Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Dünyaya açılmak için içim pırpır ediyor’

        Melik DEMİREL/ HT PAZAR

        Anlatmaya “2.5 oktav sesim var, 2.6’yı da gördüğüm olur. Bir erkek için aralığı fena değil. Tizlere çıkabiliyorum’’ diye başlıyor Fuat Güner. Röportajdan önce bir nevi soundcheck yapıyoruz... 67 yaşındaki müzisyenle bahsi, son projesi “Aramızda Müzik Var”dan açıyoruz. Çünkü kendisi birkaç aydır dünyayı gezerek, en ünlü müzisyenleri kendi evlerinde, stüdyolarında ziyaret ediyor. Onlarla birlikte müzik yapıyor, Türkiye’ye ilginç havadisler getiriyor. Mesela, Al Bano’nun İtalya’nın Brindisi kentindeki otelinin geniş kampusunda tam 60 milyon zeytin ağacı varmış! Sırf o mu? Hollywood geçmişi de olan Steven Seagal, gitarlarını Kızılderili baltaları ve hayvan postları arasında saklıyormuş. En çok Enrico Macias’la anlaşmış. Peter Gabriel’le kanka olmuş. Goran Bregovic’in evine girmiş. Sıradaki adaylar arasında ise Metallica ve Paul McCartney var! Güner’in müzik yolculuğuyla başlayan söyleşimiz, Babalar Günü vesilesiyle oğlu Kaan’la ilişkisine dek uzandı...

        Daha önce turneler dışında bu kadar gezer miydiniz?

        Gezmeyi severim. Hiçbir işim olmasa da bir Toto konseri olduğunda mesela menajerim, kasam, beynim, aklım İpek’le Kopenhag’a atlayıp gittik. Ekibimde kadınlar çoğunlukta. Onlarla iyi anlaşıyorum. Çok çalışkanlar, unutmuyorlar. n İyi anlamda da kötü anlamda da... Aynen öyle! İşi çözmüşsün. Kadınsız hayat çok zor ama onlarla da o kadar kolay değil.

        ‘Aramızda Müzik Var’ nasıl başladı?

        Fuat Güner ve MFÖ olarak, Türkiye’de pek çok şey yaptık zaten. Artık dünya pazarına açılmak için içim pırpır ediyor. n Yurtdışına gittiğinizde neler gözlemlediniz? Başka bir gezegene gidiyor gibi hissediyorsun. Ne açıdan? Anlayış, disiplin ve profesyonellik açısından. İşimizi oluşturan detaylar konusunda. Bir de kıvırma yok onlarda. “İşim çıktı” yok. “Şu saatte şurada” diyorsun, geliyorlar. Hiç bekletilmedim.

        Onlarla buluştuğunuzda ilk neyi merak ediyorsunuz?

        İlk olarak hangi parçayı birlikte ne zaman yapacağımızı merak ederim. Şu ana kadar bir kez planı bozduk. Steven Seagal’le yazışırken başka bir parça için sözleşmiştik. Ancak gittiğimde “Onu boşver, blues çalalım” dedi. Ben de “Fark etmez blues’un her türlüsünü çalarım’’ dedim. Önceden şarkı sözlerine de bakıyorum. Son dakika değişikliğinde yeni parçaya hazırlanmam bir hayli zor olur.

        Size bakış açıları nasıl?

        Bir teklif geldiğinde profesyonelce ele alıyorlar. Para versen yaptıramazsın bu işleri. Bunlar, gönülden geliyor. Adam internetten araştırıp önce kim olduğuma bakıyor, karar vermesi uzun sürmüyor! Plak koleksiyonundan öte insan koleksiyonuna dönüştü diyebilirim. Peter Gabriel gibi bir müzisyene “Hi Peter” diye telefon açabildiğim dostluklar oluşuyor.

        Duayen bir müzisyensiniz sonuçta... Sizi araştırmaları biraz dokunmuyor mu?

        Niye dokunsun ki? Dünyanın bir ucundan tanımadığın biri “Seninle görüşebilir miyim?” diyor. Allah’tan şimdi internet var, bakıp parçaları dinliyorlar. Mesela Jermaine Jackson uzun süre cevap vermedi. Sonra eşi Halima aradı, “Şarkılarınızı dinledik, çok hoşumuza gitti, buluşabiliriz” dedi. Herkesle bir araya gelmeye hazırım, yeter ki onlar hazır olsun.

        Sanatçılar sizi nasıl ağırlıyor?

        Kimisi evinde, kimisi stüdyoda... Mesela Enrico Macias, Goran Bregovic, Steven Seagal evini açtı. Haris Alexou ise stüdyo kiralamış, kendi müzisyenini, piyanistini getirmiş. Al Bano kendi grubunu topladı benim için. Johnny Logan’ı ise çok sık gittiği Irish pub’lardan birinde çektik.

        Evlerden ilginç anılarınız var mı?

        Al Bano’nun evi anlatılır gibi değil. İtalya’nın Brindisi kentindeki Felicita Oteli onun. İnşaatı 42 sene sürmüş! “60 milyon tane zeytin ağacım var, İtalya nüfusunda her kişiye bir ağaç düşüyor” dedi. At çiftliği, şarap mahzenleri var. Bayağı emek sarf edilmiş. 52 kişi düzenli çalışıyor. Steven Seagal’in evi Kızılderili müzesi gibiydi ve içerisi Japon kaynıyordu! Baltalar, ayı postu, hayvan derilerinin arasında Marshall marka amfiler ve enstrümanlar vardı.

        ‘Demek ki Justin Bieber’da bir şey var’

        Sizler ve genç kuşak arasında bir de nezaket farkı yok mu?

        Şu ana kadar yaptıklarımın hepsi 45’in üzerindeydi. Celebrity olmak belli bir tecrübe gerektirir. 20’li yaşlarında çok az var.

        Justin Bieber mesela...

        Birisi meşhur oluyorsa haybeden olmaz. Bu çocukta demek ki bir şey var. Doğru dürüst bir iş yapıyor ki ilgi görüyor. İş, genç kızlar ve genç erkeklere hitap etmekten geçiyor. Onların ilgisini çeken köşeyi dönüyor.

        MFÖ’nün de sahne şovu hâlâ gençlerin ilgisini çekiyor...

        Belirli bir yaşı alsa da “oldies but goldies” gruplar var. Rolling Stones mesela. Onları kritik bile edemezsin. 45-50 senedir sahnelerde tozu dumana katmış. Hâlâ dünyada tüm konserleri dolu. İstediğin kadar tenkit et, film olursun.

        ‘Koç burcuyum ben, oturamam’

        Phil Collins, devrinin geçtiğini düşünüp müziği bırakmıştı. Fakat siz tam tersine dünyaya açılıyorsunuz.

        Phil Collins haklı ama yaptığı şey vazgeçip “Geç kenara otur” demek. “Savaşmak istemiyorum bu piyasada” demiş. Para da olunca “Hayatımın sonuna kadar otururum” demiş. Koç burcuyum ben, oturamam. Bunun parayla ilgisi yok, trilyonlarım da olsa hep bir şeyler yapmak isterim. Günde 3-5 iş yaparsam daha da mutlu oluyorum, ruhum tatmin oluyor.

        Sıkılınca arayacağınız bir Peter (Gabriel) da olunca tabii...

        Bu daha başlangıç. 20-25 program daha gideceğiz inşallah. Pek çok sanatçıyla daha güzel ilişkiler kuracağız. Belki sonra onlarla oturup özel bir şeyler yaparız.

        Gelecekte kimlerle program yapmak istersiniz?

        Eric Clapton olsa ne iyi olurdu. Paul McCartney, 2001’de çıkan Beatles Alaturca albümümden bir parçayı evine gelen misafirlere dinletiyormuş. Onunla bir araya gelmek isterim. Parçalarını ezbere biliyorum, rahatlıkla vokal yapabilirim.

        Güncel müzikle aranız nasıl?

        Yabancı şarkılara daha ilgiliyim. Dünyada kim ne yapıyor, takip ediyorum. Ama artık tarihe kalacak parçalar çıkmıyor. Melodiyi yok edip ritmi ön plana çıkardılar. Arada güzel işler de çıkıyor. Maroon 5 ve Travis’i severim. Özellikle “Sing” şarkısını. Spotify’ın İsveç’teki merkezini ziyaret ettim, çok beğendim. Premium üyelik hediye ettiler.

        İnternet ve sosyal medyanın nimetlerinden faydalanıyorsunuz yani...

        Tabii. Sosyal medyada oldukça aktifim. Ama sanatçılar için plaktan para kazanma devri bitti. Bir tek konserler var. Dijital hatlardan gelen paralar inan çok komik. 1-2 milyon tıklasan 2 bin lira alıyorsun. Eskiden 200 bin liraydı ama. Bu mu yani?

        Ayrıca eskisi kadar albüm de çıkmıyor...

        Aynen, albüm yaparken herkes iki kez düşünüyor. Radyolarda, televizyonlarda sadece hit şarkılar çalıyor. Diğer parçalar boşuna yapılıyor. Yazık, günah. Bu anlayışın değişmesi lazım.

        Yurtdışında da öyle değil mi?

        Orada zihniyet, değerli eserleri koruma üstüne kurulu. Atlantic Records’ın sahibi rahmetli Ahmet Ertegün’ün bürosunda bir gün başkan yardımcısı, “Her sene yıllık ciromun yüzde 10’unu satmayan plaklara ayırırım. B.B. King’e dönüp ‘Artık satmıyorsun abi, artık sana albüm yok’ mu denir? O bir efsane. 1 tane bile satsa ben ona albüm yapmak zorundayım’’ dedi. Anlayıştan bahsediyorum. Burada olsa “Toz ol” derler.

        'Oğlum Babalar Günü'nde serenatlar yapar bana'

        Biraz da aileye dönelim. Oğlunuz Kaan’la ilişkinize...

        Kaan bir tanecik oğlum. Hem elektronik mühendisi hem de bilgisayar uzmanı. Türkiye’de 5 kişinin yaptığı işi yapıyor. Hastanelerin ana server’larının programlanması, bakımı ve satışıyla ilgileniyor. Arkadaşları ona okulda “Cool abi” diyorlardı. Esasen şen şakrak biri olsa da işinde son derece disiplinlidir. Eğitim hayatında hep yüksek notlar aldı.

        Kaan müziğe hiç ilgi duymadı mı?

        18 yaşında gitara heves etti. Israrla “Sakın Gelme’yi bana öğretir misin?” dedi. Notaları gösterdim, bir anda çalıverdi. “Madem öyle; piyanonun başına geç; sana armoniyi, notayı öğreteceğim’’ dedim. Şimdi iş yoğunluğu yüzünden müziğe pek fırsat bulamıyor. Ama Babalar Günü gelip çattığında hemen “Kutlu olsun” diye serenatlar yapar bana. 2010’da oğlumu evlendirdim. Hayatın bir gerçeği sonuçta. Çok da özel bir duygu değildi. Ama etrafımdaki neşeli ortamdan ve arkadaşlarımdan etkilenip oldukça eğlendim.

        Kâğıt uçak hobiniz de var.

        Geçirdiğim trafik kazası sonrası 4.5 ay yatmam gerekince iki şey rica ettim arkadaşlarımdan: Model uçak yapabileceğim bir tezgâh ve müzik aletlerini taşıyacak tekerlekli bir sandalye. Oğlumla model uçak maceramız öyle başladı. Ona bu sevdayı aşıladım. Beraber dersler aldık. Hatta sonra uluslararası yarışmalara katılıp dereceler aldı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ