Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Aşk ve kadın, Ali Esad Göksel yazıları, Şarap kültürü, İstanbul şarap kültürü, Osmanlı'da şarap kültürü

        Ali Esad GÖKSEL/HT CUMARTESİ

        agoksel@htgazete.com.tr

        İstanbul, Karaköy’deyiz. Kadim şehirde elimizde neler neler var? Bir “kadirbilir” çıkarsa bizler de öğreniyoruz. Kendi tarihinin son 100 yılını terk edilmiş bir mahzunlukla geçiren semt silkiniyor. 1850 yılından kalma bir bina, “Morgan Hotel”, yeni açılmış. Bodrum katındayız. Sağlam ve iri duvarlar. Eskilerin “kunt” dediği işte bu. İnsan binanın mimarisini hissediyor. Yer yer bir metreye yakın bir duvar kalınlığı. Çok hoş. İnce ve uzun, dikdörtgen bir mekâna alınıyoruz. İçerisi basık gibi. Ama insanı rahatsız etmeyen cinsten. Uzayan bir masa, eski zaman ziyafet masaları olur ya... Masanın bir ucu diğer ucunu tanımaz etmez.

        Sağımda Fransız bir hanım. Orta yaşlarında, zarif bir Avrupalı. Büyük bir şarapevini yönetiyor. Karşımızda da kocası. O da aynı meslekten. Margaux Bağları’ndan, 1855 yılında kurulmuş bir şarapevini yönetiyor. Kendisi Hollandalı. Kadına eğilip, “İlgi çekici bir evliliğiniz olmalı” diyorum. Zeki kadın, atlamıyor: “Rekabeti eve taşımıyoruz.” “Ama” diye gülerek ekliyor: “Onların bölgesi yeni zenginlerin yeri. Bizim coğrafya 500 yıllıktır...” Kadın olmak böyle bir şey işte: “Bağlarımızın geçmişi 1461 yılına uzanır...”

        Hanımefendinin bazı şarapları, bazı yıllar Robert Parker’dan 100 almış. Bu Amerikalı guruyu biliyorsunuz; Amerikalı şarapseverlere neyin ne olduğunu öğretti... Şaraplara 100 üzerinden not veriyor. Şayet 100 almışsanız, artık Olympos Dağı’nda Zeus ile komşusunuz demektir. Şarabınızı nerede ve kaça sattığınızın hiçbir önemi yok!

        Veronique Sanders sırasını bekleyip, bana dönüyor ve Türklerin şarap hakkındaki hissiyatını soruyor. Anlamazdan gelip soruyu tekrarlatıyorum. Aynen tekrarlıyor. İyi ama benimle dans etmesi zor. Birden milliyetçi kesilip yanıtlıyorum: “Birbirimizi yeniden seveceğiz”...

        Oysa, öyle mi acaba? Kadıncağızı bu muamma cevap ile başbaşa bırakıp bir nefesleniyorum. Birden Çetin Altan’ı hatırlıyorum. Bu ışıltılı kalemin bir ay önceki bir denemesini.

        ŞARAP MASALI

        Çetin Bey, şahane bir soru soruyor şarap ve rakı üzerine. Daldan dala atlayan bir koreografi ile İranlıların şarap, Türklerin ise rakı içtiklerine geliyor. Öyle ya Akdeniz’in batısı ve kuzeyindeki uygarlıklarda şarap her zaman var oldu. Peki ya güneyinde? Altan, hem Fars hem de Divan Edebiyatı’ndaki ana temaya dikkat çekiyor: “Aşk ve şarap”. Sonra can alıcı bir parantez açıyor. İyi ama bizde “aşk ve şarap” masalımsıdır... Yani aslında gerçekte var olmayan başlıklardır. Mademki bir kere yola çıktık, devam edelim. Aşk ve şarap zarfının içinde ne vardır?

        Çetin Bey, şarabın kadınlar tarafından da içilebilecek alkol oranına işaret ediyor. Ya rakı öyle mi? Alkol oranı şarabın üç mislinden fazla. Yüzde 45, bazen dahası da var. Erkek ve kadının aynı sofrada aynı içkiyi içmesi ne demek?

        Altan son darbeyi indiriyor: “Taraflar kontrollü görünüşlerini vestiyere bırakır, oldukları gibi oluverirler...” Baudelaire’in şu sözünü de bilmiyordum: “Şarap içmeyenin saklamak istediği bir şey vardır.” Bakın iki adımda nerelere geldik. Üstelik de daha içmeden. Çetin Altan aşkın aslında “sahici tarafların bütünleşmesi” olduğu ile noktalıyor. Ama Fars Edebiyatı’ndan, Ömer Hayyam’dan son bir söz ile:

        “Paramız yok ki bir güzel sevelim.

        Bademiz yok ki içip de haykıralım.

        Demek günaha girmenin yolu yok.

        Kalkalım çaresiz namaz kılalım.”

        1082 KURALLARI

        İran’a geldik ya. “Kabusname’ye bakmak farzdır. 1082 yılında Keykavus bin İskender tarafından oğlu Gilan Şah için yazılmıştır. Eser Türkçe’ye altı kez tercüme olunmuştur.

        II. Murad’ın isteği üzerine 1431-2 yıllarında Mercümek Ahmed İlyas tarafından yapılan tercüme Muradname olarak da bilinir. Bakınız Keykavus oğluna neler tavsiye etmektedir:

        “İmdi bilmiş ol ey oğul. Şarap konusunda ne iç diyebilirim ve ne içme diyebilirim...

        Ama ne zaman ki içersin. Hiç olmazsa yemek yedikten sonra tezcek şarap içme...

        Sonra ciğerköşem, şarap içerken çerez yiyici olma, ulular bu işi beğenmezler...

        Sonra, meclisten yani şarap sohbetinden kalkınca öyle kalk ki iki üç kadeh daha içmeye mecalin olsun...”

        Morgan’daki yemeğin ardından solumda oturan Figen Mays hesap sormasın mı!

        Veronique’i niye atlatmışım. “Kadının sorusunu geçiştirdin ya...”

        Hiç öyle şey olur mu! Sadece vakit satın aldım.

        Türkler “aşk” konusunda neler hissediyorlar, tarihi ile anlatacağım. Gelecek sefere. Hele şu bodrumdan çıkalım...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ