Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Ercan Taner HABERTÜRK’e konuştu

        Alihan MESTCİ / HT CUMARTESİ

        Futbol izleyicisinin “Hep o anlatsa” dediği gibi, şimdiye dek röportaj kaydını tekrar dinlemekten en keyif aldığım isimdi Ercan Taner. “Organik, doğal bir tarz benimkisi” diye betimliyor sesini.

        Ercan Taner, spor spikerliğinde 30 yılı devirdi. Yani futbolda nereden nereye geldiğimizi canlı canlı, kimi zaman maçın ortasında sahanın içinde, ertesi yıllarda mikrofon başında, tribünde bizzat tecrübe etti. Transfer döneminde yıldızların yağdığı Süper Lig’de maçların başlamasına 2 hafta kala bu sefer biz mikrofon uzattık kendisine. “Nasıl bir sezon olacak?” diye sorduk.

        -Transfer sezonu epey hareketli geçiyor. Yıldız isimler, Türk futbolunu nasıl etkileyecek?

        Yabancı sınırının kalkmasıyla ligin kalitesinin artacağı iddia ediliyor. Bu isimlerin Türk futboluna değer katması gerekiyor. En büyük amaç tribünlerin dolması. Herkesin farklı yorumları olabilir ama gelen oyuncular renkli oyuncular.

        -Daha renkli bir futbol izleyebiliriz yani...

        Çok özel goller izleyebiliriz. Geçen yıldan daha enteresan bir lig olacak.

        -1990’larda Türk futbolunda bir yükseliş oldu. Dünya Kupası’nda 4’üncü torbadan Dünya 3’üncülüğüne geldik. O ivmeyi neden kaybettik?

        Bizi bu hale getiren hep kaliteli nesillerdi. Jupp Derwall, Sepp Piontek Türk futbolunun önünü açan isimler oldular. Mustafa Denizli, Fatih Terim gibi değerli teknik direktörlerimiz geldi. Fakat o nesilleri kaybedince, bir ekole sahip olmadığımızdan dolayı bir anda geriye düştük. Hâlâ da düşüyoruz. Şimdi yine 4’üncü torbadayız. Ben 8-0’lık mağlubiyetleri de gördüm, kazandığımız çok şeyi de... UEFA Kupası yolculukları, Fenerbahçe’nin yarı finali, Beşiktaş’ın Liverpool galibiyeti... Ama bir orta yol tutturamıyoruz. Kiminle oynarsak oynayalım bir karşılaşmada “Türkiye favori” diyemiyoruz hâlâ. Bunu artık aşmamız gerekiyor. Bir yere geldik ve yine tıkandık.

        ‘SEYİRCİ ARTIK ÇOK SABIRSIZ’

        -Türkiye’de mekân ve imkân yaratarak bir şeylerin daha iyiye gideceğine dair bir beklenti var sanki. Ama öte yandan Türk futbolunun Katar’laşması gündeme geliyor. Sizce Katar’laşıyor muyuz?

        “Katar’laşma” son 4 senedir tartışılıyor. Bugün 14 yabancı oyuncu transfer edebilirsiniz. Ama artık finansal fairplay diye bir gerçek var. Bu, Türk futbolunu sarsıyor. Bundan sonraki dönemde tedbir alınmazsa daha da sarsacağı kanaatindeyim. Bu yüzden transferlerin çok akıllı yapılması gerekiyor. Ama seyircimiz, tribünlerin dolu olması için yıldız oyuncu istiyor. Bizim futbolseverimiz şunu istemiyor: Bekleyelim; 3-4 senede bir takım meydana getirelim; o takımla da hem lige 10 yıl damga vuralım hem de Avrupa kupalarında istediğimiz yere doğru yavaş yavaş yönelelim.

        -Seyirci eskisinden daha mı sabırsız?

        Çok daha sabırsız. Bir takım transfer yapıyor. Öbür takımın taraftarları “Biz ne zaman transfer yapacağız?” diye sosyal medya aracılığıyla kulübe baskı kuruyor. Kulüp mecbur kalıyor artık transfer yapmaya.

        -Neden bu kadar sabırsız oldu taraftar? Football Manager oynayarak büyüyen çocuklar mı buna sebep?

        O nesil artık tribünlere yöneldi. Menajer oyununda istediğinizi alıyorsunuz, istediğinizi bırakıyorsunuz. İstediğiniz teknik direktörle anlaşıyorsunuz. Ama günümüz dünyasında milyonlarca Euro’dan bahsediyoruz. “O transferi istiyorum” diyor taraftar. Kulüpler transferi yapıyor. “Sen de o zaman maç biletine 250-300 lira vereceksin” diyor. Ama bu sefer de tribün dolmuyor.

        -Sporda gelişim için jakoben bir tavır mı gerekiyor?

        Gerekirse katı kararlar almak gerekiyor. Çünkü spor yapmıyoruz. İşte, evde FIFA, menajerlik oyunları güzel de... En son Ankara’ya gittim. O tellerle çevrili spor alanları var ya belediyenin yaptığı; bir tanesini dolu görmedim. Ve günlerden cumartesiydi. Bomboş... Biz eskiden mahallede oynardık. Artık bilgisayarla şampiyon olunuyor. Ve kolay zannediliyor ondan sonra.

        -Futbol, ruhunu kaybediyor mu sizce?

        Futbol kolay kolay ruhunu kaybetmez. Ama benim en büyük korkum şudur. Yugoslavya’da Kızılyıldız vardı. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda finale kadar çıkmıştır. Romanya’da Steaua Bükreş vardı. Bir anda çöktüler. Macar futbolu artık yok. 1974 ve 1978 Dünya Kupası 3.’sü Polonya yok artık. Aynı tehlikeyle karşılaşabilirsiniz. Biz büyük bir ülkeyiz tamam... Ama onlar bir ekol yakalamışlardı ve bir yere gelmişlerdi. Bir anda kayboldular. Israrla şuursuzca milyonlar harcamaya devam edersek aynı bunalımla biz de karşılaşabiliriz. Futbolun ruhu kaybolmaz ama harcama gücümüz ve yatırımlar kaybolabilir. Çünkü başarı yok.

        "ARSA FUTBOLUNU ÖZLEDİM"

        -Futbol camiası eskisi gibi bütün değil mi?

        Değil, değil. Doğallık kayboldu, uzağız artık.

        -Bu kaybolan doğallık sahaya da yansıyor mu?

        İzlediğimiz futbol, konsol oyunlarına benzedi.

        -Seyircinin futbolcularla kendini özdeşleştirebildiği günlerden de uzağız sanki artık.

        Mahalle arası futbol bitti. Sokakta futbol oynarken çok rahat çalım atmayı öğrenirsiniz. Ama altyapıya gittiğinizde ayak içi pasla başlarsınız. Sokakta ise bakkala çalım, manava bacak arası atıp topu ağlara gönderebilirsiniz. Yeri geldiğinde cam kırıp kaçarsınız. Onların hepsi kayboldu.

        -Futbol Alman’laştı mı?

        2002 Dünya Kupası’nda final oynadıktan sonra Almanlar dediler ki: “Biz robotik futbolda kaybediyoruz. Açılmamız lazım.” O zaman Polonyalılar, Türkler, siyahi oyuncular devreye girdi. Ve futbolda devrim yaptılar. Biz ise yine anlayamadık. Geri kaldık. Ben mahalle futboluna takığımdır. Halı sahada futbol öğrenilmez, topçu yetişmez. Ben mahallede, arsa futbolunu özledim. “6’da devre, 12’de biter” ruhu bittikten sonra eski yıldızlar da çıkmaz oldu.

        "FUTBOL BENİM HAYATIM"

        -Televizyon dışında dijital futbol dünyasında da maç anlatıyorsunuz. En son FIFA 2015 oyununda maçlar sundunuz. Sahadakiyle konsoldaki futbol arasında ne farklar var?

        “Mavi Pasta”, Batuhan Taner’in, yani oğlumun projesidir. Tamamen amatörce yapılmış bir olay. Bana teklifte bulundu. Ben de kabul ettim. Ve çok mutlu oldum. Çünkü dünya yıldızlarını, çocuklar gibi evde anlatabiliyorsunuz. Onlar istedikleri maçları yapıyor. Artık dünya değişiyor. İnsanlar 18-19 yaşında kanal açabiliyor. Bu çok daha gelişecek.

        -Neredeyse her saat futbolla ilgili bir paylaşım yapıyorsunuz Instagram’da. Futbolu bu kadar takip ediyor musunuz?

        Ediyorum. Tabii sağ olsun, eşim de bu konuda hiçbir şey demiyor. Çünkü futbol benim hayatım. Spor yayıncılığı, doğrusu. Dünyadaki bütün gelişmeleri takip ederim.

        -Şu an spor yayıncılığında nasıl bir gidişat var?

        Spor yayıncılığı her geçen gün kendini aşıyor. Türkiye de bunu yakalamak zorunda. Ama spor yayıncılığında Türkiye’de büyük bir pasta yok. Bunun sebebi reklamveren. Sporun dünya tarafından heyecanla takip edildiği algısını Türkiye bence hâlâ tam anlamadı. Spor çok iyi bir yatırım. Ama aradaki rekabet bazı araçları çok pahalı hale getiriyor. O yüzden insanlar seyredemiyor. Açık kanalda maçları vermek inanılmaz paralar. Asıl fiyatı o değil aslında.

        "ONLAR GÜZEL, DOĞAL GÜNLERDİ"

        -Spikerlikte kendi tarzınızı nasıl tarif edersiniz?

        Benim etkilendiğim ülkeler; İngiltere, Almanya, gol anlarında Güney Amerika. Onlardan epey etkilenmişimdir. Doğal bir tarz ortaya çıkarmaya çalıştım. O doğal tarzımı da devam ettirmek istiyorum. Çünkü seyirciyi ben fazla yormak istemem. Özellikle de Türkiye’deki lig maçlarında... Diyelim ki bir derbi anlatıyorsunuz, bir taraf gol yediği anda -bu bir mesleki sırdır- siz ortamı bilgiyle boğmaya devam ederseniz o gol yiyen tarafın taraftarı da sizi boğmaya başlar.

        -Başınıza geldi mi?

        Yok gelmedi de izlediklerimden biliyorum. Bunu zaten TRT’den beri biliyorum ben, 83’ten beri.

        -Eskiden sahaya giriyordunuz.

        Güzel günlerdi onlar.

        -Neden girilmiyor artık sahaya?

        Dünya kuralları oldu. UEFA kurallarından Türkiye de etkilendi. Onlar doğal günlerdi. Oyuncularla da çok samimiydik. Her zaman “Merhaba”mız vardı. Konuşurduk, muhabbet ederdik.

        -Şimdi bir uzaklık var sanki.

        “Endüstriyel uzaklık” diyelim ona. Futbolu bırakanlarla ya da büyük takımdan giden oyuncularla bir anda çok samimi olabiliyoruz. Ama büyük takımda oynayan oyuncularla sanki aramızda 2 dağ oluyor. Çok zor ulaşıyoruz.

        KISA KISA

        -“TRT ekolünün sürmesini umut ediyorum diyeyim.”

        -“Yakın zamanda 2000’i tekrarlamamız zor.”

        -“2 ülkeyi örnek almalıyız. Marka değeri anlamında Premier Lig; eğitim, disiplin ve yeni nesillerin yetiştirilmesi anlamında Bundesliga..."

        ERCAN TANER

        -1964 doğumlu.

        -Sıkı bir okur, sinemasever, Boğaz âşığı.

        -Japon kültürüne özel bir ilgisi var. Oğlu Batuhan’ın da öyle...

        -Futbol oynadı. 1. lig futbolcusu olamayacağını teknik direktör olan babası Ziya Taner’den öğrendi. Yıl 1974’tü.

        -Spikerlik eğitimine 1983’te TRT’de başladı.

        -1000’in üzerinde maç anlattı.

        -Sesini korumak için dondurmadan uzak duruyor. Yayından önce soğuk su içmiyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ