Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar sosyal market, Beyoğlu Belediyesi Akıllı Kent Projesi, Dünya e-Devletler Organizasyonu, Sosyal Kart ve Gıda Bankacılığı Projesi, Ahmet Misbah Demircan

        Alihan MESTCİ/ HT PAZAR

        amestci@haberturk.com

        Beyoğlu Belediyesi’nin “Akıllı Kent Projesi” kapsamında 2010’da kurduğu sosyal yardım sistemi, bu ay başında Çin’in Chengdu şehrindeki Dünya e-Devletler Organizasyonu’nda ödüllendirildi. Sosyal hizmet alanında, dünyadaki “En güvenilir, en umut vaat eden proje” olarak gösterilen Sosyal Kart ve Gıda Bankacılığı Projesi, çığır açıcı “akıllı” bir sistem. Bu uluslararası ödül dolayısıyla Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ı, Sosyal Market’te ziyaret ettik, ayrıntıları öğrendik

        Sosyal Market, bildiğiniz süpermarketlere benziyor. Ama burada para geçmiyor... Beyoğlu Belediyesi’nin 4 yıldır Kasımpaşa’da faaliyet gösteren Sosyal Market’i, ilçedeki 25 bin ihtiyaç sahibine her gün temizlik malzemesi, gıda, giysi temin ediyor. Belediye, 5 bin aileye her yıl yenilenen elektronik kartlar veriyor ve aileler, kartlarındaki kredilerle Sosyal Market’ten temel ihtiyaçlarını karşılıyor. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın “Hayalimdi” dediği sistemin esası şu: İhtiyaç sahiplerine, insan onuruna yakışır şekilde yardım ulaştırmak, yardım edenle yardım alan arasında şeffaf, sürdürülebilir ve hesap verilebilir bir zincir kurmak. Sistemin tıkır tıkır işlediğini söylemeliyim. Bilirsiniz, yardım ve bağışların nereye gitiği dünyada sık sık tartışmalara sebep olur. Ancak işin içine barkod ve raporlama gibi elektronik sistemlerin girmesi bu tartışmalara yer bırakmıyor. Bu bakımdan Sosyal Market, yardımlaşma konusunda çığır açıcı, verimli bir proje.

        ÇİN’DE ÖDÜL

        Gıda bankacılığının modernize edildiği sistemde, ihtiyaç sahiplerine erzak dağıtılmıyor; sistem bir süpermarket gibi işliyor. Böylece ihtiyaç sahiplerine ihtiyacı olanı seçme hürriyeti tanınırken, mesela şeker hastalarına reçel verilmemiş oluyor! Beyoğlu Belediyesi’nin, Akıllı Kent Projesi kapsamında kurduğu sosyal yardım sistemi, uluslararası alanda da ilgi çekiyor. Seul Büyükşehir Belediyesi’nin kurduğu, Dünya Bankası’nın desteklediği, çok sayıda ülkeden yerel yönetimlerin katılımıyla oluşturulan WeGo, yani Dünya e-Devletler Organizasyonu, 3-6 Kasım 2014 tarihlerinde Çin’in Chengdu şehrindeki toplantısında Beyoğlu Belediyesi’niözdüllendirdi. Sosyal Kart ve Gıda Bankacılığı Projesi, “sosyal hizmetler kategorisi”nde “En güvenilir, en umut vaat eden proje” seçildi. Bu uluslararası ödül vesilesiyle Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ı Sosyal Market’te ziyaret ettik, sistemin ayrıntılarını öğrendik.

        ■ Sosyal Market projesi nasıl hayata geçti?

        Bir belediye başkanının yapacağı hizmetleri sıralarsak ilki halkı iyi dinlemesi, ikincisi de dezavantajlı, ihtiyacı olan kesime el uzatmasıdır. İhtiyacı olan insanlara ihtiyaç duydukları anda destek olmak en öncelikli vazifelerimizden. Sadece Beyoğlu’nda değil, İstanbul’da ve dünyanın her yerinde mutlaka dezavantajlı insanlar var. Bu kesime yardımın nasıl yapılacağı çok önemli. Yardım ulaşmalı, bu şeffaf bir şekilde yapılmalı, insan onurunu kırmadan ihtiyaç sahibi tespit edilmeli ve doğru insanlara yardım yapılmalı... Yardım yapanla yardım alan arasında hesap verilebilir, vicdanları tatmin edici bir zincir kurulmalı. Beyoğlu’nda 25 bin kişi, yardıma ihtiyacı olduğunu söylüyor. Bu 5 bin aileyi doğru analiz edip ailenin büyüklüğünü, çocukların ve yaşlıların sayısını doğru tespit etmek, yardımı nakti değil ayni yapmak, ayni yaparken ailenin ihtiyacına göre yardım yapmak, mükerrer yardımlar yapmamak; yani hep pirinç, hep ayakkabı vermemek, ihtiyacı olanı vermek, dolayısıyla yardımı da planlamak önemli... Bu kurumun kuruluş gayesi bu...

        ■ Yardımın nasıl yapılacağının planlanması ciddi bir mühendislik. Bu sistemi nasıl kurdunuz?

        Planlama sürecinin bizzat içinde yer almışsınız... Ben seyahat acentalığından geliyorum. Orada biletleme yapmak bir sistemdir. Hayata oradan bakarak başladım. Orada sistem şuydu: Dünyadaki bütün hava yollarının koltukları bir sisteme yüklenir ve siz o sistem içerisinden bilet satarsınız. Küçük bir bilgisayar üzerinde her operasyonu görürsünüz. Dolayısıyla şeffaf bir şekilde işi yürütürsünüz. Hizmet ve yazılımın ön plana çıktığı bir dünyadayız. Bilgi toplumundayız ve bilgi toplumunda mal ve hizmetleri üretmek kadar hizmeti yönlendirmek de hızı, kaliteyi ve ulaşılabilirliği artırıyor. Dolayısıyla, 2004’te belediye başkanı olduğumda zihnimde her şeyi e-devlet formatı üzerinden yönetebilecek bir belediye kurmak vardı. Bunu da matematiksel olarak şöyle yaptık: Bir yerde insan ve onun yaşadığı bir mekân var. Beyoğlu’nda 50 bin binada 125 bin bağımsız bölümde 250 bin kişi yaşıyor. E-devlet dediğimiz; kim, nerede, hangi şartlarda, hangi elektrik tesisatında, hangi doğalgaz bağlamı ile yaşıyor, telefon numarası ne, sosyal-kültürel durumu ne? Ve kim neye sahip, kim neye sahip değil, bu verileri toplamak; topladıktan sonra operasyon olarak kullanabilmek, mukayeseler yapabilmek, yeni bilgiler üretebilmek... Bu bir akıl. Bu e-devlet aklını biz belediyenin bütünü için 2004’te kurduk. Ve 2010’a geldiğimizde artık belediyeye, Beyoğlu’nda yaşayan insanlara, yapı stoğuna ilişkin datalarımız toparlanmış, operasyonel olarak mukayese edilip yeni veriler üreten bir noktaya gelmiştir. Bilgiye hakim olduğumuz için her şeyimiz hızlı olmaya başladı. 2010’da Sosyal Market’i yaparken bu datalardan hareketle önümüze her şeyi koyabildiğimiz için, yazılımı buraya odakladık. Kart ile kontör ürettiğimiz, vatandaşa gelen malı barkodladığımız, çıkan malı da imzası ile verdiğimiz muhteşem bir yazılım elde etmiş olduk.

        ■ Sosyal Market modeli Türkiye’ye yayılacak mı?

        Bu modeli kullanan başka belediyeler var mı? Süphesiz olmalı... Zaten Dünya Bankası da Birleşmiş Milletler ile birlikte insanların birbirleriyle ilişkiye geçmesini kolaylaştırmak ve yerel yönetimleri, devleti hızlandırmak adına özel olarak bir platform oluşturdu. Ben buna destek veriyorum. Bunu bütün dünya destekliyor. Herkes buraya geçmek zorunda, çünkü artan nüfusun artan taleplerini başka türlü yürütemezsiniz. Örnek verelim; şu an mesela süpermarketler var, eskiden bakkallar vardı. Bakkalı süpermarkete çeviren barkod okuyucu sistem oldu. Sistemin akıllı mekanizmalarla yönetiliyor olması hayatı kolaylaştırıyor. Bilgi çağının üretime katkısı budur işte. İnternet aracılığıyla havale yapılan, e-mail, Twitter gibi araçlar sayesinde anında iletişim kurulan bir zamanda insanoğlunun hayali, aynı rahatlıkla belediyeye ulaşıp aynı hızda iletişim kurmak.

        ‘Ödül, yardımlaşmaya duyulan ihtiyacı da vurguluyor’

        ■ Yani yerel yönetimlerde de bakkaldan süpermakete geçmek...

        Çok doğru... İlişkileri daha şeffaf, daha akışkan hale getirmek insanoğlunun talebi. Nasıl ki insanlar eskiden bankaya gidip parayı telefaks ile gönderiyor idiyse ve bugün bunun yerini internet bankacılığı aldıysa veya internet üzerinden sipariş vermeye nasıl alıştılarsa, aynı şekilde internet belediyeciliği gibi bir mantık üzerinden de hayatını yürütebilmesi lazım. Talep ve beklenti bu.

        ■ Sosyal Market uygulaması, yani “Sosyal Kart ve Gıda Bankacılığı Projesi”, Çin’de düzenlenen Dünya e-Devletler Organizasyonu’nda “En güvenilir, umut vaat eden proje” olarak ödüllendirildi.

        Bir söz vardır çok sevdiğim: “İnanmış adam, kainata meydan okuyabilir.’’ Biz burada belediye olarak bu yazılımı yapmaya inandık. 2004’te ekibimle “Çok özel bir şey yapalım ve bunu belediyeye tatbik edelim, birçok alanda başarılar bunun üzerinde konumlansın” dedik. Bugün, bu konuda dünyanın en önemli organizasyonlarına başvurduğumuzda “Siz en iyilerden birisiniz’’ dediler. Sosyal Market, dünyada yardımlaşma duygusuna insanların ne kadar ihtiyaç duyduğunu da gösteriyor. Örnek olsun diye de seçilmiş. Dolayısıyla aynı ödülde iki tane vurgu var. Birincisi e-organizasyon, öteki de sosyal yardımlaşmaya yaptığı katkı...

        ■ Yardım, dünyada çok tartışılan bir konu. Yapılan yardımların yerine ulaşıp ulaşmadığı, ihtiyaç sahiplerinin nasıl belirlendiği, dahası büyük yardım kurumlarının güvenilirliği sıklıkla tartışma konusu oluyor.

        Burada gördüğünüz mal ve hizmetlerin yüzde 90’ı sponsorlar tarafından karşılanıyor. Kalanını kendi imkânlarımızla karşılıyoruz. Her bir ürün tek tek barkodlanıyor ve depoya konuluyor. Sonra ihtiyaç sahibine veriliyor ve verilen kişi bunu imza karşılığında alıyor. Mesela, bize bağış gönderen firmalara her ay listeler gidiyor. “Bugün şu ürünleri, şu insanlara dağıttık’’ gibi raporlar veriyoruz. Bunu hiç kimse bizden istemiyor fakat biz ısrarla veriyoruz. Çünkü bu şeffaflığı sağlamak için veri tabanlarına ihtiyaç var. Bir kurum, yardım yapana, yardımın kime ulaştırıldığını ısrarlı bir şekilde rapor ediyorsa bu iki şeyi sağlıyor: Hem güveni tazeliyor hem de “Bana yardım etmeye devam et” demiş oluyor. İşte insanoğlunun istediği, hele Türk toplumunun istediği bu. Ben, beldemdeki bütün yapıları, bütün insanları zaten tanıyorum. Muhtarlar da bu sisteme insan öneriyorlar. Mahellede kurduğumuz akıllı sistem sayesinde yardıma muhtaç kişileri rapor ediyorlar. Elimizde mülkiyet, emeklilik bilgileri de var. Evlere gidip hangi şartlarda yaşadıklarını da görüyoruz. Yanılma payı mutlaka vardır fakat çok düşük. Yardımı alanlar açısından bakalım; Sosyal Market’e geldiklerinde paranın geçmediği, kartın geçtiği, herkesin eşit şartlarda iyi hizmet aldığı bir yerde onurları kırılmadan yardım alıyorlar. Bana, onlara bir şey ihsan eden biri olarak değil, kendilerinin seçtiği, onlardan biri olarak, zor zamanlarda yardım eli uzatan biri olarak bakıyorlar.

        ‘Yardıma muhtaç olmayanın da yarın gidebileceği bir kapı’

        ■ Dünya e-Devletler Organizasyonu’nun, Sosyal Market sistemini “Umut vaat eden proje” olarak ödüllendirmesi dikkat çekici. Sizce neden umut vaat ediyor?

        Bütün dünyanın üzerinde durduğu bazı kavramlar var: Demokrasi, açık toplum, katılımcılık, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi... Bu kavramlar, idareler için ideali çizer bütün dünyada. Bu model, arzu edilen idare düzenine yönelik doğru bir adım olduğu için umut vaat ediyor. Bu, belediyelerin öteki alanları için de bir umut. Sosyal yardımlar için, temele baktığımızda e-devlet mantığı için bir umut. İnsanoğlu var olduğu sürece yardımlaşmaya muhtaçtır. O halde bu, hep var olması gereken bir müessese. Beyoğlu’nun şu an yüzde 10’u yardıma muhtaç olabilir. Fakat yardıma muhtaç olmayan insanların da yarın bir gün böyle bir durum karşısında gidebileceği bir kapı var. Tabii ki hükümetimizin, devletimizin birçok sosyal müessesesi var, fakat burası hemen ulaşılabilir bir yer. Toplumumuzun zekat vermeyi, sadaka vermeyi, selam vermeyi bilen bir kültürü var. Dünya da bunları arıyor. Dolayısıyla herkesin hassasiyetine dokunan bir nokta oldu.

        ■ Beyoğlu’nda başka Sosyal Market açılacak mı?

        Hayır. Bu 3 bin metrelik bir depo. Tek merkezden operasyonu yapmamız bizi rahatlatıyor. Dağıldığımızda çok büyük lojistikler kurmak gerekir. Seçtiğimiz nokta ihtiyaç duyan kesimin yürüme mesafesinde bir yer. Dolayısıyla ihtiyacımız olanın yüzde 90’ını burada karşılıyoruz.

        ‘BEYOĞLU’NDA ESKİMEZ BIR RUH VAR’

        ■ Beyoğlu çok değişken bir bölge. Aynı zamanda İstanbul’un eğlence, kültür, sanat merkezi. Ve bu şaşırtıcı dinamizmi sizi de etkiliyor olmalı.

        500 yıllık bir şehirden bahsediyoruz. Bir heyecan var. Beyoğlu bir Osmanlı şehridir. Eminönü ve Fatih için Bizans’tan kalma denilebilir fakat Beyoğlu’nun tarihine baktığınızda, Galata Kulesi’nin çevresindeki küçük yerleşimi kenara alacak olursak, Galatasaray Lisesi 1470-80’lere, Sultan Beyazıd Han’a dayanır. Ve Osmanlı’nın bütün farklılıkları bir arada topladığı en önemli şehri Beyoğlu’dur. Dolayısıyla burada beni şaşırtan şu; o kadar çok yaşanmışlık var ki, Beyoğlu’nun arka sokaklarından birinde tali bir yapının kapısından içeri girdiğinizde sizi asırlar ötesine, başka bir dünyaya alıp götüren bir ruhu, havası var. Tarlabaşı’nda dönüşüm yaparken, oradaki binanın alt katında bir kilisede veya başka bir yerinde, bir camide veya bir sokak isminin hikâyesinde başka başka şeyler bulursunuz. Böylesi farklı dünyaları temsil eden bir yerde bulunmak insanı heyecanlandırıyor. Beyoğlu’nda eskimez bir ruh var.

        ■ Geçen 10 yılda, Tünel’den Galata’ya, Karaköy’e, Şişhane’ye Beyoğlu’nun çehresinin epey değiştiğini gördük. Beyoğlu nasıl bir dönüşümden geçiyor sizce?

        2004’te Beyoğlu’nda Galatasaray ile Taksim arasında bir hareketlilik vardı. Bu hareketliliği bütün İstanbul’dan tekdüze bir insan grubu yaratıyor ve sadece eğlence için Beyoğlu’na geliniyordu. Oysa bugün, Yüksek Kaldırım’dan Taksim Meydanı’na kadar turistlerin ağırlıklı olduğu, her kesimden insanların, ailelerin olduğu bir Beyoğlu’ndan söz ediyoruz. Geçmişte “Beyoğlu’na aileler gelmek istiyor” dediğimde, birkaç gazete tarafından ağır eleştirilere maruz kalmıştım. Oysa ki ben de bir aile babasıyım. Çok doğaldır ki ailece, güvenle bir yere gitmek isteriz. Aileler geliyorsa, orası şehrin merkezidir zaten. Sadece bir kesime ait insanlarla şehrin tanımı doğru yapılamaz. Şehir karışık olmalı. Ne kadar farklı insan var ise o kadar karizmatiktir o şehir. Beyoğlu artık doğruya, normale döndü.

        ■ İstanbul, dünyanın en eğlenceli 10 şehri arasında gösteriliyor. Beyoğlu’ndaki eğlence ve kültür-sanat hayatını nasıl şekillendirmeyi planlıyorsunuz?

        Diyelim ki bir ailesiniz, vaktiniz var, eğleneceksiniz; ne yaparsınız? Çocuklarınızı alırsınız, kahvaltıya gidersiniz, dükkânları dolaşırsınız, fırsatınız var ise çocuğunuzu sinemaya sokarsınız. Türkiye’de bunları en iyi sağlayan yerler AVM’ler. Beyoğlu da açık bir AVM ve bütün bu ihtiyaçları bolca karşılıyor. Galata’da modacılar, sanat galerileri var. Güzel sanatlar ile ilgili eserler olduğu kadar endüstriyel tasarıma ilişkin, yani mesleki heyecan yaratan tavırlar gelişti. Müzeler, tiyatrolar, okullar var. Bu moda Karaköy’e de Şişhane’ye de geldi. En önemlisi, tarih kokan yapılar var. Ara sokaklarda insanlar fotoğraf çekiyor. Kendilerine ait hissettikleri o değerlere dokunabiliyorlar. Galata Kulesi var. Bizde var olan bu değerlerin çevresini temizleyip kullanıma sunmamız cazibeyi artırdı.

        PEKİ YA MEYDAN?

        ■ Taksim Meydanı ne olacak?

        Büyükşehir Belediyemiz projeyi yürütüyor, nasıl bir kaplama yapılacağı ile ilgili kararları veriyorlar. Son karar verildikten sonra kaplamayı yapacaklar. Kaplama yapılınca orada bir sıcaklık oluşacak. Oturma grupları, yeşilliklerin oluşturduğu bir peyzaj oluşacak. Şu ana kadar sadece ramazan etkinliği yapabildik meydanda. Sahaf Festivali, Altın Eller Festivali, çeşitli kültür diyalogları olacak meydanda. Taksim Meydanı’nı iple çekiyoruz. Bittiği anda bütün etkinlikleri oraya taşıyacağız ve orada büyük bir çekim alanı kendiliğinden oluşacak.

        ■ İstiklal Caddesi’nin yer döşemeleri yenilenecek mi?

        O da Taksim Meydanı ile birlikte yine Büyükşehir Belediyemiz tarafından yenilenecek. Takvim Büyükşehir’de.

        ■ Kış geliyor. Beyoğlu’nda sokaklardaki Suriyeli sığınmacıların durumu ne olacak?

        Ben açıkçası valimize bu konuyla ilgili çok güveniyorum. En başarılı kampı Malatya’da kendisi yapmıştı. Ben de merak ettiğim için gidip kampı görmüştüm. Çok benzer düşüncelerimiz olmuş. Sayın valimizi takdir ediyorum. Bu konuyla ilgili hazırlık yapıldığını da biliyorum. Tabii çok zor bir süreç. Devletimiz bu işe çok para harcadı. Durumu olmayan Suriyelilere kamplar düzenlendi, durumu daha iyi olanlar şehrin içinde kendi imkânlarıyla hayata eklemlenmeye çalıştılar. Çalışma müsadeleri de büyük bir adım. Çok fedakâr bir toplumuz. Kim mağdursa bağrımıza bastık. Anadolu kültürü budur. İnanıyorum onların bereketi de ülkemize yansıyacaktır. Biz Beyoğlu Belediyesi olarak 300-350 Suriyeli aileye destek oluyoruz. Sosyal Market’te yaptığımız yardımın yüzde 10’unu Suriyelilere yapıyoruz.

        Sosyal Kart ve Gıda Bankacılığı Projesi

        ■ Sosyal Market 2010’da kuruldu.

        ■ ISO 22000 sertifikası var.

        ■ İçişleri Bakanlığı 2012’de örnek proje olarak tüm belediyelere tavsiye etti. 200’e yakın belediyeye örnek oldu.

        ■ 5 bin ailenin sosyal kartı var. Günde yaklaşık 500 aile geliyor.

        ■ Toplam 3 bin metrekarelik alanda market, imalathane ve depolar bulunuyor.

        ■ Gıda Bankacılığı sistemi işletiliyor. Sosyal Market’e bağış yapan firmalar, ürünlerini fatura ediyor, vergiden düşüyor.

        ■ Atölyede 2. el kıyafetler tamir ediliyor ve kumaşlardan giysi imal ediliyor.

        ■ 100 çeşit gelinlik var. Gelinlere emanet veriliyor.

        ■ “Sosyal Market dili”nde, ürünler kiralanmıyor, emanet ediliyor; satılmıyor, paylaşılıyor.

        ■ Belediye bünyesinde sosyolog ve halkla ilişkiler uzmanlarından oluşan 14 kişilik bir saha ekibi var. Ekip, ihtiyaç sahiplerini tespit ediyor, hikâyelerini dinliyor. Evleri ziyaret ediyor.

        ■ İhtiyaç sahipleri A, B ve C gruplarına ayrılıyor. A grubuna ayda bir, B grubuna 3 ay, C grubuna 6 ay aralıklarla kredi yükleniyor.

        ■ Kartlara yüklenen krediler her ay yenileniyor, birikmiyor. Taban 200 kredi üzerine ailedeki fert başına 50’şer kredi yükleniyor. 1 kredi, 1 TL’ye denk gelmiyor. Bir kilogram et, 5 kredi...

        ■ Toptan satış yapılmıyor, sistem izin vermiyor. Mesela 2 adet 5 litrelik sıvı yağ satın alınamıyor. Veya söz gelimi 3 kişilik bir ailede çocuk yoksa, o aile, sosyal kartıyla çocuk ayakkabısı alamıyor. Amaç, ihtiyaç oldukça, ihtiyaca uygun alışveriş. Sistem, bilinçli tüketime yöneltiyor.

        ■ Yaşlı ve engellilere ev servisi yapılıyor.

        ■ Sosyal Market’e gelen her ürün barkodlanıyor.

        ■ ABD’de gıda bankacılığı zorunlu. Şirketler gıda bankalarına yaptıkları gıda, temizlik malzemesi, giysi ve yakacak bağışlarının maliyet bedelini vergi beyannamelerinde gider olarak yazabiliyorlar. Mesela, süpermarketlerdeki son kullanma tarihi yaklaşan ve üreticiye iade edilen ürünler gıda bankalarına bağışlandığında vergiden düşülüyor.

        ■ Türkiye’de, gıda bankacılığı yasal düzenlemeleri kapsamında gıda bankalarına sınırsız bağış yapılabiliyor, yani yüzde 5’lik bağış kotasının dışında tutuluyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ