Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Münevver Karabulut'un ailesi’nin avukatı Rezan Epözdemir, Cem Garipoğlu'nun intiharının ardından ilk ve son röportajını HT Pazar’a verdi

        NAZENİN TOKUŞOĞLU / HT PAZAR

        Son yılların en korkunç davalarından biriydi Münevver Karabulut davası, maalesef sonu da öyle oldu. Cinayetin işlendiği 2009 yılından bu yana ailenin yanından bir an olsun ayrılmayan Avukat Rezan Epözdemir’le konuştuk

        Testere o günden sonra sadece testere değildi. Cinayet kelimesi farklı bir anlam kazandı, ne de olsa cinayetten cinayete fark vardı artık. Annebabalar gidip gidip evlatlarına sarıldı, zira dünyada en son yerinde olmak istedikleri iki insandı Süreyya ve Nagehan Karabulut. Onlar evlatlarını vahşi bir cinayete kurban vermişlerdi. Keşke orada kalsaydı. Hikâye uzadı da uzadı...

        Otopsi sırasında yaşanan fiyaskolar, adli hatalar ve en sonunda 24 yıl ceza yemiş bir katile çamaşır ipi vererek bu korkunç hikâyeye dramatik bir son yazan bir cezaevi zihniyetiyle nihayete eren eşi benzeri görülmemiş bir dava. Türk hukuk tarihinin en kriminal davalarından da biri oldu. Daha doğrusu toplam 11 dava. Daha ne olabilir ki demeye korkuyor insan ama şimdilik film bitti gibi duruyor. Sosyal sorumluluk kaygısıyla davayı kabul eden Rezan Epözdemir karşı tarafın 8 avukatına karşı mücadele verdi.

        Akıllara takılan, “İntihar eden gerçekten Cem miydi”, “Aile ne tepki verdi” ve bunun gibi birçok soruya Avukat Rezan Epözdemir HT Pazar’a verdiği bu tek özel röportajında cevap veriyor. Bu arada Rezan Bey 74 kadına şiddet davasına bakıyor şu an, hiçbir karşılık almadan. Şiddet davası hâlâ mahkemede devam eden bir kadın olarak ona buradan teşekkür ediyorum...

        ■■ Tahmin ettiniz mi Cem Garipoğlu’nun intihar edebileceğini?

        Bir hukukçu olarak her zaman ceza infazının hukuk kurallarına uygun şekilde yapılmasını temenni ederim. Bir kişi hunharca bir cinayet işler, onun hukuken bir karşılığı vardır. Yargıtay da onamışsa, cezasını insan onuruna yaraşır bir şekilde çeker. Dolayısıyla kim olursa olsun intihar tasvip edebileceğim bir şey değil ama bunu tahmin de etmiyordum.

        ■■ Kamuoyu çok sahiplendi bu davayı... Cezasını yatıp çıksa bile parmakla gösterilecek kadar medyatik olmuştu Cem Garipoğlu. Bu sizce intiharı tetikleyen bir sebep oldu mu?

        Tek başına kamuoyu baskısının buna sebep olabileceğini düşünmüyorum. Dünyanın başka şehirlerinde de yaşayabilirdi. Çince öğreniyordu mesela oraya gidebilirdi. Nüfuzu, ekonomik gücü olan bir ailesi vardı. Kaldı ki biz geçmişte yaşanan olaylara baktığımızda gayet balık hafızalı bir toplumuz. 24 yıl almıştı, 16’sını yatacaktı başka bir olaya karışmazsa. 2025’te tahliye olacaktı. Tabii daha önce benzeri olmayan mahiyette emsal bir ceza aldı. En ağır cezayı... Travma hali. Gerekçeleri biz bilemeyiz. Ortada maddesel bir gerçek varsa soruşturma sonucunda ortaya çıkacaktır.

        ■■ Cem Garipoğlu’nun avukatlığını yapabilir miydiniz? O anlamda melektaşlarınızla empati kurdunuz mu?

        Savunmak kutsaldır ama ben böyle vahşi şekilde cinayet işleyen birini savunmam. Cinsel istismar, silah kaçakçılığı, cinayet gibi davalara bakmıyorum. Mağdurları savunmayı tercih ediyorum. Meslektaşlarıma da saygı duyuyorum, herkesin savunulma hakkı var ama özellikle maddi imkânsızlıklar içinde olan mağdur kişilerin, bilhassa kadınların avukatlığını yapmayı tercih ediyorum.

        ■■Münevver’in ailesi intiharı nasıl karşıladı?

        Ölünün arkasından konuşmayı doğru bulmuyorum ama sonrasında aile günde 5-6 saat ofisime geldi. Defalarca “Basına lütfen açıklama yapmayın çünkü ölünün arkasından konuşmak bizim değer yargılarımızla örtüşen bir davranış modeli değil” dedim. Tabii duygusal tepkiler verdiler. Bu dosyayı aldığım günden itibaren aileye söylediğim şey bu. “Çok rastlanılır bir olay değil. Sosyal sorumluluk adına alırım bu davayı ama lütfen gereksiz açıklamalar yapmayın, hukuk gerektiği gibi yürüsün” dedim.

        ■■ Demesi kolay...

        Aynen öyle... Hunharca işlenmiş bir cinayet, 29 bıçak kesisi, daha son nefesini vermeden önce testereyle kızlarının başı kesilmiş. İnsanı insan yapar her şeye aykırı bir cinayet. Ben ne dersem diyeyim onlar biricik kızlarını kaybetti. Sağlık problemleri de yaşadılar bu süreçte. Durum buyken sağlıksız konuşmalarını istemedim, ben de demeç vermedim, olay günü yüzlerce gazeteci aradı açmadım.

        ■■ Sonra...

        Sonra sosyal medyada yazılanları gördüm, inanamadım. Komplo teorileri üretiliyor, uçuş numaraları, plakalar paylaşılıyor. Benim ailem bile bunun bir intihar olduğuna inanmıyordu. Sosyal medya, medyayı tetikledi, yanlış haberler çıktı. Medya ciddi bir kitle iletişim aracı. Orta düzeydeki bir okuyucu, bir izleyicide “Bu adam intihar etmedi, kaçtı” izlenimi oluştu.

        ■■ Sosyal medya size saldırmaya başladı tabii...

        “Avukat neden açıklama yapmıyor”... Mesleki anlamda çok rahatsız oldum, ailenin de kafası karıştı. Silivri Adliyesi’ne gittim olaydan 3 gün sonra. “Neden resmi açıklama yapmıyorsunuz, halk yargının saygınlığına inanmıyor artık” dedim. Bir tarafta sosyo - ekonomik durumu iyi bir aile, diğer tarafta maddi durumu kötü, mağdur aile olunca senaryo hemen yazılıyor.

        "BABA ÜZÜNTÜDEN KÖR OLDU"

        ■■Münevver’in ailesi ne halde şu an?

        Hâlâ ciddi bir travma yaşıyorlar ve bütün vaktimiz birlikte geçiyor; hem bu gelişmelerle ilgi en doğru adımı atmak için sürekli fikir alışverişinde bulunmamız gerekiyor hem de artık aramızda ailevi bir bağ oluştu. Onları ayakta tutabilmek davadan daha zor. Süreyya Bey sağ gözünü yüzde 95, sol gözünü yüzde 75 kaybetti.

        ■■ Çok üzücü...

        Enver yurtdışına okumaya gitti. Nagehan Hanım da çok hasta, MS hastası. Süreyya Bey bu olaydan sonra emekli oldu ve şu an iş arıyor. Nagehan Hanım ara ara çalışıyor. Süreyya Bey’in gözlerini kaybetmesi tabii her şeyi daha da olumsuz etkiledi. Anne objektif soğukkanlı bir hukukçu gibi olamaz tabii, hâlâ çok duygusal. Sürekli ağlıyor.

        ■■ Katil öldü diye bir rahatlama olmadı yani Perihan Mağden’in sizi suçladığı gibi...

        Alakası yok, evladını geri getirebilir mi. Her iki taraf için de söylüyorum. Keşke bu hunharca cinayet hiç işlenmemiş olsaydı. Cem de yaşıyor olsaydı. Mağden’in “İki kuzu” yazısını üzerime alınmıyorum. Aile çok daha duygusal tabii, tepkileri ve üzüntüleri benden daha sert ve dinmeyecek ama ben daha hukuksal olarak bakıyorum ve diyorum ki “Keşke cezasını çekseydi.” Suçu ne olursa olsun Cem’in sonu intihar olmamalıydı.

        "ÇAY KAŞIĞI BİLE VERİLMEMELİ"

        ■■ Ailede de “O Cem değil” şüphesi oldu mu?

        Mümkün olmadığını söyledim ama olay yeri kayıtlarını istediler. Cezaevi müdürü, savcısı, onlarca koruma memuru, adli tahkikatı yöneten savcı Tuğba Şener hepsi olayı yerinde inceledi. 6 saat kamerayla kayıt altına aldılar. Otopsi savcısı da inceledi. Tanınan bir şahıs olduğu için hukuk adına yapılabilecek her şey yapıldı. Savcı hanım “Görüntüler netti ama ona rağmen tırnaklarından da DNA alındı, aileyle karşılaştıracaklar” dedi.

        ■■ İntihar olduğu kesin mi?

        Savcı yüzde 99 intihar dedi ama otopsi raporundan sonra durum netleşecek. Saat 2-8 arası koğuşa gelen kimse yok, kendi talebiyle tek başına kalıyordu.

        ■■ İpi nasıl bulmuş?

        İki bisküvi ve çamaşır ipi istemiş. Poşeti boynuna geçirip iple asmış.

        ■■ Cezaevinde kantinden ip istenince verilmemesi gerektiğini küçük çocuğa sorsan bilir. Hiç mi film seyretmedin derler adama. Bunun yanlış olduğunu söyledim. Suçlu cezaevine girdiğinde ayakkabısını bağı bile alınır. Kemerleri de...Çay kaşığı bile verilmemeli. Bunu birçok meslektaşım bilmez, sürttükçe keskinleşir o çay kaşığıyla kendine zarar verebilir. Bu anlamda da disiplin soruşturması açıldı.

        "HER GEÇEN GÜN ACIMIZ ARTIYOR"

        ■ Münevver’le Cem trafik kazasında ölselerdi, aile daha mı sakin olurdu? En azından bu kadar sağlık sorunu yaşamazlardı diyebilir misiniz?

        Olayın meydana geliş biçimi, testere, eylem, 29 bıçak darbesi, kaçış süreci, yargıda meydana gelen ihmal ve skandallar, acaba adalet yerini bulacak mı soruları... Hiç bitmedi ki... Tabii ki iki türlü de evladınızı kaybediyorsunuz ama tüm bunlar travmayı an be an artırıyor. Süreyya Bey 3-4 saat gelip ağzını açmadan oturuyor karşımda. “Her geçen gün acımız artıyor. Biz dineceğini tasavvur ediyorduk ama öyle olmadı” dedi. Bu olay bu kadar kamuoyuna mal edilmese belki gerçekler ortaya çıkmayacaktı. Antipatik olma pahasına, “Bunlar da her gün televizyonda” deseler de bu sayede adalet yerini buldu. Benzer yüzlerce dava oldu bu ülkede ve basın sınavdan geçemedi. Bu olayda da çok talihsiz hareketleri oldu basının. Aile konuşmadı, bu sefer evlerinin önüne kamp kurdular, telefonla taciz ettiler. Konuştum diye demediklerini bırakmadılar. Bu sefer hiç konuşmadan arabaya binince yine tepki verdiler, “Ne saklıyor, bir şeylerin üzeri mi örtülüyor” soruları artınca kısa bir demeç verdim. Bu da tek özel röportajım. Ne olur biraz empati...

        "KURUMLARIN VE SİSTEMİN SORGULANDIĞI BİR DAVA..."

        ■■ Dava boyunca yaşanan fiyaskoları bir hatırlayalım...

        Olay yerinde 700 bin Euro bulundu. Polis “40 bin Euro’ydu anneye teslim ettik” dedi, baba “30 bin dolardı bana teslim edildi” dedi ama para yok. Tutanak da yok. Bu birinci şikâyetimizdi. İki kamera için “Kırık” dediler, kırık falan değilmiş. Otopsi skandalı inanılmazdı. İlkokul mezunu teknisyen 11 kişinin otopsisini aynı anda yapmış ve aynı eldiveni kullandığı için başkasının spermi maktule bulaşmış. Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde ilkokul mezunu teknisyen olur, 11 otopsiyi aynı anda yapar, iç çamaşırıyla otopsi yapılır. Maktulün amcasının yıllar önce çok enteresan bir şekilde aklandığı davaya bakan savcı yıllar sonra bu davaya verildi. Çekilmesini talep ettik. Daha önce verdiği beraat kararı ortaya çıkınca çekildi. Başkası atandı. Bu da yargıda skandal... Süreç bizim açımızdan tamamlandı ama bu dosya hukuk sisteminin defalarca sorgulandığı bir dosya olarak da tarihe geçti.

        ■■Hukuksal anlamda da katkısı oldu davanın ülkemize!

        Türkiye’de bütün kurumların iflas ettiği bir sistemin sorgulandığı bir dava oldu. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu bizim bu olaydan sonra yeni otopsi yönetmeliğini çıkardı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ