Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Tanrılar Okulu başucu kitabımdır’

        Ekin TÜRKANTOS/HT PAZAR

        eturkantos@htgazete.com.tr

        Annesi Sırbistan, babası Karadağ göçmeni. Yıllar önce gelmişler Türkiye’ye. 1987’de 4 kardeşin en küçüğü olarak İstanbul’da gözlerini açmış hayata Sümeyra Koç. Bayrampaşa’da büyümüş, çocukluğunu kalabalık bir ailede geçirmiş. Hep kılıktan kılığa giren bir çocukmuş. Biraz da dediğim dedik. Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü’nde burslu okumuş. Reklamlarla başladığı televizyon macerasına dizileri de katarak kariyerinde hızla yol alıyor. Yakında onu Gani Müjde’nin yazdığı bir Trakya komedisi “Günebakan”da izleyeceğiz. Röportaj için buluştuğumuzda keyifle objektifimize poz verirken bir kez daha hayran bıraktı kendisine. Pozitif, güleryüzlü, ne istediğini bilen bir oyuncu var karşımızda. Elindeki kalemle küçük kâğıtlara çiçekler çizerken anlattı hayatını Sümeyra Koç. Onu daha yakından tanımaya ne dersiniz?

        Boşnaklar kalabalığı seven geniş ailelerdir. Hep birlikte yemek yer, şarkılar söyler. Sizde de mi öyleydi?

        Evet, aynen öyle. Zaten bir aile apartmanımız var. Amcamlar, kuzenlerimiz üst katımızdaydı. Sokakta geçirdim çocukluğumu. Bayrampaşa’da büyüdüm.

        Boşnakların çoğu hâlâ Bayrampaşa’da zaten, değil mi?

        Evet, bütün Boşnaklar oradadır. Yıldırım Mahallesi’nde. Orayı küçük bir Yugoslavya gibi düşünebilirsiniz. Kültürlerini devam ettiriyorlar. Mesela insanlar birbirine gitmek için telefon açar ya, bizde zil çalar ve gelirler. Geçen sene ilk kez babamın doğduğu yere de gittim. Hakikaten oraya ait olduğumu hissettim.

        Yaramaz bir çocuk muydun?

        Hep istediğimi yaptırırdım. İnatçı bir yapım var, o da Boşnak kanından geliyor olabilir. Kılıktan kılığa girmeyi severdim. Devlet okulunda okudum, sonra Anadolu lisesinden mezun olup yüzde 100 burs ile Bilgi Üniversitesi’ne girdim. Hep çalışkandım. Üniversite son sınıfta bir yurtdışı tecrübem olsun istedim ve Erasmus ile İspanya’ya gidip Madrid’de yaşadım 1 sene. Avrupa’yı gezme imkânı buldum. İspanyolca öğrendim. Ailem Boşnak olduğu için anadilim de Boşnakça’ydı. Bize hep yurtdışından teyzemler, amcamlar gelirdi. Hâlâ eve misafir geldiğinde Boşnakça konuşuyoruz. Yabancı dil öğrenmeyi, yeni insanlar tanımayı çok seviyorum.

        ‘MUTLULUĞUN SIRRI TESLİMİYET’

        Sonra üniversite bitti. Televizyon maceran hemen başladı mı?

        Menajerim Tuğba’yla üniversitedeyken tanışıyorduk. Üniversite bittikten sonra reklamlarda rol almaya başladım ve sonra bu yolda yürümeye karar verdim. Oyunculuk eğitimleri aldım. Yerimde durmayı sevmiyorum. Sürekli hareket halinde olmak iyi hissettiriyor.

        İlgi alanını daha önce keşfetmiş olsaydın oyunculukla ilgili eğitim almak ister miydin?

        Kesinlikle isterdim. Bence meslek seçimine karar vermek için 17 yaş çok erken. Ben, kırılma noktamı 24 yaşımda yaşadım. Her şeyi olduğu gibi kabul edebilen biriyim. Teslim olmayı seviyorum. Mutluluğun sırrı teslimiyet. Bir iş kaçtığında üzülmüyorum çünkü çok güzel bir sistem var ve her şey olması gerektiği, olması gerektiği zamanda oluyor zaten.

        Böyle düşündüğüne şaşırmadım.

        Evet. Ama kimisi seçmelere gider hemen işi olur ya benimki öyle olmadı. Başka işler denedim. Bir kanalda muhabirlik yaptım. Sanat haberleri hazırlıyorduk. Fakat oranın rutini beni mutlu etmedi. Ayrılıp çeşitli hocalardan oyunculuk eğitimleri aldım. Sonra da ilk dizim oldu. Sonrasında da “Kurt Seyit ve Şura” dizisi geldi. n O projede Kıvanç Tatlıtuğ ve Farah Zeynep Abdullah başroldeyken yan rolde bile güzelliğinle öne çıktın. Çok yakışmıştın bence... Beni çok heyecanlandıran bir projeydi. İlginç de bir öyküsü vardı. “Sana Bir Sır Vereceğim” dizisiyle anlaştığım sırada “Kurt Seyit ve Şura” için Havva karakteri aranıyordu. Ancak ben diğer işe girdiğim için görüşmeye gitmemiştim. Benim dizim bittiğinde Havva karakteri hâlâ bulunamamıştı ve sonra girdim diziye.

        O dönem bir de tiyatro oyunun oldu. Peki bu kadar kısa sürede diziler ve tiyatro oyununda rol almak sana nasıl hissettirdi?

        Evet, Karadut Tiyatro’nun “Altı Kişiye Pijama” adlı oyununda rol aldım. Giderek artan bir heyecan ve motivasyon oldu tabii ki. Art arda gençlik işi, dönem işi, komedi, tiyatro, komedi dizisinde rol aldım. Karakterlerin farklı olması da motive edici oldu.

        Farklı ekollerden eğitim almak seni ne şekilde geliştirdi?

        Arkadaşlarım bunu daha net görüyor. Eskiden sınırları olan, daha kapalı bir insandım. Bu eğitimlerle önyargını kırıyorsun. Rahat olabilmek, bırakmak, teslimiyet gibi şeyleri öğrendim. n Teslim olabilmek zor bir şey aslında. Ama sonrasında da bereketi getirdiğine inanırım hep... Evet, kesinlikle. Kişisel gelişimle de çok ilgileniyorum. “Tanrılar Okulu” başucu kitabımdır, felsefesini de seviyorum. Ama zaten ruhumuzu terbiye edebilmek için buraya geliyoruz. Karşılaştığımız her insan bize bir şeyleri öğretmek için geliyor. Şu an sen benim karşımda oturuyorsan, benim bir yansımamsın. Bunu bu şekilde kabul ediyorum. Ve her şeyin Allah’tan geldiğine inanıyorum. ‘

        BU BİR TRAKYA HİKÂYESİ, EEE BEN DE GÖÇMENİM’

        Gelelim yeni projene. ‘Günebakan’, bir Trakya hikâyesi...

        O kadar keyifliyim ki. 3 hafta oldu çalışmaya başlayalı. Son proje bitti ve bittiğine üzülemeden bu iş oldu. O sırada başka işler de geldi. Genelde kararsız biri değilimdir ama doğru işi seçmek için doğru bileşenleri bir araya getirip biraz da rasyonel bakmak gerekiyordu. Gani Bey ile görüştük ve senaryoyu okumamı istedi. Bu iş bana çok sıcak geldi. Yöre komedisi olması hoşuma gitti. Bir Trakya hikâyesi, eee ben de göçmenim.

        Canlandıracağın Günce nasıl bir karakter?

        24-25 yaşlarında zengin bir ailenin kızı. Çok iyi okullarda eğitim almış. Moda tasarımı okumuş. Ailenin tek çocuğu. Biraz da şımarık. Arkadaşlarıyla Çeşme’ye gitme planı yaparken babasının işleri iyi gitmediği için ailece Uçmakdere’deki evlerine gitmeye karar veriyorlar. Günce hiç istemiyor. Aslında çocukluğunu orada geçirmiş. İlk aşkı Rüzgar da orada. Unuttuğu ilk aşkıyla karşılaşması ve oradaki maceralarını izleyeceğiz. Rüzgar aynı zamanda yamaç paraşütü hocası.

        O halde yamaç paraşütü sahneleri de olacak gözüküyor. Sen de yapacak mısın?

        Evet, yapacağım. Daha önce denemedim ama yapacağım. Dizi bir romantik komedi ama bir de öyle adrenalin tarafı var.

        'OYUNCULUĞUN PEŞİNİ HİÇ BIRAKMADIM'

        Oyuncu olmanı ailen nasıl karşıladı?

        Karşı çıkmadılar ama endişeleri vardı. Neticede projelerin sürekliliği olamayabiliyor. Çok acımasız, vahşi bir sektör aslında. Bugün varsın, yarın yoksun belki. Şu an çok huzurlu ve mutlu olduklarını görüyorum. Beni ekranda izlemekten keyif alıyorlar. Bu zamana kadar hep arkamdaydılar. Ama ben maddi anlamda arkamda olduklarını düşünmeden yaşadım. Maddi destek almak yerine “Ne yapabilirim?” diye düşündüm. Babam bizi öyle yetiştirdi. Özel okula çok karşıydım mesela. Anadolu lisesinden mezun oldum, üniversiteye burslu girdim. Mücadeleyi severim. Genetik herhalde. Babamlar da başka bir ülkede her şeyini bırakıp burada sıfırdan başlamışlar. Hep bir mücadele. Maddi olarak sıkıntılı bir dönemimiz olmadı ama hiçbir zaman da öyle yaşamadık.

        Oyunculuğa dair hayalinde neler var?

        Bir sinema filmi yapmayı çok isterim. Sırp vatandaşı olduğum ve Boşnakça bildiğim için bir Boşnak karakteri oynayabilirim. Saadet Işıl Aksoy’un oynadığı gibi bir festival filmi olabilir. Bosna Savaşı’ndan kaçan bir Boşnak kız olabilir. Yurtdışına açılmak istiyorum. Festival filmleri olur, ortak yapım olur. Böyle hayallerim var.

        'GÜZELLİK FORMÜLÜM: TÜRK KAHVESİ, ŞEKER, BAL'

        Güzellik anlayışın nedir? Kendine uyguladığın güzellik bakımların var mı?

        Doğallığı seviyorum. Makyaj yapmayı sevmem. Güzellik tabii ki Allah vergisi ama ben bir yandan da içten geldiğine inanıyorum. Beslenmeyle de alakalı. Bize bal Karadeniz’den gelir, köyden yumurta, yoğurdu kendimiz yaparız. Et yerim ben, iyi geldiğini düşünüyorum spor da yaptığım için. Saf katkısız zeytinyağlı sabunla yüzümü yıkıyorum yıllardır. Termal suya girmeyi, hamamı çok severim. Suyu Kaz Dağları’ndan hoyrattan alıyoruz. İyi su, iyi süt. Doğal besleniyorum. Her sabah yeşil çay, bir kaşık bal ile güne başlıyorum.

        Eee süpermiş. Mecbur kalmadıkça kozmetik ürünü kullanmıyorsun yani?

        Denedim, peeling’ler ve maskeler aldım ama kullanamadım. Nemlendiricinin doğalını tercih ediyorum. Peeling için toz şeker, Türk kahvesini balla karıştırıp yüzüme sürüyorum. Vücut için de çok iyi geliyor. Erzurum’dan bir arkadaşım çamur getiriyor, onunla kil maskesi yapıyorum. Doğal bir şampuan kullanıyorum. Az ve öz tüketmeyi önemsiyorum. O yüzden Uçmakdere iyi geldi bana, toprağa ayak basıyorum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ