Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi ‘Yıkılmadık ayaktayız’

        HT CUMARTESİ/HEJE BOZYEL

        AHMET ULUĞ: Bambaşka bir dünya yaratıyoruz

        ■ Neden tekrar Asmalımescit’teyiz? Bomonti’deki projemizi çok özenerek hazırlıyoruz ve tabii bu da vakit alıyor. 2015 başına yetiştirmeye çalışıyoruz.

        ■ Bomonti’ye taşındığınızda Asmalımescit’in 2 yıl boyunca kapalı olacağı doğru mu? Doğru. İki binamızı birleştireceğiz. Altyapı tekrar kuruluyor.

        ■ Peki bu değişimler Babylon ruhunu nasıl etkileyecek? Bence değişim etkilemeyecek. 15 senedir öğrendiğimiz ve deneyimlediğimiz, hayal ettiğimiz şeyleri hayata geçirme fırsatımız olacak. Bambaşka bir dünya yaratıyoruz. Ahalimizin de bunun farkına varacağına inanıyoruz. Hayal kırıklığı olmayacak.

        ■ Bu sezona çok hızlı başladınız. İyi bir program var, gelen tepkiler çok güzel. Bilet satışları da çok iyi.

        ■ Bir de Pozitif kapsamında Black Box adlı konser alanınız var... Evet. Black Box’ta Chet Faker konseri doldu taştı. Aslında Akbank Caz etkinliği idi ve Babylon’da olacaktı ama talep çok olunca Black Box Volkswagen Arena’ya aldık. Yaklaşık 5 bin kişi izledi konseri. Jack White da bu sezonun en ağır toplarından biri oldu.

        ‘KAPIDAN İNSAN SEÇMEDİK’

        ■ Bu işin sırrı ne? 15 yıldır ayakta kalmayı bırakın, bu kadar büyüyebilmeyi nasıl başardınız? Hacı yatmaz, yatarsa kalkmaz. Yıkılmadık ayaktayız resmen. Hiç kolay değil. Bir kere kapıdan hiç insan seçmedik. Trendlere, akımlara kapılmamaya özen göstermedik. Hep kaliteyi yükseltmeye, ödün vermemeye çalıştık. Tabii ki 15

        31 Mayıs tarihinde “Asmalımescit’e Veda” başlığıyla Babylon’un Asmalımescit’teki adresinden ayrılacağını duyurmuştuk. Hatta Babylon müdavimleri bu mekânla ve “Babylon’un sokağı” ile gönül bağlarını anlatmıştı. Sonra sonbahar geldi, konser mevsimi başladı ve bir baktık ki Babylon aynı yerinde kapılarını yeniden açmış, alkışlara dayanamamış, bis yapıyor. Biz de işin aslı nedir öğrenelim istedik, Babylon’un ve Pozitif’in kurucularından Ahmet Uluğ ve Babylon Sorumlu Müdür Yardımcısı Can Aydoğdu ile buluştuk.

        Box senede düşüşler kalkışlar olmuştur ama kalitemizi korumaya çalıştık. Bizi kopyalayanlar, rakipler de çıktı. Rekabet ve öncü olmanın getirdiği sorumluluk hepimizi daha yaratıcı kıldı. Ülkece çok ciddi krizler geçirdik bu sürede. Krizler de bizi dinç tuttu. Daha yaratıcı, daha dinamik olmak, kendimizi hep budamak zorunda kaldık. Benim açımdan aslında 15 yıl biraz moral bozucu çünkü 15 çok!

        ■ Bu 15 yıl içinde Babylon’da sizin en çok etkilendiğiniz konser hangisi oldu? En etkileyici konser demeyeyim ama bir gece Murat Abbas’la yan yana duruyorduk; içerisi çok güzeldi. Aynı anda aynı boyutta buluştuk bir anda, birbirimize bakıp “Bu mekânın yaşaması için hayat boyu bu duyguyu korumak istiyorum” dedik. Bazı konserlerde uzaya ışınlanıp, dünyaya yukardan bakıp Babylon’un enerjisinin başka bir boyutta olduğunu hissettim. Manu Chao, Patti Smith, bazı İlhan Erşahin konserleri, Norah Jones ilk aklıma gelenler.

        ■ Burada çalışmak isteyen çok gençvar. İşe alım kriterleriniz neler? Yakın zamana kadar hep bir şekilde içinde müzik sevgisi olan, festivallerde çalışan alaylı kişilerle ekip kurduk. Ama artık işler çok büyüdü. Alaylıdan çıkıp profesyonel bir ekip kurmak için özen gösteriyoruz. Dolayısıyla artık Babylon’u ya da müziği çok sevmek ve burada çalışmak istemek yetmiyor. Bize artı değer katacak, boyut değiştirmemizi sağlayacak, elindekiyle yetinmeyecek bir ekip kurmaya çalışıyoruz.

        ■ Rahmetli Mehmet Uluğ anısına bir akademi açacağınızı duymuştum... Düşler Akademisi var. Onlar Kaş’ta eski bir okulu alıp kendi komplekslerine dönüştürdüler. Orada bir binayı “Mehmet Uluğ Müzik Evi” olarak tasarlıyoruz. İçini donatıp, bilgisayarlarını alıp, ses izolasyonunu, kütüphanesini yapıp Düşler Akademisi’ne teslim edeceğiz. Sonra da senede 2-3 defa birtakım etkinlikler için gençleri alıp orada eğitimler, provalar yapacağız. Belgeseller hazırlayacağız.

        Programda neler var?

        ■ 18-19 Kasım’da Nordik Festival için Babylon’da Lykke Li var.

        ■ 22-23 Kasım için heyecanlıyız çünkü Babylon sahnesinde yine Cat Power izleyeceğiz.

        ■ 26 Kasım’daki The Lost Fingers konseri biletleri erken tükeneceklerden bir başkası.

        ■ 7 Aralık’taki Morissey konseri şimdiden kalbimizi parçalara bölüyor, hayaller kurduruyor. Konser, Black Box Volkswagen Arena’da.

        ■ 10 Aralık’ta yakışıklı babaoğul Batu&Batuhan Mutlugil akustik performanslarıyla Babylon’da.

        ■ 13 Aralık’ta Babylon’da GusGus, Black Box’ta The Parov Stelar Band ve Oi Va Voi var.

        CAN AYDOĞDU: ‘İçeride ne var’ herkes bilir

        ■ Burada 1 gün nasıl geçiyor? Kalabalık bir ekibimiz var. Yaklaşık 50 kişi. Bunların 20’si ofiste çalışanlar, bu dünyayı planlayanlar. Gece de bu dünyayı hayal edildiği şekilde hayata geçirenler var. Sabah önce bilgisayarlarımızı açıp ileriye yönelik projeleri konuşuyoruz. Hangi sanatçıları getirmek istediğimizi konuşuyoruz. Dinleyicilerimizden gelen dönüşleri değerlendiriyoruz. Yanlış yapılan bir şey varsa nasıl düzelteceğimizi planlıyoruz. Akşama yaklaşırken etkinlik yönetimi ekibi mekân çalışanlarına gecenin etkinliği ile ilgili bilgi veriyor. Sonra daha önceden görüşülmüş olan sesışık ekibi sahneyi olmasını istedikleri mükemmelliğe getirmeye çalışıyor. Bu ekipler gecenin ambiyansına göre hazırlıklarını yapacaklar. Saat 17.00’de, yani normal açılıştan saatler önce herkes burada oluyor. Saat 21.00’de son hazırlıklar yapılır. İçeride temizlik yapan personele kadar herkes gecenin etkinliği hakkında bilgi sahibi olur. Kapıda, “İçeride ne var” sorusuna herkesin doğru cevabı vermesi gerekir. Kapılar açılır, sanatçının geç çıkmamasına çalışılır. Kapanışa kadar zaman çok hızlı geçiyor. Gece bittikten sonra ekipler temizlik yapıyor. Çünkü ertesi gün her şey aynı şekilde başlıyor. Geçen sene Akbank Caz Festivali’nde 27 gün boyunca her gece farklı ekipler sahnedeydi. Bir akşam 18-35 yaş arası kitle gelirken ertesi akşam 50 yaş üstü kitle geliyordu. En güzeli de iki kitlenin karıştığı gecelerdi.

        ■ Programları, gelecek sanatçıları nasıl belirliyorsunuz? Programın direksiyonunu tutan kişi Ahmet Uluğ. Önümüzdeki 2 ay için Ahmet Uluğ önce 7-8 tane sanatçıyı önümüze koruyor. Gelecek 2 ayın ruhunu o sanatçılar belirliyor. O ruha uygun programlar yapılıyor. İzleyicilerimiz de kimleri istediklerini belirtiyor. Bir de ekibimiz çok genç. Herkes farklı kültürlerden, farklı zevklerden. Sürekli besleniyoruz.

        ‘Türkler müzikten anlıyor’

        Günümüzün en iyi caz vokalleri arasında gösterilen Stacey Kent, 18 Kasım’daki İstanbul konseri öncesi sorularımızı cevapladı

        tacey Kent naif sesiyle son dönemin en iyi caz vokalistlerinden biri olarak gösteriliyor, güzelliğiyle de hayran sayısını artırıyor. İlk albümü “Close Your Eyes”dan itibaren BBC Caz Ödülleri’nde en iyi vokalist ve yılın albümü ödüllerine layık görülen, aynı zamanda platin ve çift altın plak satışını yakalayan Kent, geçen yılki “The Changing Lights” albümünü İstanbullu cazseverler için 18 Kasım’da İş Sanat’ta seslendirecek. Ama önce HT Cumartesi’nin konuğu...

        ■ Günümüzün en parlak caz yeteneklerinden biri olarak nitelendiriliyorsunuz. Bunun için ne yaptınız? Uzun süredir bu işi yapıyorum ve artık tarzım oturdu. İlk albümümün üzerinden 14 sene geçti ve şarkı söyleyişim fark edilir şekilde gelişti. Şarkılarım hep bir hikâye anlatır. Bana göre bu işin özü dinleyiciyle samimi bir bağ kurabilmek.

        ■ Bugüne kadar pek çok ödül aldınız, Grammy’ye aday gösterildiniz. Bunları hedeflemiş miydiniz? Tüm bu ödüllere ve adaylıklara layık görülmek çok güzel ama dürüst olmak gerekirse hiç “İşte şimdi başarılı oldum” diye düşünmedim. Sanatçı için hayat, varılacak son durağı olmayan bir yolculuktur. Tam vardığınızı düşündüğünüzde yeni bir albüm, yeni bir gösteri ya da yeni bir fikir çıkıverir.

        ■ Hakkınızda okuduğum çoğu yazıda kocanızla ortak çalışmalarınızdan ve aşkınızdan bahsediliyor. Üreten bir çift olmanın müzik kariyerinize artısı var mı sahiden? Eşim Jim’le (Tomlinson) hep bir aradayız. Birbirimizden çok farklı olsak da temel mevzularda uzlaşırız. Bu yüzden, birlikte müzik yaptığımızda birbirimizi tamamlıyoruz. Jim beni herkesten daha iyi anladığı için şarkının yapım aşamasında en iyisini yapabilmemi sağlıyor. Son albümüm “The Changing Lights”ın 6 şarkısı ona ait. Özellikle sizin için yazılmış şarkıları söylemenin verdiği his bambaşka elbette!

        ■ Sizi diğer caz sanatçılarından farklı kılan yönünüz Fransız şanson geleneği ile cazı bir araya getirmeniz. Bu durum nasıl gelişti? Çocukluğumdan beri Fransızca konuşuyorum. İngilizce kadar anadilim sayılır.

        Bir yandan da her dilin kendine özgü bir ritmi, duygu dünyası ve şiirselliği var. Dolayısıyla Fransızca söylerken doğal gelen, İngilizce söylendiğinde kulağa iyi gelmeyebiliyor. Bu yüzden de iki dilde de şarkı söylemek kendimi daha iyi ifade edebilmemi sağlıyor.

        ■ Daha önceki İstanbul konserlerinden Türk seyircisi hakkında nasıl bir izlenim edindiniz? Türk izleyicisini çok sıcak buluyorum! En sevdiğim yanlarıysa müziği bilmeleri ve eşlik etmeleri. Turne gereği gittiğim ülkeler arasında Türkiye, ortak müzik tutkusunu paylaşmak açısından favorim. İzleyiciyle aramızdaki bağ sayesinde Türkiye konserleri muazzam oluyor!

        ■ Türkiye’de beraber çalmak isteyeceğiniz caz müzisyenleri var mı? Daha önce Nina Simone Tribute konserinde Sibel Köse ile çalışma fırsatı bulmuştum, muhteşemdi. Onunla tekrar sahne almayı çok isterdim.

        Ufukta yeni albüm yok...

        “Hayır! Bir albüm hazırlama ve onun tanıtımıyla uğraşma süreci bizi dünyanın her yerindeki dostlarımızı eğlendirmekten alıkoyar. Ayrıca yaptığımız işler albüm dünyasında da başarılı olabileceğimizi gösterdi. İlk 2 albümün başarısına rağmen yeni bir tane yapmayı düşünmüyoruz.”

        Sarkozy de Elton John da onları dinliyor

        G ipsy Queens üyeleri, önce Roma’da bir kulüpte sonra da Nice’teki Petit Maison’da çalmaya başlamadan önce sokakta müzik yapıyorlardı. Bilinen şarkılara kattıkları yorumlarıyla ünlü oldular. Özel partilerin aranan müzisyenleri onlar. Sadece müzik yapmıyorlar, tam bir şov için sahneye çıkıyor ve politikacılardan Hollywood yıldızlarına kadar her kesimden insanla birlikte eğleniyorlar. ■ 15 yıllık bir tarihiniz var ama yine de sormak istiyorum, Gipsy Queens adı nereden geliyor? Roma’dayken bu adı aldık. Roma gece hayatının çok ünlü gay işletmecilerinden birinin lüks restoranında çalıyorduk. “Gipsy Kings” grubunu hatırlattığımızı söyledi. Ama çaldığımız yer bir gay klübüydü yani Gipsy Kings (Çingene Krallar) değil; olsak olsak Gipsy Queens (Çingene Kraliçeler) olabilirdik. Biz de bu ismi seçtik odönem ve hiç değiştirmedik.

        ■ Bir zamanlar sokak müzisyeniymişsiniz. O dönemleri özlüyor musunuz? Sokak müzisyenliğinin verdiği özgürlük, bütün bir gecenin eğlence sorumluluğunun üzerinizde olmasından çok farklı. Ama aynı şekilde hayat şartları ve gelir de farklı... Sokak sanatçılığı yaparken çok eğleniyorduk, o eğlenceyi ve zorluklarını özlüyoruz.

        ■ Bildiğiniz, sevdiğiniz iyi sokak müzisyenleri var mı? Yakın zamanda iyi bir sokak müzisyeni görmedik. İnternet ve sosyal medyanın etkisi var bunda. İnsanlar artık eskisi kadar sokağa çıkıp iyi bir sokak müzisyeni olacak kadar sosyal değil.

        ■ Prens Harry, Brad Pitt, Elton John gibi her müzisyenin hayalini süsleyecek dinleyicileriniz var. Bu isimlerin sizi seçme nedeni ne? Sizi en çok kim için çalmak heyecanlandırdı bugüne dek? Galiba en heyecan verici isim Elton John’du. Onun için çalmak ve onunla birlikte sahnede olmak. Onun gibi bir müzik dehası tarafından beğenilmek bizi çok cesaretlendirdi. Ayrıca Nicolas Sarkozy de bir davetinde çalmamızı istemişti. Her şeye sahip olabilecek insanların bizi seçmesi her zaman çok büyük bir güzellik. Bizi seçmelerinin sebebi de çok çalışmamız ve çalışırken çok eğlenmemiz olabilir. Neşemizi kim için çalarsak ona da geçirmeye uğraşıyoruz. Çaldığımız kitledekilerin parası, ünü, sosyal statüsü hiç önemli değil.

        ■ Elton John kadar ünlü olmak ister miydiniz? Hayır, hiç istemiyoruz. Bizim ayrıcalığımız onun kadar ünlü olmamak. Korumalara ihtiyaç duymadan hayatımızı yaşayabilmek. Tek başımıza markete gidebilmek. Ama aynı zamanda Elton John gibi starlarla aynı hayat tarzını yaşıyoruz. Müşterilerimiz bizi hep en lüks otellerde, restoranlarda ağırlıyorlar. Hayatımızın böyle bir dengesinin olması çok güzel.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ