Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Bağbozumunda maceralar

        Gülenay BÖREKÇİ / HT CUMARTESİ

        Üzümler olgunlaştı, tabiat üretimini tamamladı, şimdi de kış uykusuna yatmaya hazırlanıyor yavaş yavaş. Olgunlaşan üzümlerin bir an önce toplanıp işlenmesi şart. Bu yüzden bugünlerde Trakya’dan Ege’ye ve adalara bütün bağ evlerinde insanlar sabahın köründe, gün doğmadan uyanıyor, gecenin geç saatlerine kadar da üzüm hasadına devam ediyor. Bir yandan da çok eğlenceli şenlikler düzenleniyor... Ben de Trakya Bağbozumu ve Ekoloji Festivali’nden yeni döndüm. İşte yolda keşfettiklerim...

        Bağbozumu zamanı geldi; geleneksel bağ bozumu şenlikleri de memleketin üzüm üretilen dört bir yanında başladı. Peki, neden şimdi? Çünkü üzümler olgunlaştı, tabiat üretimini tamamlayıp kış uykusuna yatmaya hazırlanıyor. Olgunlaşan üzümlerin bir an önce toplanıp işlenmesi şart. Bu yüzden bugünlerde Trakya’dan Ege’ye ve adalara bütün bağ evlerinde insanlar sabahın köründe, gün doğmadan uyanıyor, gecenin geç saatlerine kadar da üzüm hasadına devam ediyor.

        Geçen hafta Süleymanpaşa Belediyesi’nin bu yıl ilk kez düzenlediği Trakya Bağ Bozumu ve Ekoloji Festivali’nde öğrendim bunları. Açılışını Belediye Başkanı Ekrem Eşkinat’ın yaptığı festival boyunca, üzümler binlerce yıllık bağ bozumu geleneğine uygun şekilde toplandı, koskocaman kazanlarda pekmezler kaynatıldı ve “gurme turizmi” kapsamında bağlarda, bağ evlerinde tadım yemekleri, yaratıcı ekoloji atölyeleri düzenlendi.

        Benim üç günlük bağbozumu maceramı güzelleştiren şeylerden biri de yanımda götürdüğüm “Üzümler ve İnsanlar: Toprak Ana, Bağban Baba” adlı kitap oldu. Sizinle de paylaşmak isterim...

        Yine Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Mamma Mia: İtalyan Mutfağı Hakkında Çok Şey” adlı kitapla tanıdığımız Elvan Uysal Bottoni, hikâyesine başlarken şunları anlatıyor:

        “Üzüm ve insan çok benziyor aslında birbirine... Malum, bakarsan bağ, bakmazsan dağ oluyor. Üzüm de doğası gereği dalından koparıldığı anda sirke olmaya uzanan bir yolculuğa çıkıyor. Kaderine bırakıldığı ve karşısına ‘Dur bakalım’ diyen biri çıkmadığı sürece. Son birkaç bin yıldır dünyanın her yerinde üzüme ‘Dur bakalım’ diyen, onu şaraba dönüştüren birileri var. Şarap kimine kutsal, kimine haram; kimine zevk, kimine bağımlılık... Alerjisi olan da var. Ama bence içen de içmeyen de şöyle bir durup şarabın şişeye girene kadar atlattığı badireleri, üzümün şaraplaşma macerasını dinlemeli. Bu macera, insanın doğaya karşı savaşının bir metaforu gibi aslında, çünkü üzüm en az insan kadar yaşama hırsıyla dolu. Her türlü şarta uyum sağlayarak verimli, verimsiz toprak hatta kum, kaya demeden mücadele ediyor var olabilmek için. Ve taşı çatlatıp hayatta kalıyor. Tıpkı bizler gibi...”

        Harikulâde, öyle değil mi? Hayatını Roma’da sürdüren Elvan Uysal Bottoni, hikâyesini tamamlamak için uzun yollar aşıyor ve kuzeyinden güneyine İtalya’nın neredeyse her yerini dolaşıyor. Sırf gezip görmek için değil; lezzet âleminde türlü çeşit macera yaşamak için de... Yoluna çıkan irili ufaklı şarap üreticileriyle sohbet etmeyi, onların yaşam ve sofra deneyimlerini öğrenmeyi de ihmal etmiyor. Böylece ortaya, insanların, toprağın, bağın, üzümün ve şarabın hikâyesini anlatan şahane bir kitap çıkıyor. Bottoni’nin konuştuğu üreticilerin bazıları modern teknolojiyle, bazılarıysa geleneksel tarımla çalışıyor. Aralarında ekolojik, yani çevre dostu üretim yapanlar da var. Ve tüm farklılıklarına rağmen amaçları aynı: İnsanla üzümü buluşturmak...

        Gerçek bir seyyah olan Bottoni’nin kitabında, üreticilerin kişisel hikâyelerinin yanı sıra yazarın çektiği fotoğraflar, üstadlardan aldığı tavsiyeler ve tarifler de yer alıyor. O bereketli toprakları zihnimizde berrak bir şekilde canlandırabilelim ya da bir gün oralara yolumuz düşerse hiç yabancılık çekmeyelim diye...

        ÜZÜMÜN YOLCULUĞU

        “Üzümler ve İnsanlar”ı sevme sebeplerimden biri, Elvan Uysal Bottoni’nin söze Joseph Campbell’ın “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” adlı kitabıyla başlaması sanırım. Campbell kitabında en sıradan insanın hayatının bile bir yolculuk olduğunu ve herkesin kendi yolculuğunda kahraman olma potansiyeli taşıdığını anlatır. Yeter ki sonunda “iksiri bulup” getirebilsin. İksir bir simgedir; Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri için Kutsal Kâse, “Kül Kedisi” masalındaki prens için ise âşık olduğu genç kızın ayakkabısının kayıp teki olabilir.

        Üzümün iksiri de şarap işte. Onu elde etmek uğruna başına neler geliyor neler. Yoluna çıkan insanlardan bazıları ona inanıyor, içindeki kahraman ortaya çıksın diye toprağını uygun biçimde havalandırıyor ve ona ne bir damla eksik ne bir damla fazla yani tam gerektiği kadar su veriyor. Yetiştiricisinin inancı ve kendi hayatta kalma arzusuyla çıkıyor yola üzüm. Su bulamasa da yılmıyor ve kökleri her geçen gün biraz daha derine iniyor. Ama tabii işi zor; her şey yolunda giderken düşman saldırılarına uğrayabiliyor, yani rüzgârla, kuraklıkla, hastalıkla savaşmak zorunda kalabiliyor. Neyse ki yardım edeni çok... İlk parazit saldırısında uğurböcekleri yetişiyor imdadına ama durum vahimleşirse, çiftçi uygun bir savunma silahı arayıp buluyor. Saldırı ve istilalar karşısında, “Beni öldürmeyen güçlendirir” diyerek devam ediyor yola kahramanımız. Bazı meyveler kendilerini feda ederek sararıp solmayı tercih ediyor, diğerleri güçlensin ve küresel ısınmaya, zararlı otlara, salyangozlara, kuşlara, tarla fareleriyle tavşanlara direnebilsin diye. Kimi zaman bunu onların yerine ara hasatlarla bizzat üretici yapar. Derken bağbozumu zamanı geliyor, hasat yapılıyor... Burası, üzümün yolculuğunun tam ortası aslında, yeniden doğuş süreci başlıyor, dönüş yoluna geçiliyor.

        ÜZÜM, BAĞBOZUMU VE ŞARABA DAİR KİTAPLAR

        İnceliklerin Kadehindeki Şarap, Deniz Gürsoy, Oğlak Yayıncılık

        Bağlar Güzeli: Üzüm ve Üzüm Kültürü, Ertan Anlı, Yapı Kredi Yayınları

        Zeytin, Üzüm ve İncir, Victor Hehn, Dost Kitabevi

        Üzüm (İyileştirir, Güzelleştirir), Aysun Çetin, Hayy Kitap

        Bağ Bozumu, Ömür Ceylan, Kesit Yayınları

        Şarap Tadımı, Ertan Anlı, İnkılap Kitabevi

        FARKI SEN YARAT!

        Bir süredir Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Anadolu Efes, işbirliğiyle sürdürülen bir proje var: “Gelecek Turizmde: Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu” adıyla çeşitli yerlerde sürdürülebilir turizm modelleri oluşturan projenin amacı, yerel kalkınmaya destek olmak.

        “Sürdürülebilir turizm”i doğal, ekonomik ve kültürel kaynakların korunmasını ve devamlılığını gözeten, kaynakların değerlendirilmesi için fırsatlar yaratan ve bu kaynaklardan elde edilen gelirin ait olduğu yerde kullanılmasını sağlayan bir turizm yaklaşımı olarak özetleyebiliriz. Bir amacı da “sorumlu turist” kavramını yaygınlaştırmak. Bu kapsamda her yıl 3 sürdürülebilir turizm projesine destek veriliyor. 2015’in projeleri, Göbeklitepe, Arslantepe ve Safranbolu...

        Ben, projenin tabiat güzellikleri ve mimarisiyle nefesimi kesen Safranbolu ayağını takip edebildim. Karabük Üniversitesi Safranbolu Meslek Yüksekokulu ile Safranbolu Esnaf ve Sanatkârlar Odası temsilcileri, birlikte yürüttükleri projeyi şöyle anlattılar: “Gezdiğimiz, gördüğümüz yerlerden kendimize ve sevdiklerimize küçük hediyeler alırız. En klişe haliyle magnetler, kartpostallar, anahtarlıklar... Halbuki başka seçenekler de olmalı...”

        İşte “Safranbolu Hatırası” projesi, orijinal hediyelik eşyaların geliştirilip üretilmesini sağlamak için oluşturulmuş. “Fark göremiyorsan, farkı sen yarat!” sloganlı bir de yarışma düzenlemişler. Yarışmaya katılmak için 6 Kasım 2015’e kadar smyo.karabuk.edu.tr/yarisma 2015 adresindeki başvuru formunu doldurmanız yeterli. Sonrası, tasarımcı Derin Sarıyer başkanlığındaki jüriye kalmış. Bilgi için: gelecekturizmde.com ve dunyalarsenin.com

        SORUMLU TURİST MANİFESTOSU

        Sorumlu turist, doğa dostu ulaşımı, yöresel yemekleri tercih eder.

        Doğayı korur, yerel ekonomiye destek verir, enerji, kaynaklarının verimli kullanımına dikkat eder.

        Kültürel varlıklara, insanlara ve geleneklere, ayrıca yöre halkının beklenti ve değerlerine saygı gösterir.

        Gereksiz atık üretmez!

        BU HAFTA NE OKUSAK?

        GEZİ

        Kavafis, “Yeni bir ülke bulamazsın, başka denizler bulamazsın” diyordu, “Kent” şiirinde. İnsanın kendinden kaçamama haline gönderme yapan ve bir imkânsızlığı dile getiren bu müthiş şiirin satırlarında hem hüzünlü hem de kışkırtıcı bir çağrı var. Gitmeyi isteten ama gittiğiniz yerde kendinizle yüzleşmenizi mümkün kılan bir çağrı. Murat Belge, İletişim Yayınları’ndan çıkan ve “Başka Kentler, Başka Denizler” başlığı altında topladığı 4 ciltlik gezi anılarını işte buradan yola çıkarak yazmış. Amerika’dan Orta Avrupa’ya, Balkan ülkelerinden Mısır’a uzanan bu seyahatlerde bu çağrıyla nasıl sık sık karşılaştığını anlatıyor.

        REHBER

        Okan Okumuş’un yazdığı ve Kolektif Kitap’tan çıkan “Yaşasın Sırt Çantası: Gezginin El Rehberi”, yeni yerler keşfetmek isteyen ancak yolculuğa nereden, nasıl başlayacağını bilmeyenler için. Kitap bize, bütçe, ulaşım, konaklama, sağlık, güvenlik, yemek, alışveriş ve daha birçok konuda çok faydalı bilgiler sunuyor. Yazarın deyişiyle, “Yıllardır 9-5 çalışmaktan bunalarak boyun bağlarını biraz olsun gevşetmek isteyenlere ve deniz-kumgüneş tatillerine kültürel alternatifler arayanlara ilham vermeyi; dünyayı gezip yeni yerler keşfetmenin sanıldığı kadar zor olmadığı gerçeğini örnekler ve deneyimlerle anlatmayı amaçlıyor.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ