Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

 

NYON ANTLAŞMASI

1937 yılında İspanya’da iç savaş devam ederken savaş malzemesi götürdüğü gerekçesiyle İtalyan denizaltı gemileri kimliklerini saklayarak Akdeniz’de rastladıkları gemileri batırıyorlardı. Çanakkale’den çıkan bir Rus gemisini, çeşitli bölgelerde İngiliz ve Fransız gemilerini de bu şekilde batırmışlardır. Bunun üzerine Akdeniz’de bir emniyet paktı anlaşması yapılmak üzere, İngiltere, Bulgaristan, Mısır, Fransa, Yunanistan, Romanya, Türkiye, SSCB, Yugoslavya arasında İsviçre’nin Nyon (Leman Gölü’nün kıyısında ve Cenevre’nin 21 km. kuzeyinde bir kaza) ilçesinde bir antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşmanın metni aslından alıntı yapılmış şekilde aşağıda sunulacaktır.
 
Bu antlaşmaya göre; Türkiye, Karadeniz ve Akdeniz’de kendi sahillerini kontrol ve emniyet altına alacak; aynı zamanda İngiltere ve Fransa sahillerinden gerekli desteği yapacak ve onların gerektiğinde üslenmesine izin verecekti. Bu amaçla Çeşme bölgesi üslenmelerine izin verilen bir liman olarak gösterilmiştir. Rusya ise Akdeniz’e çıkarılmamış, sadece Karadeniz’de emniyet sağlamak üzere Türkiye ile iş birliği yapması, yani sahillerini kontrol görevi verilmiştir. Akdeniz’de ise baştan aşağı İngiltere ile Fransa’nın kontrolüne bırakılmıştı. Antlaşmaya imza koyan diğer milletler ise sadece kendi sahillerini kontrol etme görevini almışlardır.
 
Hazırlanan pakt, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras tarafından hükümete gönderilmiş, hükümette incelemesinden sonra Cumhurbaşkanı’na arz ederek Dışişleri Bakanı’na imza yetkisi vermiştir. Ancak hazırlanan pakt taslağı ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Atatürk, gerektiğinde taraf devletlerin Türkiye’ye karşı silahlı bir müdahale de bulunabileceği ihtimalini sezmiş, ancak İngiltere ve Fransa’nın yanında, İtalyanlara karşı meydana gelebilecek bir savaşın aleyhimize olmayabileceği değerlendirmesi yaparak antlaşmayı benimsemiştir.
 
Ancak endişeleri hususunda hükümetinde dikkatini çekmiştir. Hükümet başkanı olan İsmet İnönü, paktın bu anlamı taşımadığını ileri sürmüş ve Nyon’da bulunan Dışişleri Bakanı T. Rüştü Aras ile telefon ile irtibata geçerek netice itibariyle antlaşma metninin Atatürk’ün görüşüne uygunluğunu ve verilen talimata uygun olarak imza edildiğini öğrenmiştir.
 
Bunun üzerine Başvekil İnönü, T. Rüştü Aras’tan antlaşma hükümlerinin kendi anladığı şekilde Türkiye’yi silahlı bir müdahaleye zorlamadığını veya zorlamayacağı hususunun antlaşmaya imza koyan diğer Dış işleri Bakanları tarafından garanti edilmesini T.Rüştü Aras’tan istemiştir. 
 
Dışişleri Bakanı Aras, II. Cihan Harbi’nin arifesinde bulunulduğu bir esnada bu olayın Türkiye’yi bir Hükümet buhranına götürmemesi ve Cumhurbaşkanı ile Hükümet Başkanı’nın arasının açılmaması için milli menfaatlerimizi göz önünde tutarak ve çok kolaylıkla yapılmasını imkân gördüğü bu hususun çözülebileceğine inanmış, bunun neticesi İngiliz ve Fransız Dışişleri Bakanları’ndan bu hususta yazılı bir garanti alma teklifi götürmüş ve bu teklife ilgili bakanlarca olumlu yaklaşılmıştır. Dışişleri Bakanı Aras’ın bizzat kendisini kaleme aldığı garanti verme belgesi çok kolaylıkla imzalanmış ve bu hususta endişeleri olan Başvekil İnönü rahat bir nefes alabilmiştir.
 
Dışişleri Bakanı Aras bu konunun biraz soğuması için antlaşma sonrası Türkiye’ye dönüşünü geciktirerek Cemiyeti Akvam toplantılarına iştirak etmiş ve bu toplantılar sonrası yurda dönmüştür. Türkiye’ye dönüşünde Cumhurbaşkanı Atatürk İstanbul’da bulunmaktaydı. 30 Eylül 1937 günü Dolmabahçe Sarayı’na Cumhurbaşkanını ziyarete gittiğinde Cumhurbaşkanı kendilerini kabul etmemiştir. (kitabın yazarına T. Rüştü Aras bunu bizzat kendisi kitabın yazarına anlatmış) İlk defa böyle bir muameleye maruz kalan Aras, Atatürk’ün yaverlerine Park Otel’de olduğunu ve ertesi günü de Ankara’ya gideceğini söyleyerek Saray’dan hayal kırıklığı ile ayrılmıştır. O gece Saray’dan Park Otel’e gelen bir telefon neticesinde Atatürk’ün ertesi gün (1 Ekim 1937) kendisini öğle yemeğine davet ettiği ve yemeğin baş başa yenileceği haberi ulaşmıştır. 
 
Ertesi gün saat 14:00’de Park Otel’ine gelen Atatürk, Dışişleri Bakanı ile odada yalnız kalınca:
“Şu anda ben Cumhurbaşkanı, sen de Dışişleri Bakanı olmayarak konuşalım” demiş ve:
“Bir antlaşma imzalandıktan sonra o antlaşmanın ardından, önceden imzalanan antlaşmanın bazı maddelerini kabul etmemek ve değişik mana taşımasını içerir mahiyette ayrıca bir garanti mektubu almak, yabancı bakanların nezdinde bizim dış siyasetimizi sarsmaz ve şerefimizi kırmaz mı?” diye sormuştur. Aras ise:
İkinci Cihan Harbi’nin eşiğinin bulunulduğu sırada Başvekil İnönü ile aralarının açılmamasını temin maksadıyla ve ası geçen garanti sözleşmesinin çok kolayca alınabilmesi sebebiyle böyle bir girişimde bulunduğunu ve bunun dış otoritemiz üzerinde hiçbir olumsuz etki yapmadığını arz etmiştir. Atatürk öğle yemeğini Aras ile yedikten sonra saat 16:00’da Park Otel’den ayrılmıştır.
 
Ayrıca bu konu üzerinde Atatürk ile Amiral Fahri Engin arasında da şöyle bir konuşma geçmiştir. (bahse konu emekli amiral bu konuşmanın ayrıntılarını yazara bizzat anlatmış) 
Nyon antlaşması yapıldığı günlerde Atatürk, 16 Eylül 1937 günü saat 19:28’de Haydarpaşa’dan hareket eden trenle Ankara’ya giderken İzmit tren istasyonunda durdukları zaman özel vagonuna il ve askeri ileri gelenleri kabul etmiş ve Deniz Üssü Komutanı olan Amiral Fahri Engin’e de:
“Meçhul denizaltıların özellikle Akdeniz’deki faaliyetlerini biliyorsunuz, buna karşılık Fransa ve İngiltere Akdeniz’de bizim gemilerimizin de kendileriyle birlikte meçhul denizaltılara karşı harekâta ortak olmamızı istemişlerdir. Bu konuda ki düşüncen nedir?” diye sormuş ve Amiral Engin de:
“Biz askerler verilen emri yapar, siyasi tarafını mütalaa etmeyiz, böyle bir harekâta ortak olmak İtalya ile savaş etmemize neden olabilir” demiştir.
 
Bunu üzerine Atatürk:
"Topraklarımızda gözü olan İtalya’ya karşı kuvvetli devletlerin yanında olmak menfaatimiz icabı değil midir?” diye sormuş. Amiral’de:
“Hiç şüphesiz Fransa’nın ve İngiltere’nin yanında meçhul denizaltıların sahibi olan İtalya’ya karşı savaşmamız olumlu ve kesin başarılı sonuç verir.” demiştir. Bunun üzerine Atatürk:
Hükümet Başkanı (İnönü) ve Genelkurmay Başkanı (F. Çakmak) ile bu konuda anlaşamadıklarını ve zıt fikirde olduklarını beyan etmişlerdir. 
Atatürk, büyük devletlerle özellikle İtalya’ya karşı işbirliği yapılacak olan böyle bir harekâtta bir iki muhribimiz batsa dahi zararı, İtalya’ya karşı büyük devletlerle işbirliği yapmanın hâsıl ettiği kazanç yanında önemsiz kaldığı değerlendirmesindedir. 1 Kasım 1937 günü TBMM’de yaptığı konuşmada bu konuya temas etmiştir. (TBMM’nin Beşinci Dönem Üçüncü Toplanma Yılını açarken yaptığı konuşmadan alıntılanmıştır)
“İspanya olayları dolayısı ile Akdeniz ve Karadeniz’de alınması gereken önlemlere, Cumhuriyet Hükümeti, en geniş bir zihniyetle ortak oldu. Dünyanın her tarafında olduğu gibi, bizi ilgilendiren sahalarda ve bu arada, Akdeniz’de, huzur ve düzenin korunması, bizim yakından ve ilgi ile takip ettiğimiz bir konudur” demiştir.
 
Başvekil İnönü ise böyle bir harekâtın Türkiye’yi savaşa sürüklemesi endişesi içinde olduğundan paktın silahlı müdahaleyi zorlayacağı maddesinin özel olarak İngiltere ve Fransa nezdinde düzenlenmesini istemiştir.
 
Nyon Antlaşması 14 Eylül 1937 günü imzalanmıştır. İmza eden devletlerden Türkiye Dışişleri Bakanı Doktor Tevfik Rüştü Aras, İngiltere Dışişleri Bakanı Eden, SSCB Dışişleri Bakanı Litvinof, Fransa Dışişleri Bakanı Delbos, Romanya Dışişleri Bakanı Antonesco, Bulgaristan Dışişleri Bakanı Maksimüs ve Yugoslavya Dışişleri Bakanı Yeftik hazır bulunmuşlardır.
 

 

BAKMADAN GEÇME