Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ramazan M. Fatih Çıtlak ile Ramazan Sohbetleri

        GAZETE HABERTÜRK

        Kıymetli dostlar! Bir kişi Müslüman olduğunu iddia ediyorsa, itikad ve akaidini tam bir ciddiyetle okumalı ve öğrenmelidir.

        Akaid ve itikad bilgileri “Amentü” olarak bildiğimiz; iman esaslarını anlatan metnin açıklanmasından ibarettir. Yani “Amentü billah” (Ben Allah’a (CC) iman ettim) dediğimizde hangi Allah’a (CC) iman ettiğimizi, akaid ve itikad bilgilerimiz ortaya koyar.

        İman etmek kelimesini bile anlamak için kendimizi bir gözden geçirmemiz icap eder. Kur’ân ve sünnet ışığında kişinin nasıl bir inanç yapısına sahip olacağı çok güzel bir şekilde ortaya konulmuş ve kitaplarda özetlenmiştir. Bir kişi iki-üç saatini ayırsa bu itikad maddelerinin hepsini öğrenebilir. Fakat maalesef bugün toplumumuzda birisi bize gelse, hatta Müslüman olmak istediğini söylese, bir Müslüman’a “Bana Allah’ı (CC) anlat!” diye sual etse, ona verebilecek cevabımız var mıdır?

        Maalesef bendeniz sizlerin bir kardeşi olarak yüzlerce defa şahit oldum ki birçok insan nasıl bir Allah’a (CC) inandığını bile dört-beş cümleyle aktaramayacak kadar bu bilgilerden mahrum ve acınacak haldedir.

        Meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman, kadere, ahiret gününe iman...

        Kişi neleri tasdik ederse iman dairesinde kalır, nelere dikkat etmezse imanın dışına çıkar? Şehadet nedir? İbadet ve kulluk idraki nelerdir?

        İşte bunların hepsini mümin olan kişinin öğrenmesi gerekir. “İmsakın saati şu kadarmış, yok hayızlı kadınlar şöyle şöyle yaparmış, kader yokmuş, hac şu mevsimde de yapılırmış, teravihi kılmasan da olur, ramazandan başka oruç tutsan da oruç yerine geçermiş...” gibi safsata ve tartışmalarla uğraşacağına, bir kişi ilk önce imanı tam mı bunu öğrenmek mecburiyetindedir. Zaten dikkat ederseniz bu nevi tartışmalara çanak tutan veyahut inanan insanlar aslında kitap ve sünnetten uzak, atadan dededen duyarak Müslüman olduklarını zanneden yahut hümanist yaklaşımlarla dinsizlik çizgisini, imanı ve dini bir kefeye koyan maalesef cahil insanlardır.

        Gelin bu ramazanda dinimizin sarsılmaz temellerini öğrenelim.

        Bu sahada yazılmış birçok güzel eser vardır. İmâm-ı Âzam Hazretleri, İmâm Gazâlî, Ömer Nasuhi Bilmen, Asım Köksal gibi çok kıymetli âlimler tarafından, neredeyse Efendimiz (SAS) zamanından bugüne kadar gelen binlerce eser yazılmıştır. Bu eserlerden insanımız istifade edebilir. Mehmet Zahid Efendi Hazretleri’nin “Ehl-i sünnet akaidi”, Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin iman ve akaidle alakalı kitapları, Mahmut Toptaş Hoca’nın ilmihali bu seçkin eserlerin zikredilebileceklerinden bazılarıdır.

        İtikatla alakalı bölümleri okumak inanın ki iki buçuk saatinizi almaz. Hem iki buçuk saat değil, iki buçuk gün sürse ne olacak ki! Beyhude ve lüzumsuz işlere günlerimizi, senelerimizi vermedik mi? Ömrümüzün üçte biri uykuda, üçte biri yemek, içmek ve diğer ihtiyaçlarla geçiyor iken sermaye olarak verilen bu hayatı değerli kılmak için azıcık bir gayret sarf etmemeli mi? Evet, cennete girmek Allah Teâlâ’nın rahmetiyle kolaylaştırılmıştır. Fakat rızaya kavuşmak ve iman sahibi olmak; bu kadar da bedava ve ucuza olmamalıdır.

        HAZRET-İ MUSA’NIN (AS) CENNETTE ARKADAŞI OLAN KASAP

        Hazret-i Musa (AS) bir gün Rabb’i ile kelamda iken Allah Teâlâ:

        “Ya Musa! İster misin, cennetteki refikini yani arkadaşını dünyada iken sana tanıtayım? Git filanca şehre, şu isimde, şu cisimde, şu mahalde bir kasap var. İşte o kasap, cennette seninle beraberdir. Kusurları çoktur ama anasına yaptığı hizmetten dolayı, anasının ona ettiği duayı kabul ettim. Cennette senin refikin oldu” der.

        Musa (AS) kasaba gider ve kendisini tanıtmaksızın Allah (CC) misafiri olduğunu söyler. Kendisini bir akşamlık misafir etmesini rica eder, kasap da kabul eder. Kasap, Hazret-i Musa’yı (AS) eve alır, evin en temiz odasına yerleştirir ve “Merhaba Allah (CC) misafiri! Hoş geldin, beni hoş gör, bana biraz müsaade et. Bizim evde senden evvel eski bir misafir daha var, onun hizmetini göreyim, sonra size hizmet ederim” der.

        Tavana bağlı bir salıncağı indirir, içinde eli, ayağı tutmaz, ihtiyarlıktan oturamayacak derecede zayıf bir kadın vardır. Ona emzikteki bebeğe bakar gibi bakar ve tekrar yerine yatırır. İhtiyar bir şeyler mırıldanır. Kasap “Âmin” der.

        Sonra Hazret-i Musa (AS) kasaba sorar:

        “Bu ihtiyar kadın kimdir?”

        Kasap cevap verir:

        “Anamdır. Başımın tacı, gönlümün ilacıdır. Derdime derman, yarama merhemdir. Misafirimdir, ona hizmet etmekten zevk duyarım” der.

        “Sana bir şeyler söyledi, ben duyamadım, dua mı etti ?” diye sorunca:

        “Evet, her annenin evladına dua ettiği gibi dua etti, olacak şey değil ama ana bu, evladına layık görür” der.

        “Ne diye dua ediyor sana?”

        “Olacak şey değil, ben bir kasabım, günahkâr biriyim. Her gün bana ‘Evladım, Allah (CC) seni Hazret-i Musa (AS) ile cennette refik etsin’ diye dua eder. Olacak iş mi bu? Musa Nebi kim, ben kimim?” der.

        Hazret-i Musa Aleyhisselam kasaba şöyle müjde verir:

        “Müjde olsun sana, ey kasap kardeş, ananın duası kabul oldu. Ben Musa’yım, sen de cennette benim refikimsin!”

        KIYAMET GÜNÜ ŞEFAAT İSTEYENLER PEYGAMBERLE NELER KONUŞACAK?

        Efendimiz’e (SAS) bir gün koyunun ön kolu getirildi. Efendimiz (SAS) onu severdi. Ondan bir ısırık aldı ve daha sonra şöyle buyurdu:

        “Ben kıyamet gününde insanların efendisiyim. Allah (CC) kıyamet gününde öncekileri ve sonrakileri düz bir yerde toplar, çağıran sesini onlara duyurur, göz de onları görür. Güneş yaklaşır, insanlar o kadar sıkılırlar ki artık dayanamaz ve takat getiremezler.

        İnsanlar birbirlerine ‘Âdem’e (AS) gidelim!’ derler ve giderler. ‘Ey Âdem, sen insanlığın atasısın, Allah (CC) seni yarattı ve sana kendi ruhundan üfürdü. Meleklere emretti ve onlar da secde ettiler. Sen de bize şefaat et!’ deyince Hazret-i Âdem (AS) ‘Şüphesiz Rabb’im bugün öyle bir kızmıştır ki bundan önce öyle kızmadı, bundan sonra da öyle kızmayacaktır. Beni o habbeden yemekten men etti, ben de ona isyan ettim, ondan ancak nefsimin kurtulmasını isterim. Siz Nuh’a (AS) gidin!’ der.

        Onlar da giderler ve şöyle derler: ‘Ey Nuh! Sen yeryüzüne gönderilen ilk resûlsün. Allah (CC) sana şükreden kul adını verdi. Bizim için Rabb’inin katında şefaat et, halimizin nereye vardığını görmüyor musun?’

        Nuh (AS) şöyle cevap verir: ‘Rabb’im bugün öyle bir kızdı ki bundan önce öyle kızmadı, bundan sonra da öyle kızmayacaktır. Ben kavmime beddua etmiştim, ancak nefsimin kurtulmasını isterim. Siz İbrahim’e (AS) gidin!’

        Onlar Hazret-i İbrahim’e (AS) giderler ve şöyle derler: ‘Sen Allah’ın (CC) yeryüzündeki Nebi’si ve Halil’isin, Rabb’inin yanında bize şefaat et! Halimizi görmüyor musun?’

        Hazret-i İbrahim (AS) şöyle cevap verir:

        ‘Rabb’im bugün öyle bir kızdı ki bundan önce öyle kızmadı, bundan sonra da öyle kızmayacaktır. Ben ancak nefsimin kurtulmasını isterim. Siz Musa’ya (AS) gidin!’

        Hazret-i Musa’ya (AS) giderler ve şöyle derler:

        ‘Ey Musa! Sen Allah’ın (CC) resûlüsün. Seni risaleti ve konuşması ile insanlara üstün kıldı. Rabb’inin katında şefaat et!’

        Musa (AS) şöyle cevap verir:

        ‘Rabb’im bugün öyle bir kızdı ki bundan önce öyle kızmadı, bundan sonra da öyle kızmayacaktır. Ben bir adam öldürdüm fakat onu öldürmekle emrolunmamıştım. Ancak nefsimin kurtulmasını isterim. Siz İsa’ya (AS) gidin!’

        İsa’ya (AS) gelirler ve şöyle derler:

        ‘İsa! Sen Allah’ın resûlüsün. Sen beşikte iken konuştun, sen Ruhullah’sın. Bize şefaat et. Halimizin nereye vardığını görmüyor musun?’

        İsa (AS) şöyle cevap verir:

        ‘Rabb’im bugün öyle bir kızdı ki bundan önce öyle kızmadı, bundan sonra da öyle kızmayacaktır. Benim adımı kullanarak Allah’tan (CC) başkasına ibadet edenler oldu. Ancak nefsimin kurtulmasını isterim. Siz Hazret-i Muhammed’e (SAS) gidin!’

        Onlar da gelir ve şöyle derler:

        ‘Sen Allah’ın (CC) resûlüsün, peygamberlerin sonuncususun, Allah (CC) senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Halimizin nereye vardığını görmüyor musun?’

        Ben de gider arşın altına varır, secdeye kapanırım. Sonra Allah (CC) ufkumu açar ve bana öyle güzel hamd ve sena ifadeleri ilham eder ki benden önce kimseye etmemiştir. Sonra da ‘Başını kaldır, iste, sana verilecek, şefaat et, şefaatin kabul olunacak!’ der.

        Ben de ‘Ya Rabb’i! Ümmetimi isterim, ümmetimi!’ derim.

        Allah Teâlâ ‘Ümmetinden hesabı olmayanları cennetin kapılarından, sağ kapıdan girdir, onlar bunun dışındaki kapılarda insanlarla ortaktırlar’ der.

        Ruhum elinde olan Allah’a (CC) yemin ederim ki cennetin kapı kanatlarından iki kanadının arası Mekke- Busra (Şam’da bir belde) arası kadardır.”

        (Hadis-i şerif-Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn-i Mâce, Nesaî)

        MESNEVİ'DEN

        Şeyh Efendi âmâ bir zata misafir olmuş. Duvarda asılı Kur’ân, yani Mushaf dikkatini çekmiş. “Allah Allah, gözleri görmeyen birinin evinde bu Mushaf niye durur acaba?” diye içinden geçirmiş, fakat bir şey sormamış.

        Gece yarısından sonra Kur’ân sadâsı işitmiş. Sesin geldiği tarafa doğru gidince o âmâ zatın Mushaf’a bakarak, parmağıyla ayetleri tek tek takip edip Kur’ân okuduğunu görünce hayretle sormuş: “Bu nasıl bir haldir?”

        Âşık zat şöyle cevap vermiş: “Rabb’im görme emanetini, gözümdeki feri aldı. ‘Ya Rabb’i! Ben hafız değilim ve Kur’ân-ı Kerim okumayı çok seviyorum, istiyorum. Başka şeyleri görmek davasında değilim ama ne olur Kur’ân okumaktan beni mahrum eyleme!’ diye yalvardım. Rabb’im sırrıma bu duanın kabul olduğunu ilham etti. Ben hiçbir şey görmem, lakin ne zaman Mushaf’ı elime alsam Rabb’im bana nûr ihsan eder, Kur’ân-ı Kerim’i okurum.”

        (Mesnevi-i Mânevi 9528- 9570, beyitlerin meâli)

        Cenâb-ı Mevlâ, rızasına gidecek ilmi isteyene muhakkak verir vesselam.

        GÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ

        İllüstrasyon: Fatih Özkan
        İllüstrasyon: Fatih Özkan
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ