Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘Türkiye’deki kadınlar daha güçlü’

        HT CUMARTESİ/ Özge TERECİ

        Anne Kolle, Güney Kore asıllı bir Danimarkalı ... Henüz birkaç aylıkken tren istasyonunda bir sepetin içinde terk edilmiş şekilde bulunan Kolle, yetiştirme yurduna götürülüyor. Hayata talihsiz bir başlangıç yapan küçük bebeği o sırada Güney Kore’de bulunan Danimarkalı bir aile evlat edinince talih de yüzüne gülüyor. Mutlu bir çocukluk geçiriyor. Ardından kader onu bu kez Türkiye’ye gönderiyor. Danimarka’da tanıştığı Günay Bey ile evlendikten sonra Türkiye’ye taşınan Kolle, burada ünlü takı markası Pandora’nın Türkiye müdürü olarak çalışıyor. Bizi evinde ağırlayan Kolle ile sıra dışı hayat hikâyesini konuştuk.

        ■ Hayata talihsiz bir başlangıç yapmışsınız.

        1973 yılında Güney Kore’de doğdum. Yanılmıyorsam 2 ya da 3 aylıkken beni bir tren istasyonunda, sepetin içinde bulmuşlar. Daha sonra yetiştirme yurduna gönderilmişim. O sırada Danimarka’dan Güney Kore’ye gelen bir aile beni evlat edinmiş. Beni Danimarkalı ailem büyüttü. Babam yayıncı, annem fizyoterapistti. Şimdi ikisi de emekli oldu. Ailem benden 3 yaş küçük kız kardeşimi de evlat edindi. Ayrıca benden 6 yaş küçük bir erkek kardeşim var. Aramızda ona “Ev yapımı” diyoruz. Çünkü annem yıllardır hamile kalamıyordu ve aniden hamile kaldığını öğrendik. Çok ilginç değil mi?

        ■ Evlat edinildiğinizi ne zaman öğrendiniz?

        En başından beri biliyordum, çünkü görünüşüm onlardan farklıydı. Zaten benden bir şey saklamadılar. Kolumdaki bilekliğe bakarsanız birçok ‘charm’ göreceksiniz. Pandora’nın charm ürünlerini biliyorsunuzdur, kendi kişisel öykünüzü anlatan ürünler. Benim favorim uçak. Çünkü bir nevi hayatımın başlangıcıydı. Ailem beni evlat edindiğinde uçakla Danimarka’ya gelmişim ve babam beni havaalanından almış. Dolayısıyla sembolik bir anlamı var.

        ■ Charm nedir? İnsanlar ne için bunları takıyor? Charm’lar bilekliklerin üzerine takılan küçük takılar. Şık, modern ve kişisel hikâyenizi yansıtıyorlar.

        ■ Peki ailenizin size karşı farklı davrandığını hissettiniz mi? Tam aksine, hiçbir şey hissettirmediler. Uzun uğraşlar sonucunda evlat sahibi olmuşlar. En büyük dilekleri gerçekleşmiş. Bazen evlat edinmek çocuk yapmaktan çok daha zor olabiliyor. Dolayısıyla hiç tuhaf hissetmedim.

        ■ Peki Güney Kore’de doğup Danimarka’da büyümüşken Türkiye’de yaşamaya nasıl karar verdiniz? Türkiye’de yaşama planımız vardı. Eşimin Türkiye’ye taşınması ve ailevi nedenlerle dönememesi oğlum ile buraya gelmemize neden oldu.

        ■ Güney Kore, Danimarka ve Türkiye gibi üç farklı ülkeden parçalar taşıyorsunuz. Bu çok kültürlü yapının içinde kendinizi nasıl tanımıyorsunuz?

        Kültürel açıdan yüzde 80 Danimarkalı olduğumu söyleyebilirim çünkü orada büyüdüm, ailem ve arkadaşlarım Danimarkalı. Ama duygusal açıdan Türk hissediyorum. Galiba yüzde 20 de Türk’üm. Türklerle hep yakın ilişkim oldu ve kültürü bana çekici geldi. Danimarka’da her şey planlı, düzenli, bir açıdan da sıkıcıydı. Sanırım kaosu seviyorum. Türkiye’ye geldiğimdeyse bu kez her şey fazla karmaşık geldi. Görünüşüm tamamen Koreli olsa da öyle hissetmiyorum. Bir gün Güney Kore’ye gitmek ve oradaki her şeyi yakından tanımak isterim tabii.

        ■ Türkçe öğrenebildiniz mi? Evde hangi dili konuşuyorsunuz? Öğrenmeye çalışıyorum. Evde Danca konuşuyoruz. Çünkü eşim ve oğlum ile ortak dilimiz bu.

        ■ Silas’ın Türkçe’si de çok iyi. Evet. En azından bağırarak ağladığında güzel Türkçe konuştuğunu siz de fark etmişsinizdir. Aynı seviyede Danca da konuşuyor.

        ‘ORGANİZE EDİLMİŞ BİR KAOS VAR’

        ■ Türkiye’de neleri yadırgadınız? Daha çok olumlu yanlarını hissettim. Herkes çok arkadaş canlısı, çocukları çok seviyor. Zorluğa gelince, “Bürokrasi” diyebilirim. Şirkette her şey bürokrasiyle işliyor. Buna yine de “Tamamen olumsuz bir özellik” diyemem çünkü bir şekilde olaylar kontrol altına alınabiliyor. Türkiye’de her şey karmaşık olsa da, içinde bir kontrol olduğunu görüyorum. Buna “organize edilmiş kaos” denebilir.

        ■ Büyükanneniz Danimarka’nın ilk kadın bakanı. Bu, ailede erkek egemenliğinin olmadığını, kadınların güçlü ve bağımsız olduğunun bir işareti olabilir mi? Türkiye’yle karşılaştırdığınızda neler gözlemlediniz? Aslında ofiste birçok kadınla çalışıyorum, güçlü, bağımsız kadınlar. Hatta bazıları boşanmış bekâr anneler. Ama kadının bu konuma gelmesi bir erkeğe göre çok fazla mücadele gerektiriyor. Danimarka’da böyle değil. Kadın ve erkeğin bağımsız olma mücadelesi eşit şartlarda gerçekleşiyor. Dolayısıyla, bence Türkiye’deki kadınlar daha güçlü. Hatta bazı Türk erkeklerinin güçlü olmadığını görüyorum. Sonuçta her şey iş, maaş değil. Yani bir kadın ev hanımı olmayı seçmişse bu da bir bağımsızlık göstergesi. Ama burada erkeklere hep evdeki kadınlar bakıyor. Anneler oğullarını her şeyden koruyor, yemeklerini önlerine getiriyor. Dolayısıyla erkekler karar alma aşamasında daha çok zorluk yaşıyor. Tabii ki bütün Türk erkekleri için konuşmuyorum.

        ‘Biyolojik ailemi bulmam çok zor’

        ■ Gerçek ailenizin kim olduğunu biliyor musunuz? Bilmiyorum. Sanırım bilme şansım da yok. Çünkü bulunduğumda, üzerimde sadece doğduğum günün yazdığı bir şey varmış. Beni oraya kimin bıraktığına dair hiç fikrim yok. Bu yüzden biyolojik ailemi bulmam çok zor, hatta imkânsız. Ancak birinin çıkıp, “Bu bebeği, bu tarihte, bu istasyona bırakmıştım” derse onların kim olduğunu öğrenebilirim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ