Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Işığın savaşçısına dair iki hikâye

        Çeviren: Mine Akverdi Denktaş

        GÖL VE NARKİSSOS

        Yunan mitolojisinde yer alan Narkissos ile ilgili hikâyeyi hemen herkes bilir: Bu, genç ve yakışıklı bir adamın her gün göl kıyısına gidip yüzünün sudaki yansımasını seyretmesinin hikâyesidir. Kendi görüntüsüne o kadar hayrandır ki bir sabah göldeki yansımasına daha da yakından bakmak için eğildiğinde suya düşer ve boğulur. Bunun üzerine düştüğü yerden bir çiçek çıkar ve o çiçeğe nergis adı verilir. Ancak yazar Oscar Wilde’ın Narkissos hikâyesinin sonu farklı biter. Wilde’ın anlatımında, Narkissos öldüğünde Oreadler (dağ perileri) gelir ve gölün tatlı suyunun, akıttığı gözyaşları yüzünden tuzlu suya dönüştüğünü görürler. “Neden ağlıyorsun?” diye sorar dağ perileri göle. “Narkissos için ağlıyorum.” “Ah, elbette onun için ağlıyorsun” der periler, “Ne de olsa, bizler dağlarda hep onun arkasından koşardık, ama onun yüzüne en yakından bakan, güzelliğini her gün en yakından seyreden sendin.” “İyi ama, Narkissos güzel miydi?” diye sorar göl. “Bunu en iyi bilen sen olmalısın değil mi?” der şaşkınlıkla dağ perileri; “Sonuçta her gün senin kıyına gelip sudaki yansımasına bakmak için eğiliyordu...” Göl bir süre sessiz kalır ve sonra şöyle der: “Narkissos için ağlıyorum ama onun güzel olduğunu hiç fark etmemiştim. Onun için ağlıyorum çünkü ne zaman benim kıyıma gelip üzerime eğilse, gözlerinden yansıyan kendi güzelliğimi görüyordum.”

        MERYEM ANA’NIN HOKKABAZI

        Bir Ortaçağ hikâyesi, Meryem Ana’nın kucağında çocuk İsa ile birlikte dünyaya inmeye karar vermesini ve bir manastırı ziyaret etmesini anlatır: Bu durumdan büyük bir şeref duyan rahiplerin hepsi, ana ve oğula teker teker saygılarını sunmak için Meryem Ana’nın önünde uzun bir kuyruk oluştururlar. Biri ona coşkuyla güzel şiirler okur, diğeri kendi yazdığı İncil elyazmalarını gösterir, bir diğeri tüm azizlerin isimlerini sayar... Böylece tüm keşişler, her ikisine de bağlılıklarını göstermek adına, birbiri ardına hünerlerini sıralarlar.

        Kuyruğun en sonunda yer alan ve manastırın en mütevazı kişisi olan rahip, döneminin bilge metinlerini hiç bilmeyen bir adamdır. Anne-babası eski bir sirkte çalışmış basit insanlar olan bu rahibin onlardan öğrendiği tek şey topları atıp havada çevirerek hokkabazlık yapmaktır. Saygılarını sunma sırası ona geldiğinde diğer rahipler bu töreni bitirmek isterler çünkü bu yaşlı hokkabazın söyleyecek önemli bir şeyi olmadığını, bu yüzden de manastırın imajını zedeleyebileceğini düşünürler. Oysa o da kalbinin derinliklerinden gelen bir arzuyla İsa ve Meryem Ana’ya kendinden bir şeyler sunmak ister. Ondan utanan diğer rahiplerin onaylamayan bakışları altında cebinden birkaç portakal çıkarır ve bildiği tek şeyi yapar, onları havaya fırlatıp çevirmeye başlar.

        İşte o anda çocuk İsa gülümser ve Meryem Ana’nın kucağında ellerini çırpmaya başlar. Ve Meryem Ana kollarını uzatıp sadece bu adamın çocuğu birazcık tutmasına izin verir.

        "SİMYACI"

        Yazar Oscar Wilde’ın anlatımında, Narkissos öldüğünde Oreadler (dağ perileri) gelir ve gölün tatlı suyunun, akıttığı gözyaşları yüzünden tuzlu suya dönüştüğünü görürler. “Neden ağlıyorsun?” diye sorar dağ perileri göle. “Narkissos için ağlıyorum” der göl...

        PAULO COELHO

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ