Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Amacım müzeyi ıslah etmekti’

        Dilek BİRGEN/ GAZETE HABERTURK-PAZAR

        Gerçekleştirdiği her proje çok konuşuldu, eleştirildi. Toplumsal olayları fotoğraflarla ve enstalasyonlarla yepyeni perspektifte sundu. Üstelik çok ünlü müzelere ve mekânlara sızarak... “Mona Lisa’yı Fransızlaştırmak” eserinin sahibi İran asıllı Amir Baradaran kendini yeni medya sanatçısı olarak tanımlıyor. Sanatçılığının ötesinde ailesinden gelme akademik bir yanı da derinlerde yatıyor. Baradaran’ın en başarılı projesi Augmented Reality (Artırılmış Gerçeklik) teknoloji ve sanatı ortak paydada buluşturuyor. Communicating the Museum konferansı kapsamında Amir Baradaran geçen ay İstanbul’a geldi. Baradaran’ın performansı çok olumlu karşılandı. Hemen bir randevu alıp yanına gittim. Özel hayatından sanat hayatına kadar uzunca konuştuk.

        Tahran’da doğdunuz, sonra kendi hikâyenizi yazmaya başladınız. Hayatınızdaki kilit isim kimdi?

        Evet, Tahran... Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuyum. Sonra Montreal’e taşındık. Sevgiyle büyüdüm. Benim şansım eksantrik bir şair, yazar, klasik ses sanatçısı ve mucit olan dedemdir; Ostad Oveisi. Ondan kitap ve müzik sevgisini öğrendim. İranlı klasik ses sanatçıları bizim evde dedemin kütüphanesinde toplanır doğaçlama yaparlardı. Sadece ben o kütüphaneye girebilirdim. Onunla okuyarak, yazarak hatta arada elektronik aletleri tamir ederek vakit geçirirdik. Bazen beraber kitaplarını yerleştirirdik. Dedem Ostad Hindistan ve Pakistan’a yaptığı gezilerde yoga öğrenmiş, her sabah başının üzerinde dururdu. Ben de o ne yaparsa, aynısını yapardım!

        Hep dedenizden söz ediyorsunuz, anne ve babanızla iletişiminiz nasıldı?

        Annem ve babamla her zaman çok yakın ilişkim oldu. Annem Fars dili ve edebiyatı hocası, aynı zamanda şair ve yazardı. Haftada bir gün ablamla bana Sigmund Freud’un teorilerini öğretirdi. Babamsa Marksizmi... Yine de bu kadar normal olduğumuza şükrediyorum. Şaka yapıyorum tabii ki! (Gülüyor.)

        Sizin farklı auranız var. Nereden geliyor bu?

        Bu çok zor bir soru! Aslında olağan birisiyim. Olağan şeylerde olağanüstünü bulmak çok muhteşem bir şey... n İran asıllı Kanadalı bir sanatçısın. Bu çok kültürlü yetiştirilme ve eksantrik aile ortamı size neler kattı? Yetiştirilmemin, çevremin ve yaşadığım mekânsal tecrübelerin yarattığı bir yan ürünüm. İranlı Müslüman bir göçmen ve homoseksüel bir Kanadalı olarak büyüdüğüm eyalette, bedenimin ve cinsel tercihlerimin farkına vardım. Geldiğim ülkede politika, ırk ve sömürgecilikle ilgili konuşmak çok zordu, tahmin edersin!

        Hayatınızın her döneminde mücadeleler verdiniz. Tüm bu tecrübeleriniz sanatınızı nasıl etkiledi?

        Savaş karşıtı eylemlerde yer aldım. Öğrenci etkinliklerinde lider bir aktivisttim. Homoseksüel eylemlerine de katıldım. Bu tür hareketler daha ziyade Batı kültürüne ait dar bir kesimin başlattığı eylemler. Bu nedenle biz bu harekete kendi enerjimizi ve heyecanımızı katmak için “Koyu Tenli Çift Meşrepli ve Homoseksüeller Kanada Ulusal Partisi”ni kurduk. Bu şekilde Kanada devletinin cinselliğe karşı tutumunda ırk, renk ve sömürge unsurlarına da dikkat çektik.

        “Çift Meşrep” ile neyi anlatmak istediniz?

        Kanada’ya ilk yerleşen ulusların, Aborjinler’i de kastediyorum, cinselliklerinin doğasındaki akıcılığı kastettik. Akademik çevrem düşüncelerimin ve toplu açıdan alışkanlıklarımın şekillenmesine yardımcı oldu. İçinde büyüdüğüm ailede eleştirel düşünceye değer verilirdi, o nedenle okula devam etmek benim için doğal bir süreçti. Arkasından master yapacaktım fakat akademik dünya beni hayal kırıklığına uğrattı ve kafam karışıktı.

        Sonra ne oldu?

        Eğitim kredimden geriye 200 dolar kalmıştı, o zamanlar Montreal’de bu para bana epey giderdi. Ya bir psikolog bulup birkaç seansa harcayacaktım ya da tuval ve ucuz akrilik boyalar alacaktım. İkinci seçeneği tercih ettim. 6 ay sonra Montreal Belediye Başkanlığı Ofisi tarafından o yıl eserleri Belediye Sarayı’nda teşhir edilecek sanatçıların arasında seçildim. İşte bu şekilde akademik dünyayı bırakıp sanat dünyasına kaydım.

        ‘LOUVRE MÜZESİ’NE SIZDIM’

        “Mona Lisa’yı Fransızlaştırmak” (2011) eserinde Mona Lisa’yı Fransız bayrağından bir başörtüsüyle tasvir ettin, Louvre Müzesi’nde sergilenmiş sayılır! Müzenin yaklaşımı nasıldı?

        Louvre Müzesi’ne Augmented Reality (Artırılmış Gerçeklik) teknolojisini kullanarak sızabildim. Bu teknik sayesinde bir mekâna, mekân sahiplerinin izni olmadan girilebiliyor. Sanat dünyasına, özellikle enstalasyon sanatına ve küratörlük uygulamalarının mekânsal tecrübelerine farklı bir bakış açısı sundum. Yaptığım iş yasal ve deneysel. Louvre Müzesi’nin beni dışarı atma hakkı yoktu.

        Bu tür bir gösteriyi durdurmanın hâlâ bir yasal yönetmeliği yok mu?

        Hayır. Bu teknolojinin yapısı; hükümetler, software, hardware, internet ve telefon şirketleri tarafından tanımlanana kadar, sanatçıların eserlerini asabileceği beyaz bir tuval olmaya da devam edecektir.

        Gerçek anlamda bir sızıntı... İyi de sizin amacınız neydi?

        Müzeyi ıslah etmekti! Çünkü Louvre’da Fransız İmparatorluğu tarafından İran’dan çalınan eserler de sergileniyor. Buna bir tepkiydi...

        Sanatseverlerden gelen tepkiler nasıldı?

        Bazısı çok meraklandı, bazısı tepki gösterdi, bazısı da komik buldu... 2011’de Artırılmış Gerçeklik’i geniş bir kitleye ulaştıracak bir teknoloji yoktu. Akıllı telefon ve nitelikli internet bağlantısı gerekti. Mesela benim Mona Lisa enstalasyonumu görebilmek için Junaio uygulamasını telefona indirmek gerekiyordu. Ondan çok az kişi bu tecrübeyi yaşayabildi. Apple kısa bir süre önce Alman Artırılmış Gerçeklik şirketi Metaio’yu satın aldı. Bu demektir ki yakında Artırılmış Gerçeklik uygulamasını kullanmak daha kolay olacak.

        ‘TEKNOLOJİNİN BAŞARISIZLIĞIYLA İLGİLENİYORUM’

        Artırılmış Gerçeklik’te fütürizm akımından mı esinlendin?

        Evet. Teknolojiye karşı bakışları ve sanayi çağında makineleşmenin insanoğlunun yaşamının bir parçası olmasına karşı verdikleri tepki ilgimi çekti. Fütüristler geleceğin teknolojiyle yönlendirildiğini öngörüyorlardı, ben teknolojinin başarısızlığıyla ilgileniyorum.

        'MARİNA ABRAMOVİÇ'E EVLENME TEKLİF ETTİM'

        Kimileri Marina Abramoviç ile karşılaşmanı tanınmak için kullandığını, bir gerilla yöntemi olduğunu söyledi. Ben dünyanın her yerinde performanslar gerçekleştirmiş, birçok ödüle layık görülmüş bir sanatçıyım. Bu tarz ihtiyaçlarımın olmayacağı aşikâr.

        Bir de gösteri içerisinde gösteri yaptığın söyleniyor.

        İsteyen istediğini söyleyebilir. Marina benim çok takdir ettiğim, özel bir sanatçı. MoMA’da onun sanatta 40’ıncı yılına saygı göstermek için etkinlikler yapıldı. Karşısına her çeşit insan oturdu. O kadar insanın içinde bir tek ben mi dikkat çektim?

        Ona evlenme teklif ettiğiniz doğru mu?

        Evet. Bedeni ve ruhuyla birleşmeyi teklif ettim. Kabul etmedi. n Bu durumda teklifinizde ciddiydiniz, gösterinin bir parçası değildi? Gösteriydi. Şii mezhebindeki geçici olan dini nikâh geleneğini örnek alarak performans gerçekleştirdim.

        ‘GELECEK YIL YİNE GELİYORUM’

        İlham kaynaklarınız neler?

        Kuram ve teorileştirme. Her türlü eleştirisel düşünce bana ilham verir.

        2010’da “Transient” (Geçici) projesini gerçekleştirdiniz. Bu proje taksi şoförlerinin ikiz aynasına direkt kameraya bakan yakın açıdan çekimlerden oluşuyordu. Çıkış noktası neydi?

        2009’da New York’taki taksiciler olumsuz tepkiler alıyordu. Taksi sürücüleri genelde işçi sınıfı birinci kuşak, genelde koyu tenli ve yarısı Müslüman olan göçmenlerden oluşuyor. Benim için önemli olan Amerikan medyasının bu belirli kitleyi nasıl kolaylıkla hırsız ve işlerinde hile yapan insanlar olarak sınıflamasıydı. O nedenle yüzlerce taksi şoförünü bana dikiz aynasından ve aradaki plastik camdan bakarken çektim. Bu çekimlerden oluşan bir enstalasyon yapmak istedim. Müşteri ve şoför arasındaki ilişkiyi anlatan bir sanat eserini gösterebileceğim en iyi yer de taksinin kendisi olduğunu düşündüm.

        Yakın gelecekte planlarınız neler?

        Aralıkta Miami Beach Art Basel’de Pulse Art Fair kapsamında bir açılış yapmam istendi. Şubat ayında TEDx konuşması yapacağım, bu beni çok heyecanlandırıyor. Florida’da, dünyanın en büyük Artırılmış Gerçeklik projesi olacak geniş kapsamlı bir interaktif kamu sanat projesi üzerinde çalışıyorum. İstanbul’da gelecek yıl bir medya festivaline katkıda bulunma teklifi aldım. Bu şehrin heyecan verici sanatsal geçmişi ve kültürüyle çalışmak muhteşem bir duygu.

        14’üncü İstanbul Bienali kapsamında açılış performansın Arkeoloji Müzesi’nde yapıldı. “Ben Ben Değilim ve Ben de Ben Değilim” projenizden bahsedebilir misiniz?

        İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin heybetli avlusunda gösteri yapmak beni çok heyecanlandırdı. Kendime şunu hatırlatmayı seviyorum; her ne kadar Artırılmış Gerçeklik yeni bir alan olsa bile, onun temelindeki kavram geçmişte de kullanıldı ve tecrübe edildi. Örneğin; basit bir gözlük camı, odak noktasının değiştirilmesi gibi en basit teknoloji ile dünyayı farklı şekilde görmemizi sağlıyor.

        Ve son sorum, elbette İstanbul...

        Birçok farklı çehresi ve cephesi olan bir şehir. Çok karmaşık ve heyecan verici... Tekrar gitmek, şehri daha çok keşfetmek ve öğrenmek istiyorum. Tanıdık kokuları, ezan sesinin yankılandığı dar sokakları, lezzetli yemekleri ve iyi kalpli yardımsever insanları beni evimde hissettiriyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ