Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Heja Bozyel, Zeki Alasya'nın ölümünün ardından insanların tepkisini yazdı

        Heja BOZYEL/HT PAZAR

        Kareli, kalın, kısa kravatı... Yamuk yumuk şapkası, önü zor kapanan ceketi, kıvır kıvır saçları... Saf gülüşü ve hakikatli oyunculuğuyla bu millet çok sevdi onu ve onun içinde yer aldığı tüm o geniş kadrolu, soluk ama rengârenk fotoğrafları. Hemen herkes hır gür için kolayca bir sebep bulurken, insanları aynı duyguda, aynı fotoğrafta bir araya getiren hikâyelerden biriydi onunki. Bu ülkeyi bu ülke yapan karakterlerden biri; Zeki Alasya. Mesela Kemal Sunal gibi. Durumu Ayşen Gruda’dan daha iyi anlatmak mümkün değil: “Her evden bir cenaze çıktı” işte... Haydi bir düşünelim bakalım, böyle kaç insan kaldı bu memlekette?

        BİR DEVİR BİTİYOR MU?

        Elbette her şeyi kötülemeyi maharet bilen sosyal medya neslinin Alasya’ya yakıştıramadığı işler vardı. Ama o da sırf yakıştıramamaktan, deyip tatlıya bağlayalım. Zaten “Kötü, basit, ucuz” diyerek burun kıvrılan televizyon işlerinde bile iyi oyuncuydu, o işleri de tuttu. Zeki Alasya, sadece bir komedi ustası değildi zaten. En çok onlar hatırlanıyor ama sadece komedi filmlerinde yer almadı. Kabarelerde siyasi esprilerden asla kaçınmayan Alasya’nın Türk sinemasına kazandırdığı unutulmaz bir film, “Dikenli Yol”, Agâh Özgüç’ün yazdığı “Türlerle Türk Sineması” kitabında “12 Eylül filmleri” kategorisinde geçer. Öte yandan pek çok mizahçının yazamadığı kadar iyi diyaloglar yazmış bir senaristti de. Ama hepsinden öte, çok iyi bir insandı. Zeki Alasya vefat ettiği gün konuştuğum Haldun Dormen, “Onun için yazdığım bir müzikal vardı ama birlikte çalışmak hiç kısmet olmadı. Gelmiş geçmiş en efendi, en ne yaptığını bilen komedi oyuncularındandı” dedi.

        Hemen herkesin içini giderek bir korku sarıyor son yıllarda. Durup düşününce, Zeki Alasya’nın ölümü bizi aslında çok acı bir gerçekle yüzleştiriyor: Bir dönem yavaş yavaş bitiyor. “Çok ünlü”lerin insan olduğu, bizden olduğu bir dönem... Herkes ona yakın hissetti kendini ama, yazıyı hazırlarken ben de teselli arar gibi Alasya’nın yakın çevresindeki isimleri aradım art arda. Onunla birlikte büyüyen Itır Esen, insanı utandıran bir üzüntünün yankılandığı sesiyle “Şükran ve minnet borçluyuz ona Türk halkı olarak. Biz Arzu Film ekibinde aile gibiydik. Şu anda o kadar üzüntü içindeyim ki” dedi, devam etmesine adeta gönlüm razı olmadı. Onun kaldığı yerden, Zeki Alasya’nın “sanat akranlarından” Müjdat Gezen, “4-5 gün önce ona çiçek gönderip ‘Bu da geçer’ demiştim. Türk tiyatrosu için önemliydi ama insan olarak çok değerliydi. Kardeşimi kaybettim” diye devam etti... Bu aileyi bir araya getiren Arzu Film’den yapımcı Kamil Çevikalp aldı sözü sonra: “Bir röportajda Zeki Alasya’ya soruyorlar, ‘Siz mektepli mi alaylı mısınız? diye. ‘Ben Arzu Film’den yetiştim’ diyor Alasya. Bir öğrencimizi kaybettik biz. Hababam Sınıfı Merhaba filminde birlikte çalışmıştık kendisiyle. Çok yardımseverdi. Genç oyunculara çok yardım ederdi. Doğal olmalarını söylerdi. Herkesle iletişim kurardı. Hiç kaprisi yoktu. Halit Abi (Akçatepe) anlatmıştı bir seferinde; Ertem Eğilmez’in Gümüşsuyu’ndaki ofisine her gün mesai gibi 9-10’da gidip önlerde yer kaparlarmış. Zeki Alasya o dönem, akşamları kabarede oynadığı halde, kabare başlamadan 1 saat öncesine kadar ofiste kalırmış. Sohbet ederlermiş. O filmler öyle çıkmış ortaya.”

        Zeki Alasya’nın da içinde bulunduğu o filmlerin, defalarca dinlesem bıkmayacağım hikâyeleri var. O filmlerden galiba senede en az 3-4 defa izlediğim ve her izleyişimde iyi hissettiğim Mavi Boncuk’un nasıl çekildiğini de anlattı Kamil Bey. O da filmin prodüksiyon amiri Yılmaz Kanat’tan dinlemiş: “Yeşilköy’deymiş set. Filmi çekmeye karar vermişler, 15 gün boyunca filmin çekileceği eve gidip hiçbir şey yapmadan sohbet etmişler. 15 günün sonunda Ertem Eğilmez, Sadık Şendil’i çağırmış, ‘Senaryoyu yaz’ demiş. Sonra 2 haftada da filmi çekmişler.” Mavi Boncuk işte! Zeki Alasya’nın, Emel Sayın’ın hizmetçisi rolündeki Perran Kutman’ı bayıltmaya çalışırken bayıldığı, hani bir tabur saf adamın Emel Sayın’ı halı içinde taşıdıkları, Emel Sayın’ın motor tamircisi rolündeki Zeki Alasya’ya okuma-yazma öğrettiği, Metin Akpınar’ın muhteşem sesiyle “Bir Gece Ansızın Gelebilirim”i söylediği; Kemal Sunal’ın Şaban, Münir Özkul’un Yaşar Baba, Adile Naşit’in tavukları çalınan evhamlı anne, Halit Akçatepe’nin Adile Naşit’in büyümeyen oğlu, Tarık Akan’ın “Damat Ferit” olduğu film.

        YAKLAŞIK 75 BİN FOTOĞRAF

        Sosyal medyada, okuduğunuz sayfa baskıya hazırlanırken Instagram’da #zekialasya için 79 bin 389 paylaşım vardı. Bunun neredeyse 75 bini Alasya’nın ölüm haberinden itibaren yapılmış. En çok kullanılan tanımlamalardan biri #çocukluğum olmuş. Anılarını yazanlar içtenliğinden bahsetmiş Alasya’nın. “Bal-kaymak/ çay-simit/siyah-beyaz/rakı-balık/........- Metin” yazısı, rakı sofraları, Mavi Boncuk filminden kareler, Köyden İndim Şehire filminden capsler en çok paylaşılanlar.

        1 GÜN ÖNCE

        Yönetmen Murat Şeker

        Kardeşim Uğur’la yeni projemizde yine Zeki abiyle çalışalım diye düşünmüştük. Uğur’a “Ben yarın ararım hem de konuşmuş oluruz” dedim. Sabah uyandım ve acı haberi aldım. Son sinema filmi “Aşk Geliyorum Demez”i yapmak da bana nasip oldu. Setin neşesiydi Zeki abi. Sette o varsa sıfır sıkıntı oluyordu. Çocukluğumun kahramanlarından biriyle aynı seti paylaştım. Türkiye’de her eve birkaç damla gözyaşı nasipmiş onu kaybedince.

        ZEKİ - METİN FENOMENİ

        Bize aslında hayatın sırrını veren hikâyelerden biri de Zeki- Metin ikilisidir. Çünkü hayata bakışları farklı iki insandır onlar ama demek ki böyle de dost, kardeş olunabilir. Bu dostluk en acemi dönemlerinde, 1960’ların başında, ilk gençlik yıllarında başlar. Zeki Alasya’nın Birlik Tiyatrosu’nda, Metin Akpınar’ın Ulvi Uraz’ın tiyatrosunda olduğu yıllar... Zamanla ısınırlar birbirlerine. Ve tam 37 yıl birlikte çalışırlar. Devekuşu Kabare’nin skeçlerinden birinde çok yaşlı iki dostu canlandıran Zeki-Metin karşılıklı oturup “hayatın tadını çıkarmaya karar verirler”. Zeki’yi öksürük tutar, Metin telaşlanır. Öksürük durunca, “Hadi hadi kaldın, az daha gidiyorsun sandım” der. O sahneleri yaratan ikilinin ayrılacağını düşünemezdik hiç. Bugüne uyarlanabilecek öylesine keskin, öylesine zekice esprilerle belediyelerden Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na, mahalle kasabından âşıklara; herkese laf sokarlardı. Yine de herkes severdi onları.

        İkili bir ara ayrı da kaldı. Kimileri “Maddi konular yüzünden araları açıldı” dedi, kimileri “Politik konular yüzünden.” Belki hepsiydi mesele. Ama en güzeli neydi biliyor musunuz? İkisi de birbirinin ardından o güzel filmleri, kabareleri çirkinleştirecek sözler söylemedi. Bu arada, dostluklarının bitmediğini sık sık görüştüklerini de her fırsatta belirttiler. Bir röportajında şöyle demiş Zeki: “Daha Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda ikili olarak sahneye çıkmaya başladığımızda insanlar bize ‘Ayrılacağınız söyleniyor, doğru mu?’ diye sormaya başladı. Ama Jerry Levis-Dean Martin, Laurel- Hardy gibi komedi çiftleri arasında dünya rekoru bizde. 37 sene.”

        2010’da Murat Menteş’in yaptığı harika röportajında Zeki Alasya, “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer lafı bana çok aptalca gelir. Durağanlığı, bugüne inanmamayı, ümitsizliği ifade eder. Bana ‘Siz başkasınız, yeriniz doldurulamıyor’ denilmesinden de hiç hoşlanmıyorum. 70 milyonluk ülke. Neden doldurulamasın? Clark Gable’a, Robert Mitchum’a kimse böyle dememiştir. Çünkü 56 defa filan yeri doldurulmuştur” demiş. O ne düşünürse düşünsün, ne Zeki Alasya’nın ne Zeki- Metin’in, ne Devekuşu Kabare oyuncularının ne de Arzu Film’in, Ertem Eğilmez’in ve öğrencilerinin yerinin dolması mümkün değil. Çünkü hepsi akrabamız gibi, biz gibi. ‘

        ZAMANIMIZ MI KALDI BE ŞEMSİ’ – ZEKİ-METİN YILLARI

        Güle Güle de Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ı yıllar sonra bir araya getiren filmdi. Bozcaada’da geçen filmin daha ilk sahnelerinden birinde İsmet karakterindeki Zeki Alasya, Şemsi karakterindeki Şükran Güngör’e “Zamanımız mı kaldı be Şemsi” diye sorar. Sonra yüzünde o bildiğimiz sakar, saf, iyi niyetli Zeki Alasya ifadesinden uzak, hüzünlü bir bakışla uzaklara bakar ve gerçekten yaşlandığını görürüz Zeki Alasya’nın. O yaşlanmışsa biz de büyümüşüz demekti, içimiz ürperdi. Peki ya ölmüşse! Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ı son kez birlikte görüşümüz, 2012’de bir televizyon reklamında oldu. Doğrusu sırf bu reklamı yakalamak için televizyon başına geçenler vardı! Fakat belki reklamın çok reklam olması belki de yıllarca süren ayrılığın etkisi, sanki aynı Zeki- Metin tadı yakalanamamıştı. Reklamın sonunda Zeki, kabarelerde sıkça yaptığı ağlama numarası ile dudağını büküp “Metin, Metin” diyordu içli içli. Metin de Zeki’nin omzuna sarılıp “Hadi ağlama artık, olan oldu” diyordu. Çünkü olan olmuştu..

        O FİLMLERİ NEDEN HÂLÂ İZLİYORUZ?

        Beykent Üniversitesi öğretim görevlisi Evren Barın Eğrik, çok güzel bir tespitte bulunarak bu filmlerin ortak hafızamınızın parçası olduğunu ifade etmiş Cem Pekman’ın derlediği “Filim Bir Adam Ertem Eğilmez” kitabındaki yazısında: “Kuşkusuz ki filmlerin (Ertem Eğilmez filmlerinden bahsediyor) alt metnindeki geçmiş göndermesi çok güçlü bir şekilde gündelik hayatın ‘normalliği’ içinde sunulur. Bu nedenle günümüze verilmiş bir berat hissi uyandırdığından bu filmleri izlemekten vazgeçemeyiz. Ertem Eğilmez ve Arzu Film’in Yeşilçam sinemasına kattığı aslında belirli bir sınıfın ortak anılarının naif görünümleridir.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ