Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Üç günlük kedi deneyi

        Ayşe ÖZEK KARASU/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Evin bütün dolaplarına girilmişti. Kıyafetler, kutular ve yün yumakları çözülmüş vaziyette evi dört dönmüştü. Üç gün eve uğramamanın bedeli buydu. Toplaması yaklaşık 1 saat sürdü. Karyola altlarından yemek masası ayaklarına uzanan örgü ipliklerini toparlamak. Bence kapıları açan Kiti, yünleri dolayan Tedi’ydi. Durgun çocuk Batu muhtemelen eyleme katılmamış, dolaplara girip elbiselerin arasına kıvrılmıştı. Tüylere DNA testi yapmadan da anlaşılıyordu durum.

        Bu arada mama kapları boşalmıştı, mahallenin damlarına açılan teras kapısı da kapalıydı. Tabii, üç günün sonunda karşılaştığım sahne bu kusurların intikamı da olabilir ama ben yalnız bırakıldıkları için bir öç harekâtına giriştiklerini düşündüm.

        Gerçi İngiliz Lincoln Üniversitesi’nin araştırması öyle demiyor. Ayrılıkların kediler için öyle büyük bir felâket olmadığını söylüyor. Tehlike halinde -ki açlık tehlikedir- kimin yardıma koşacağı konusu da kediler için önemli bir mesele değil. Yani yokluğumla onları kedere; boş mama kabıyla da açlığa sürüklediğim için intikam nesnesi olmasam gerek.

        Lincoln araştırmacıları, kedilerle sahipleri arasındaki bağın ne kadar kuvvetli olduğunu ölçmek için Psikolog Mary Ainsworth’ün “Bağlanma Teorisi”ne başvurmuşlar. Çocukların anne veya temel bakım sağlayan kişiye bağlanma şekillerini belirleyen SST testini kullanmışlar. Güvenli veya güvensiz bağlanan çocuklar gibi sonuçlar alınan bu test köpekler için de geçerli. Gelgelelim kedilere tam uymuyor, özel kontrol yöntemlerini de teste adapte ediyorlar.

        Kedileri kâh sahipleri, kâh yabancılarla, kâh diğer kedilerle yalnız bırakarak uyguluyorlar testi. Hayvanlar sahibi tarafından bir yabancıyla bırakılınca daha çok mızıklanıyor; bir yabancı başka yabancıyla bırakınca daha az etkileniyor. Ama sahibi bırakınca gösterdiği tepki, “güvenli bağlanma” kriterlerini tam karşılamıyor.

        ASLA BAĞLANMA

        Bağımlı bireyler, aşina olmadıkları ortam ve durumlarda, temel bakım sağlayan kişiye iyice sokuluyor ve ayrı düştükleri zaman da stres belirtileri gösteriyorlar. Bağımlılar o kişiye yeniden kavuştuklarında sevinçten uçuyorlar. Mesela çocuklar ve köpekler böyle yapıyor. Ama kediler asla! Evet, o çok bildik sonuç çıkıyor:

        1- Kediler, köpekler gibi sahiplerine düşkün değildir. Tabii bunun insanlarla birlikte geçirdikleri evrim süreciyle çok yakın ilgisi var. İnsanoğlu köpekleri ehlileştireli 32 bin yıl kadar oluyor. Birlikle avlanarak, yaşayarak sıkı bir bağ geliştiriyor. Kedilerin ehlileşme tarihi ise 9 bin yıl öncesine gidiyor ancak. Kedilerle birlikte avlanarak bağ kurmadığımız da kesin. Tarihsel ilişkimiz, hayvanlara fare kovalatmaktan ibaret.

        2- Kediler, kendi sosyal ilişkilerinde bile özgür ruhlu yaratıklardır ve kendilerini güvende hissetmek için başkalarına asla bağımlı değillerdir. Ve bu bir marifet değil. Kendini tehlikeye atıp sonra da sahibine güvenmemek, son derece tekinsiz bir iş. Kiti ve Tedi yan dama düştüklerinde yakarışlarıma kulak asmayıp sepetteki mamaya gelmedikleri için Beşiktaş Belediyesi iki kez kurtarma operasyonu düzenlemek zorunda kaldı.

        SAKIN OKŞAMA

        Araştırmacılar “Kediler kendi başlarının çaresine bakmayı tercih eder” diyor ama hayat deney laboratuvarına benzemiyor. Damlarda, direklerde, ağaçlarda kalıveriyorlar. İtfaiyenin her an her yerden kurtardığı da palavra. Bir yere sıkışırsa merdivenle çıkıp alıyorlar ama damlarda kedi kovaladıkları filan yok. Hatta bizim Kiti’yi kepçeyle dürterken aşağı düşürmüşlükleri de var. Neyse ki hayatta.

        O kadar uzun soluklu testlere rağmen araştırmacılar, kediyle sahibi arasındaki ilişkinin gerçek psikolojik boyutunu anlamak için başka deneyler yapılması gerektiğini de vurguluyor.

        Bence hiç gerek yok. Gerçek şu ki, kediler bizi zerre kadar sevmedikleri için güvenmiyorlar. Sırnaşıyor, “sev” diye yol kesip kafa atıyor, yatarken tepene atlıyor, uyurken gözünü dikip seyrediyor, yanağa pati darbeleriyle uyandırıyorlar ama katiyen sevmiyorlar.

        Bilim bu duygu yoksunluğunu, kedilerde serotonin ve dopamin düzeyinin düşük olmasına bağlıyor. Sanıldığının aksine okşanmaktan da pek hazzetmiyorlar. Okşandıklarında stres hormonu düzeyinin yükseldiği tespit edilmiş; mayışıp stres atacağı yerde! Kucağa oturunca tüylerini, gıdısını sıvazladığımız kediler, buna tahammül gösteren tiplermiş. Sırnaşıklıktan hoşlanmayan tipler ise hemen kaçarmış. Kiti el sürdürmez meselâ. Batu durgun olduğu için katlanır.

        Son tahlilde, bu kediler madem bağımlı değiller, akşam eve geldiğimde neden kapıda karşılıyorlar? Dolaptan orijinal bir yemek çıkarırım diye herhalde

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ