Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi İstanbul Ansiklopedisi yeniden yayınlanır mı?

        Gülenay BÖREKÇİ / HT CUMARTESİ

        Memleketin yayıncılarından, kültür sanat kurulumlarından bir ricam var: Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul’u her yönüyle ayrıntılı olarak, madde madde işlediği ve tarih boyunca bu şehir için önemli kim varsa zengin yoksul, güçlü güçsüz, akıllı meczup, terbiyeli edepsiz ayırt etmeden olağanüstü bir titizlikle anlattığı şaheseri “İstanbul Ansiklopedisi”ni keşke yeniden, eksikleri tamamlayarak bassalar... İşte o zaman, söz veriyorum, bildiğim bütün teşekkürler bunu yapanlara gidecek.

        Tarihçi Irvin Cemil Schick, Ruhun Gıdası Kitaplar’dan çıkan “Aile Aşçısı”nın önsözünde daldan dala atlayarak anlattıklarıyla, sıcaktan fazlasıyla bunalıp “Hangi ağacın gölgesine sığınsam, hangi serin sulara atsam kendimi” diye kaçış hayallerine daldığım, daldıkça da aslında kaçmanın imkânsız olduğunu idrak edip kadere küstüğüm bir İstanbul akşamüstüsünü benim için fazlasıyla güzelleştirdi.

        “Aile Aşçısı”nı bir ara ayrıca anlatacağım, o yüzden şimdilik Schick’in konduğu dallardan birinde okuduğum güzel bir hikâyeyi anlatacağım. Hikâye de değil, Reşad Ekrem Koçu’yla ilgili gerçek bir olay. Koçu’yu biliyorsunuz; 6 ciltlik “Türk Giyim Kuşam ve Süsleme Sözlüğü”nü yazan, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin bazı bölümlerini bugünkü dile aktaran, uzak ve yakın tarihimizle ilgili akla gelebilecek her konuda bilgi ve anekdot aktaran Koçu’nun en önemli eseri hiç şüphesiz “İstanbul Ansiklopedisi”ydi. Ne yazık ki İstanbul’u her yönüyle ayrıntılı olarak sınıflandırdığı bu muazzam eseri tamamlanamadı ve eser “G” harfinde kalakaldı.

        BİR ESKİ İSTANBUL WIKIPEDIA’SI

        “Adından da anlaşılacağı üzere bu bitmemiş şaheserin İstanbul hakkındaki bütün ‘önemli’ bilgilerin topluca sunulacağı bir yer olması amaçlanıyordu” diyor Schick. “Bu yüzden eserde şehrin doğal yapısı, mahalleleri, sokakları, camileri, türbeleri, hamamları, çeşmeleri, tekkeleri, bilim, sanat yahut siyaset alanında isim yapmış simaları gibi konularda maddeler olması elbette beklenir; ancak onların yanı sıra umumhane insanları, meczuplar, hovardalar, kabadayılar, kumarbazlar, dilenciler, çapkınlar, köçekler ile bilumum ehl-i keyf ve esnaf da yer alıyor. Üstelik madde seçimi ve sıralaması da çok ilginç. Örneğin ‘A’ harfi altında ‘Açık Saçık Gezme Yasağı’, ‘D’ harfi altında ‘Denize Uçan Otomobiller’, ‘E’ harfi altında ‘Erkeklerde Sefihane Kıyafet Yasağı’ maddeleri yer alıyor.”

        Çok kafa karıştırıcı görünüyor, değil mi? Ama bir yandan da müthiş eğlenceli. Macera duygusu veriyor. Çocukken evdeki kütüphanede keşfettiğim Hayat Ansiklopedisi’ne gömülüp içinde kaybolduğum günleri hatırlatıyor bana. Günümüzün online kolektif ansiklopedisi Wikipedia’ya dalmak gibi bir şeydi benim için; daldan dala uçmamı, konudan konuya atlamamı, akılma hayalime gelmeyecek konuları “merak etmemi” sağlıyordu.

        “ESKİCİ ERHAN” ARANIYOR

        Ama durun, Schick’in yazısındaki şu günümü güzelleştiren şeyden size henüz bahsetmedim. Ansiklopedi’nin “E” harfinde “Eskici Erhan” diye bir madde varmış: “1945-1946 arasında gazete satıcılığı yapmış 14-15 yaşlarında pırpırı bir çocuk. 1946 yazında Reşad Ekrem Koçu’nun aziz dostu heykeltıraş Râtib Âşir Acudoğlu ile birlikte Kumkapu’da bir meyhânede unuttuğu büyükçe bir paketi, ertesi günü Ankara Caddesinde 50 numaralı binânın alt katındaki İstanbul Ansiklopedisi bürosuna getirmek ferâset ve nezâketini göstermiştir. Unutulan paketin içinde ‘İstanbul Ansiklopedisi’nin ‘R’ harfi orijinal dosyaları bulunuyordu.”

        Günümü değiştiren şey, işte Koçu’nun yazdığı bu kısacık madde oldu. Suratsızdım, tebessüm etmeye başladım ama gözlerim de doldu. Düşünsenize; Erhan adlı eskici çocuğun eline bazı belgeler geçiyor ve çocuk içeriğini bilmese de bunların önemini hissedip bir şekilde sahibine teslim ediyor. Şahane! Daha şahane olansa, Koçu’nun teşekkür olarak çocuğu, tam da kurtardığı ansiklopedide ölümsüzleştirmesi...

        Sadede gelirsem; bu memleketin yayıncılarından, kültür sanat kuruluşlarından bir ricam var: Birkaç sayfayı kurtardığı için çöp toplayan çocuğun adını Ansiklopedi’sinin maddeleri arasına katan ve böylece onu İstanbul’un kahramanlarından biri haline getiren kadirşinas Koçu’nun bu şaheseri, internet keşmekeşinin orasında burasında bulduğumuz silik soluk PDF’lerden okunmayı kesinlikle hak etmiyor. Böyle bir çalışmanın çok meşakkatli olduğunu, epeyce pahalıya patlayacağını hatta muhtemelen yıllarca süreceğini biliyorum ama tanıdığım, tanımadığım kitap tutkunları adına arzum, bu memleketin kültürüne ve bu şehre saygılı bir yayıncının çıkıp “İstanbul Ansiklopedisi”ni onca yıl sonra nihayet yeniden basması. O zaman bildiğim bütün teşekkürler bu yayıncıya gidecek. Eskici Erhan’dan sonra bir kahramanım daha olacak. 11 Ansiklopedi, Pelin Esmer’in 11’e 10 Kala adlı filmine de konu oldu.

        “Yeter ki yarım kalmasın!”

        Gazeteci Murat Bardakçı’nın yazdığına göre, ansiklopedinin yayınlanmamış maddeleri, Koçu’nun mirasçılarında duruyormuş. Bardakçı incelediği kolilerden birinde, “Himmet buyurun, sadece kâğıt ve baskı için gereken meblâğı lütfedin! Kendim için tek kuruş istemiyorum, yeter ki bu eser yarım kalmasın” meâlinde dönemin servet sahiplerine seslenen bir yakarışa bile rastlamış. Anlaşılan, Koçu’nun müracaat ettiği zenginler eskici Erhan kadar düşünceli değilmiş. Bardakçı, “Yapılması gereken, şehrin bu büyük evlâdının eserinin başına bir iş gelmesine mâni olmaktır. Ansiklopedinin asıl sahibinin, yani Koçu’nun yanı sıra madde yazarlarının ve ressamların karmaşık vaziyetteki telif meseleleri halledilmeli ve mevcut ciltler tıpkıbasım şeklinde, çıkmamış kısımlar ise önceki yayındaki sisteme uyarak aynı mizanpajla yayınlanmalıdır” diyor.

        YERALTI

        Gazeteci, müzik yapımcısı ve yazar Ali Deniz Uslu’ya Esen Kitap’tan çıkan kitabı “Karganın Duyduğu”nu sordum...

        Yazmaya nasıl başladın?

        Okul sıralarında felsefe ve edebiyat dışında pek ders dinlemezdim. Hayal kurar, hikâyeler okurdum. Matematik defterlerim şiir eskizleriyle dolardı. Kimyanın verebileceği bir şey yoktu bana, fizik ise yalnızca hayatımdaki dengede lazımdı.

        Yazmasan hayatında ne eksik kalırdı?

        Mutsuz olurdum! Ağacı olmayan bir park olurdum. Çocukların oynamadığı bir çocuk parkı belki de. Her şey ilham verebiliyor bana; yemeğin fazla tuzlu olmasından sokakta kucağıma oturan kediye, saçma politik vaazlardan şiddete kadar her şey zihnime bir çentik atıyor.

        “Okuyucuyu bir oyuna çağırıyorum, oynarsak daha çok tanırız birbirimizi” diyorsun...

        Tenle, tinle paylaştığımız o kadar az şey kaldı ki, ancak sahici oyunlar oynarsak tanıyabiliriz birbirimizi.

        “Sahici oyunlar” ne demek tam olarak?

        Çocuklar sadece oynamak için oyun oynar, keşke biz de böyle yapabilsek. Karanlık gibi görünen bu kitap belki de bir oyun almanağı!

        O halde şuna cevap ver: Yazmak için niçin yeraltını ve alacakaranlığı tercih ediyorsun?

        Yeraltını daha sahici buluyorum, çünkü korkulanlar, gizlenenler hep oraya sığınıyor.

        “Dağınık bir odadır çocukluk, ayağınıza dolanır oyuncaklarınız, hele eğer ıskaladıklarınız varsa eninde sonunda çıkar karşınıza...”

        Büyük bir parçam çocuk, kalan kısmım da bu zor ve sancılı hayatı sürdürebilmek için öfkeli bir ergen. Zaten tüm bu yalnızlık, tüm bu yanlışlıklar, tüm bu savaşlar çocukluğumuz bizi bıraktıktan sonra başımıza gelmiyor mu?

        Kitabının kapağındaki karganın, Poe’nun Kuzgun’uyla akrabalığı var mı?

        Tüm kargalar Poe’nun Kuzgun’uyla akraba! Benim kargam Poe’nunki gibi konuşmuyor, sadece duyuyor. Yaptığı bir çeşit mihmandarlık. Zekâsı, öfkesi, mesafesi ve duyduklarıyla orada olduğunu bilmemizi istiyor.

        Kapak ve içindeki resimler kime ait, bu kitaba özel mi çizildiler?

        Kapak tasarımı yetenek abidesi Berkcan Okar’a ait. Kitaptaki yedi bölüm Pandora’nın Kutusu’ndan çıkan yedi günaha bir gönderme. O bölümlerin başında yer alan çizimler de ressam Volkan Diyaroğlu’nun. Volkan ilkokul arkadaşım, ayrıca yapımcısı olduğum Ulan grubunda da beraberiz.

        Son soru: Yazmayı sürdürecek misin?

        Yazdıklarım beni suyun üstünde tuttuğu sürece devam edeceğim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ