Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Üzerime düşeni yaptım, içim rahat

        Ekin TÜRKANTOS/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Türk müziğinin yaşayan en büyük ustalarından biri Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça. Duayen demek belki az bile. Gerek Türk müziğine kattığı besteleri, gerek hayata bakışı ve yaşamıyla örnek alınacak biri. Aynı zamanda bir tıp doktoru. Kadın doğum mütehassısı. Bir dönem başhekimlik de yapmış. Ancak sonrasında hayatını müziğe adamış. İstanbul Belediye Konservatuvarı ve İstanbul Üniversitesi Korosu’nda yer almış. İstanbul Radyosu’nda solist olarak da çalışmış. TRT bünyesinde danışma, denetleme ve repertuvar kurullarında yer almış. Ustanın 70 yıllık sanat hayatı; semai, çocuk şarkıları, saz eserleri, Mevlevi ayini ve ilahilerden oluşan 652 bestesi, 25 tane 78’lik 15 tane de 45’lik plağı, yurtiçi ve yurtdışı konserlerinden ve radyo icralarından derlenen 300 civarında CD ve hakkında yazılmış 6 kitapla özetlenebilir. 89 yaşındaki Yavaşça, çalışmaya, üretmeye devam ediyor. Pera Müzesi’nde gelenekselleşen Türk Müziği Konserleri Prof. Dr. Yavaşça’nın danışmanlığında yeni sezonda da devam ediyor. 25 Ekim’de Selahattin Pınar’ın bestelerini misafir solist Bekir Ünlüataer yorumlayacak. Buyrun konser öncesi Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça ile sohbetimize...

        Kilisli olduğunuzu biliyoruz. Nasıl bir aileniz var?

        Soyumuz İstanbul’un fethi esnasında karadan gemileri yürütmek suretiyle Haliç’e inmesini temin eden Fatih Sultan Mehmed Han’ın Kaptan-ı Deryası Yavaşca Şahin Paşa’ya dayanıyor. 1675’te tanzim edilmiş Vakıfnamesi bulunan büyük dedem Süleyman Çelebi Kilis’e yerleşmiş.

        Doktorların büyük bir müzik tutkunu olduklarını biliyoruz. Sizin müzik sevdanız nasıl başladı?

        Bebekliğimde ağlamam, babamın İstanbul’dan getirttiği taş plaklardan Tanburi Cemil Bey’i dinlediğimde kesilirmiş. Divanı olan şair bir dedem, şair amcam, ud çalan ablam, şarkılar söyleyen ağabey ve ablalar ve çok güzel sesli babam... Babamın o güzel sesinden kuşluk vakti denilen zamanda okuduğu Kuran-ı Kerim hep kulağımdadır. Güzel sesiyle makamlara bağlı olarak okuduğu Kuran’la ve eve getirdiği plaklarla kulağımın dolmasını sağlayan babam Hacı Cemil Efendi sayesinde musiki sevdam başlamış oldu.

        Çocukken evde dinlediğiniz şarkıları hatırlıyor musunuz?

        4-5 yaşlarımdayken o günlerde moda olan “Fikrimin İnce Gülü” şarkısını, Münir Nurettin’in okuduğu, bir tarafı Şevki Bey’in Uşşak “Gülzara Nazar Kıldım” bir tarafı da III. Selim’in Suzidilara Yürük Semaisi “Âb ü Tâb ile Bu Şeb Hâneme Cânân Geliyor” eserlerini 6 yaşımda ezbere okuyabiliyordum.

        ‘AMAÇ MEŞKEDENLERE FEM-İ MUHSİN ÖĞRETMEKTİR’

        Türk müziğinin bugününde geçmişle gelecek arasında kolay geçilecek bir köprü görevi üslendiğiniz tartışılmaz, Tanburi İsak’a dayanan meşk sisteminin son temsilci olarak bize biraz faydalandığınız hocalarınızdan ve meşk sisteminden bahseder misiniz?

        70 küsur yıl birikimimle, verimli bir devrin ses ve saz üstatlarından, bestekârlarından, müzik bilginlerinden yakın olarak geniş bir yelpazede faydalanmamın Türk musikisine çok etkisi var. Dr. Subhi Ezgi, Zeki Ârif Ataergin, Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk ve dönemin birçok hocasından faydalandım. Meşk bir nevi öğrenim ve öğretim tarzıdır. Usta-çırak sistemidir. Usta, gerek tarz ve tavır, gerek usul dahilinde talebe yetiştiren kişidir. Usta en mükemmel şekilde meşk eder. Amaç meşk edenlere fem-i muhsin (iyi ağzı-güzel tavrı) öğretmektir.

        Müzikal anlamda hayallerinizi hayata geçirebildiniz mi?

        Devlete bağlı ilk konservatuvarın şu an yaşayan tek kurucusuyum. Bunun yanında birçok kuruluşun öncülüğünü yaparak, öğrenciler yetiştirerek hocalarımdan aldıklarımı vermeye çalıştım. Hekimlik hayatımda çok asistan yetiştirdim ve 54 bilimsel neşriyatım var. Yurtiçi ve yurtdışı birçok sempozyuma bildirilerle iştirak ettim. Her iki mesleği de bir arada yürüterek sanırım üzerime düşeni yaptım. İçim rahat yani.

        Eşiniz Ayten Hanım bestelerinizin hikâyelerini “Hikâyeleriyle Alâeddin Yavaşça Besteleri” adıyla kitaplaştırdı. 70 yıllık sanat hayatınızda unutamadığınız anıları siz hiç kaleme almayı düşünmediniz mi?

        55 yıllık hayat arkadaşım Ayten, asistanlığımı yaparak hayatımı birçok yönden kolaylaştırdığı gibi bir kısım bestelerimin hikâyelerini TEGV sayesinde kitaplaştırarak eşşiz bir çalışma yaptı. Hakkımda yazılan kitaplar olduğu için anılarımı kaleme almayı pek düşünmedim.

        Eşinizle birlikte mal varlığınızı ve eserlerlerinizin telif haklarını içeren mirasınızı 2010’da TEGV’e bağışladığınızı duydum, doğru mu?

        Evet doğru. Hayat muvakkattır, yani hiçbir insan bu çizilmiş kaderin dışına çıkamaz. Bir gün takdire bağlı olarak hepimiz öleceğiz. Hayattayken bazı hayır işleri yapmak sizin iktidarınız dahilindedir. Fakat ebedi hayata gittiğinizde bir şey yapabilmeniz mümkün değildir. Hatalarınızın, cezanızın hafiflemesi için hayrın devam etmesi, yani devamlılık kazanması gerekir. Mal, mülk biz gittikten sonra öyle bir kullanılacak ki bu hayır devam edecek. Devam eden hayrın da yaradanın tensip ettiği bir kısmını ölmüş olan bir kimsenin ruhuna göndermiş olmak bu. Onun çarçur edilmesini, dünyevi anlayışların seyrine bırakılmasını ben doğru bulmuyorum. Elini eteğini çekip gittikten sonra artık ona hâkim olmak mümkün değildir, hayır yolunda ne kadar süre giderse gitsin. Babadan kalma anlayışım bu şekilde. TEGV’in de hayra uygun kurum olduğunu düşünüyorum.

        'YAŞARKEN ÖDÜLLENMEK ÇOK GÜZEL'

        5 seçkin üniversitemizce Fahri Doktora Unvanı verilmiş, Devlet Sanatçısı olarak ödüllendirilmiş ayrıca çeşitli dallarda aldığınız 260’ı aşkın ödülün yanı sıra Türk musikisine yaptığınız önemli katkılar nedeniyle 2008’de müzik dalında “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” ile 2010 sanat dalı “TBMM Üstün Hizmet Ödülü” aldınız. Beşiktaş Belediyesi de Vişnezade Cami Meydanı Sokak’a sizin adınızı verdi. Tüm bu ödüller size ne hissettiriyor?

        İnsanın yaşarken ödüllendirilmesi, onurlandırılması çok güzel. Herkese çok teşekkür ederim. Oturduğum sokağa adımın verilmesi yaklaşık 60 yıllık Beşiktaşlı olmam sebebiyle beni çok duygulandırdı.

        Sizce Türkiye’de yeteri kadar bestekâr yetişiyor mu?

        Maalesef yetişmiyor, eğitime gereken önem verilmiyor.

        Pera Müzesi sizin danışmanlığınızda Türk Müziği Konserleri düzenliyor. Ekim’de yapılacak 2 konserde Fehmi Tokay ve Selahattin Pınar eserleri seslendirilecek. Programları nasıl şekillendiriyorsunuz? Dinleyiciye nasıl bir program seçtiniz?

        Bugüne kadar programlara ilgi nasıldı? Musiki dostu Cengiz Solakoğlu Bey’in aracılığıyla, İnan Kıraç Bey’in ricasıyla Pera Müzesi’nde “Mayıs 2013 te III. Selim konseriyle başlattığımız Türk Müziği Konserleri 20. yüzyıl bestekârlarına kadar geldi. Klasik icra anlayışındaki nadide ses ve saz sanatçılarıyla yapılan konserlerde Türk müziğinin tarihsel, kültürel, geleneksel, sosyolojik, felsefî, edebi yönleri ele alınıyor. Sinan Sipahi evladımın koordinatörlüğünde ve Osman Nuri Özpekel’in sunumunda gerçekleşen konserlerde arşiv kayıtlarına ve gelecek vaat eden genç solistlere de yer veriliyor. Pera Müzesi Genel Müdürü M. Özalp Birol Bey ve ekibinin duyarlı çalışmasını burada teşekkürle özellikle belirtmek isterim. İlgiden son derece memnunum beni geleceğe dönük umutlandırmakta.

        'YAPTIRDIĞIM DOĞUMLARI BİNLERLE İFADE ETMEK MÜMKÜN'

        ■ Bugüne kadar kaç doğuma girdiniz? Bir bebeğin dünyaya gelmesine yardımcı olmakla bir beste ortaya çıkarmak arasında benzerlik görüyor musunuz?

        Yaptırdığım doğumları binlerle ifade etmek mümkün. Doğum yeni bir şeyin ortaya çıkmasına vesile olmak demektir. Bir hayatın dünyaya geçişini sağlayabilmek hissidir. Beste ile doğumun birbiriyle alakası yoktur. İkisi de yeni bir şeyin ortaya çıkmasına vesile olmasına rağmen doğum bir doğuştur, dünyaya geliştir, yeni bir canla ilgilidir. Her beste de yeni gelendir ama canlı olmadığı için hissi sanatsal bir değer taşır.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ