Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Kalp Sağlığı Kalp ve Damar Prof. Dr. Cüneyt Köksoy, damar pıhtısı hastalığı hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı

        Pıhtının kanın durağan hale gelip katılaşması olduğunu anlatan Prof. Dr. Cüneyt Köksoy, pıhtı olduğunda kan akımının durduğunu belirtti. En yaygın pıhtının bacak toplardamarlarında oluşanlar olduğunu söyleyen Prof. Dr. Cüneyt Köksoy, "Pıhtı atardamarlarda olursa dokuların beslenmesi bozulur. Toplardamarlarda olursa dokudan kirli kan boşalamaz ve dokuda birikir. Pıhtı bazen bir damarda olup, o damarı tıkarken, bazen pıhtı kan akımı ile sürüklenip başka bir damarı yada organın damarını tıkayabilir." açıklamasında bulundu.

        Bacaktaki toplardamarlar içerisindeki kanın pıhtılaşması sonucunda gelişen bu hastalığın ciddi sonuçları olabileceğini bildiren Prof. Dr. Köksoy, ölüme varan sonuçlara yol açabileceğini açıkladı:

        "DVT yada pıhtı genelde bacakta şişlik, yürürken şiddetli ağrı, morarma yapmakla beraber, oluşmuş olan pıhtının bulunduğu yerden kopup, kan akımı ile giderek akciğer damarlarını tıkayıp ölüme neden olabilmesi en önemli yanıdır. Bu durum tıpta akciğer embolisi olarak isimlendirilir.

        Öte yandan bacaklardaki pıhtı zaman içinde erise bile, ki çoğu zaman tam olarak erimez, damarın içinde darlık oluşmasına ve kapakların bozulmasına yol açar. Bu durumda pıhtı oluştuktan sonra yıllar içinde giderek artan bir şekilde toplardamar kanının akışı engellenip, damarlar içinde kan göllenmeye ve basıncı artmaya başlar. Bu durumda toplardamarlardaki yüksek kan basıncının dokulara zarar vermesi sonucunda bacakta şişme, ağrı, deride renk değişikliği ve bilekte yaralarla (venöz ülser) karakterize toplardamar (venöz) yetmezliği gelişir. Hastalarda DVT oluştuktan sonra toplardamar yetmezliği gelişme olasılığı %50 den fazladır."

        UZUN YOLCULUK YAPANLAR DİKKAT!

        Ameliyat, felç ya da kalp krizi gibi uzun süre hastane yatışına bağlı hareketsizlik ve uzun yolculuklarda hareketsiz oturmanın pıhtı oluşumuna neden olabileceğini belirten Prof. Dr. Köksoy, "Pıhtı genellikle toplardamarlardaki kan akımının yavaşlaması, kanın pıhtılaşmaya olan yatkınlığının artması ve toplardamarların hasar görmesi gibi üç temel faktörün birlikteliği sonucunda gelişmektedir. Bu durumlar çok değişik şekillerde karşımıza çıkabilir. Ameliyatlar, felç yada kalp krizi gibi uzun süre hastane yatışına bağlı hareketsizlik ve uzun yolculuklarda da hareketsiz oturmaktan ötürü pıhtı oluşabilir. Ayrıca kanser hastaları ve hormon kullanan hastalar ile gebelerde pıhtı açısından risk altındadırlar. Bunun yanında bazı kişilerde doğuştan pıhtılaşmaya yatkınlık vardır" şeklinde konuştu.

        EN BELİRGİN BELİRTİ BACAKTA AĞRILI ŞİŞLİK

        Prof. Dr. Köksoy, pıhtı olan hastaların bir bölümünde hiçbir ciddi belirtinin olmayabileceğini, ancak en yaygın şikayetin bacakta ağrılı şişlik, hassasiyet ve bacağın renginin mor ya da mavimsi olduğunu vurgulayarak, "Bacak diğer bacağa göre daha sıcak ve mordur. Bacakta toplardamarlar belirginleşmiştir. Bazen ağrıdan ve şişlikten ötürü hasta yürüyemeyebilir" açıklamasında bulundu.

        TEDAVİNİN TEMEL AMACI TEKRAR PIHTI GELİŞİMİNİ ÖNLEMEK

        Pıhtı tedavisine de değinen Prof. Dr. Köksoy, tedavinin ana amacının akciğer embolisi ve tekrar pıhtı gelişiminin engellenmesi olduğunu belirterek, "Tedavinin diğer amaçları ise hastanın bacağındaki şikayetin azaltılması ve ilerde oluşabilecek olan toplardamar yetmezliği gibi sorunların engellenmesidir. Bu amaçlar için günümüzde klasik olarak pıhtılaşmayı engelleyici kan inceltici ilaçlar (heparin, komadin) ve varis çorabı kullanılmaktadır. Bu tedavi hastayı akciğere pıhtı atmasından korur ve bacakla ilgili şikayetlerini azaltır. Ancak bacaktaki şikayetlerin gerilemesi haftalar hatta aylar sürer. Dahası bacak hiçbir zaman tamamen normale dönmez. Bunun nedeni bacaktaki pıhtının tam olarak çözülmeyişi ve damarların tıkalı kalmasıdır. Bu klasik tedaviye karşın özellikle son 10 yıl içinde daha yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanan tedavi ise pıhtının eritilerek yada çıkartılarak tıkanıklık etkeninin ortadan kaldırılmasıdır. Bu hastanın şikayetlerini kısa sürede geçiren ve ilerde oluşması muhtemel toplardamar yetmezliğini engelleyen bir tedavidir" dedi.

        Prof. Dr. Cüneyt Köksoy, pıhtının eritici tedavi yöntemlerinin anjiyo altında uygulandığını belirtti:

        "Temelde pıhtı eritici özel bir ilacın doğrudan pıhtının içine verilmesi ve eriyip yumuşayan pıhtının çıkartılmasını kapsayan bir çok yöntem vardır. Ultrason eşliğinde pıhtının daha aşağısındaki bir damara (örneğin diz arkasındaki ya da bilekteki bir toplardamara üstünde çok sayıda deliğin olduğu bir kateter (spagetti makarna kalınlığında plastik bir boru) yerleştirilerek bacaktaki pıhtının içine ilerletilir ve pıhtı eritici ilaç verilmeye başlanır. İlaç kateterdeki deliklerden fıskiye gibi püskürtülerek doğrudan pıhtıya ortalama 48-72 saat süresince verilir. Hastaya her gün anjio çekilerek pıhtının tam olarak eriyip erimediğinden emin olunur. Damarın açıldığından emin olunduğunda kateterler çekilir. Bu işlemin özel bir ultrasonik kateter ile yapılması tedavi süresi ve kullanılan ilaç dozu daha da azalır. Kateterlerle pıhtının içine ilaç verilerek yapılan bu tedaviler bir kaç gün sürebilir ve kullanılan ilaçtan ötürü az da olsa kanama riski bulundurur. Başarılı bir tedavi ile pıhtı eritildikten sonra sanki pıhtı aynen duruyormuş gibi kanı incelten ilaç tedavisine pıhtının tekrar oluşmasını engellemek için devam edilmelidir.

        Zaman alan ve kanama riski taşıyan bu yöntemlere göre daha etkili ve hızlı sayılabilecek bir diğer yöntemin ise özel bir kateter ile pıhtının parçalanması ve bir yandan eritilmesi olduğunu söyledi. Pıhtı eritici ilacın çok daha düşük dozda pıhtı bulunan damar içerisindeki hızla dönen bir kateterden verilmesi sayesinde ilacın pıhtı ile daha iyi teması sağlanır. Bu sayede bir yandan pıhtı mekanik olarak parçalanırken, bir yandan da parçalanan pıhtılar ilaç ile hızla eritilir ve erimiş olan pıhtı kalıntıları ve ilacın fazlası kateterden geri çekilir. Kullanılan pıhtı eritici ilaç dozunun daha düşük ve dolayısı ile kanama riskinin daha az olduğu bu yöntemde yaklaşık birkaç saat içinde ve tek bir seansta tedavi sağlanabilmektedir. Birkaç gün süren pıhtı eritici tedavi yöntemlerine göre bu tedavi hastalar açısından çok avantajlı ve konforludur."

        EN BÜYÜK YAN ETKİ KANAMA

        Bacak toplardamarlarında pıhtı olan her hastada, pıhtı eritici tedavinin gerekli olmadığını söyleyen Prof. Dr. Köksoy, ''Ancak uylukta ve karındaki ana toplardamarlarda pıhtı olan genç, çalışan ve aktif hastalarda, bacakta gangren oluşumuna neden olabilecek toplardamar pıhtıları olduğunda, toplardamarlara bası sonucu pıhtı oluştuğunda ve pıhtı eritilmesinin riskli olmadığı hastalarda pıhtı eritilmeye çalışılmalıdır'' diyerek, "Bu tedavi ne kadar erken yapılırsa o kadar etkili olur. Genel olarak ilk 1-2 hafta içinde tedavi yapılabilirse pıhtının tam olarak eritilebilme olasılığı ve tedavi başarısı o oranda artar" ifadelerini ekledi.

        Pıhtı eritici tedavinin en büyük yan etkisinin kanama olduğunu açıklayan Köksoy, "Bu nedenle kanama riski başka nedenlerle yüksek ise pıhtı eritici tedavi uygulanmamalıdır. Öte yandan her pıhtının eritilmesi gerekmez. Bacağın çok aşağı bölümlerinde pıhtı varsa, yüzeyel damarlarda pıhtı varsa, hasta çok yaşlı ise pıhtı eritici tedavi yapılmayabilir" şeklinde konuştu.

        ETKİLİ YÖNTEMLER ERKENDEN KULLANILMALI

        Prof. Dr. Köksoy, etkili yöntemlerin erkenden kullanmanın önemini altını çizerek, "Yöntemler arasında farklılar olabilmekle beraber pıhtı eritici tedavinin başlıca avantajları pıhtının tam olarak eritilmesinin %80-100 oranında gerçekleşebilmesi, hastanın şikayetlerinin kısa süre içerinde geçebilmesi, hastaların rahatlayabilmeleri ve yaşam kalitesinin normale dönmesidir. Şişlik, ağrı ve morarma geçince hastalar rahat yürüyebilirler. Hastanede yatış süresi çok kısalır ve günlük yaşamına, işlerinin başına çok kısa sürede dönebilirler. Daha da önemlisi pıhtı olan hastalarda damarlardaki tıkanıklığın devam etmesi sonucunda yıllar sonra ortaya çıkabilecek olan toplardamar yetmezliği riskinin ve şiddetinin önemli oranda azaltılabilmesidir. Ancak en önemli konu pıhtının tam eritilebilmesidir. Pıhtı tam olarak eritilemeyip, geride kaldığında arzu edilen rahatlama sağlanamaz. Bu nedenle etkili yöntemleri erkenden kullanmak önemlidir" açıklamasında bulundu.

        Prof. Dr. Köksoy, tedavilere ait başlıca dezavantajların ise kullanılan ilaca bağlı kanama ve daha nadiren akciğer pıhtı atması olduğunu belirterek, "Hastalarda tedavi süresince kanamaya eğilim olur ve kateter kenarlarından sızma olabilir. Ancak önem taşıyan kanama (beyin kanaması, iç organlarda kanama) riski %1-2 oranındadır" dedi.

        Bazen tüm çabalara karşın akciğer embolisini engellemenin mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Cüneyt Köksoy şu açıklamlarda bulundu: "Tedavi başarısız ise, tedavi başlanamamış ya da yarıda kesilmiş ise akciğer emboli riskini azaltmak için toplar damar içine pıhtıları engelleyen bir filtrenin geçici yada kalıcı olarak yerleştirilmesi gerekebilir. Filtre kasıktan ya da boyundan basit bir anjiografik işlemle karındaki ana toplardamara yerleştirilebilir. Bu şekilde bacaktan atan pıhtılar kalp ve akciğer ulaşmadan karındaki ana damarda filtre tarafından yakalanır. Pıhtı açısından riskli dönem atlatıldıktan sonra da yine bir anjiografik işlemle filtre çıkartılabilir. Filtre gerektiğinde kullanıldığında hayat kurtarıcıdır"

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ