Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Bayramda İstanbul’da kalanlara / Ali Esad Göksel'in yazısı

        Ali Esad GÖKSEL/ GAZETE HABERTÜRK-CUMARTESİ

        Türkiye olarak öyle bir coğrafyadayız ki! Tamam, sıkıntı ve terör her bir yerde büyük dert. Ve dünyanın “Artık, tamamdır. İşte burası da yüzde yüz güvendedir” diye bir köşesi kalmadı. Malum. Ama yine de bizim coğrafyamız hem bizim şanssızlığımız, hem de şansımız... Geçtiğimiz hafta içinde olup bitenleri bir hatırlayın.

        Avrupa Birliği, görünürde “Yunanistan” ile uğraşırken aslında kendi göbeğini kesiyor. 20 yıl önce herkesin, “Haydi efendim geçiniz” diyeceği antik çağın konfederasyonlarını tekrardan öneren çok: “Türkler ve Yunanlar birleşsinler!” Doğu sınırımıza gelince. İran değil, dünya değişecek. Yani iki sınırımızda da çok talihli bir andayız. Yeter ki doğru okuyalım...

        Ben kendi adıma “Yunanlılar gibi yaşamak” istiyorum. Bir de elbette “İranlılar gibi kültürlü ve edebi” olmak... Velhasılı bayram arifesi bizlere, Türkiye’nin önüne, nasıl, ne denli dikkat kesilerek bakması gerektiğini bir kez daha gösterdi... Ki “makûs” denilegelen talihi, bir şans haline çevirebilme iradesini elimizde tutalım.

        Neler yapılmalı? Konunun uzmanları uzun uzun anlatıyor, anlatacaklar. Belki de en kestirmesi şu: Türkiye “küresel üretim ve kültüre katkıda bulunmalı”. Yaratıcı olmalı! Hepinize sağlık ve mutluluk dolu bayram günleri diliyorum. Ağız tadınız ile...

        İSTANBUL'DA BİR BAYRAM GÜNÜ

        Biz Türkler artık seyahatsever bir millet olduk. Yılda 10 bin dolarımızı harca Allah harcamadayız. Bu da aslında iyiye işaret. Neden? Çünkü seyahat arzusunu merak ve öğrenme isteği besler. Ayrıca böyle inisiyatif almak, geleceğe güven demektir. Ama eminim İstanbul’da kalanlar “Ne yapsak?” diye düşünüyorlar. Böyle bir programı, her zevke, her keseye göre önermek kolay değil. Ama havalar çok güzel olacak. Bunu değerlendirmelisiniz. Yaşadığımız bu şehre gerçekten sahip çıkarak... Her köşesine... Ben size “bir gün” önerisinde bulunayım. Yemeği ile, kültürü ile, safası ile...

        Sabah çok erkenden kalkın ve Zeyrek’e gidin. Zeyrekhane’nin terasında oturun. Kahvaltınızı orada yapın. İncebelli ile tavşan kanı çayınız, gevrek bir simidiniz ve az peyniriniz varsa mönü tamdır.

        Güneşin Süleymaniye’nin muhteşem siluetini çizerek yükselişinin keyfini çıkarın. İçiniz ısınsın.

        Bu şehrin şairi Yahya Kemal’i okuyun. Hemen yandaki Zeyrek semtinden aşağı süzülüp karşıya geçin.

        Bozdoğan-Valens Kemeri boyunca yürüyün. Vefa Bozacısı’nı geçip Süleymaniye’ye ulaşın.

        ”Süleymaniye”, Kanuni’nin ve Mimar Sinan’ın kültür mirasımıza benzersiz bir hediyesidir. Her köşesini gezin... Tadını çıkarın... Görün ve öğrenin: Külliye ne demektir... Hem Kanuni hem de Sinan’ın türbelerini ziyaret edin. Şükranlarınızı sunun... Onlarla da bayramlaşın!

        Yine yürüyerek Kapalıçarşı’nın içinden Nuruosmaniye üzerinden Sultanahmet Meydanı’na gelin. Tarihi Halk Köftecisi’nde yemek yiyin. Köfte, piyaz, irmik helvası!

        Ya Türk İslam Eserleri Müzesi ya da Arkeoloji Müzeleri’ne gidin. Her ikisinin de içinde birer açıkhava kahvesi var. Daha önce eğer buralarda oturmadıysanız çok yazık. Kahvenizi, çayınızı için. Sonra da müzeyi dolaşın. Bizde neler neler varmış diye gururlanın. Şu sıra bir “Selçuklular Sergisi” var. Selçuklular hakkında bir sergi yapmak, katalog yayınlamak fevkalade zor işlerdir. Böyle sergiler için 4-5 yıl çalışmak, iyi hazırlanmak gerekir. Yine de bu yapılanı bir iyi niyet beyanı, bir ilk adım olarak görünüz... Selçuklu Kültürü’nün kendine has, özgün yaratıcılığını okumaya başlamak için hoş bir vesile olarak kabul ediniz.

        Yola devam...Yürüyerek Sirkeci’ye inin. Vapura binin. Manasız yeni tasarım mahsulü zamane gemilerinden uzak durun. Eski vapurlarımızda iki yan-kanat var. Elbette dışarıda oturun ve rüzgârla hemhal olun. n Bu arada ruhunuzun da okşanmaya ihtiyacı var. Bir “boğaz yazarı”nın kitabını hazır edin. Benim favorim Tanpınar’dır. Ahmet Hamdi Bey’in aşk romanı “Huzur”. Onca seferdir okuyorum, kestiremedim: “Âşık olmam gereken Nuran mı, Boğaz mı?”

        Boğazın benzersiz güzelliğini hafızanıza nakşedin. Rumelikavağı’na gidin. Herhalde akşam yemeği saatini bulmuş olmalısınız. Sahilde bir tabure bulun yerleşin... Kırmızı soğan ve gümüş yiyin.

        Artık şehre dönme zamanı... Bebek Parkı’nın önünde, Kemaleddin Bey’in camisinin sağ tarafına yerleşin. Elinizde kahveniz ayın doğuşunu bekleyin. O ay ki, yüz yıllardır orada. Herkese ama daha ziyade anın kıymetini bilenlere... Ne kadar şanslı olduğunuzu, böylesi benzersiz bir şehre sahip olmanın anlamını da hissedeceksiniz... Yaşadığınız zamanın, her anınızın pespembe geçmesini dilerim!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ