Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Eşcinsellik kader mi?

        Son yıllarda eşcinsellik konusunun "tartışılamayan bir tabu" haline getirildiğini

        savunan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED); Dr. A. Cem Keçe'nin yeni çıkan "Eşcinsellik Kader Değildir" adlı kitabını tanıttı. Basın açıklamaları ve anket çalışmalarıyla ülkemizde gündem yaratabilen CİSED; kimsenin tartışmaya cesaret bile edemediği ve aykırı fikirlerini kapalı kapılar ardında sessizce paylaşabildiği eşcinsellik hakkında, yeni ve çok çarpıcı bir basın açıklaması yaptı.

        14 yaşında oğlu için ağlamaklı bir şekilde bizi arayan baba; "oğlum daha 14 yaşında nasıl eşcinsel olur?" diye haykırıyordu. İstanbul'da bir uzmana başvurmuşlar ve uzman yaptığı 15 dakikalık görüşme sonrası; babaya "bu oğlunuzun cinsel kimliği, onu bu şekilde kabul edeceksiniz, eşcinsellik doğuştan gelen bir durumdur, en az heteroseksüellik kadar normal bir durumdur" derken, oğluna ise; "bu durumu kabullenmekten başka çaren yok" demiştir. Bunun üzerine baba; "oğlumun hiç kimseyle bir ilişkisi olmamış, bu sadece, ben onu internette gay pornolarını seyrederken yakaladığım için bana açıklamak zorunda kaldığı bir his, ayrıca oğlum bana kadınlardan da hoşlandığını söyledi, sadece kafası karışmış, ben uzun yol şoförü olduğum için evde çok bulunamadım, oğlum daha çok annesi ve ablası ile vakit

        geçirdi, onlardan etkilenmiş olabilir mi?" diye sormuş. Uzman; "yapacak hiçbir şey yok, bu durumu kabulleneceksiniz" diyerek aileyi göndermiş. Peki ama babanın bile dikkatini çeken bu tuhaflığı, bir uzman neden normal bir durum gibi aileye dikte etmiştir? "Eşcinsellik gerçekten doğuştan gelen bir durum mudur?" "Eşcinsellik kader midir?" İşte bu soruların yanıtları:

        -Eyleme vurmayan eşcinsellik, geçici eşcinsellik ve yalancı eşcinsellik olarak

        tanımlanan alt tipler tedavi edilebilir. Yani bu tipe giren bir eşcinsel arkadaşımız yaşadıklarından ve hissettiklerinden rahatsızlık duyuyor ve bunları değiştirmek istiyorsa, bunu başarabilir. Değişim için inanması ve istemesi yeterlidir. Çünkü her şey kişinin kendi elindedir; yenmekte, yenilmekte, başarmakta, başaramamakta.

        -Ruh sağlığı profesyonelleri eşcinsel yöneliminden rahatsızlık duyan ve değişim isteyen eşcinsel arkadaşlarımızı görmezden gelme eğiliminden vazgeçmelidir.

        -Eşcinsel lobi gerçek eşcinsellerin haklarını ve varoluş mücadelelerini savunurken; yaşadıklarından ve hissettiklerinden rahatsızlık duyan ve değişim isteyen diğer eşcinsellerin tedavi arayışlarını da desteklemeli ve onlara "hain evlat ökkeş muamelesi" yapmamalıdır.

        -Homofobi tanımı daraltılmalıdır. Eşcinsellere saldırı ve şiddet uygulanmasını

        referans noktası alan homofobi, bir insanlık suçudur." dedi.

        Kral çıplak

        Eşcinsellik sadece zekilerin görebildiği iddia edilen bir elbise diktiren çıplak

        kral hikayesine benzetildi ve adeta tabulaştırıldı. "Kral çıplak" diye haykıran

        çocuğun sesi gibiydi "Eşcinsellik Kader Değildir" adlı kitabımız. Son yıllarda başta ruh sağlığı profesyonelleri, entellektüeller ve medya olmak üzere herkes, sözbirliği etmişçesine, eşcinselliğe görünmez kumaştan alımlı bir elbise dikmeye çalıştı. Aslında medya mensupları da, din adamları da, ruh sağlığı profesyonelleri de farkındaydı eşcinselliğin üzerinde öyle değişik bir elbise bulunmadığının, halk da. Yani kralın çıplak olduğunu herkes görüyor, kulaktan kulağa söylüyordu; ancak tarif edilen elbise dikilebilse kralın üzerinde öyle güzel duracaktı ki herkes bu ortak yalana inanmış gibi yapmayı seçti: "Eşcinsellik üçüncü bir cinsiyettir", "Eşcinsellik bir tercihtir", "Eşcinsellik doğuştan gelen, genetik bir yapıdır", "Eşcinsellik hastalık değildir" gibi farklı türünden hayranlık cümleleri döküldü ağızlardan. Böylesi işine gelenler yani bilimsel bir meseleye ideolojik yaklaşanlar kralın yani eşcinselliğin gerçek fotoğrafını çekmeye hiç yanaşmadılar. Kralın üstünde elbise filan olmadığını görenler de yobaz, aptal, çağ dışı, homofobik hatta gizli eşcinsel yerine konmamak için susmayı tercih ettiler. Ancak gerçek: "Kral çıplak... Kral çıplak!.." Bu nedenle kimsenin tartışmaya cesaret bile edemediği ve aykırı fikirlerini kapalı kapılar ardında sessizce paylaşabildiği eşcinsellik hakkında, kitap yazmak cesaret ister, yürek ister. Çünkü, bir kısım ruh sağlığı profesyoneli, eşcinsellik ile ilgili ayrımcılığa haklı olarak tepki gösterirken,

        aynı zamanda bilimsel düzlemde "eşcinsellik nedir?" tartışmasını sürdürmeyi de sanki ayrımcılığa yol açacak tehlikeli bir durummuş gibi baştan sansürlemektedir. Normallik çok göreceli bir kavramdır. Anormal olanın ayrımcılığa tabi tutuluyor olması, anormali normal zırhıyla koruma altına almamızı da gerektirmez. Bu noktada yapılması gereken, eşcinselleri varolmak istedikleri biçimde kabul ederken ve haklarını savunurken; eşcinsellikle ilgili eleştirel düşüncelere sahip olanların, ruh sağlığı camiasından dışlanmaması, bu fikirlerinden ötürü ayrımcılığa tabii

        tutulmaması, gizli eşcinsel veya homofobik diye yaftalanmamasıdır. Çünkü, işin doğası gereği insana dair her durumun tartışılabilir olması gerekir, eşcinsellik tartışılmaz bir tabu veya dogma değildir. Bu varoluş halinin tartışılıyor olması, bu halde olan insanlara karşı ayrımcılığı meşrulaştırmadığı gibi, eşcinselliği de meşrulaştırmaz.

        Eşcinsellik açılımı

        "Eşcinsellik Kader Değildir" adlı kitabımızla ülkemizde bir tabu haline getirilmeye çalışılan eşcinsellik meselesinin tartışmaya açılmasına yardımcı olduğumuza inanıyorum. Bu kitap ülkemizde adeta bir eşcinsellik açılımı yapmıştır. Her insanın bir dünya görüşü ve hayata bir bakış açısı vardır. Farklı görüşler hayatı zenginleştirir. CİSED olarak eşcinsellik konusunda bizim görüşümüz; değişmek isteyenlere bir seçenek sunulmasıdır, ancak kimseye zorla, istemediği halde "sen tedavi olmalısın" deme gibi bir hakkımız da olamaz. Bu ayrımın iyi yapılması gerekmektedir. Aslında ülkemizde pek çok ruh sağlığı profesyonelinin, eşcinselliği bir hastalık olarak kabul ettiğini ve tedavi arayışındaki eyleme vurmayan eşcinsellik, geçici eşcinsellik ve yalancı eşcinsellik olarak tanımlanan alt tiplere giren eşcinsel arkadaşlarımızın tedavilerinin ret edilmesine olumlu bakmadıklarını biliyoruz. Ancak kimse eşcinsellik hakkındaki düşüncelerini cesaret edip kamuoyu önünde tartışamıyor, çekiniyorlar. Tabi bu durumda, azınlıkta kalan ama sesi çok

        çıkan bir grupta; argümanlarını, DSM (The Diagnostic and Statistical Manual of

        Mental Disorders)'ye Amerikan Psikoloji Derneği (APA)'ya veya ve kesinlikle politik olduğunu düşündüğümüz diğer eğilimlere göre oluşturmakta ve sunmaktadır. DSM, ruhsal hastalıklar için tanı ölçütüdür ve Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Association) tarafından yayınlanır. İlk defa 1952'de yayımlanan DSM, tamamen keyfi olarak, ilaç firmalarının psikiyatristlerle birlikte çalışıp oluşturdukları, bir bakkalın mallarını tasnif defteri gibi hastalıkları sınıflandıran bir kuruluştur. Oysaki, eşcinsellik tartışmalarının nereye dayanarak veya neyi arkamıza alarak yaptığımız çok önemlidir. Ruh sağlığı profesyonelleri başları sıkışınca, o çok eleştirdikleri DSM'yi veya yerine göre işkenceye aracı olma veya destekleme iddialarıyla gündeme gelen APA'yı da arkalarına alıp "ama APA böyle diyor, DSM'de öyle yazıyor" dememelidirler.

        Doğru ve sağlıklı bilgi halka taşınmalıdır

        Başta eşcinsellik olmak üzere, psikolojik sorunlar hakkında bilgi sahip olmak,

        sorunu yaşayan kişilerin başa çıkma becerilerine ve mahrem çevrelerinin onları anlama kapasitesine katkı sağlayacaktır. Sıkıntı veren sorunlarla ilgili en kalıcı ve etkili bilgi ise, bu konu hakkında ki yaşam öyküleridir. Bu nedenle Eşcinsellik Kader Değildir adlı kitabımızda etik kurallar içerisinde, vaka deşifrelerine yer vererek, daha önce yaşanılan hayat tecrübelerinin ve bu tecrübelerden edinilecek bilginin kalıcı olarak yerleşmesini de hedefledik. Çünkü bilgi, en başta kişinin kendini bilmesi, insan olarak kendi var oluşunu sorgulaması ve yaşadıklarını anlamlandırabilmesi için gereklidir. Kendi varlığının bilincinde olmayan kişilerin, başkaları ve kendisi hakkındaki yorumları da sıkıntı verici olacaktır. Bu nedenle, doğru ve sağlıklı bilgiyi halka taşımada ve böylece kamunun çıkarlarını korumada bilim insanlarına önemli görevler düşmektedir. Gerçekleri ve bildiğini halka anlatmayan, halkın aydınlanmasını önemsemeyen bilim insanları, zaman içinde kendileri de cehaletin bir parçası olmaktan kurtulamazlar. Bunun yerine, bildikçe, bilginin sonsuzluğu karşısında ne kadar az şey bildiğinin aczi içinde alçak gönüllülüğü yeğleyen bilim insanlarına ülkemizin her geçen gün daha fazla ihtiyacı vardır. Bu nedenle bilgiyi paylaşmak ve kitaplaştırmak çok keyifli bir maceradır.

        Yeter ki inan ve iste, başarabilirsin

        Herkes eşcinselliğe odaklanıyor, asıl mesele eşcinsel arkadaşlarımız, kimse onların dertlerini ve acılarını paylaşıp, yüreklerine dokunmuyor, "tedavi olmak istiyoruz" çığlıklarına ses vermiyor, yaralarına merhem olmuyor. Çünkü, ruh sağlığı profesyonelleri eşcinsellik konusunda ikiye bölünmüş durumdadır. Ne yazık ki eyleme vurmayan eşcinsellik, geçici eşcinsellik ve yalancı eşcinsellik olarak tanımlanan alt tiplere giren eşcinsel arkadaşlarımızın, eşcinsel yönelimlerini değiştirmeye yönelik herhangi bir tedavi girişimini etik bulmayan ve başarılı olma şansı olmadığını iddia eden bazı cinsel terapist veya hekim arkadaşlarımız; eşcinselliği normal bir durum olarak lanse etmekte, istemeyerek veya bilmeyerek eşcinselliğin yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadırlar. Bir cinsel terapist eyleme vurmayan eşcinsellik, geçici eşcinsellik ve yalancı eşcinsellik olarak tanımlanan alt tiplere giren eşcinsel arkadaşlarımızın yürekten değişim isteğine kayıtsız kalmamalıdır ve "yeter ki inan ve iste, başarabilirsin" diyerek elinden geldiğince ona yardımcı olmalıdır. Cinsel terapistler için, farkında olmadıkları homofobik tutumları kadar eşcinselliği üçüncü bir cinsiyet olarak tavsiye etmeleri de kaygı verici bir davranıştır.

        "Eşcinsellere karşı değiliz"

        CİSED olarak eşcinsellere karşı değiliz. Eşcinsellerin kendi haklarını

        koruyabilmekte karşılaştıkları sorunlarla daha kolay başa çıkabilmeleri için

        haklarını savunmaları gerektiğine inanıyoruz. Eşcinsellerin saygın ve ahlaki değer yargılarına uygun yaşam tarzlarına, örgütlenme haklarına, varoluş ve özgürlük mücadelelerine saygı duyuyoruz. Ancak eşcinselliğin doğal bir eğilim ve normal bir durum olduğunun ilan edilmesine, yaygınlaştırılması veya özendirilmesi çabalarına, topluma bir model veya üçüncü bir cinsiyet olarak sunulmasına karşıyız. Bu bağlamda medyaya, cinsel terapistlere ve hekimlerimize görevler düşmektedir. Çünkü, insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunların kaynağında; emperyalizmin ekonomik, siyasal ve varoluşsal boyutlarında sömürüsü bulunmaktadır. Sömürü dengesizliklere

        neden olmakta, yabancılaşma sorununu beslemekte, yabancılaşma insanı insan olarak tanımlayan alt argümanlarda tahribatlara yol açmakta ve bencil-hırslı insan tipini ön plana çıkartmaktadır.

        Eşcinselliğin görülme oranı %12

        ABD'de yapılan araştırmalar, erkeklerin %20'inde, kadınların ise %18'nde eşcinsel eğilim olduğunu göstermektedir. CİSED'in 2004 yılından beri yaptığı ve şu an itibarıyla 5000 kişiye ulaşan Eşcinsellik Anketi'ne göre; ülkemizde eşcinsellik oranı %12 gibi gözükmektedir. Ancak konunun hassasiyeti ve gizli eşcinsellerin sayısı göz önüne alındığında bu oranın daha fazla olması muhtemeldir. Peki ülkemizde her on kişiden birinde eşcinsellik sorunu varsa, bu insanlar isteyerek mi eşcinsel oldu? Bir o kadar insan da hangi nedenle eşcinsel oldu? Tüm bu soruları kendimize sorup, vicdanlarımızla hesaplaşmanın zamanıdır. Hangi gerekçeyle olursa olsun, bu sorunun tartışılmasına engel olmak ve tedavi arayışındaki eşcinsel arkadaşlarımızın

        taleplerine kayıtsız kalmak, "eşcinsellik hastalık değildir" diye görüş açıklamak, topluma ve özellikle de annelere yapılacak en büyük kötülüktür. Çözümün adı tartışmaktır.

        HABERTURK.COM SAĞLIK SERVİSİ

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ