Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Başarılılar çünkü...

        Alihan MESTCİ/HT PAZAR

        Liderlik alanında uzman Mike Carson, geçtiğimiz yıl Türkçe’ye de çevrilen “The Manager: Futbolun Dâhi Liderleri” adlı kitabında; en son Real Madrid’i çalıştıran Carlo Ancelotti, Chelsea’yi bu yıl şampiyonluğa taşıyan Jose Mourinho, Manchester City’nin menajeri Manuel Pellegrini, 19 yıldır Arsenal’e saha kenarından hükmeden Arsene Wenger gibi dünyanın en gözde, en başarılı teknik adamlarıyla yaptığı 1’er saatlik röportajları topladı. Bir danışmanlık firmasının ortaklığını yürüten Carson, bu isimlerin ortak noktalarını açığa çıkarıyor.

        ■■ Şampiyon menajerler nasıl adamlardır?

        Bir kere beni çok iyi karşıladılar. Tabii bunda pay, League Manager Association’ın. Bu kitabı onlar aracılığıyla yazdım ve bana tüm menajerlere ulaşma imkânı verdiler. Yani referansım çok sağlamdı. Beni şaşırtan, menajerlerin tevazusu oldu. Tahmin ediyordum ama beklediğimden çok daha alçak gönüllü insanlarmış. Televizyonda öyleler mi?

        ■■ Araya gireyim; çoğu hiç değil. Bu, onların “halkla ilişkiler” yöntemi mi?

        Basında bir imajları olmalı. Mesela Mourinho, Chelsea’ye ilk geldiğinde şöyle bir temel atıyor: “Herkes bize düşman, biz de dünyaya!” Oyuncularını birer savaşçıya dönüştürdü. Bu bir taktikti. Ve bunda çok iyi olduğunu söylemeliyim. Oturup konuştuğumuzdaysa karşımda sıcakkanlı, mütevazı, açık sözlü bir adam vardı.

        OLAĞANDAN FAZLASINI ÇIKARMAK

        ■■ Peki ya Mourinho, Ancelotti gibi menajerlerden neler öğrenilebilir?

        A klas menajerlerin ortak noktası: Azim ve empati. Bu ikisi, müthiş bir kombinasyon oluşturuyor. Empatiden kastım, diğerlerinin içinde bulunduğu durumun, sıkıntı ve duygularının farkına varmak. Azim ise alınan kararın arkasında durmak demek. O kararın yanlış olduğu belirse bile o an çizgini bozmamak ve hatalarını, zamanı geldiğinde telafi etmek. Ama “Her seçimimin bir manası var ve kararlarım eğilip bükülemez” demek.

        ■■ Ayrıca müthiş yeteneklerle baş ediyorlar.

        Dünyanın en yetenekli oyuncuları...Ve psikolojileri şöyle olabiliyor: “Ben dünyanın en iyisiyim. İstediğimi yaparım!” Liderin derdi, hem bu yetenekten maksimumu almak hem de onları takıma faydalı hale getirmek. Yani liderin elindeki yetenek hem yok etmek istemeyeceği bir güç kaynağı ama hem de takımın yok oluşunun potansiyel sebebi. Dolayısıyla yönetilmesi gerekiyor. Mourinho bu konuda çok iyi. Ama sadece o değil...

        ■■Mesela Alex Ferguson’ın yıldızı bu yıldızlarla pek barışmadı.

        Onun takımları Real Madrid, Chelsea veya Manchester City gibi yıldızlar topluluğu takımlar değildi. Ve evet, Ferguson şampiyon oldu. O, olağandan olağanüstüyü çıkaran bir teknik adam. Ama şunu da unutmamak lazım, İngiltere Premier Ligi’nde ortalama da epey yüksek. Yani, bu ligdeki “olağan” tipler zaten dünya standartlarının üzerinde.

        ‘GERÇEKLE YÜZLEŞTİRİRKEN ACIMASIZ’

        ■■ Teknik adamlar genelde oyuncularından az kazanıyorlar. Mesela CEO’lar için durum böyle değil. Burada denge nasıl kuruluyor?

        Yöneticilerin daha az kazandığına pek rastlanmaz ama Londra’da yöneticilerinden hayli hayli fazla kazanan simsarlara rastladığınızda şaşırmamalısınız. İşlerinin en iyileri; tıpkı süperstar golcüler gibi... Fakat genele vurduğumuzda şunu söyleyebilirim; yöneticileri meşgul eden öncelik para değildir. Menajerler, “Zaten iyi kazanıyorum” der. Parayı tartışma konusu yapmazlar. Oyuncularının daha fazla kazanmasından endişe etmezler. Onların takımlarında en iyiler ayakta kalır. Bir becerileri de paranın cazibesine kapılan oyuncularını gerçek dünyaya döndürmektir. İşte Alex Ferguson, gerçekle yüzleştirmek konusunda acımasız bir lider... “Kimse kulüpten büyük değildir” der. Bu yüzden beklenmedik derece erken vakitlerde, elindeki genç yıldızları “Vakti geldi” deyip gönderdi.

        'YETER Kİ GELEN DALGALARLA SÖRF YAPMAYI BİL'

        Mancini’nin Türkiye’ye gelişi de gidişi de çok konuşuldu. Sizde nasıl bir izlenim bıraktı Mancini?

        Bu konuda tarafsız kalmam biraz zor çünkü ben Manchester City taraftarıyım. Mancini de bizi 44 yıl sonra şampiyon yapan adam. O an, her Manchester City taraftarı için paha biçilmezdi. Kaldı ki 93’üncü dakikada gelen golle şampiyon olduk. Mancini’yle ilgili ilk gözlemim kendisinin çok sade ve sakin bir insan olduğu yönündeydi. Futbolu çok iyi biliyor. Hayata şöyle bakıyor: “Hiçbir şey çok zor değil; yeter ki gelen dalgalarla sörf yapmayı bil...” Şöyle diyor: “Ben her şeyi kontrol edemem ve bu futbol.” Bu, çok kullanışlı bir bakış açısı. Ayrıca çok da hırslı bir adam. Fakat küçük şeylerin boyunu aşmasına da izin vermiyor. İtalyan mevkidaşı Ancelotti’yle farklılar fakat bu bakış açısını paylaşıyorlar. n Doğrusu Ancelotti’nin “büyük patron” imajı bende soğuk, sevimsiz bir intiba bırakıyor. Aksine, Ancelotti çok sıcak ve saydam bir karakter. İtalya’da bir çiftlikte kız kardeşiyle birlikte büyümüş. “Her gün güneşliydi” diyor. “Ve ailem orada hiç sesini yükseltmedi. Her sabah uyandığımda ‘Teşekkür ederim’ dedim.” Ne güzel bir hayat, değil mi? O, kadir kıymet bilen bir adam.

        'HEP BERABER AYAKTA KALIRIZ'

        ■■ Arsene Wenger’e gelelim. Arsenal’de senelerce tek bir kupa bile kaldıramadı. Ama hep takımın başında. Nasıl oluyor bu?

        Arsene, Arsenal’le özdeşleşti. Arsene, oyuna değer katan bir teknik adam. Bir ruh yarattı: “Hep beraber ayakta kalırız.” Saha içi ve dışındaki disiplinin yanına finansal disiplini de kattı. Takımın bir bütçesi var ve o transfer limitinin dışına çıkılmıyor. Bu yüzden UEFA da Arsene’i çok seviyor. Çünkü sürdürülebilir bir düzen bu. Taraftar için ise durum pek öyle değil tabii. Fakat, sırtı yere gelmez, kendine güvenen bir kulüp ve takımdan bahsediyoruz. Chelsea, Manchester City ve United, başarılarını nakit akışına borçlu kulüpler. Dünyanın en büyük futbol markası Manchester United bile sezonu kârla kapatmıyor. Fakat Arsenal öyle değil. Arsene’in takımı her sezon artı yazıyor ve sezonu 4’üncü bitirmek üzerine bir devamlılık kurdu. Yani her yıl Şampiyonlar Ligi’nde dünya sahnesine çıkıyor Arsenal. Fakat ligde kazanmıyor. Yani taraftar için zor ama başarılı bir takım... Arsene ise futbol üzerine derin düşünen bir adam ve bence bir filozof.

        ■■ Türkiye’de futbol kötüye gittiğinde her şey tartışılıyor. Tartışmalı konulardan biri de UEFA’nın finansal fair-play standartları. Finanstan ve sayılardan bu denli bahsedilmesi oyunu eskisi kadar güzel kılmıyor olabilir mi?

        Bir yandan FIFA ve UEFA’nın meşruluğu da tartışma konusu. Fakat sistemin dengeli sürmediği de kesin. İkincisi, bu oyuna büyük paralar girdi. 1970’ler eski güzel günlerdi. Sahadaki adamlar, taraftar ve televizyondu... Fakat futbol, samimi eğlence çağını atladı. Biz de öyle... Bugün, şu soruyu sormak lazım: Finansal yatırımlar, sahada daha güzel futbola olanak yaratıyor mu? Premier Lig’in bugün geldiği durumdan, bir izleyici olarak ben memnunum. Fakat bugün gelinen noktayı yönetebilmek gerekiyor. Eşitliği ve rekabeti korumak için... UEFA, rakibi parayla ezme mevhumunun önüne geçmek istiyor. Fakat burada bir başka soru var: Pazarlamanın girdiği yerde eşitlik tahsis edilebilir mi?

        7 MİLYAR DOLARLIK SÜPER LİG'DEN DERSLER

        ■■ İngiltere Premier Ligi yayın haklarının değeri yaklaşık 7 milyar dolar. Premier Lig’in başarısından ne gibi dersler alınabilir?

        Bundan 23 yıl önce İngiltere Premier Ligi kuruldu. Bugünden bakınca ortada bir strateji ve pazarlama başarısı olduğu aşikâr. O zaman dediler ki: “Tutkulu ve her hafta stadyumları dolduran taraftarlarımız var. Elimizdekini markalaştırabilirsek -ki bunda uydu yayınlarının gelişiminin de etkisi var-, ulusal ve küresel ölçekte bu ligi daha izlenir kılabiliriz.” Futbolu, kulüp markalarının ve sahadaki dünyanın en iyi yeteneklerinin sivrildiği, gerçek birer kahramana dönüştüğü bir reality şova dönüştürdüler. Burası artık dünyanın en iyilerinin de iyilerini canlı ve tekrar tekrar da izleyebildiğiniz bir platform. Nisan 2012’deki Manchester United- Manchester City derbisinin küresel izleyici sayısı 800 milyondu. Bu iki kulüp ilk maçlarını 1880’li yıllarda Newton Heath (United) ve West Gorton (City) isimleriyle yaklaşık 500 kişiye oynamıştı.

        ■■ Türkiye Ligi’ne gelecek olursak?

        Taraftarın tutkusunu dünya biliyor. Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin maçlarından... Peki bu tutkuyu nasıl yaygınlaştırabilirsiniz? Serie A, La Liga ve Bundesliga gibi örnekler de varken Türkiye neden bu seviyeye çıkmasın? Potansiyeli gerçekliğe çevirmek için stratejik ve pazarlama dehası gerek. Ve bunun mümkün olduğuna eminim. Fakat nasıl yapılacağını bilseydim bugün milyarderdim.

        FUTBOLDAN SİYASETE

        ■■ Menajerlerle iş dünyasını yönetenler arasında paralellikler kuruyorsunuz. Peki futbolun liderleriyle devlet liderleri arasında nasıl benzerlikler çizilebilir? Mesela Mourinho’nun siyaset dünyasındaki emsali kim olabilir?

        Sanırım Putin.

        ■■ Ben de öyle düşünüyorum.

        Bence tutkulu imajları yüzünden...“Bana karşı gelirsen gücümü hissedersin” mesajını veriyorlar. Mourinho “Biz Chelsea’yiz”, Putin “Biz Rusya’yız” diyor. Yani ikisinin de ortaya koyduğu imaj bir noktada benzeşiyor. Alex Ferguson için Angela Merkel diyeceğim.

        ■■ Neden?

        Çünkü başarıda sürekliliği temsil ediyorlar. Almanya’nın gücü istikrar, zor ama doğru kararlar vermek ve birlik vurgusundan geliyor. Avrupa’da ekonominin ve futbolun şampiyonu Almanlar. Ferguson’ın Manchester’da yarattığı mucize, duvarın yıkılmasından sonra Almanlar’ınkiyle eşzamanlı. Ayrıca Merkel bende her şeyi bilen, her şeye hâkim bir imge yaratıyor. Ferguson’ın futbol bilgisi olağanüstüdür. Peki David Cameron’la kim eşleşir acaba?

        ■■ Cameron, Merkel ve Putin’in yanında daha düşük bir profil çiziyor.

        Katılıyorum. Doğruyu yapmaya meğilli bir lider. Sizi bu konuda şaşırtacağım; cevabım, Andre Villas-Boas. Çünkü genç, tıpkı genç bir başbakan olan Cameron gibi. Dahası, başa gelmeden önce Cameron’ı da Villas- Boas’ı da pek tanımıyorduk. İkisi de uyumlu ve esnek adamlar. Söylediklerini hayata geçiriyorlar. Açık konuşuyorlar. İnsanları hizaya getirebiliyorlar. Doğru kararları hızla alabiliyorlar

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ