Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar 3 kuruşa marka olunmaz, Ender Merter, Reklamarkası

        Gizem Sevinç SELVİ/ HT PAZAR

        Reklam dünyasıyla haşır neşir olanlar Ender Merter ismine aşina olmalı. Zira kendisi, 30 yılı aşan tecrübesiyle sektörün en önemli isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Merter şu sıralar her cuma Bloomberg HT’de ekrana gelen “Reklamarkası” programını kitaplaştırmanın heyecanını yaşıyor. İletişim sektörünün duayen ismiyle “Reklamarkası”nı ve reklam dünyasının perde arkasını konuştuk. n Sizi akademisyen, reklamcı ve yazar kimliğinizle tanıyoruz. Siz kendinizi nasıl anlatırsınız? “İletişim gönüllüsüyüm” diyebilirim. Çünkü sadece reklam kelimesi artık sektörü tam olarak kucaklamıyor. Artık televizyonundan tutun sosyal medyasına, stratejisine kadar hepsi iletişim dünyasının bir parçası. Ben de hem akademisyen tarafımla hem de sektördeki 30’u aşkın yılın verdiği tecrübeyle buradayım.

        ‘3 YILDA 167 CANLI PROGRAM’

        Televizyon programı fikri nasıl ortaya çıktı? Daha önce bu kadar kapsamlı bir reklam programı yapılmamış sanıyorum, hep daha basit ele alınmış.

        Daha önce birçok reklam programı yapılmış ama çok uzun soluklu olmamış. Ve evet, daha basit şeyler. İşin prodüksiyonuyla ilgili, “Niye o oyuncuyu oynattılar” gibi konularla uğraşılıyordu hep. Biz işi prestijine yakışır biçimde ele almak istedik. Çünkü burada ciddi bir emek var, çok büyük paralar harcanıyor. “Böyle bir program olmalı” diye düşündüm, biraz da sektör beni buraya itti yani. 167 canlı program yaptık. Geçen 3 büyük sene boyunca her programda 3 konuk aldık. Düşününce hem reklam veren, hem reklam ajansı, hem prodüksiyon, hem halkla ilişkiler... Hepsi buraya dâhil. Hep de bir ay sonrasına kadar dolu program, çünkü biraz garantici bir yapım var. Hal böyle olunca insanlar soruyor, “Ekibinizde kaç kişi var” diye. Aslında çok kişi de yok. Tamamen sektörü çok iyi tanımamla ilgili bir durum sanıyorum. Artık ben konuk çağırmıyorum, “Gelebilir miyiz, programda durum nedir” gibi telefonlar alıyorum.

        Yeni yılla birlikte programın kitabı da piyasada olacak.

        Evet, bunun daha önce yapılmış bir örneği yok. Ben arşive meraklıyım biraz. Türkiye’nin ilk grafik tasarımcısı olan İhap Hulusi’nin de büyük bir arşivini ortaya çıkarmıştım. Bu konuyla ilgili birçok yazılı doküman bulunabilir ama görsel doküman pek yoktu. Ardından kronolojik bir sergisini yaptık ve sonrasında müzeleşti. Programın üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra konuklardan ve konulardan oluşan bir takvim hazırlamıştım, çok beğenildi. Ajanslara gittiğimde “Ender Bey takviminizden var mı” gibi cümleler duyunca baktım ki insanlar kendilerini görmeyi seviyor. Zaten benim 2 yılda bir kitabım çıkar, seviyorum işleri kitaplaştırmayı. Bunun üzerine kısa öykülerden oluşan bir şey hazırlamak istedim. Birkaç ajans ve markayla konuşunca olumlu tepkiler de aldım. Media Cat ve Kapital Medya da “Biz bu işi yaparız” deyince başladık. 170 sayfalık bir iş ortaya çıktı.

        Türkiye’de çok sayıda reklam ajansı var, gençler reklamcılık konusunda çok hevesli. Ama dünyayla kıyasladığımızda kreatif açıdan arada hâlâ ciddi farklar olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni nedir sizce?

        Bizde fikre çok değer verilmiyor çünkü. Bundan 25 yıl önce en basitinden bir firmanın logosu yapılacağı zaman çok ciddi rakamlar söz konusu oluyordu. Reklamcılar Derneği’nin bir fiyat listesi vardı. Şimdi insanlar “Bizim de bir şirketimiz var, şuraya da şöyle bir logo yapalım” ya da “Reklam yapmak istiyorum ama bütçem yok” diye geliyorlar. Zaten bu rakama iyi iş yapılamaz, ama bunu yapanlar çıktı. İşi ucuzlattılar, bu da kalitesiz reklamların çıkmasına sebep oldu. İşin ehli olmayan kişiler işin içine girince böyle mantar pozisyonlar türemeye başladı. Bu kişilerin yapmış olduğu işler hem reklam verene zarar verdi hem de reklam ajanslarına leke vurdu. Yurtdışındaki reklamlara baktığımızda ise çok büyük bütçeler görüyoruz, çok büyük prodüksiyonlar... Zaten izlediğinizde o zenginliği hissediyorsunuz. Ama bizde “ucuz olsun, iyi olsun” mantığı var. Bu da maalesef pek mümkün değil. Tabii ki yapılan çok iyi işler de var. Yurtdışında ödül alan, finallere kalan işlerimiz var, bunları da yadsıyamayız.

        Bir de kısa yolda marka olma merakı var.

        Çok doğru, Coca Cola dediğin 125 yıldır reklam yapıyor. Reklam yapmasa satmaz mı? Satar. Peki neden reklama milyar dolarlar harcıyor? Çünkü “sürdürülebilir reklam” diye bir şey var. Bunu yapabildiğin müddetçe marka oluyorsun. 3 kuruşa 5 kuruşa marka olunmuyor maalesef.

        ‘Tıp mezunu da reklamcı olabilir’

        Dünyada reklam trendleri nereye gidiyor?

        Reklam trendleri de moda gibi. Ülkemizden örnek verirsek, mesela şimdi dizi furyası var. O dizinin en popüler ismi bir markanın yüzü oluyor. Ya da popüler bir sporcu markalar tarafından sahiplenilmeye çalışıyor. O dönemin gündemi neyse reklam senaryoları da o yönde gidiyor. Bazı reklamlar ise dizi-film gibi, bir sonraki reklamda ne olacak diye bekliyorsun.

        Reklamcılığa heveslenen gençlere neler önerirsiniz?

        “Hadi ben reklamcı olayım” diyerek reklamcı olunmuyor. Bu işe gönül vermek gerekiyor. Eğitimini de iletişim, güzel sanatlar alanında seçmek faydalı olur ama günümüzde bu da çok şart değil. Bir sosyolog da iktisatçı da hatta tıp mezunu da reklamcı olabiliyor. Artık her daldan insanın iletişim dünyasında kendine yer bulabildiğini görüyoruz. Ama ne olursa olsun, 1. sınıftan itibaren staj yapmalılar. Yaz tatillerini muhakkak değerlendirsinler. Okul bittikten sonra bir ajansta yer bulmaları çok zor olabilir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ