Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Ya zehirli olan biz isek?, Alihan MESTCİ, zehirli ayakkabı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Psikolog Ciara Molina, Psikolog Bernardo Stamateas, Psikiyatri Profesörü Kemal Sayar, Psikoterapi ve Seksoloji Uzmanı Francesc Sarribes, Danışman Psikolog Sacramento

        Alihan MESTCİ / HT PAZAR

        amestci@haberturk.com

        Uzakdoğu’dan ithal edilen ayakkabı, giysi, telefon kılıfı, saat gibi aksesuvarların zehir saçtığı haberleri haftalardır gündemde. Uzmanlar uyarıyor: “Ayakkabı giydikten kısa süre sonra deride yanma, kaşıntı, kızarıklık olursa bir daha giymeyin ve hekime görünün...”

        Son zamanlarda dünya basınını meşgul eden, tam da Türkiye’nin gündemine oturan bir konu var: Zehirli insanlar... Şöyle diyorlar: “Giysiymiş, telefon kılıfıymış bir kenara bırakın; ya zehirli olan biz isek?” Malum, geçen haftalarda Uzakdoğu’dan Türkiye’ye ithal edilen ayakkabı, giysi, telefon kılıfı, saat gibi aksesuvarların zehir saçtığı haberleri çıktı.

        Gümrük ve Ticaret Bakanlığı kaçak yollarla iç piyasaya zehirli ayakkabıların sürüldüğünü doğruladı. Mesele vahim; Uzakdoğu’dan getirilen ayakkabılarda ftalat gibi plastiğin esnekliğini artıran kanserojen kimyasallar kullanılıyor. İnsan derisi, kıyafet ve ayakkabılardaki kanserojen maddeleri emiyor. Uzmanlar uyarıyor: “Ayakkabıyı giydikten kısa bir süre sonra deride yanma, kaşıntı, kızarıklık olursa o ayakkabıyı bir daha giymeyin ve hekime görünün...” O ayakkabıları bir daha giymeyeceğiz tamam; peki “zehirli insanları”, ruhumuzda biriken zehri ne yapacağız?

        Herhangi bir arkadaşınızın söylediklerinden dolayı hiç kendinizi aşağılanmış, yaralanmış hissettiniz mi mesela? Ya da işyerinde görmezden gelindiğiniz, ufak işlerle geçiştirildiğiniz oldu mu? Aileniz sizi yaptığınız her işte “en iyisi”, “daha iyisi” olmaya mı zorluyor? Sevgiliniz, herhangi bir davranışınızdan dolayı kendinizi suçlu hissettiriyor mu? Eğer bu sorulardan birine cevabınız “Evet” ise, tebrikler! “Zehirli” insan(lar)la zaten tanışmışsınız... (Ha cevabınız “Hayır” ise cidden tebrikler...)

        Aslında böyle insanlarla baş etmek kadar onları tespit etmek de zor... Zehirli ilişkiler; yoruyor, üzüyor, psikolojimizi bozuyor, yakamızdan da düşmüyor. Ve insanın bulunduğu her yerde “toksik ilişkilere” rastlanıyor. Arjantinli Psikolog Bernardo Stamateas, “Gente Toxico” (Zehirli İnsanlar) adlı kitabında, “Zehirli insanlar, zaaflarımızdan beslenir ve bizi hüsrana boğarlar” diyor. Negatif duygularımızı tetikleyen insanlarla temas etmenin korku ve endişelerimizi yoğunlaştırdığını ve en nihayetinde, ortaya duygusal, biyolojik ve fiziksel zararlarına maruz kaldığımız bir “stres kokteyli” çıktığını söylüyor.

        TAHRİP EDİCİ İNSANLAR

        Psikolog Ciara Molina ise, adeta “Zehirli doğulmaz, zehirli olunur” diyor; yani, kişiliğimizin yapıtaşları tecrübeler, çevre ve dış etkenler, ortaya tahrip edici insan karakterleri çıkarıyor. Molina iyimser; ona göre, her birimiz problemli davranışlar gösterebiliriz ama aynı şekilde bu hal tavırdan sıyrılabiliriz de... Ancak bu ikincisi için bir iç muhasebe süreci gerekiyor. Diyelim ki “Evet, zehirliyiz, çevremizdekilere zarar veriyoruz”. Lakin “zehirli” davranışlarımız, olumlu bir dönüşümün de habercisi olacak. Zira bazı özelliklerimiz var ki, davranışlarımızda bir şeylerin iyi gitmediğine dair küçük ipuçları sunuyor.

        Psikoterapi ve Seksoloji Uzmanı Francesc Sarribes ile Danışman Psikolog Sacramento Barba, toplumsal ilişkilerimizin bozulması, kesintiye uğraması ve yalnızlaşmamızın net belirtiler olduğunda hemfikir. Tahrip edici davranışlarımızın bize geri dönüşü de olacak: Başkalarının bize duyduğu saygı ve bağlılık yavaş yavaş azalacak, çevremizde telafisi zor boşluklar doğacak.

        Aslında her şey insanı tahrik eden, kıvılcım gibi çakan bir düşünceyle başlıyor. Sinirlilik, hayal kırıklığı, güvensizlik, umutsuzluk ve diğer tüm kötü hislerimiz, duygu dünyamızı hastalıklı bir yere taşıyor. Ve bu süreç iyi yönetilmediğinde hayat sürekli bir keyifsizlik, kırgınlık seansına dönüşüyor. Ardından da dalga dalga, gaddar, egoist, kıskanç, hükmedici yüzlerimiz açığa çıkıyor. Kısacası, kişiliğimizin karanlık odalarının dışavurumunda zehri koklamak mümkün! Dolayısıyla “duygusal termometre”mizin nasıl çalkalandığını dikkatle takip etmek gerek. Elbette ki insan, davranışlarını sarsılmaz bir devamlılıkta tutamıyor. Lakin, bu geçici sevk ve idare kayıpları kendini tekrar ettiğinde -ve bazen kasıtla gerçekleştiğindebilin ki zehirleniyorsunuz. Dahası; zehirli davranışlar birbirini takip ediyor, bulaşıyor. Mesele o ayakkabıyı giymemek kadar basit değil yani; zehirli davranışlarınız yakınlarınıza sirayet etmekle kalmıyor giderek belirginleşiyor. Bu kızgınlık ve memnuniyetsizlik, sabit, negatif bir ruh haline dönüşüyor.

        NASIL ZEHİRLENİYORUZ?

        Çevrenize bir bakın... Sizi kimler zehirliyor? Siz kimleri zehirliyorsunuz? Arjantinli yazar Bernardo Stamateas’ın “zehirli insan” tanımından kaçınan psikolog Sacramento Barba, “Kontrol etmekte zorlandığımız duygularla baş başa kaldığımız anlar” diyor; “İşte bu anlarda verdiğimiz tepkileri, doğumdan gençliğe dek aileden aldığımız değer ve düşünceler belirliyor”... Çocukları gelecekte sinirli gençlere çeviren iki önemli etken var: Birincisi onları aşırı korumak; mesela sebebini açıklamadan yaşıtlarıyla dışarı çıkmasına izin vermemek. İkincisiyse aşırı baskı; okulda, sporda veya herhangi bir uğraşında çocuktan sürekli en iyisini beklemek. Zira “mükemmel evlatlar” istemek, çocukları, çözümünü bulamadıkları karmaşık durumlarla yüz yüze bırakıyor. Nihayetinde beklentilere cevap veremedikleri duygusuyla özgüvenlerini kaybetmelerine yol açıyor.

        ‘KENDİ OLMA ÜMİTSİZLİĞİ’MİZ

        Barba’nın söylediklerine ek, Psikiyatri Profesörü Kemal Sayar’dan geliyor. Sayar, bir röportajında “Bizde çocuk uslu, akıllı olmak, kimsenin tavuğuna kış demeden büyümek üzere yetiştirilir. Hep böyle uyumlu olmaya zorlandığınız zaman, özgüveniniz yeterince gelişmiyor” diye anlatıyor. “Ayrıca biz, şanlı tarih, büyük millet, ‘Hepimiz kahramanız’ gibi masallarla büyüyoruz. Sürekli hamaset üreten bir tarih yazımı var Türkiye’de. Ben ‘özgüven spazmı’ diyorum buna. Özgüven bir büzüşüyor, bir patlıyor...” Bu durum, insanları neye inanacakları, ne oldukları konusunda şaşkın bırakıyor.

        “Hakikaten kahraman olma potansiyeli taşıyan insanlar mıyız, yoksa şu rezalet şartlarda çirkin bir şehirde yaşayan ve kendine güvenemeyen çaresiz insanlar mıyız?” Sayar’a göre Türkiye, psikanalist Fethi Benslama’nın “İslam’ın Psikanalizi” kitabında “kendi olma ümitsizliği” diye tarif ettiği bir durumla baş başa... “Türkiye’de kendimiz olmaktan dolayı bir ümitsizlik hissediyoruz” diyor Sayar. “Bir içinde yaşadığımız şartlara bakıyoruz, bir de o tarih yazımının şişirmiş olduğu benliklerimize. İki benlik arasında nereye aidiz, Doğu’ya mı, Batı’ya mı, şanlı tarihimize mi, yoksa berbat bugünümüze mi? Karar veremiyoruz...”

        ERGENLİK ZEHİR KAZANI!

        Ergenlik dönemindeyse zehirlenmenin bin bir yolu var! Bu yaşlarda, akranların çarpık temeller üzerine kurulan ilişkileri, arkadaş grupları, flörtleri zehir kazanına dönüşebiliyor. Bir grupta değer görmek, eşit kabul edilmek bazen pahalıya patlıyor. Gençliğe adım atan çocuklar, küçümsenmek, dalga geçilmek hatta hakarete uğramak pahasına yaşıtlarıyla bir gruba dahil olmayı göze alabiliyor mesela. Ya da flört ilişkilerinde, sevgililer arasında kaygı, huzursuzluk uyandıran talepler toksik etkisi yaratıyor... Politik Psikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik, 2011 yılında bir söyleşisinde “Türkiye’yi bir insan olarak değerlendirirsek, Osmanlı’nın son dönemi Cumhuriyet’in ‘anne karnı dönemi’ydi. Şu anda ergenlik dönemini yaşadığımızı söyleyebiliriz” demiş. İşimiz zor!

        GÜNDEMİN TOKSİK ETKİSİ

        Peki ya siyasetteki kutuplaşma? Kemal Sayar, “Bir tür gladyatör ya da kafa koparma savaşı” diye tarif ettiği siyaset arenasının, insanları derinden etkilediğini anlatıyor. Yani gündem de bizi zehirliyor. Sayar, “Grup düşüncesi diye bir kavram vardır. Çok kolay buna kapılıp kendimizi hakikatin yegâne temsilcisi görme eğilimindeyiz” diyor; “Bu da şiddeti besleyen en önemli şeylerden biri... Yani Eric Hoffer’in ‘kesin inançlı’ dediği insan tipi... ‘Benim ideolojim, dünyaya bakışım tek doğrudur, onun dışındakilerin hepsi batıl fırkalardır’ tarzı bir bakış açısı, bir başkasına tedhiş uygulamayı çok kolaylaştırıyor”... Evet, zehirli giysiler kaşıntı ve yanma yapıyor. Ama zehirli ilişkiler koca bir hayatı sarsıyor. Ftalat benzeri maddelerin iktidarsızlıktan tutun 38 çeşit kansere sebep olduğunu ispatlayan raporlar var. Yılda 190 milyon çift ayakkabı satılan Türkiye’de kaç ayakkabının ftalatlı olduğu bilinmiyor. 80 milyon insanın kaçı zehirli, işte bu hiç bilinmiyor...

        Türkiye’de yılda yaklaşık 60 milyon çift ayakkabı ithal ediliyor, bunların yüzde 70 ’i Uzakdoğu’dan geliyor.

        Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, piyasadaki 33 bin çift zehirli ayakkabıdan 19 bin 920 çiftin bulunduğunu açıkladı.

        Türkiye’de 18 milyon akıllı telefon ve 2 milyon tablet var. Bu cihazlar için Uzakdoğu’dan ithal edilen plastik kaplar da zehir saçıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ