Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Zayıflamak için boksa başladı..., Şimdi Dünya 2'ncisi!

        Nazenin TOKUŞOĞLU / HT PAZAR

        110 kiloyken zayıflamak için boksa başlamaya karar veren ve bugün kilosunda dünyanın en iyi ikinci boksörü olarak gösterilen Emine Bozduman’ın başarı hikâyesini dinlemeye hazır mısınız?

        ‘Tek rakibin kilon’ dediler 32 kilo verdim şampiyon oldum

        Şimdi tüm bu okuyacaklarınızı bir kenara bırakın ve şu anda sizi hayatta en fazla üzen şeyi bir düşünün. Bu bir pazar günü deneyi... Çok yorucu değil! Bakın bakalım röportajın sonunda acınız hafiflemiş mi, hayat daha mı anlamlı geliyor...

        Çankırı’da mütevazı bir hayat yaşıyordu Emine. Yanlış beslenme yüzünden bir anda 110 kilo oldu. Şu an 78’e kadar indi ama hikâye bu değil tabii... Onunla tanışmaya, hikâyesini başından sonuna dinlemeye gittim Kastamonu’ya. Dünyanın en güzel sosyal tesislerinden birinde bir gün geçirdim boksör kızlarla. Hepsi birbirinden şekerdi, İsa Hoca’ysa inanılmaz... “Hocam boksa başlayasım geldi” dedim. Hemen ciddiye aldı. İstanbul’da gençleri çalıştırdığı salonda bekliyor. “Ama biraz dayak yiyeceksin” dedi. Şaka olduğunu umut ediyorum. Bu arada salona okulda sürekli fiziksel kavgaya karışan kızları getirmiş, “Burada kurallı yumruklaşın” diyerek. Önümüzdeki haftalarda kavgacı kızlarla da buluşacağım. Konumuza dönelim; bizim Emine kilolara bir bir aparkat çekmiş, şimdi 2016 Rio Olimpiyatları’na hazırlanıyor. Olimpiyat vizesi alabilmek için dikkatli bir şekilde son 3 kiloyu da verip iyi sonuçlarla sıralamaya girip göğsümüzü kabartmaya hazırlanıyor. Ders olarak okutulmalı Emine; net!

        Biraz kendinden bahseder misin? 1992 Çankırı doğumluyum. Doğma büyüme oralıyım, maçlar dışında başka yerde yaşamadım. 2009’da boksa başladım. Orta gelirli bir ailenin ikinci çocuğuyum. Babam Köy Hizmetleri’nden emekli. Annem ev hanımı. Bir ablam var.

        Boksör var mı ailede? Amcam zamanında kısa bir dönem yapmış ama hobi olarak.

        Gelelim boksa başlama hikâyene... 110 kiloydun ve mutsuzdun, sonra? 110 kiloydum, bir türlü kilo veremiyordum ama aslında hiç mutsuz değildim. Kendimle çok barışık biriyimdir ama gerçekleri de değiştiremiyordum. Şişko olmak güzel birşey değildi. Amcamın zayıf kızı geldi bir gün. “Boksa başladım, çok eğlenceli” dedi. “Beni de götürür müsün” dedim. Hem çok sevdiğim için hem de kilolardan belki kurtulurum diye... Sonunda ben bu noktalara geldim, o evlendi. Rüyamda görsem inanmazdım... Yani onu değil, kendimi...

        Kilolar bir bir gitmeye mi başladı peki? Bir sene içinde 10 kilo verdim hem de hiç diyet falan yapmadan. Hatta aynı şekilde yiyerek. Bir yandan “Neler oluyor böyle” diyordum, bir yandan da boks yaparken inanılmaz mutlu oluyordum. Yıllar sonra 10 kilo eksiktim ve daha rahattım. Devamının gelmesini istedim tabii doğal olarak. Ama ikinci yıl aynı şekilde devam etmedi maalesef.

        Neden? İkinci yılda 20 kilo veremedim yani. O zaman “Eğer hayat zayıfladıkça daha güzelse bir diyetisyen yardımı alayım” dedim.

        Boks tam gaz devam ediyor bu arada. Tabii ki... Çankırı’da Verem Savaş Derneği’nde çalışan Esra Abla’yla tanıştım. Hedefimin büyük olduğunu, kilo vermek için başladığım boks sporunda ilerlemeye karar verdiğimi ama bunu 100 kiloyla yapamayacağımı anlattım. Oturduk bir saat konuştuk. “Ben listeyi yaparım ama her şey sende biter. Ringlerdeki tek rakibin kilon” dedi, bu cümleyi hiç unutmuyorum. Öyle güzel bir program hazırladı ki yoğun antrenman da yaptığım için hiç aç kalmadan hatta ekmek bile yiyerek haftada 2 buçuk kilo vermeye başladım. İnanılmazdı.

        Tabii sporcusun, kilo verirken kastan kaybetmemen gerekiyor. Aynen... Güçlendikçe kilo verdim. Böylelikle 10 kilo daha gitti. Bir gün ödül günümdü. Diğer bir deyişle pizza ve tatlı günümdü. Bir süre sonra pizzanın yarısı tabakta kalmaya başladı. Bünyem kabul etmiyordu sağlıksız besini. Gece yatmadan bir kase yoğurt ve meyve yiyordum. Gece yenen meyve kilo yapar, diyetisyenler pek vermez ama benim diyetisyenim boks hayatımı etkilemeyecek şekilde kuralları yıkarak bana özel öyle güzel bir mönü hazırladı ki, hayatıma mutlu bir şekilde devam ediyordum. Gece 12’de muz ve portakal yiyordum!

        Şimdi kaç kilosun? 78’im, 3 kilo kaldı hedefe ama önemli olan ringde en iyi olmam yoksa ben o 3 kiloyu iki antrenmanda atarım. Hedefim çok büyük, Olimpiyatlar’da madalya alma yolunda ilerliyorum. İnşallah olacak.

        Son şampiyonada dünya üçüncüsü oldun ama dünyanın en iyi ikinci boksörü olarak gösteriliyorsun, o nasıl oluyor? Benim yendiğim boksörler çok başarılı olduğu için sıralamalar değişiyor. Avrupa Şampiyonası’nda Maria Kovacks’a yenildim ve o şampiyon oldu. Dünya Şampiyonası’nda Allah yine karşıma çıkardı onu, intikamım da acı oldu. 40 yaşında, çok deneyimliydi. Benim rakipler hep benden büyük zaten. Bir önceki Avrupa şampiyonunu yenmiş oldum kısaca. Bunun gibi birçok dereceliyi geçerek dünya sıralamasında ikinci sıraya çıktım şu anda.

        Burnun falan iyi gözüküyor, çok darbeli değilsin... Bence dikkatsiz sporcular daha çok darbe alıyor. Akıllı davranırsan ağzın burnun yamuk gezmezsin. Ben erkeklerle de antrenman yapıyorum. Kampımız denk geldiğinde birlikte çalışıyoruz. Onlar da acımadan karşısında erkek varmış gibi dövüşüyor. Kaç kere karaciğerime aparkat yiyip nefesimin kesildiğini bilirim ama yüzümü hep korudum. Onlardan ağır darbe almadıysam kadınlardan hiç almam. “Boks erkek sporu” diyorlar ya gülüyorum sadece. Gözüm şişti birkaç kere, kaşım yarıldı, geçti. O da erkeklerle dövüştüğümde... O yüzden onlarla çalışmayı tercih ediyorum. Benim Çankırı’da kadın rakibim yok. Onlar beni geliştirmiyor. Erkeklerle çalıştığım için bu kadar başarılıyım.

        Senden sonra boksa başlayanlar oldu mu? Evet ya olmaz mı! Çankırı’da “Emine Bozduman 35 kilo vermiş bu salonda boks yaparak” diyerek başlayan çok olmuş. Ne güzel, sonunu getirmeseler de mesaj yerine ulaşmış.

        ‘SEN BU KIZI NEREDEN BULDUN?

        Hangi salonda başladın boksa? Küçük, şirin, kendi halinde bir salondu. Ahmet Çınar Hocam vardı orada. “Hocam ben boks yapmak istiyorum” dedim. Şöyle bir baştan aşağı süzdü ama bir şey söylemedi. O zaman çok üzülmüştüm ama ben de bir şey söylemedim. “Gelsene bir tartalım seni” dedi. Tam 110 kiloydum, ne bir eksik ne bir fazla. Hocanın gözleri yuvalarından fırladı. “Acil 10 kilo vermemiz lazım” dedi. “Vermemiz” demesi çok hoşuma gitti. Doğru yerdeydim, biliyordum.

        Ahmet Hoca benim gözümde şu an Nubar Terziyan’la Hulusi Kentmen arasında bir noktada... Çok uğraştı benimle. Ama bakmayın böyle durduğuna... Çok disiplinliydi, sertti. Vızıltıya bile tahammülü yoktu ama o kadar baba bir insandı ki... Ben de istediği gibi bir öğrenci olunca yürüdük gittik. 1 dakika dinlenme aralarında bile çıtım çıkmazdı. Herkes paydos ederdi ben kalırdım. Kilolar gitsin diye koşu bandına çıkarırdı beni. Saatlerce duvar torbasında aparkat çalışırdık.

        Sende bir cevher mi görmüşler? Şimdi ben gitsem o salona beni bir ay sonra milli takım kampına çağırmazlar sanıyorum... Türkiye’de dövüşürken sizi milli takım hocaları izliyor. Yıldız teknik direktör, gençler ve büyükler teknik direktörü sürekli orada oluyor. O zamanlar küçüğüm tabii. Büyüklerin antrenörü Selahattin Başaran bir maçta beni izlemiş. Rakibim de çok güçlü ve babası eski boksör, tahmin ettiğiniz gibi hocası aynı zamanda. Birinci maçımı saydırarak aldım. İkinci maçımdaki kızın Avrupa dereceleri varmış, çok iyiydi ama o kadar çok mücadele etmişim ki; iki seksen devrilmişim hâlâ yerden yumruk atmaya çalışıyorum.

        Aldın mı maçı? Maçı kaybettim ama o kadar mücadele ettim ki kaybedince başladım ağlamaya. Hem ters yumruklarım hem hızım hocayı çok etkilemiş, acemi olmama rağmen. Antrenörüm Ahmet Hoca’yı çağırmış “Sen bu kızı nereden buldun” diye... O da böyle böyle, “Kilolarımdan kurtulmak istiyorum’ diye geldi ama o kadar yetenekli ve hırslıydı ki ona bir şans vermeye karar verdim. Yumruk atmayı yeni öğrendi” demiş. Selahattin Hoca, “Sana bir ay süre, büyüklerin kampına hazırla bu kızı, istiyorum” demiş. “Bu arada bir 10 kilo daha versin” diyerek yürüyüp gitmiş. Bir ayda ne kadar verirsem tabii. 10 kilo birden nasıl vereyim!

        Sen artık “Boksör olacağım” kıvamındaydın yani... Aynen... O kadar hırslı ve azimliydim ki Türkiye şampiyonası zamanı geldiğinde tam 90 kiloydum. Otobüsün arkasından koşmak ve sonunda yaklamak gibiydi. Başka hiçbir şey düşünemez olmuştum. İlk boksa başladım, 1 ay sonra beni kampa aldılar. Ben daha yumruk atmayı bilmiyorum, kendimi büyük sporcularla birlikte kampta buldum. Şimdi İsa Daştan Hocamla çalışıyorum. Çok özel biri, milli takım antrenörüm o artık ve Ahmet Hoca’yı aratmıyor.

        ‘Kızlardan nefret ederdim’

        Ne oldu da 110 kilo oldun, genetik mi, psikolojin mi bozuktu, sağlık sorunun mu vardı? Hiçbiri değil. Ailem süperdir ama ilk doğduğumuzda ablam da ben de çok zayıfmışım. İkimize de doğumdan sonra “Ölecek” demiş doktorlar. Bizimkiler de paranoyak derecesinde korktuğu için ballı süt içinde boğmuşlar bizi. Küçükken hatırlıyorum, sürekli yemek yiyordum. Hiç unutmam babam Köy Hizmetleri’nde çalışırken kutu kutu bisküvi getirirdi. Evde yerdim yarısını, kalanını da ceplerime doldururdum.

        Annen? Annem normal, evlendiğinde 70 kiloymuş, hâlâ da öyle. Ablam bu sebeplerden dolayı kilolu ama benim kadar değil. Babam da o civarda, benimki direkt dengesiz beslenme.

        Ablan boksa merak sarmadı mı? Yok, o hemen evlendi. Eşi de sağ olsun çok kıskanç, o yüzden onun boks yapma ihtimali sıfır.

        Peki 110 kiloyla çocukluk ve genç kızlık dönemi seni üzmedi mi, içine kapanmadın mı, aynaya bakıp ağlamadın mı? Ama ben çok çirkin, yuvarlanan bir şişman değildim. Orantılıydım bir kere. En azından kendimi hiç öyle aşırı şişman hissetmiyordum. Tabii çevre faktörünün de farkındaydım. İster istemez dışlanma yaşadım okul zamanı. Zayıf insan hep daha çekicidir ya! Ama hep hızlı, atak, işini kendi halleden biri oldum. Kimse benim için “Şişman, o yüzden yapamadı” diyemezdi.

        Beden dersi? Kendimi hiç kötü hissetmedim, aksine en sevdiğim dersti. Benim sevmediğim kızlarla arkadaşlık etmekti. Küçükken belki bu yüzden kızları sevmezdim, erkeklerle arkadaşlık ederdim. Onların oynadığı oyunlar daha cazip gelirdi. Babamdan bir kere bile bebek istemedim. Hiç bebeğim olmadı sanırım; top, araba, kamyon... Kızlardan nefret ederdim. Hâlâ da kız ortamlarından hoşlanmam. Kadınlar arasında dedikodu, çekememe olayı var ya hiç bana göre değil. Ama bakımsız da değilim yani, makyaj yapmayı severim. Kendime bakarım.

        Aşk maceran oldu mu bu yoğunluk arasında? Çocukluk aşkı olmayan olur mu? Tabii benim de vardı. Tam da o en kilolu dönemimde! Lunapark’ın sahibinin oğluna âşık olmuştum. Zayıf ve yakışıklıydı. Onun için süslenirdim. Şimdi düşününce gülüyorum. Bir mektup yazmıştım. “Benden sana sevgili değil çok iyi dost olur, sana o gözle bakamam” dedi. Ben zaten sevgiye inanmıyorum, ilişkiler bağımlılık durumunun sonucu bence. Çok gördüğün birine alışıyorsun ve bir şeyler hissetmeye başlıyorsun. Neyse ben inatla Lunapark’a gidiyorum onu görmeye. Sonuçta Lunapark yani, eğlenmeye gidiyorum. Bir gün dekolte giymiştim. “Çok açık sırtın, böyle giyinme” dedi. Nasıl hoşuma gitmişti anlatamam.

        ‘Kadından boksör olmaz’ lafına deli oluyorum

        Sence başarının sırrı ne? Başarımın sebebi mutluluğum. O kadar kendimi buldum ki bu sporla, o kadar hayatım boyunca yaşamadığım mutlulukları yaşadım ki ardından da başarı geldi. Zaten hep pozitiftim. Hiçbir zaman şişmanım diye ağlayıp sızlamadım. Kendimi hep özel hissettim. Ama artık mutlu olmak için çok yeterli bir sebebim de var. Hayat çok güzel...

        Boks, hayatını nasıl etkiledi? Bütün hayatımı değiştirdi. Beni ben yaptı. Gerçekten her kadın boksör olamaz ama “Kadından boksör olmaz” lafına da deli oluyorum. Bir kere çok çalışırsanız ve akıllı biriyseniz her zorluk vız gelir. Aptallar da boksör olamaz bence. Yarım saatlik maçta bir yıl yaşlanıyoruz. Bayrak temsil etmek başlı başına çok büyük bir stres. “Ben kazanacağım” diyerek çıkmazsan kazanamazsın ve bunu gerçekten söyleyebilmek yürek istiyor. Bayrağı göndere çekmek, böyle zor kazanılan bir sporda çok daha önemli. Milliyetçi duyguların en tepe noktaya ulaşıyor ve her ringe çıkan bayrağını tepeye taşımak istiyor. Böyle bir hayatım var ve inanın boş şeylerle uğraşacak vaktim ve enerjim yok.

        Tam onu soracaktım, etrafındaki kavgalar, küslükler boş mu geliyor sana? Aynen öyle geliyor. O bunun arkasından şunu demiş, sevgilisi terk etmiş, çok boş geliyor. Zaten 11’de yatıp 7’de kalkıyorum. Öğlenleri uyuyorum. Çok farklı bir hayatım var.

        Voleybolcular, basketbolcuklar arasında evlilikler yaygın ya, sizde durum nasıl? Gülsüm Abla’yla Önder Ağabey nişanlanmıştı ama ayrıldılar maalesef. Bir-iki örnek var ama o kadar değil.

        Boksa başladığın yaştaki kızlara ne tavsiye edersin? Tam bunalım yaşlarıdır ya... Ailevi, sağlık sıkıntıları yoksa kafalarını hiçbir şeye takmasınlar. Bu dünyaya bir kere geliyoruz ve yaşarken kıymetini bilmek gerekiyor. Karşılarına çıkan fırsatları iyi değerlendirsinler. Benim karşıma boks çıktı. Allah herkese bir kapı açar, kimine daha çok ama herkese bir kere o kapıyı açar. Yeter ki görmesini bilin.

        Kızların antrenörü İsa Daştan kamp yaptıkları tesislerle ilgili şunları söylüyor: “Bilgi çağındayız. Antrenörlerin kalitesi ve bilgi birikiminde ciddi değişimler var. Bu bakış açısını da değiştiriyor tabii ki. Boksörlerimiz Kastamonu Kadıdağı’nda 5 yıldızlı otel kıvamında sosyal tesislere sahipler. Spora ve sporcuya daha önem veren bir ülke olduk. Zaten bir bir gelen madalyalardan, bu inanılmaz hayat hikâyelerinden bunu anlamak zor değil”... İsa Hoca haksız sayılmaz. Hayatımda gördüğüm en güzel sporcu kamplarından biriydi. Kızlar çok mutluydu. Öğlen yediğimiz yemek, tüm çalışanlar, tesis müdürü Hülya Toğral... Göreve başlayalı 4 ay olmuş Toğral ama kızların ablası gibi. “Amacımız fiziksel olarak değil motivasyon olarak da başarılı sporcular yetiştirmek” diyor. Ağzına sağlık. Bir daha Kastamonu’da işim olursa bu tesislerde kalacağım. İki de kum torbasına vuruş yaparım haberiniz olsun hocam!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ