Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Karadeniz gezisi, Karadenizde gezilecek yerler

        SEDA ZEYNEP KÖSE / HABERTURK.COM

        szk@haberturk.com

        instagram.com/tatildeyimdonucem

        Huysuz Karadeniz, biraz hırçın, özgür ama bir o kadar adaletlidir, şaşırtır. Benzeşiriz aslında, e normal damarda akan kanda var. Has muhlis bir laz kızıyım ne de olsa. Bununla da gurur duyuyorum, işte bu yüzden Karadeniz turu için ayrı bir heyecan duydum. Neyse sizi fazla bekletmeden, bu kadar reklam yeter diyerek, hemen tura başlamak istiyorum. Bu arada, Karadeniz turu uzun olduğundan iki bölümde paylaşacağım.

        Coral Travel ile çıktığımız “Karadeniz Rüyası ve Batum” turumuz, gece 11.00’de İstanbul’dan hareketle başlıyor. Yaklaşık 8 saatlik bir yolculuk sonrasında, ilk durağımız olan Kastamonu’ya varıyoruz. Kastamonu, Ilgaz dağlarının arasından ilerlerken, aniden karşımıza çıkıveriyor. Kuzeyi modernleşen şehrin, diğer tarafı tarihi yapısını koruyor. Burada sırasıyla Şehit Şerife Bacı anıtı, Nasrullah Köprüsü, Nasrullah Camii’ni ziyaret ettik. Bu arada Kastamonu ile ilgili çok ilginç bir detay öğrendik, denedik, ilerleyen zaman içerisinde göreceğiz.

        Ardından, şehrin ünlü çekme helvasını tadabileceğimiz ve hediyelik eşyalar alabileceğimiz El Sanatları Çarşı’sında yorgunluk kahvemizi yudumladık, e tabii biraz alışverişte yaptık ve diğer rotamız olan Sinop’a doğru yola koyulduk. Sinop’taki ilk durağımız bir döneme şahitlik eden Sinop Cezaevi oldu. Konumu o kadar güzel ki; belki de burada gün dolduranlar diğer cezalılara göre daha şanslılarmış diye düşünmedik değil. Bir ara hepimiz bir ağızdan “Aldırma Gönül”ü mırıldandık, duygusal bir ziyaret oldu.

        Bu tarihi noktanın hemen sonrasında, sabırsızlıkla beklediğim o an geldi ve meşhur Sinop Mantısı’nı yemek üzere, Sinop Örnek Mantı’da aldık soluğu. Tat muhteşem, üstelik çok hafif, şiddetle tavsiye ediyorum. Mantı 15 TL.

        Harika ziyafetin ardından, ben, rehberimizin sunduğu iki opsiyondan biri olan, tekne gezintisini tercih ettim. Diğer alternatif ise, Sinop Kalesi ve burçları ziyaret etmek idi. Doğrusu hava o kadar güzeldi ki, açık havada bir tekne gezintisi daha cazip geldi. Tekne turu esnasında, Samsun’lu pırıl pırıl öğrenciler ile sohbet ettik. Söz vermiştim hepsine selam olsun.

        Sinop’taki diğer bir durağımız, Hamsilos Fiyordu’nuydu. Daha önce Sinop’ta böyle bir yer olabileceğini söyleselerdi, inanmazdım. Doğasıyla hayran bırakan, bakir bu bölge, yeni tatil planları için listeye eklendi bile. Yolunuzun düşmesini beklemeyin, mutlaka gidin derim.

        Sinop’tan çıkıp, Gerze - Bafra üzerinden ilk konaklama noktamız olan Samsun Hampton by Hilton’a ulaşıyoruz. Burası, tam bir şehir ve iş oteli. Odaları temiz, personeli güler yüzlü. Akşam yemeğinden sonra, bir sonraki gün maratonuna hazırlanmak için, dinlenmeye çekildik.

        İkinci gün, sabahın erken saatlerindeki kahvaltının ardından, Samsun şehir merkezine geçiyoruz. Samsun, çok güzel bir şehir. Hatta tam yaşanacak şehir, ben çok sevdim. Şehrin ilk adı Amisos, dolayısıyla burada bu ismin olduğu pek çok tabela görebiliyorsunuz. Samsun’da, ilk olarak, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, Samsun’a ilk ayak bastıkları alanı simgeleyen, İlk Adım Anıtı’nı ziyaret ediyoruz. Burada, Ata’yı bir kere daha özlemle anıyoruz. Rehberimiz ardından bizi, Amisos hazinelerinin sergilendiği Samsun Arkeoloji Müzesi’ne götürüyor.

        Samsun’daki bir sonraki durağımız, Ata’mızı Samsun’a ulaştıran, Bandırma Vapuru’nun birebir ölçülerindeki maketi oluyor. Rehberimizin anlatımı eşliğindeki küçük vapur gezintisinin ardından, son durağımız olan Atatürk Anıtını ziyaret edip, Ordu’ya doğru yola çıkıyoruz.

        Ordu’da da, Kapadokya’da olduğu gibi, bünyemde depoladığım adrenalini döke saça harcadım, balonla başlayan yükselişime Boztepe’ye çıkmak için kullanacağımız teleferikle devam ettim. 450 metrelik bu yükseliş hayli, heyecan dolu oldu ￿ Gerçi, rafting yapma hayallerimde vardı ama hava şartları yüzünden olmadı Teleferik ücreti 6 tl.

        Gözlerim yarı açı yarı kapalı ulaştığım Boztepe’deki manzarayı görünce, her şeyi unuttum. Muazzam bir manzara var burada. Tüm Ordu, hatta Karadeniz ayaklarınızın altında.

        Boztepe’de bu harika manzara eşliğinde, ünlü Ordu pidesi ve yöresel lezzetlerden oluşan öğle yemeğinin ardından, fındık cenneti Giresun’a doğru yola çıktık.

        Giresun deyince ilk akla gelen fındık ve çay oluyor. Fındığın en güzel hali, tabii bana göre, fındık ezmesi cennetinde olmak nasıl bir duyguydu anlatamam  Bu arada, fındık ezmesi alırken, içeriğinin %75’inin fındık, %25’inin pudra şekeri olmasına dikkat edin. Pudra şekeri tat vermek için katılıyor. Tirebolu’dan çay, fındık ve bilimum fındık ürünü aldıktan sonra, rakımı yükselterek, Zigana Zitaş’a doğru yola çıkıyoruz.

        İkinci gecemizde burada konaklayacağız. Maçka yolları taşlı türküsünü söyleyerek, 1600 metrelik tırmanışımız başlıyor. Bu tırmanış benim için pek kolay olmuyor, yol hafif sisli, ama sevgili rehberimizin akıcı anlatımı ve kaptanımızın usta sürüşü sayesinde, Zigana Zitaş Tesisleri’ne ulaşıyoruz. Oksijenin de etkisi ile her gün biraz da açılan iştahımız sağolsun, hemen akşam yemeğine katılıyoruz. Zitaş’ta yöresel lezzetlerden oluşan zengin bir açık büfe karşıladı bizi. Ben hemen mısır çorbasına dadandım, nefisti. Sonrasında kara lahana dolması, turşu kavurma ile devam ettim. Yemeğin ardından kendimiz horona vurduk Ardından da, mis gibi bir uyku çektik.

        Burada ahşap, iki katlı otantik kulübelerde kaldık. Yeşilin binlerce tonu içinde, kuş sesleri içinde uyanmak, ahh nasıl anlatsam bilemedim. Sabah 04.45’te uyandım, güneşe eşlik etmek için. Bakın, nasıl bir sabahtı ve güne nasıl güzel başladım. Bir sabah bile olsa, burada uyanın.

        Tahmin edebileceğiniz üzere,yine oldukça zengin yöresel bir kahvaltı ardından, Sümela’ya doğru yola çıktık. Fakat, bu arada yakınımızda olduğu için, meşhuuur Zigana Tüneli’nin de geçelim dedik.

        Karadeniz ezgileri eşliğindeki keyifli bir yolculuk sonrasında, Hristiyanlık tarihi için çok önemli bir lokasyon olan, aynı zamanda görüntüsü ile büyüleyen Sümela’ya ulaştık.

        Sümela’ya çıkış, göz korkutucu olsa da, belli bir yere kadar minibüslerle çıkabilme alternatifiniz var. Bu noktadan, sonra 300 metre kadar yürüdükten sonra, bu eşsiz doğa ve tarih harikasına ulaşıyorsunuz.

        Sümela Manastırı, gerçekten dünyada bir eşi benzeri daha olmayan bir yapı. Her yıl, milyonlarca insan tarafından ziyaret ediliyor. Bu arada iniş yolunda, ünlü Maçka’lı Necdet Usta ve Muzaffer Usta’yla kemençe çalmayı da ihmal etmedim

        Sümela Manastırı’nın büyüleyici ortamından ayrılarak, Uzungöl’e doğru yola çıkıyoruz. Uzungöl, Trabzon’a gelindiğinde ziyaret edilmesi gereken olmazsa olmazsa duraklardan biri. Burada göl etrafında, keyifli bir gezinti yapabilir, yöresel lezzetlerden oluşan doyurucu bir yemek yiyebilirsiniz; ki- biz de öyle yaptık. Üzerine de mis gibi Hamsiköy sütlaçı yedik hem de bol fındıklı, siz de öyle yapın.

        Ardından üçüncü gün konaklamamızı yapacağımız Ayder Yaylası’na doğru yola çıktık. Yeşille iç içe, Karadeniz’i soluyarak yaptığımız bir yolculuktan sonra, Ayder’e varıyoruz. Ayder’i hiçbir cümle tasvir edemez inanın. O yüzden göstermek istiyorum, o zaman anlayacaksınız. Ayder’de yemekten hemen sonra soluğu horon ve tulum ziyafeti için Çise’de aldık. Bu restaurant çok samimi tavsiye ederim. Ortalama kişi başı 25-30 TL. arasında hesap ödüyorsunuz.

        Burada Nehirim Otel’de konakladık. Nadiye Teyzede, Dursun Amca da çok iyi birer ev sahibi. Aşçıları harikalar yaratıyor, yemekler nefis. Ayder çorbasının tadı hala damağımda. Amaaa, Nadiye teyzenin beni kırmayıp, kendi elleriyle hazırladığı muhlama da başkaydı. Muhlamayı Karadeniz’de yemelisiniz.

        Batum’la devam edeceğim. Benden ayrılmayın

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ