahiliye müşrikleri ve onlardan evvelki birçok putperest kendilerince Allah’ı (CC) övüyorlardı. Kimisi Allah (CC) yorulmasın diye ona yardımcı olan putlar edindi. Kimisi; melekleri kız çocukları gibi Allah Teâlâ’ya yardımcı olan varlıklar kabul etti. Bazıları Allah (CC) yalnız kalmasın diye kendi uydurdukları şekillerle hâşâ Allah Teâlâ’ya çocuk isnat etti. Bunların temeline baktığınızda; insanların kendi anlayışlarıyla Allah’ı (CC) methetmeye çalıştıklarını ve Allah’ı (CC) kendileri gibi zannetmelerini görürsünüz.

        İnsanlar ne kadar akıllı olurlarsa olsunlar; kitap ve sünnete müracaat etmeden asla doğru yolu bilemezler.

        Zamanımızda puta tapan insanları görmek için uzak, izbe coğrafyalara gitmek lazımdır. Gerçi artık büyük şehirlerde de putperestlik nişaneleri, totem ve ritüelleri görülmektedir, yani aslında bir bakıma putperestlik itikadı devam etmektedir. Bundan yüz elli sene evvel Fatih Camii’nde büyük bir Şeyh Efendi kürsüden cemaate şöyle seslenerek vaaz etmiş:

        “Ey cemaat, siz putperestlik yok zannediyorsunuz ama şunu bilin ki yakın bir zamanda insanlar belki Kâbe’yi, camileri ve sokakları putlarla doldurmayacaklar, fakat dünya sevgisi, mal hırsı, heva, heves ve şehvet arzuları gibi putları kalplerine dolduranlar aramızda mü’min diye dolaşacak, sokakları, camileri ve kürsüleri bu nevi putperestler işgal edecektir!”

        Dini ve inancı olmayan kişi belli bir ahlaki terbiyeye ulaşsa da henüz insan olamamıştır.

        Terbiye kelimesi pek hoşumuza gitmez. Aslında dini açıdan terbiye; Rabb’ini tanıyan, ona gönülden bağlanarak bu âlemde kendisine insan olmayı bahşeden zâta karşı, daima muhabbetini tazeleyerek yaşayan kişinin durumudur. Terbiye, “Rabb” kökünden gelir.

        Allah Teâlâ’nın haramını helal gören, “Benim de kendime göre inancım var, ben Allah’ın (CC) oğlu olduğuna inanan birisiyim, ben tanrıyla konuşurum, her gün ona yemek yapar, balkonuma koyarım. Etrafta yaşayan canlıların hepsini tanrı kabul ederim” gibi sözler söyleyen bir kişi bu ifadeleri ne kadar güzel cicili bicili söylese de terbiyesizdir.

        Allah’ın (CC) şeref, namus ve inancına hakaret etmiş, acıklı bir azap yolunu şeytanla beraber tutmuştur. Güzellik; zahirden ibaret olan estetik değildir. Allah’a (CC) ve Resûl’üne (SAS) uymayan fiiller ne kadar güzel görünse de bunlar; insanın ruhunu zehirlemek için bekleyen; Allah (CC) ve Resûl’ünün (SAS) çirkin gördüğü ve bizleri sakındırdığı şeylerdir.

        Kitap ve sünnete tabi olmadan kişi nasıl terbiye olabilir, kendi benliğiyle imanı nasıl bulabilir? Allah’a (CC) nasıl ibadet edebilir? Haram, helal ve kul hakkını nasıl tespit edebilir? Allah’ı (CC) zikretmek için kelimeleri nereden bulabilir? Bir şeye güzel demek için bile hangi kıstasla hareket edebilir?

        Geliniz bu ramazan kendimizi yeniden inşa etmek için samimiyetle bir defa daha düşünelim. Lüzumsuz tartışmalardan, dedikodulardan biraz uzaklaşıp esas yolculuğumuz için lazım olan güzellikleri tahsil edelim.

        KISSA

        A’meş, Ebu Vâil’den şöyle rivayet eder: “Bir arkadaşımla Selmân-ı Fârisî’yi (RA) ziyarete gittik. Bize arpa ekmeği ile katık olarak tuz takdim etti. Bu meyanda arkadaşım ‘Eğer bu tuzda bir de su’teri otu bulunsaydı daha iyi olurdu’ dedi. Bunu duyan Selman, çarşıya gidip abdest aldığı ibriğini rehin bırakarak, karşılığında su’teri otu alıp getirdi. Biz yedikten sonra arkadaş şu duayı okudu: ‘Bize rızık olarak verdiği ile bizi kanaat sahibi kılan Allah’a (CC) hamdolsun.’

        Buna karşılık Hazret-i Selman (RA) şöyle dedi: ‘Söylediğin sözün doğru değildir. Eğer sen rızkınla kanaat etseydin, şu anda benim abdest ibriğim rehinde bulunmazdı’.”

        SORU VE CEVAP

        -Erkekler nikâh yüzüğü olarak altın takabilirler mi?

        Erkeklerin altın yüzük takması caiz değildir. Erkekler nikâh yüzüğü olarak gümüş, platin gibi yüzükler takabilir.

        -Eşlerin kavga etmesi nikâha zarar verir mi?

        Kavga etmek ve kavga esnasında söylenen bazı sözler nikâha zarar vermez, ancak boşanma ya da dinden çıkmayla alakalı sözler nikâha zarar verir.

        -Nişanlanmak dini bir yükümlülük getirir mi?

        Nişanlanmak nikâh gibi değildir. Nikâhın doğurduğu hükümlerin hiçbirini nişanlılık doğurmaz, nişan sadece ahlaki bir sorumluluk yükler.

        -Süt kardeşliği nasıl olur?

        2 yaşını doldurmamış bir çocuk, annesinden başka bir kadından süt emerse o kadının çocuğu gibi olur. Emziren kadın da onun süt annesi olur.

        AYET-İ KERİME

        EY iman edenler! Allah’a (CC), Peygamber’ine, Peygamber’ine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı (CC), meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.

        (Nisâ-136)

        HADİS-İ ŞERİF

        Cibril Hadisi

        Cebrail Aleyhisselam, Efendimiz’in (SAS) yanında ashabının da bulunduğu bir meclise insan suretinde gelmiş, iman, İslam, ihsan ve kıyamet alametleri gibi bazı soruları Efendimiz’e (SAS) sorarak cevaplarını almıştır. Hazret-i Cebrail’in (AS) bizzat soru sorması ve cevaplarını tasdik etmesiyle gelen bu hadise “Cibril hadisi” adı verilmiştir.

        Abdullah b. Ömer’in, babası Hazret-i Ömer’den (RA) naklettiği hadis şöyledir:

        “Bir gün Efendimiz’in (SAS) yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımı- yordu. Doğruca Efendimiz’in (SAS) yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Daha sonra konuşmaya başladı.

        ‘Ey Allah’ın (CC) Resûl’ü (SAS)! Bana İslam’ın ne olduğunu söyle’ dedi. Efendimiz (SAS) ‘İslam; Allah’tan (CC) başka ilah olmadığına, Muhammed’in (SAS) de Allah’ın Resûl’ü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i hac etmendir’ buyurdu. O zat, ‘Doğru söyledin’ dedi. Babam dedi ki: ‘Biz buna hayret ettik. Zira bu kişi hem soruyor, hem de cevabı tasdik ediyordu.’

        Daha sonra bu zât ‘‘Bana imandan haber ver!’ dedi. Efendimiz (SAS) ‘‘Allah’a (CC), Allah’ın (CC) meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına ve şerrine inanmandır’ buyurdu. O zat yine, ‘Doğru söyledin’ dedi.

        Bu sefer ‘Bana ihsandan haber ver!’ dedi. Efendimiz (SAS) ‘Allah’a (CC), O’nu (CC) görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen O’nu (CC) görmüyorsan da, O (CC) seni muhakkak görür’ buyurdu.

        O zat, ‘Bana kıyametten haber ver!’ dedi. Efendimiz (SAS) ‘Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir’ buyurdular.

        ‘O halde bana alametlerinden haber ver!’ denince, Efendimiz (SAS) ‘‘Cariyenin kendi sahibini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir’ buyurdu.

        Bundan sonra o zat gitti. Hazret-i Ömer (RA) bir süre bekledi. Sonra Efendimiz (SAS) döndü ve ‘Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?’ dedi.

        Hazret-i Ömer (RA) ‘Allah (CC) ve Resûl’ü (SAS) bilir’ deyince Efendimiz (SAS) ‘O Cibril’di. Size dininizi öğretmeye gelmişti’ buyurdular.

        (Hadis-i şerif - Buhârî, Müslim)

        GÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ