Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Hızlı moda çarkından sıyrılın’

        Esra ÇORUH/HT PAZAR

        Livia Firth, soyadından anlayacağınız gibi yakışıklı oyuncu Colin Firth’ün eşi. Ama onu sadece Colin Firth’ün eşi olarak anmak büyük haksızlık olur. Çünkü o güçlü bir activist, Eco-Age’in kreatif direktörü, Chopard’ın marka sözcüsü ve Green Carpet (Yeşil Halı) kurucusu... İST Festival kapsamında Chopard’ın davetlisi olarak ilk kez İstanbul’a gelen Livia ile ayağının tozuyla akşam yemeğinde buluştuk. Siyah 4-5 yıllık Selfridges’ten aldığı pantolonu, Milanolu bir tasarımcının butiğinden aldığı siyah bluzu ve 6-7 yıllık Max Mara ceketiyle ‘eko şıklığın’ anlamını gösteriyor sanki. Dünyanın en yakışıklı İngiliz centilmeniyle evli olan Livia’nın Colin Firth’le mükemmel bir çift olduklarını düşünüyorum. Livia, şirketlerin sürdürülebilirlik yoluyla büyümesi için danışmanlık veriyor. ‘Etik moda’yı anlatırken üzerimdeki kıyafetlerin kimin elinden nasıl çıktığını düşünmeye başlıyorum. Ben onu dinledikten sonra birçok karar aldım. Livia’nın dediği gibi önce hızlı tüketimi durdurup insana değerimizi göstermemiz lazım...

        Size ne diye hitap etmeliyim bilemiyorum; “eko-moda aktivisti” mi, “yeşil halının kraliçesi” mi?

        20 yıl önce aklımızın ucundan geçmeyen şeyleri bugün çok doğalmış gibi yapıyoruz. Eskiden çorabınızın ucu yırtıldığı zaman dikerdik, şimdi ise hemen çöpe atıp karşımıza çıkan ilk mağazadan beşli paketi alıyoruz. Bu kadar hızlı tüketim yapmamız için beyinlerimiz yıkandı. “Çok ucuz” diye durmadan satın alıyor, sonra da çöpe atıyoruz. Nasıl ve ne şartlarda kimler tarafından üretildiğini hiç sorgulamıyoruz. Fast fashion’nın (hızlı moda) doğuşuyla büyüyen büyük mağazaların talebini karşılamak için Bangladeş, Afrika, Çin hatta Türkiye’de nasıl şartlarda üretim yapıldığını bilmiyoruz. Tüketici olarak her aldığımız şeyin bir insan tarafından üretildiğini düşünmeliyiz.

        Kurduğunuz Eco- Age şirketinizden bahseder misiniz?

        Eco-Age büyük ve önemli şirketlerin sürdürülebilirlik yoluyla büyümesi ve değerlenmesine olanak tanıma konusunda uzmanlaşmış bir danışmanlık şirketi. Chopard da danışmanlık verdiğimiz ve birlikte yol aldığımız tek mücevher firması...

        Sürdürülebilirlik alanında faaliyet göstermeniz nasıl oldu?

        Sürdürülebilirlik adı üzerinde süresiz olarak devam ettirilebilir sistemler oluşturmak ve çevrecilikle sosyal sorumluluk ilkelerinden dışarıya çıkmamaktır. 2009’da Bangladeş’e gittim. Oraya gittiğimde giydiğim kıyafetin bende nasıl bir etki yarattığını gördüm. Kıyafet benliğimin ötesinde bir etki göstermişti. Artık hiçbir şey eskisi gibi görünmüyordu gözüme. Bangladeş’in başkenti Dakka’nın çevresi, bütün dünya markalarının üretildiği tekstil, hazır giyim fabrikaları, atölyeleriyle dolu. Bangladeş dünya tekstil devlerinin gözdesi ve fabrikalarda iş güvenliği önlemlerinin uygulanmadığı da biliniyor. Bunu bilip, görüp şahit olunca moda benim için görünen yüzünden çok başkaydı artık. Hiçbir şey insan sağlığından ve canından önemli değil.

        ‘BİRİKTİRİP ALDIĞINIZDA DAHA ANLAMLI’

        Hızla tükettiğimiz modayı zorlamamız lazım yani...

        Demokratikleşen moda kavramı adı altında sürekli değişen bu çarkın içinde atılan birçok kıyafet çevreye zarar veriyor. Tek kullanımlık parçalar gelip gidiyor. Siz bu parçaları bir kere giyip kenara atarken hem doğayı kirletiyorsunuz hem de tekstil fabrikalarında milyonlarca işçi kötü şartlar altında köle gibi çalışmaya devam ediyor.

        Sanki gençliğimizde moda bu kadar önemli bir kavram değildi. Şu an gençler içinse moda, hayatlarında büyük ve önemli bir yer kaplıyor.

        Çok haklısınız. Giydiğimizin bu kadar önemi yoktu, aldığımız, sahip olduğumuz çok daha değerliydi. Gençliğimde İtalya’da yaşarken hiç unutmuyorum; Max Mara’da bir palto beğenmiştim ama o kadar pahalıydı ki almam imkânsızdı. Ben de tüm harçlığımı o paltoyu almak için biriktirdim ve bir yıl sonunda o palto benim oldu. İnanın bugün hâlâ gardırobumda ve büyük keyifle giyiyorum. Ucuz diye büyük mağaza zincirlerinden aldığımız her şey için küçük bir hesap yapmalıyız. Ne kadar giyiyorsunuz, sonra o ne oluyor? Biriktirip değerli bir şey aldığınızda o aldığınızın anlamı çok daha büyük oluyor.

        Fast fashion (hızlı moda) yapan büyük tekstil firmaları ‘eco’ ya da ‘green’ koleksiyonlar çıkarıyorlar ama...

        Bu sadece tüketiciye yapılan ‘yeşil’ beyin yıkaması. Halbuki köle işçiliğiyle ‘yeşil’ üretim yapmanız mümkün değil. Çevreye duyarlı olduğunu söyleyip kötü şartlarda işçi çalıştıran bir fabrikada üretim yaptırmak bir arada anılamaz.

        Peki tüketici olarak bize ne görevler düşüyor?

        Farkında olun, gardırobunuza aldığınız her parçanın altında yatanları görün. Çözüm şu; az alışveriş ve değerli alışveriş yapın. Yıllarca ve birçok kez giyebileceğiniz kıyafetler alın. Ben modanın bu tarafını seviyorum, kıyafetlerim giydikçe kıymetleniyor.

        'YEŞİL HALI OYUNLA BAŞLADI'

        Green Carpet Challenge projesinden de bahseder misiniz?

        Bir anda ‘Yeşil Halı’ kraliçesi oldunuz. Aslında Green Carpet Challenge bir oyunla başladı. Eşim Colin Firth’ün Golden Globe’a aday olduğu Single Man filmiyle beraber birçok ödül töreninde bulunduk. Ve katıldığımız ödül törenlerinde ben sadece sürdürülebilir etnik tasarımlarla kırmızı halıda yürüdüm. Bir anda büyük ilgi gördük ve gerçekten çok eğlendik. Colin ile kırmızı halıda yürürken aslında çok önemli bir amaca da hizmet etmiş oldum ve sürdürülebilirlik konusunda farkındalık yarattım. Hâlâ kırmızı halıda bu amaca hizmet ediyorum ve bu beni çok sevindiriyor.

        Bir de GCC kapsül koleksiyonunuz var.

        Tasarımcılarla güzel bir işbirliği gerçekleştirdik. Victoria Beckham, Roland Mouret, Erdem, Christopher Bailey, Christopher Kane gibi önemli tasarımcılar sade çizgilerde siyah, gri ve beyazdan oluşan ve tamamı doğal kumaşlardan tasarlanan dönüştürülebilir moda ürünleri yarattı. Hedefim gardırop detoksu ile gardıropları gereksiz ve giyilmeyecek kıyafetlerle doldurmaktan kurtarmak.

        29 Mayıs’ta vizyona girecek olan ‘The True Cost’ filminden bahsetmek istiyorum. Filmden beklentiniz nedir?

        Film çok şey anlatıyor. Özellikle büyük hızlı moda üretimi yapan firmaların izlemesini çok isterdim. Belki vicdanları sızlar ve yöneticileri doğru kararlarla bilinçli üretime geçerler... Türkiyede bu büyük zincirlerin üretim için tercih ettikleri ülkelerden.

        Özel bir soru olacak ama; dünyanın en yakışıklı, çekici İngilizi’yle evlisiniz ama yine de ben bir İtalyan’la İngiliz’i yan yana koyamıyorum. İtalyanlar stilleri, yemekleriyle İngilizlere göre çok farklılar. Haksız mıyım?

        (Gülüyor.) Haklısınız ama Colin için İngiliz demek haksızlık olur. Ailesi Hint asıllı ve gençliğinde dünyayı dolaşmış. Colin sadece İngiliz centilmenini oynuyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ