Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Bir cennet vesikası

        HT CUMARTESİ/ALİ ESAD GÖKSEL

        Şans-tesadüf faslına bel bağlamışlar, hatta tam teslimler vardır. Her ne olursa olsun, atılacak bir düğümleri bulunur. Ya mukadderdir ya da mutasavver... Haydi sevabına tercüme de edelim. Yeniyetme taifesi Osmanlıca’yı eski yazı sanıyor ya. Bu fasla koşulsuz teslim olanlara diyelim: “Ya nasıl olsa olacak ya da keşke oluverse” diye iki kelam vardır. Tabii bu kadar teslimiyetin bir akü ihtiyacı olur. İşte o da şans ve tesadüf arasındaki sarkaçtır. Bendeniz kültürel aidiyetim itibari ile şansa taliplerdenim. Ama aldığım Alman matematik eğitimi de frene basar. “O kadar da değil, abartmayalım” diye... Böylelikle içtihatımızı sizlerle paylaşmış olduk. Az gelin şu işi soyutluktan çıkaralım, anlaşılır bir soru haline sokalım. Buyrun: “İnsan tesadüfen bir cennete sahip olabilir mi?” Rahmi M.Koç ile birlikte İzmir’deyiz. Rahmi Bey özel müzeciliğimizin de duayeni... İzmir’deki Key Otomobil Müzesi’nin açılışını yapmak üzere davet olunmuş. Tadında bir kalabalık... Bin kişi civarında, hoş ve güzel insanlar. İzmir’e karşı çoğumuz gibi önyargılarım var: “Güzel bir diyar...”

        ESKİ KUŞAK EV SAHİPLİĞİ

        Müze açılıyor. Niyetler, heyecanlar o kadar coşkulu ki. Artık şunu iyice öğrendim! Bir sergi ya da müzeyi açılış gününde layığı ile dolaşamazsınız. Sonradan, sakin kafa ve hatta işi bilen bir rehber ile dolaşmalısınız. O tatlı koşuşturmadan sıyrılıp yola revan olunuyor. Urla sahil Yengeç Restaurant’a doğru. Müze’nin kurucusu Özgörkey’ler, Rahmi Bey’i ağırlamak için seçmişler. Bence çok isabetli bir tercih: Sade, mütevazı ve başarılı bir mutfak. Yanıma oturan Erdoğan Bey eski kuşak ev sahipliği yapıyor. Bu ne demek, herkes bilmez. Anlatmalıyım. Israr esastır; önce teklif eder, ardından “Hatırım için” dersiniz. Sonra sıra yemindedir! Anlatabildim mi? Hiç sanmam, çünkü bu anlatılır bir hal değildir. Sadece yaşayarak anlar ve öğrenirsiniz. Misafire kural açıktır: “Beyhude direnip müşkülat çıkarmayasınız!”

        İşini bilen bir eski kuşak ev sahibi ile karşı karşıya iseniz tek yapabileceğiniz şudur: Mutlak teslimiyet! Erdoğan Özgörkey’in performansı olağanüstü! Servis olunanların önümdeki tabağa istifine nezaret ediyor. Herhangi bir mezeye çatalım ikinci kez mi değdi? Kendi tabağındakileri de bana transfer ediyor... Sus pus olmuş, kabul etmişim. O ise memnun değil. Tesadüfen sofradaki herhangi bir tabağa mı baktım? Hemen Oğuz Özer’e işaret olunuyor: “İki-üç porsiyon daha!” Lokantanın sahibi, eski tütüncü Oğuz Bey bana acıyan bakışlar atıyor... Bakın abartmıyorum, sizi temin ederim mizah dozu sıfır... Erdoğan Bey bir ara bana “Çok konuştuğun için yemek yemiyorsun” dedi. Peki, kendi ne âlemde? Merak edenlerinize söyleyelim. Kendisi yemek yemiyor ki. Tam saha pres benimle meşgul... Nihayet akıl edip Ruçhan Hanım’a sığınıyorum. Ümidim şu: Ev sahibi, her erkek gibi karısından korkuyordur. Nefes alırım! Ruçhan Hanım fevkalade sessiz ve sakin... Soruyorum: “Dere tepe, vasıta-şanzıman dolunca ne dediniz, nasıl rıza gösterdiniz?” Gülümsüyor: “Birdenbire oluverdi, ne yapayım... “ Nasılsa son üç buçuk dakikam yemek yemeden geçmiş, sola dönüyorum. Ev sahibi beni unutmuş, başka bir meşgale bulmuş olabilir mi? Ümit fakirin rüyası! Ev sahibim enerji dolu bir bakışla beni süzüyor: “Sana şevketibostan yaptırdım!” Acaba aklımdangeçeni okuyor olabilir mi? Ege mutfağının “Şevketlusu”na zaten direnemem. Sözün tükendiği andır...

        YİTİRİLMİŞ CENNETLER

        Ertesi gün akşamüstü “Rahmi Beyleri” beklemedeyim. Hareket saati vermiş. Ben de söyledim ya, zaten Alman usulü eğitilmişim. Sonuç şu: Söylenen saatten yarım saat önce hazır, turlamadayım. Öyle ya, ne olur ne olmaz... İnsanın iş güç olmadan avarelik yapması lüks bir iştir. Etrafa bakınır, öğrenirsiniz. Bulunduğum yer, Pierre’in önü. İzmir’i bilmeyenlere diyelim: “Pierre, Körfez’in alameti farikası.” Her nasılsa telef olmamış bir 19. yüzyıl manzumesi. Muhtemelen gümrük, depolar, acente ve ofisler için binalar... Uzun zamandır restorasyonda. Bitince güzel olacak. Şimdiden belli... Önümde uzanan caddenin ismi Mimar Kemaleddin Caddesi. Ne diye? Çünkü, karşı köşedeki binaları Kemaleddin Bey yapmış. Kendisi Vedat Bey ile birlikte, 1. Ulusal Mimari Dönemi’nin önemli imzası... 1920’li yıllara kadar uzanan bir akım. İzmir’in kadirşinaslığı ne kadar güzel... Nihayet vakit tamam. Yola koyuluyoruz. İzmir’i en az bilen benim. Meraklı ve arsız çocuklar vardır. Ara vermezler. Onlar gibi soruyorum: “O ne, bu ne?” Vasıtanın içindeki hoşgörü tavan. Herkes yanıtlıyor. Kimse “Artık bir huzur ver” demiyor... İstikamet Bornova... Yol üstü Metin Oktay’ın heykelini de tavaf ediyorum. Bu istisnai Galatasaraylıya “dördüncü yıldız” sözü verince vasıta karışıyor. Hoşgörünün kırmızı çizgisi orada... Sağ sol Türkiye manzaraları: Manasız ve hoyrat imar durumları... Bornova’ya gelişimiz yeşilden belli... Etraf, milletimizin tutkun olduğu sitelerle bezeli. Bir zamanların büyük bahçelerine tecavüz halindeler. Meraklı bir mimar olarak günüm cürmü meşhut ile geçiyor. Tamam ama Bornova’da canım çok acıyor. Ne diye? Çünkü İzmir için bitmek bilmez ümitlerimiz var. Nihayet menzildeyiz: Eski Bornova’nın içi. Burası öyle bir zaman yaşamış ki 1800-1900 arasındaki yüzyıl giden gelenin kaydına bakmak kâfi... Abdülmecid 1850, Abdülaziz 1863, Edinburgh Dükü-Galler Prensi 1886, Yunan Kralı Otto 1883, Maximilian Habsburg 1850... Bir vahadayız. Belli, bir zamanların cenneti kırpıla kırpıla hal olmuş. Yemyeşil bahçeyi dikizleyen vicdansız apartmanlar çepeçevre... 1850’den kalma evi kuşatan yeşil, usulüne göre bakımsız gibi. Bazen üstü başı hafif dağınık birine rastgelirsiniz. Oysa her şey hesaplı kitaplıdır. İşte o kalemden bir cennet. Giles Milton’un “Paradise LostYitirilmiş Cennet”i buraları anlatan kitaplardan... Ev sahibesi ile konuşuyoruz. Hülyalara dalmış dinliyorum. Onlar “son savaşçılar”. Bu cennet vesikasına bakıp tekrar sorayım: “Sadece şansla cennetin sahibi kalınabilinir mi?”

        KEY Müzesi

        “KEY Museum”, İzmir’in güneydoğusu, antik çağın ünlü şehirlerinden Metropolis-Torbalı İlçesi’nde. İzmir’den 35 dakika, havalimanından 25 dakikada müzeye ulaşım sağlanıyor. 7 bin metrekarelik alanda: 1880’den 2011’e uzanan 130 otomobil, 1885’ten günümüze 40 motosiklet, 2.550 adet model otomobil, Otomobil temalı eşarp koleksiyonu, 2. Dünya Savaşı öncesinde otomobilleri süsleyen 300 adet kaput amblemi, 50’li yıllara ait benzin istasyonu ve aksesuvarları,

        1900’lü yılların başlarından 1960’lara uzanan benzin pompaları, 50’li yıllara ait reklam panoları sergileniyor.

        Kuzu etli şevketibostan Her mutfağın bir baş tacı vardır. İzmir’e geldiğim zaman bu benim için tartışmasız şevketibostandır. Acaba İstanbul, Kurtuluş ya da alternatif-organik sitelerinde ulaşılabilir mi? Emin değilim. Ama kestirme yolu şu: Ege’de nazınızı çekecek birini bulacaksınız, adrese teslim yollayacak. Sadık dostum Vedat Başaran’ın tarifi ile sunuyorum. Malzemeler n 400 gr. kuşbaşı doğranmış kuzu eti. n 1 kg. şevketibostan. n 1 adet ince doğranmış kuru soğan. n 100 gr. tereyağı. n 2 yemek kaşığı tuz. n 1 tatlı kaşığı karabiber. Terbiyesi için n 2 yemek kaşığı yoğurt. n 80 gr. un. n Yarım limon suyu. n 2 adet yumurta sarısı. Yapılışı Önce tencerede yağı eritiniz. İnce doğranmış kuru soğan renk alıncaya kadar kavurunuz. Kuşbaşı doğranmış kuzu etini ilave edip 3 dakika kavurduktan sonra temizlenmiş şevketibostanı ilave ediniz. 3-4 dakika hepsini beraber kavurup 3 su bardağı su koyunuz. Etler pişinceye kadar (yaklaşık 30 dakika) pişiriniz. Terbiye malzemesini karıştırılıp azar azar yediriniz. Tuz ve biberini ekleyip 3-4 dakika daha kaynatınız. Servis için ılık tabak tercih ediniz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ