Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Hiç kırmızı görmedi

        Alihan MESTCİ/HT PAZAR

        amestci@haberturk.com

        Son günlerde internette bir video dolaşıyor. Sokakta insanlara “Hamza Hamzaoğlu kimdir” diye soruluyor. Cevaplardan biri insanı sarsacak absürtlükte: “Kendisinin oğlu!” Bu yazı o performansı aşar mı şüpheli. Ama deneyeceğiz. Hamza Hamzaoğlu kimdir? Galatasaray ve futbol tarihçisi Melih Şabanoğlu, “1991’de Galatasaray’a geldiğinde 21 yaşındaydı, çok naifti, konuşurken yüzü kızarırdı” diye anımsıyor Hamza Hamzaoğlu’nu. Hamzaoğlu’yla, sarı kırmızılı formayı giydikten sonraki ilk röportajını Şabanoğlu yapmış. “Pek bir şey çıkmamıştı o röportajdan” diye devam ediyor. Hamzaoğlu soyadını almadan çok önce, 1970’te Gümülcine’de başlıyor dedesinin adını taşıyan Hamza’nın hikâyesi. 1977’de ailesiyle birlikte Türkiye’ye göçüyor. Futbolla İzmir’de tanışıyor. 17 yaşında profesyonel futbol hayatına adımını atıyor. Hamza’yı İzmir’de keşfeden isim ise geçtiğimiz günlerde stent takılan, bugün Hamzaoğlu’nun yardımcı antrenörlüğünü, o gün ise antrenörlüğünü yapan Yıldırım Uran. “Türkiye’de futbolu en iyi bilen 5 kişiden biridir Yıldırım Uran” diyor Melih Şabanoğlu. “Hamza, ekibine sadık, iyi bir aile düzeni olan, çalışkan ve kesinlikle sıra dışı bir adam...”

        DÖNÜM NOKTALARI

        Hamza Hamzaoğlu’nun futbolculuk kariyeri de tıpkı hayatının saha dışında kalan kısmı gibi dönüm noktalarıyla şekillendi. 21 yaşında Galatasaray’a transferinin önünü açan tesadüf, Milli Takım’ın İzmirspor’la yaptığı hazırlık maçıydı. Ümit Milli Takım kulübesindeki Fatih Terim, İzmirspor’un genç sol bekini gözüne kestirmişti. Hamzaoğlu, bu karşılaşmanın ardından Ay-Yıldızlı formayı giyecek ve 1991’de Yunanistan’da düzenlenen Akdeniz Oyunları’nda sahada olacaktı. Milli Takım’da parlayınca büyüklerin dikkatini çekti ama o Galatasaray’ı tercih etti. Sarı-Kırmızılı takımda 4 sezon geçirdi. 3-5-2 oynayan Galatasaray’da sol kanat Kalli’nin prenslerinden Hamza’ya emanetti. Ekim 1993’teki 3-3’lük Manchester maçının da gizli kahramanları arasındaydı. Nergiz Hamzaoğlu’yla Galatasaray’da oynarken evlendi. Beden eğitimi öğretmeni eşinden Buse ve Ahmet Efe adlı iki çocuğu oldu. Düğününde giydiği takımın rengi de sarı-kırmızıydı. Galatasaray’dan ayrıldığı 1995 yılına dek 6 kupa kazandı. 2000’de UEFA şampiyonu olan kadronun tohumlarının atıldığı yıllarda genç bir oyuncu olarak sahadaydı, lakin şanssızdı. Kötü geçen 1994-1995 sezonunun ardından Souness’ın teknik direktör olarak geldiği sezon, o gidenler arasındaydı. Yerini Hakan Ünsal ve Ergün Penbe’ye bıraktı. “Kalsa” diyor Melih Şabanoğlu, “muhakkak UEFA kupasını alan kadroda olacaktı...” Rivayet o ki dönemin Fenerbahçe Başkanı Ali Şen, Hamzaoğlu’na Galatasaray’dan aldığı ücretin 2 katını önermiş, o ise “Teklifiniz için teşekkür ederim ama ben Galatasaraylı Hamza olarak kalmak istiyorum” demişti. Aralık 2014’te, Galatasaray’a teknik direktör olarak gelmesinin akabinde Galatasaray Dergisi’ne verdiği söyleşideki “Çocukken Fenerbahçe’liydim” itirafının ardından kopan kıyameti de aynı ifadeyle, “Her zaman Galatasaraylı Hamza olarak kalacağım” diyerek dindirdi.

        ‘ANTRENÖRLÜKTE SINIR YOK’

        Galatasaray’ın ardından İstanbulspor, Siirt, Yozgat, Konyaspor formaları giydi. Futbolu, 2003’te gençlere ağabeylik yapması için davet edildiği Galatasaray’ın pilot takımı Beylerbeyi’nde bıraktı. 34 yaşındaydı... Futbol hayatında hiç kırmızı kart görmedi. Bu nezaketi antrenör olarak yer aldığı kulübede de sürdürdü. Galatasaray’ın sezonu sadece şampiyon değil, aynı zamanda kırmızı kart görmeden tamamlamasında muhakkak bunun katkısı vardı. 2012’de verdiği bir röportajda “Teknik direktörlüğe mahallede başladım. 14 yaşında bir takım kurup 4 yıl çalıştırdım. Futbolcuyken bile aklım hep teknik direktörlükteydi” diye anlatıyor Hamzaoğlu. O vakit takımının ismini, oturduğu bölgedeki bir ilkokula ithafen Fatihspor koymuştu. İzmirspor’dayken antrenmandan arta kalan zamanlarında oyuncularını toplayıp çalıştırıyor, maçlara götürüyordu. Aynı röportajda, “Futbol oynarken de antrenörlerimin neler yaptıklarını dikkatle gözlemlerdim” diyor. “Çünkü futbolcuyken yeteneğiniz dahilinde kendinizi geliştirebilirsiniz. Antrenörlük ise gelişime daha açık. Çalıştığınız, istediğiniz, arzu ettiğiniz kadar ileri gidebilirsiniz...”

        Bugün şampiyon Galatasaray’ın başarısını kaleme alan spor yazarları, bozgunlarla başlayan sezonun hikâyesini bir yerde kesiyor, “Ve sonra Hamza Hamzaoğlu geldi” diye devam ediyor. Ama Hamzaoğlu’nun gelişi hiç de kolay değildi. Saha kenarındaki kariyeri kaos içindeki kulüplerde başlamış, aynı şekilde sürmüştü. İlk teknik direktörlük deneyimini 2009’da, 1. Lig’de zor günler geçiren Malatyaspor’da tattı. Takım ateş hattındaydı, kurtarıcı ise Hamzaoğlu... Olmadı. Bir sonraki adresi, 2009- 2010 sezonunda 2. Lig’de kümede kalmayı hedefleyen Eyüpspor’du. O, Eyüpspor’u ligin zirvesine çıkardı, play-off’ta elendiler. Sırada Denizlispor vardı. Süper Lig’in gediklisi Denizli taraftarı tekrar oraya çıkmayı arzuluyordu. Hamzaoğlu’nun yıldızı taraftarla barışmadı. Lakin Hamzaoğlu’dan sonra Denizli de Malatya da belini doğrultamadı... 2010-2011 sezonunun ortasında Hamzaoğlu, ligin bitimine 10 hafta kala, 1. Lig’in taze takımı Akhisar’ın başına geçti. Bugün adı Galatasaray’la anılan Bilal Kısa, o dönem çok nadir forma bulan bir oyuncuydu. Hamzaoğlu takımını ligde tutmayı son hafta başardı, ikinci senesindeyse şampiyon yaptı. Artık Süper Lig’deydiler. Bilal Kısa da öyle... Melih Şabanoğlu, “Hamzaoğlu’nun Akhisar’ı her futbolcunun topun arkasına geçtiği, içerde kaybetmeyen, sıkı bir takımdı” diyor. “İşte, Hamza’nın kafasındaki futbol bu. Ama bunu henüz Galatasaray’da başaramadı...”

        2013-2014 sezonunda Fatih Terim’in yanında Milli Takım’da yardımcı antrenör olarak göreve başladığında, Akhisar’ın başında 4 büyüklerden en çok puan toplayan teknik direktördü. Sezon sonunda, hedeflerine ulaşamadığı için istifa etti. Prandelli’nin Galatasaray’dan ayrılmasından sonra 1 Aralık 2014’te kendisini bir kez daha Galatasaray’a bağlayan imzayı attı. İmza töreninde duyguluydu, çünkü Galatasaray’dan teklif aldığı gün babasını kaybetmişti.

        ‘BAVULUNU TOPLA GİDİYORSUN’

        Ancak 2014 yazından kalma bir hikâye, Florya’ya çıkana kadar Hamzaoğlu’nun peşini bırakmayacaktı. A Milli Takım’da antrenörken Dünya Kupası’nda TRT’de Hollanda-Meksika maçını yorumluyordu. Şimdi öğrencisi olan Wesley Sneijder’in takımdaki yerli futbolculardan 3-4 kat fazla para aldığını ve bunu hak edip etmediğinin sorgulanması gerektiğini söyledi. Aralık ayının ilk haftası, Florya’ya adım atan Hamza Hamzaoğlu soyunma odasına girdi. Sneijder hariç tüm futbolcular ayaktaydı. Takımın başında ilk antrenmana çıktığında Sneijder’i yanına çağırdı Hamzaoğlu ve şöyle dedi: “Yönetimle konuştum, birazdan aşağıya iniyorsun, bavulunu toplayıp gidiyorsun...” Şaşkınlık içindeki Sneijder’e baktı, dayanamadı, güldü. Hamzaoğlu’na göre futbol, çevresindeki insanların mutlu olması gereken bir oyun. Ve her sorunu çözmenin yolu diyalog... Bu sezonu Hamzaoğlu’nun yanında Florya’da geçirenler “Empati yeteneği çok güçlü” diye tarif ediyor onu. “Takıma ruh katıyor, herkese şans tanıyor, elindekini değerlendirmesini biliyor. Ama onun en büyük özelliği iyi bir insan olması...” Melih Şabanoğlu’na göre futbolda ahlaki bir devrim yapabilir Hamzaoğlu. “O, geleneksel, baskın tipli liderlerden değil. Özür diliyor, hatalarından ders alıyor, öğreniyor... Taraftarlar da futbolcular da onu henüz gerçekten anlamıyor. Hamza, sakin ve çalışarak kendini ispat etmeye çalışan bir lider...” Sneijder’e göreyse o, Mourinho’ya benziyor. O ise “Wesley’nin böyle düşünmesi hoş ama o kadar da değiliz daha. İnşallah gün gelir oluruz” diyor. Ondan artık Avrupa’da başarı bekleniyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ