Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Kavala ve Thassos’ta mübadele öyküleri

        Gülenay BÖREKÇİ / HT CUMARTESİ

        Bu hafta ne okusak?

        YAKIN TARİH

        Neredeyse bir asır önce, 30 Ocak 1923’te, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Yunan Hükümeti arasında bir sözleşme imzalandı. Ve İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan ve Türkiye’de yaşayan Rum-Ortodokslar ve Yunanistan’da yaşayan Türk-Müslümanların zorunlu göçünü öngören Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi’nin sonucunda 2 milyon insan yurtsuz kaldı... Evlerini barklarını, işyerlerini, topraklarını, ibadethanelerini, sevdiklerinin mezarlarını geride bırakıp bir bilinmezliğe doğru yola çıkan bu insanlar limanlarda, tren istasyonlarında kurulan çadırlarda haftalarca, aylarca bekledikten sonra yolcu taşımaya elverişsiz gemilere bindiler. Başka bir ülkeye gitmek kolay değildi, aralarında, kötü koşullar ve yetersiz beslenme yüzünden hastalanıp ölenler oldu; aileler dağıldı. Yeni vatanlarında uzun süre uyum sorunları yaşadılar. İki taraftan hiç kimseye doğdukları topraklara gidip hatıralarını tazeleme izni verilmedi. O kuşağın hemen hemen tamamı bu dünyadan sessizce, memleket hasretiyle göçüp gitti. Ve geriye sadece anılar kaldı.

        Lozan Mübadilleri Vakfı, mübadelenin 90. yıldönümü sebebiyle başlattığı “Hasretin İki Yakası” projesiyle mübadillerin yoğun olarak yaşadığı yerleşim yerlerinde çeşitli anma etkinliklerini düzenlemeye devam ediyor. Proje kapsamında vakıf her iki ülkeye de çağrıda bulundu ve başvuran 82 ailenin katılımıyla harikulade bir sergi hazırladı. Bugüne dek İzmir’den başlayarak İstanbul, Selanik, Midilli, Edessa, Yanya ve son olarak başta sözünü ettiğim gibi Kavala ve Thassos’u dolaşan sergide mübadil ailelerin şahsi arşivlerinden fotoğraflar, belgeler ve nesneler yer alıyor.

        Fotoğraflar hüzünlü. Kırgın yüzlere bakmak insanın boğazının düğümlenmesine yol açıyor. Hele benim gibi aile hikâyenizin bir bölümü Yunanistan’la alakalıysa, gördüklerinizden etkilenmemeniz imkânsız. Kendi adıma, “Keşke bu fotoğraflar dile gelse” diye geçirdim sergiyi gezerken.

        Fotoğraflar dile gelmişti gerçekten. Vakıf, İstanbullu bir yayınevi olan ve şehrin Rum cemaatinin bir parçası olarak kurulan İstos’la işbirliği yaparak mübadil ailelerin gerçek öykülerinden oluşan bir kitap da yayınlamıştı. Sonraki üç gün boyunca, Sefer Güvenç ile Haris Rigas’ın hazırladığı ve Sula Aslanoğlu’yla Tanaş Çimbis’in çevirdiği “Hasretin İki Yakasından Mübadil Öyküleri”ne gömüldüm. Sadece bu iç burkan mübadele öykülerini değil, satır aralarında kendi ailemin öyküsünü de okudum bir bakıma. Sesler, kokular, tatlar, hayal meyal hatıralar canlandı gözümün önünde. Ve bu topraklardaki bütün öykülerin birbirlerine görünmez iplerle bağlı olduğunu bir kere daha hatırladım.

        KAPADOKYALI MÜBADİLLER

        Gezinin benim için önemli duraklarına gelince... İskeçe ve Kavala’nın güzel yemekleri, Thassos’un olağanüstü doğası; denizi, güneşi, kumu bana kalsın, ben geri kalanları anlatayım...

        Kapadokyalı Rum mübadillerin kurduğu Dedeağaç Kapadokya Mübadele Müzesi çok etkileyiciydi. İki katlı bu küçük müzenin içinde Kapadokya’nın benzersiz coğrafi dokusu adeta yeniden yaratılmıştı. Merdivenlerden inmeye başladığınız anda kendinizi bir mağara evin içinde buluyordunuz. Üstelik içeride o döneme ait her türlü nesne vardı; geleneksel giysiler, kitaplar, bazıları çoktan unutulmuş mutfak araç gereçleri, ev eşyaları...

        İskeçe’nin bence en güzel bölümü olan “eski şehir” de müthiş mimarisiyle görülmesi gerekenlerdendi. Ayrıca sokakta, kafelerde, daha doğrusu gittiğiniz her yerde müthiş bir dostlukla karşılanıyordunuz. Pencereden bakan insanlar bile nereden geldiğinizi anladıklarında mutlulukla sizi içeri, sohbete davet ediyorlardı. Mesela kapısının önünde kucağında kedisiyle oturan yaşlıca hanım “Türkçe konuşmayı bilemezsiniz ne kadar özledim” diyerek çağırdı bizi. Biz de şimdiden onu özledik.

        Kavala Tütün Müzesi’neyse biraz gönülsüz gittim. Civardaki eski tütün mağazaları, tütün tüccarlarına ait konakları gezmek zaten yeterince güzeldi ve müzede fazladan ne bulabileceğim konusunda açıkçası hiçbir fikrim yoktu. Ama öyle olmadı. Müzeyi gezerken o yıllarda insanların nasıl yaşadıklarına, nasıl çalıştıklarına dair çok şey öğrendim, daha güzeli, Osmanlı dönemindeki işçi hareketinin geçmişine dair bilgi sahibi oldum. İlk grevi Türk, Rum ve Musevi işçiler el ele, kol kola gerçekleştirmişlerdi mesela ve taleplerini elde etmek konusunda da başarılı olmuşlardı.

        Son olarak; gittiğim yerlerde kaybolmayı severim ya, bu defa da öyle oldu. Su almak için girdiğim küçük bir bakkal dükkânı bana çocukluğumu hatırlatınca, galiba içeride fazla oyalandım. Kasadaki hanım da tepkisel bir şekilde, “Niçin buradasınız siz?” diye seslendi bir hışımla. “Kem küm...” Sahildeki restoranları, sol taraftaki barları, kulüpleri falan tavsiye etti. Tam savunmaya geçip “Ama burası da çok tatlı bir dükkân” diyecektim ki, gözüm kadının elindeki kitaba takıldı: Orhan Pamuk’un “İstanbul”u... Themida, fotoğraf sanatçısıymış. Hatta geçen yıl bir grup meslektaşıyla İstanbul’da sergi açmış. Lakin krizden sonra sanat eskisi kadar para etmemeye başlamış ve o da bu işe girmiş. Açıkçası fazla kurcalamayıp fotoğrafını çekmek istedim, izin vermedi, ben de ısrar etmedim. Yine de merak ediyorsanız onu @themidaz adıyla Flickr’da bulabilirsiniz.

        Birkaç mübadele kitabı daha

        Mübadele Çocukları, Renee Hirschon, Tarih Vakfı Yurt Yayınları

        Mübadil, Handan Öztürk, Artemis Yayınları n Emanet Çeyiz, Kemal Yalçın, Bir Zamanlar Yayıncılık

        Lozan ve Mübadele, Serab Sezer, İstanbul Kültür Üniversitesi

        Mübadele: 1923’ten Bugüne Zorunlu Göç, İhsan Tevfik, İnkılap Kitabevi

        ALIŞVERİŞ

        Şehrin güzel, küçük kitapçılarının azaldığını düşünerek endişelenenlerdenseniz bu habere çok sevineceksiniz. Kuzguncuk sahilinde artık harikulade bir butik kitabevi var. Tarihi bir binanın restore edilmesiyle oluşturulan kitabevinin üst katlarında kitap okurken veya bilgisayarınızı açıp internete girerken oturabileceğiniz şirin bölümler var. Pencere önündeki minderlere kuruluyor ve elinizdeki kitaba gömülüyorsunuz. Sundukları kahvelerin enfes olduğu efsanesine gelince; test edildi, onaylandı: Efsane değil, gerçekmiş! Yani önümüzdeki ilk “kitap + kahve” molasında buluşabiliriz. Bu arada; Nail kitabevi aynı zamanda bir butik yayınevi. Gerçi şimdilik sadece Robert Lustig Lustig’in “Bildiğin Gibi Değil” adlı kitabını yayınladılar. Devamı gelecek...

        ÇOCUK/ÖYKÜ

        Küçük kızlar soru sorarlar. Şanslılarsa, çevrelerinde ne kadar çocukça görünürse görünsün bu soruları cevaplamaya hazır yetişkinler vardır. Ama işte bazen o yetişkinler çok meşgul olurlar, işten güçten kafalarını kaldıramazlar, daha kötüsü bazen de küçük kızların sorularını cevaplamayı pek de umursamazlar. O zaman? Eh, iş başa düşer. Neyse ki güzel kitaplar var.

        İşte onlardan biri; anlatayım... Ebba sabah kahvaltı ederken gazetede bir fotoğraf görür. Takım elbiseler içinde, kelli felli 8 adam vardır ve altında da bunların dünyanın en güçlü adamları olduğu yazmaktadır. Ebba fotoğrafta niçin hiç kadın olmadığını merak eder ve bu haksızlığın sebeplerini araştırmaya koyulur. En yakın arkadaşından annesi ve anneannesine kadar herkese sorular sorar. Bu işler hep böyle miydi? Bunun bir çaresi yok mudur? Bu konuda kimler neler söyledi, hangi yazarlar hangi kitapları yazdı? Sonra gündelik hayata ilişkin meraklar... Sınıfta sözünü kesen oğlanlarla ya da kızlara kendilerini kötü hissettiren reklamlarla nasıl baş edebiliriz? Ebba gibi bu coğrafyadaki küçük kızlar da kadınlığın tarihi ve feminizmi öğrensin istiyorsanız, İsveçli Sassa Buregren’in yazdığı “Küçük Feministin Kitabı” harika bir seçim olabilir. Güldünya Yayınları etiketiyle kitapçılarda.

        ÇOCUK/ROMAN

        Özel dedektif Pippo Merlo, amcasından kalan büroda başarılı işlere imza atıp şöhreti yakalama düşleri kurar. O günlerde şehirde, tuhaf bir soyguncu çetesi işbaşındadır. Bol kazançlı bir kayıp arama işi de kapısını çalınca dedektifimiz, iki arada kalır. İşin kötü yanı, yakaladığı her ipucunda aniden uyuyakalmaktadır. Acaba Pippo Merlo ilginç hastalığını yenip olayları çözebilecek midir? İtalyan çocuk edebiyatının ödüllü yazarı Silvia Roncaglia, bu kez bir polisiyeyle dilimizde. Narkolepsi (istemdışı derin uykuya dalma) hastası bir dedektifin maceralarını anlatan “İyi Uykular Dedektif”, düşmeyen temposuyla okuru kısa sürede sarıp sarmalıyor. Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan hikâyeyi “leziz” kılan unsurlardan biri de İtalyan mutfağından çok eğlenceli ve iştah açıcı bilgilere yer verilmesi.

        ÇOCUK/GEZİ

        Elimde, Saide Nur Dikmen’in yazdığı “Gezgin Eşek’in Oyun Atlası” duruyor. Bir yıl boyunca her hafta Amerika, Japonya, Filistin, Rusya, Hollanda, Suriye, Meksika, Tanzanya, İngiltere, Endonezya, Çeçenistan, Etiyopya, Fransa, Norveç, Kenya, Haiti, Peru gibi 52 ülkeyi gezen Gezgin Eşek, bize hem bu ülkelerin tarihi, mimarisi, doğal güzellikleriyle ilgili bilgiler veriyor, hem de çocuk oyunlarını anlatıyor. En güzeli, aralarda şeker mi şeker oyuncak atölyelerine yer verilmiş olması. Atölyelerde çocuklar başka ülkelerdeki yaşıtlarının oyuncaklarını evde bulunabilecek basit malzemelerle yapmayı öğreniyor. Özetle, “Gezgin Eşek’in Oyun Atlası”, hem gezi rehberi, hem oyun ansiklopedisi, hem neşeli bir macera, hem de şahane bir elişi kitabı...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ